MÜSTAKBELİM

By vildanVNK

9.4M 302K 39.8K

~Dengesiz Herif & Asi Rapunzel~ Kaderden kaçamazsın, istemediğin kadar ister, nefret ettiğin kadar seversin.F... More

MÜSTAKBELİM
~1.BÖLÜM~
~2.BÖLÜM~
~3.BÖLÜM~
~4.BÖLÜM~
~5.BÖLÜM~
#SOMA
~6.BÖLÜM~
~7. BÖLÜM~
~8. BÖLÜM~
~9. BÖLÜM~
~10 BÖLÜM~
~11. BÖLÜM~
~12. BÖLÜM~
~14. BÖLÜM~
~15. BÖLÜM~
~16. BÖLÜM~
~17. BÖLÜM~
~18. BÖLÜM~
~19. BÖLÜM~
~20. BÖLÜM~
~21. BÖLÜM~
~22. BÖLÜM~
~23. BÖLÜM~
~24.BÖLÜM~
~25.BÖLÜM~
~26.BÖLÜM~
~27.BÖLÜM~
#GAZZE
~28.BÖLÜM~
~29.BÖLÜM~
~30.BÖLÜM (Part 1)~
~30.BÖLÜM (Part 2)~
~30.BÖLÜM (Part 3)~
~31.BÖLÜM~
~32.BÖLÜM~
~33.BÖLÜM~
~34.BÖLÜM~
~35.BÖLÜM~
~36. BÖLÜM~
~37.BÖLÜM~
~38.BÖLÜM~
~39.BÖLÜM~
~40.BÖLÜM~
~41. BÖLÜM~
~42.BÖLÜM~
HİKAYE HAKKINDAKİ SORULARA CEVAP
~43.BÖLÜM~
~44.BÖLÜM~
~45.BÖLÜM~
~46.BÖLÜM~
~47.BÖLÜM~
~48.BÖLÜM~
~49.BÖLÜM~
~50.BÖLÜM~
~51.BÖLÜM~
~52.BÖLÜM~
~53.BÖLÜM~
~54.BÖLÜM~
~55.BÖLÜM~
~56.BÖLÜM~
~57.BÖLÜM~
NOT
~58.BÖLÜM~
~59.BÖLÜM~
~60.BÖLÜM~
~61.BÖLÜM~
DÜZENLEMELER*(ÖNEMLİ)
GÜNCELLEMELER*(ÖNEMLİ)
~62.BÖLÜM~
~63.BÖLÜM~
~64.BÖLÜM~
~65.BÖLÜM~
~66.BÖLÜM~
~67.BÖLÜM~
~68.BÖLÜM~
SÜRPRİZ DUYURU
KİTAP İLE İLGİLİ DUYURULAR
KİTABIN ÇIKIŞ TARİHİ & ETKİNLİK
İMZA GÜNÜ!
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ (BURSA TÜYAP)
İMZA GÜNÜ (İZMİR TÜYAP)
İKİNCİ KİTAP & İSTANBUL TÜYAP İMZA GÜNÜ
MÜSTAKBELİM-2 (KESİT)
MÜSTAKBELİM-2 ÇIKIŞ TARİHİ & İMZA GÜNÜ
İMZA GÜNÜ (ANKARA KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)

~13. BÖLÜM~

119K 4.6K 837
By vildanVNK

"Kızım..."

Ukala gülümsemesine karşın, çenem kaskatı olacak bir şekilde dişlerimi sıkarak baktığım Burak'a, annemin tek kelimesiyle bakmayı kestim ve anneme döndürdüm gözlerimi. Gözlerinin hedefine odaklandığımda; karşımda sinirlenmiş ama bu sinirini yutmaya çalışan, öksürük krizindeki bir adam kadar kıpkırmızı olmuş çehresiyle Burak'a bakan bir adam gördüm: Babam!

Elektrik hatları kadar gerilmiş bu ortamda daha fazla durmak istemedim. Yerden telefonumu alıp merdivenlerden ses çıkartmamaya çalışarak odama çıktım. Kapımın önüne geldiğimde sıkıntıyla kapımı açtım ve kapatıp yavaşça kilitledim. Onun buraya gelmesi büyük olasıydı ve ben buraya gelmesini tabii ki de istemezdim. Hâlâ ayakta dikilirken, derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Yatağıma doğru yürüdüm. Eşofmanlarımı giydim ve dağınık bir topuz yaptım. Yatağıma bağdaş kurarak oturduktan sonra kulaklığımı taktım. Bir derginin bu ayını alıp okumaya başladım. Beş dakika geçmemişti ki sesini az açtığım kulaklığımı çıkarıp, tıklatılan kapıya odaklandım.

