- 33

19.7K 996 162
                                    


İyi okumalar.

-

Lord Ronin...

Bu isim buraya geldiğim günden beri kaç kez çalınmıştı kulağıma? Omuzlarım büyük bir umutsuzluğun eşliğinde düşerken hafızamı taradım. Bir ya da iki kez... Evet, en fazla bu kadar duymuştum bu ismi. Kalenin üç lordundan en büyük olanıydı o. Adı çok fazla geçmeyen, ama kalenin dış dünya ile bağlantıda olmasını sağlamada çok büyük rol oynayan lord... Hakkında en az bilgiye, en az fikre sahip olduğum, Londra'daki lord...

Beni tanıma ihtimali yüksekti...

İşte bu içimde bıçak kesikleri gibi korkudan sızılar açıyordu. Buraya geldiğimden beri neden hiç düşünmemiştim ki onu? Halbuki en fazla zihnimi meşgul etmesi gereken oydu.

Onunla herhangi bir baloda karşılaşmış olma ihtimalimiz de yüksekti...

Özellikle bu gibi diplomatlar hafızaları güçlü insanlar olurlardı. Bir gördükleri yüzü bir daha unutmayacak cinsten. Bu benim de aslında sahip olduğum bir özellikti. Ama balo gibi yerlerde öyle sıkılırdım ki çıktığımda içeride gördüğüm çoğu yüz çoktan zihnimin derinlerindeki yokluk dolu mezarlığa gömülmüş olurlardı...

Lord Ronin'in nasıl biri olduğunu kafamda canlandırmaya çalıştım. Lord Henson gibi sıcak ve samimi miydi? Gözleri onun gibi içinde neşe parıltılarını barındırır mıydı?

Veya sert miydi Lord Bruce gibi... İnsanın içine işler miydi tek bakışı? Korkup kaçma isteğiyle doldurur muydu tüm hislerini o bakışlar?

Telaş... Tedirginlik... Kararsızlık... En çok da merak vardı karşımda durmuş ifadelerimi süzgeçten geçiren Lord Henson'ın yüzünde. Benim yüzümde nasıl bir ifade vardı hiçbir fikrim yoktu ama yine de uzun zamandır nefes almıyormuşum gibi hissettiğim ciğerlerime derin bir solukla hava doldurduktan sonra konuştum.

"O... Beni tanırsa..."

Karşımdaki lord kıvırcık olmaya büyük bir yatkınlık barındıran dalgalı saçlarında gezdirdi elini. "Bilmiyorum. Tanıyıp tanımayacağı hakkında hiçbir fikrim yok. Sen hiç hatırlamıyor musun, onunla daha önce aynı ortamda bulundun mu? Önemli olan bu."

"Bilmiyorum..." dedim kararsızca. "Katıldığım balolar genelde kalabalık olurdu. Hem o da onlarcasına katılmıştır değil mi? Beni hatırlamaz..."

"Umalım..." düşünceli gözleri etrafta gezindi. "Umalım da öyle olsun."

Onun bu umut dolu olmayan konuşmalarına öyle alışkın değildim ki içimde kabarıp duran endişe her saniye daha da su yüzüne çıkıyordu.

Sıkıntı dolu bir nefes verdikten sonra hafifçe başını eğdi ve yüzünü yüz hizama getirmeye çalıştı. "Endişelenme..." Dudağının bir kenarına buruk bir umut gizlendiğinde yine aynı derece buruk bir gülümsemeye hayat verdi. "Seni saklamak için ne gerekiyorsa yapacağım."

Sesindeki fedakâr ton tüm kalbimi minnetle sardığında gözlerimi gözlerinde gezdirdim ve sözüne devam etti.

"Sanırım Ronin bu gelişinde bir iki hafta kadar durur. O zamana kadar şatoda çalışmayacaksın. Bir bahanesini bulur izin almanı sağlarım. Bunun dışında o süre boyunca kale içinde de pek gezinmezsin ve olur biter."

İşte yine o umut dolu cümleleri sıralamaya başlamıştı. Büyük bir mutlulukla ellerimi göğsümde birleştirdim. "Gerçekten mi Lord Henson?"

Sesimdeki heyecan onu güldürdü ve boğuk, fazla yüksek sesli olmayan bir kahkaha attı. Bu gerçek bir gülüştü... Tam ona yakışan, içinde umutsuzluk kırıntısı bulundurmayan bir gülüş...

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now