- 35

13.3K 628 113
                                    

Herkese iyi bayramlar. Saat 05.50 ve hala düzenleme yaptığıma inanabiliyor musunuz? Şimdi biraz uyuyacağım :)

Yorumlarınızı merakla bekliyorum, keyifli okumalar...

Not: Bölümler hakkındaki duyuruları profilimden yapıyorum. Bu bölümle ilgili de bir açıklama yapmıştım...

-

Akşam güneşi...

Gözlerimi diktiğim kızıl manzara büyüleyiciydi. Bulutlar kızılın farklı tonlarına bulanmış, yer yer de pembe tonlara bürünmüştü. Güneş öyle güzel veda ediyordu ki yeryüzüne, bu vedanın en iyi İskoçya'da göründüğünü düşünmeden edemiyordum.

Belki de buradaki güneşin bana her haliyle Bruce'u anımsatmasıyla alakalıydı bu durum. Her ne kadar koyu tonlarda görünse de o aslında etrafına ışık saçıyordu, bu yadsınamazdı...

Derin bir iç çekip kolumu yanımdaki masaya dayadım ve kafamı üzerine koyup gözlerimi kapattım. Lord Bruce'un kriz geçirdiği günün ardından yanından ayrılalı iki gün olmuştu. Bana eve gitmemi, bir süre çalışmaya gelmememi söylemişti. Ben de kabul etmiştim, ama ondan ayrılıyor olmanın verdiği hüzün de vardı hislerimin her yanında. Ne söylese "Evet" veya "Tamam" diyecekmiş gibi olmuştum o an. Bazen kelime dağarcığım inanılmaz daralıyordu çünkü onu öperken gelen cesaret, sonrasında kalbimi çok hızlı terk etmişti.

Aslında şimdi de kendimi daha önce hiç olmadığım kadar farklı hissediyordum. Sanki onunla aramızda yıkılan surlar vardı. Hala oradalardı, asla tam olarak yok olmamışlardı ama o gece temelleri dahi sarsılmıştı. Hissedebiliyordum. Bu iyi bir şeydi çünkü onu duvarlarının izin verdiği kadar görmekten ötesi içimde tarif edilemez bir his oluşturuyordu. Ne zaman tam olarak her şey son bulacaktı?

Bu soruya bir cevabım yoktu, her şeyi zaman gösterecekti.

Gerçekte zaman sürekli olarak sizden bir şeyler götürürdü ve yetişmenizin imkanı yoktu. Sadece ve sadece ona dahil olabilirdiniz. Hatta en doğru olanı da buydu. Çünkü şayet seyirci olmayı seçerseniz, en fazla şeyi de yine sizden alırdı.

Sonrasında zihnim, o kaçınılmaz soruyu kendine sordu. Ben seyirci miydim?

Belki eskiden çoğunlukla öyleydim ama hayır, şu sıralar değildim. Bu kaleye geldiğimden beri ben dahil olandım. Asla yalan üzerine kurulmuş bir hayat istemezdim fakat böyle olması gerekmişti, artık her şey geri döndürülemez bir hâl almıştı. Sadece böyle zamanın akışına dahil olabilmiştim. Benim için doğru olan o şeyin başlangıcı bile yanlıştı...

"Euphie."

Kennis'in sesiyle uyukluyor olduğum taburede doğruldum ve uykumun dağılması için gözlerimi hızlı hızlı açıp kapattıktan sonra geldiği tarafa doğru kafamı çevirdim.

Evden, gölgesinde oturuyor olduğum büyük akasya ağacının altına doğru yürüyordu. Bir elinde bir kâse vardı ve diğer eliyle de elbisesinin eteğini hafifçe topluyordu çünkü Rory durmadan eteklerine dolaşmaya çalışarak havlıyordu. Onların bu haline içtenlikle gülümsedim. Kennis de gülümsememe belirgin bir sırıtmayla karşılık verdi.

Onun gülmesini seviyordum. Her ne kadar morali içten içe bozuk olsa da yüzündeki gülümseme hiçbir zaman kusursuzluğundan ödün vermiyordu. Yanıma geldiğinde genellikle bahçe için kullandığımız küçük masamıza, benim tam karşımda yer alan sandalyeye oturdu. Sonra da elindeki kâseyi masanın üzerine bıraktı. İçinde üç tane yeşil elma vardı. Önce elmalara, sonra da gülümseyen gözlerle Kennis'e baktım.

"Uzaktan uyuklamaya başladığını gördüm." dedi eline bir tane elma alıp soymaya başlarken. "Elma uyku açmaya bire birdir, sayın leydim."

"Kennis!" diye uyardım etrafıma kısaca göz gezdirirken. Bu aralar bana sürekli böyle hitap ediyordu ve paranoyakça tavırlarımla çok eğleniyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi... Ağzı kulaklarına ulaşmıştı.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now