"Efendim?"

"Gelebilir miyim?"

Alnıma, sağ elimin avuç içiyle vurdum.

"Hayır."

Yavaşça kapı kolu döndü ve tabii ki kapı açılmadı. İç çektiğini duydum.

"Aç."

Yanaklarımı şişirdim. Açmak istemediğim için kilitlediğim bir kapıyı, açacak değildim.

"Müsait değilim. Lütfen gider misin?"

Cevap gelmedi. Bir iki saniye daha durdum. Ama yok, gerçekten de ne bir cevap ne de bir ses geliyordu. Bunun üzerine rahatlıkla arkama yaslandım. Tekrar kulaklığımı kulağıma taktım. Bir dakika geçmeden, alışkın olduğum mesaj sesi kulaklarımı doldurdu.

Gönderen: Dengesiz Herif

-Müsait değil misin? Güldürme beni.

Mesajı iki kere okuduktan sonra, herhangi bir tepki veremedim. Gözlerim, balkonun ve pencerenin kapılarına ilişti. Kahretsin! Balkonun kapısı açık! Bir hışımla feracemi giyinip şalımı taktım ve balkonun kapısını kapattım. Perdeleri de sıkı sıkıya kapattıktan sonra yatağıma geri döndüm. Tanıdık mesaj sesi tekrar odamı çınlattı.

Gönderen: Dengesiz Herif

-Böyle kurtulacağını mı sanıyorsun? Balkon kapını ve perdeleri kapatarak?

Gözlerimi yuvalarından çıkacak kadar büyülttüm. Beni mi izliyordu bu? Telefonu yatağa fırlatır fırlatmaz balkon kapısını açtım. Balkona adımımı atmıştım ki belimde bir el hissettim. Anında iki elimle bu koca cüsseli bedeni ittirmeye çalıştım. Bu sırada, tanımadığım el beni kendine yaklaştırırken, çığlıklarımı diğer eliyle içime tıkıyordu. Karanlıkta gözlerimi bir kaç defa kırpıştırdım ve bana iki üç santim uzaklıktaki Burak'ı gördüm. Ellerimle iri bedenini tekrar ittirmeye çalıştım. Kahretsin! Ne diye çıkmıştım ki ben balkona!

"Elimi çekeceğim ama bağırmak yok."

Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım. Elini yavaşça çekti, bende kollarımı bedeninden çekip anında geriledim. Sağ elimi kaldırıp tokat atacakken bileğimi havada yakaladı.

"Bir daha buna izin vermem."

Kaşlarımı çattım. Bileğimi parmaklarının arasından çekmeye çalıştım.

"Bırak!"

Kısık sesle bağırdım ve kendimi geriye doğru ittim. Aramıza mesafe koyduğumda rahatlamıştım. Sonradan ne yaptığımın farkına vardım. Eğer izin verseydi, yine ona tokat atacaktım. Geçen sefer, kafede, ona tokat atınca pişman olmamış mıydım? Öfkeme yenik düşmek, benim için çok kolay oluyordu.

"Her şeyi biliyorum."

Bir anda bu konuya dalış yapmam karşısında, kaşları alayla yukarı kalktı ve dişlerini alaca karanlıkta göstererek gülümsedi.

"O zaman bir şey anlatmaya gerek yok. Zaten her şey açık ve anlamışsındır."

Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken, kurumuş dudaklarımı hızlıca yalayıp birkaç adım daha uzaklaştım.

"Sen katil olmaya adaysın."

Bu iki kelimeyi sessizce suratına karşı fısıldadım. Kaşlarını indirdi ve şaşkınlıkla, "Ne? Ben mi?" diye sordu.

"Beni öldürmeye çalışmadın mı?" dedim, dediğimi doğrulatmak istercesine.

"Bazı şeyler kulağına yanlış gelmiş. Ben seni babandan istedim ama baban seni bana vermemekte diretti. Ben de buna mecbur kaldım. Aslında... Baban senin katil adayın oluyor."

Gerçekten bu adam sorunluydu. Hem suçlu hem güçlü. Bir de babama suçu atıyor. Sinirlendiğimden ötürü olsa gerek, gözlerimi açtım ve parmağımla kendimi göstererek tek tek konuşmaya başladım,

"Ben. Senin. Yüzünden. Ölüyordum. Farkında mısın?"

Kafasını geriye atıp, "Buna izin vermeyeceğime emin olabilirsin." diye homurdandı.

Bu ne zırvalıyor böyle? Hem gel beni öldürmeye teşebbüs et, hem de buna izin vermem de. Yok yok, bu adam problemli. Babamın bahsettiği travmadan belki de hala çıkamamış durumdadır?

Silkelendim ve kendime geldim. Ben niye Burak'la konuşuyordum ki? Arkamı döndüm, suratına bile bakmadan içeriye bir adım attım. Atmıştım ki arkamdan beni yakaladı ve bedenimi kendisine döndürerek iki kolumu sıkıca tuttu.

"Ne oldu? Gerçekler ağır mı geliyor yoksa? Yoksa yüzleşmekten mi korkuyorsun Suada?"

Bana küçümser bakışlarını büyük bir haz alarak yollarken, bedenimi onun ellerinden ayırmaya çalıştım.

"Defol hayatımdan."

Cevap vermedi. Korkutucu bir şekilde sakindi. Kollarımı büyük bir kuvvet sarf ederek geri çektim ve ellerinden bedenimi kurtardım.

"Sana defol dedim. Allah kahretsin ne yaptım ben sana? Hayatımdan çık git!"

Dişlerini birbirine bastırdığını farkettim. Çenesi de birden donuklaşmış, sakinliği kaybolmuştu. İki eliyle kollarımdan tekrar tuttu ve beni sarsarak bağırmaya başladı.

"Asıl ben sana ne yaptım?! Benden niye uzak duruyorsun? Ben sana deli gibi aşıkken, seni deli gibi seviyorken sen niye beni sevmiyorsun?!"

Biran için afalladım. Ne sevgisinden bahsediyordu bu? Beni kollarımdan sıkıca tutmuşken, korkunç bir şekilde sarsıyorken, neyden bahsediyordu?

"Bırak beni!"

Kollarımı tekrardan çekmeye çalıştım.

"Suada, seni seviyorum diyorum!"

Hâlâ bağırıyor, ellerini bir türlü geri çekmiyordu.

"Sevgi karşılıklı olur."

Öfkeden kızaran gözleri gözlerimde dolaşırken, yüzüme doğru eğildi. O nane kokusu burnuma çarptığında, kolumdaki acı, hissizliğe gömüldü. Bir anlık boşluğundan yararlanarak, onu ittirmeyi başardım. Kollarım sızlıyor, ertesi gün çıkacak mor parmak izlerini haber veriyordu.

"Seni asla sevmeyeceğim. Anladın mı? Seni hiçbir zaman sevmeyeceğim. Seninle evlensem de seni sevmeyeceğim. Nefret edeceğim, hep nefret edeceğim."

Cümleler dilime dolanmış, aynı kelimeleri değiştirerek söylese de, bunları dile getirmek beni mutlu etmişti. Ama benim aksime onun, şu şöylediklerim umurunda değilmiş gibi bir havası vardı.

"Yarın sabah, saat sekiz gibi geleceğim. Hazır ol. Bana zorluk çıkartma. Kahvaltıya gideceğiz."

Sakinleşmişti. Neden benimle bu kadar uğraşıyordu? Hem beni seviyorsa nasıl başka bir kızla yakın bir münasebete girebilmişti?

"Kahvaltı demek? Çok centilmence bir davranış ama bir şey soracağım. Beni seviyorken başka bir kızla öpüşmek nasıl bir duygu?"

Şimdi dalga geçme, alayla gülme sırası bendeydi. Yüzümde gezinen gözleri rahatsızlık vermeyi bırakmıştı. Ben ona bakmasam, gözlerine gözlerim değsin istemesem de refleks olarak bakıyor, hemen sonrasında kaçırıyordum.

"Bilip bilmeden konuşuyorsun."

Omuz silktim. Onunla olası bir tartışmaya girmek istemiyordum. Ne kadar uzak durursam, o kadar iyiydi.

"Neyse, zaten seni sorgulamak da bana düşmez. Umurumda bile değilsin."

Dudakları zarif bir şekilde kıvrıldı. Gecenin karanlığıyla birleşen odamın ışığı, saçlarının gölgesini yüzüne düşürüyordu.

"Yakında benim olacaksın." Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Tekrar o saf nane kokusu burnuma dolarken, "Umurunda olmalıyım ha?" diye fısıldadı.

Söyledikleri nefesimi kesmişti. Hiçbir şey diyemeden balkon kapısına yöneldim ve sertçe çarparak kapıyı kapattım. Perdeyi de bir hışım çekip, onu orada sırıtan bir yüzle bıraktım. Sınırlarımı her seferinde daha çok zorluyordu.

***

Oturduğum koltukta huzursuzca kıpırdandım. Önümdeki salatalığa çatalımı batırıp ağzıma yönelttim. Burak'la bir restoranda kahvaltı yapıyorduk. Tabii ki onunla yalnız gelmemiştim. Buket Teyze de yanımdaydı. Burak ilk başta bunu istemeyip, yalnız olmamız gerektiğini savunsa da kahvaltıya gelmemekle onu tehdit etmiştim. Sonunda kabul etmişti, inatçı.

"Yarın nişan var, kıyafetin hazır mı?"

"Seni ilgilendirmez."

"Suada,"

"Ne?!"

Onunla hiçbir şekilde konuşmak istemiyordum. Bunu anlamış olması gerekirdi.

"Yarın benim nişanım yok. Bizim nişanımız var farkındaysan."

"Tamam, hallederim ben."

Kafasını salladı ve bakışlarını tabağına çevirip çatalıyla tabaktaki peynirle oynamaya başladı. Buket Teyze'nin kulağına eğildim, "Eve gitmek istiyorum." dedim.

Bana doğru başını döndürdü. Ne yapacağını bilmeyen surat ifadesine, yalvaran bir bakış fırlattım. Buna daha fazla dayanamadı ve bana, "Tamam. Kalkalım o zaman kuzum." dedikten sonra Burak'a da "Biz kalkalım oğlum. Kahvaltı için de teşekkürler." dedi.

"Bir dakika," diyerek araya girdim. "Bizim kahvaltımızın ücretini elbette biz ödeyeceğiz."

Buket Teyze kaşlarını kaldırıp, özür dilermiş gibi baktı. Çantama elimi atar atmaz uyarıcı bir ses tonu geldi kulağıma. Kafamı çantamdan kaldırıp, Burak'a baktım.

"Buna müsaade edemem."

Garsondan hesabı istedi. O sıra hemen menüyü aklıma getirdim ve fiyatlara göre kaba bir hesap yaptm. Garson yanımıza gelir gelmez elini cüzdanına götürdü. Aynı anda ben de götürdüm ve ondan önce hesap defterinin arasına benim ve Buket Teyze'nin yediği yiyeceklerin ücretini koydum.

"Suada, ben sen yok biz varız. Artık aile kuracağız ve bu ailenin reisi de ben olduğuma göre, şimdi o parayı oradan al."

Ama bu durum, benim oradan o parayı alacağım manasına da gelmiyordu. Gözleriyle bana kararlı bakışlarını fırlatırken, omuz silktim. Buket Teyze'ye dönerek, "Hadi." dedim ve ayağa kalktım. Peşi sıram Buket Teyze de kalkmıştı. Lokantanın çıkışına yürüdüğümüz sırada peşimizden gelmemesine şaşırıyordum. Belkide sık boğaz etmek istememişti. Zaten peşimizden gelmesini de istemezdim.

***

Avucumdan bir tane daha patlamış mısır alıp ağzıma attım. Salonda bir aksiyon filmi açmış, üzerimdeki Hello Kitty'li pijamalarımla birlikte izliyordum. Kim sevmez ki Hello Kitty'i?

Filmdeki adamın otuz ikinci kattan atlamasıyla, gözlerimi büyülttüm. Ardından hareket halindeki bir arabanın üstüne düşüp, sürüklendi. Bunlar da amma abartıyor. Ben böyle bir şey yaşasam, binadan aşağı atlarken kalp krizi geçirebilir, sakarlığımla beraber arabaya değil de belki de yola atlardım ve bir başka arabanın altında ezilirdim.

Annemin her zaman, 'değiştir şu telefon zilini' diye bana sitem ettiği telefonumun zil sesi doldurdu patlamış mısır kokan salonun havasını. Tekli koltuğun üzerinde olan telefona uzanmak için, gereğinden fazla bir çaba sarf ettim ve bu çabam boşa çıkmadı. Telefonumu elime alıp, arayan numaraya baktım; Dengesiz Herif. Açıp açmamak arasında kaldım, ısrarla çalıyordu. En son kapandı. Telefonu sehpaya bırakıp, tekrar mısırıma uzanmıştım ki bu sefer kapı zili çalmaya başladı. Koltuktan yavaşça kalktım. Zil patlarcasına çalıyordu. Portmantodaki şalımı başıma doladım ve pijamamamın üstü uzun kollu ve bir tunik edasınca uzun olduğu için hiç utanmadan kapıyı aniden açtım. Hello Kitty'li pijamalarımla ayağımdaki ayıcıklı pofuduk terliğimi düşünecek değildim.

Karşımda, elinde turuncu orkidelerle, kaşları kalkık, dudaklarını kahkaha atmamak için birbirine kenetleyen bir Burak görmemle, olduğum yerde dona kaldım. Burak çiçek mi almıştı? Hem de turuncu orkide? Acaba en sevdiğim çiçek türünün, turuncu orkide olduğunu biliyor muydu? Ya benim bu halde onun karşısına çıkmış oluşuma ne demeliydi? Gözlerimi sımsıkı yumdum, başımı hafifçe yere eğdim ve alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Burak beni bu halde görmüş olamazdı değil mi? Başımı, yavaşça eğdiğim yerden, Burak'a doğru kaldırdım ve gözlerimi açtım. Kendini gülmemek için daha da zorlamaya başlamıştı. Kaşlarımı çattım. Onun gülmesine veya dalga geçmesine izin vermeyecektim.

"Niye gülüyorsun?"

Başını anlamsızca yukarı aşağı salladı.

"Çok tatlısın."

Gözlerine kaçamak bir bakış atınca, gülümseyen dudakları gibi mutlulukla parıldadıklarını gördüm. Utanarak kapı arkasına saklanmak istesem de beni çoktan görmüştü. Avuç içimi alnıma vurdum.

"Sus."

"Neden?" Sesinde hâlâ muzip bir ton vardı. Benimle uğraştığı belli oluyordu. "Tatlısın ama."

Avucumu alnımdan indirdim. Elimle dışarıyı işaret ederek "Defol." dedim. Bana melül melül bakmaya başladığını hissedebiliyordum. Yüzünde güller açıyordu ve sabahki halinden daha mutluydu. Ciddileştiğini belli eder gibi boğazını temizledi. Ne yapıyor bu? Kaşlarımı olabilirmiş gibi daha çok çatarak, anlamaz gözlerle onu izlemeye devam ettim. Sol dizini yere koyarak önümde diz çöktü. Başını yere eğdi.

Anlamaz gözlerle Burak'ı izlerken, sıkılmıştım. Yapmaya çalıştığı şey hakkında en ufak bir düşünce kırıntım bile yoktu. Oflayarak konuşmaya başladım;

"Burak, sana def-"

Aniden kafasını kaldırdı ve cebinden kırmızı bir kutu çıkartıp, açtı. İçinde, ortasında büyük bir pırlantası olan, kenarları da ufak, zarif taşlarla süslenmiş, beyaz altından yapılma güzel bir yüzük vardı. Gözlerini gözlerime kenetledi ve dudaklarını araladı,

"Ela çöllerindeki yeşil harelerine tutsak kaldığım, aşkını peşimde gölgem gibi gezdirdiğim, kumralımsı saçlarına âşık olduğum, seni bir ömür boyu mutlu edecek bu adamla evlenir misin?" dedi.

BÖLÜM SORUSU:

Sizce Suada, Burak'ın evlenme teklifine ne diyecek?

HAYIR MI?

EVET Mİ?

VE BEN KARAKTERLERE KARAR VEREMEDİM.SİZCE BURAK VE SUADA KARAKTERLERİ KİM OLMALI? İSİM YAZARSANIZ MUTLU OLURUM.

VEYA DİYORUM Kİ, HERKES KARAKTERLERİ KAFASINDA KURGULASIN.SONUÇTA KİTAP OKUMAK, HAYAL GÜCÜ İSTER DEĞİL Mİ? :)

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 81.9K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.3M 77.9K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
65.8K 1.4K 32
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
171K 5K 24
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...