Son Varis

Por moaning__myrtle

81.1K 4.4K 1.2K

Scorpius Malfoy, kötü birisi olmadığına bu kadar eminken, Rose Weasley ile aynı gün gördüğü fakat birbirinden... Más

Son Varis
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30 (I. Parça)
Bölüm 30 (II. Parça)
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34 (I. Parça)
Bölüm 34 (II . Parça)
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42

Bölüm 38

605 42 48
Por moaning__myrtle

Merhaba arkadaşlar! Sinirli Scorpius bölümleri nedendir bilmem fakat pek bir hoşuma gidiyor doğrusu :) Umarım hoşunuza giden bir bölüm olur. Yorumlarınızı bekliyorum! <3




Scorpius'u etrafındaki kargaşanın sesiyle uyanmıştı aniden. Neler oluyor diye bakındı, bir anlık hatırlayamadı olanları. Yatakların aniden açılıp çoğu kişiyi Hastane Kanadından gönderiyorlardı. Scorpius da gönderilenlerden biri olacağını yaklaşan kumral ve orta yaşlı şifacıdan anladı. Öyle bir telaşe vardı ki, şekerleri bile unutup herkesi apar topar gönderiyorlardı.

Üstünü hızla değiştirdikten sonra siyah örtülü bir yatak ilişti gözüne. Örtünün ayrıntılarından dolayı içinde bir beden yattığını anlamak güç gelmiyordu. Donup kaldı öylece okduğu yerde. Yüzüne gelen yanma hissini kalp çarpıntısıyla bağlayıp, titremeyle bütünleşti. Orta yere bıraktığı Marcus'un cesetiydi bu kesinlikle. İlk seferinde istemeden katil olmuştu fakat şimdi ise gerçektem isteyerek ve bilerek yapmıştı.

Önceki gecede aldığı zevk ile mutluluktan ufacık eser bile kalmamıştı artık. Bunun sebebi için anlam veremediği tuhaf duygular vardı. Bir gece içinde hem Rose ile her şeyi mahvetmiş hem de katil olmuştu. O siyah örtünün altında ise anne, baba, belki kardeşler ve bir kaç arkadaşın acısı yatıyordu. Üzdüğü insanlardan af dilemesine zamanı kalmadan kurban gitmişti Marcus. Kim bilir, belki de bu saçma mektup numarasına inanmasaydı şu an hayatta ve belki de arkadaşlarıyla beraber Büyük Salonda kahvaltıya hazırlanıyor olacaktı.

Gerçekten kaderin neler çıkartacağı belli olmuyordu. Tıpkı Marcus gibi Scorpius da bilemezdi kirli elleriyle temiz hayatları sonlandıracağını. Hayatın güzel renklerini görmüştü bugüne kadar, siyah tarafını gözlemlememişti ve ya yaşamamıştı. Korktu. Gerçeklerin ortaya çıkmasından mı yoksa kendinin bir canavara dönüşmesinden mi korktu orası biraz şüpheliydi fakat etrafında panik çoğalmaya başlıyordu sanki. Koridordan gelen farklı sesler ise ne kadar çok insanın meraklı gözlerle doluşup bilgi edinmeye çalıştığını bağırıyordu bir nevi.

"Bay Malfoy, lütfen daha fazla oyalanmamanızı rica ediyorum." dedi şifacılardan bir tanesi yakınında.

Scorpius hafif şekilde irkilse de düşüncelerinden koparan şifacıya döndü.

"Bu örtünün altında ne var? Yoksa... bir ceset daha mı geldi. Emma'dan sonra bir ölü daha mı var?" dedi istem dışı titreyen sesiyle.

Şifacının gözleri büyümüştü, bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı fakat ne söyleyeceğine karar verememişti çünkü Emma'nın ölümü de saklanıyordu tüm okuldan. Belli ki henüz belli değildi sorulara ne yanıt verecekleri. Haklılardı tabii ki kendilerince. Tüm Hogwarts'ı, Hogwarts öğrencilerini bekleyen ailelerini endişe altına sokmak istemiyorlardı. Diğer büyücülük okullarına kıyasla güvenlik derecesini düşük göstermeye pek niyetleri olmayabilirdi. Zîrâ Sırlar Odası'nın bir kez daha açılması büyücülük dünyası için risk katıyordu. Zaten artık farkeden bir şey de olmayacaktı. Bu sefer hem Muggle dünyası hem de kendi büyücülük dünyası mahvolacaktı büyük ihtimalle. Ses kötü yerden vurmuştu bu gelişinde.

"Pek merak etmek isteyeceğini sanmıyorum Scorpius fakat lütfen, bu siz öğrencilerin üzerine düşmeyen bir konu. Lütfen şifacıların sözünü dinleyip olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaşın. Sizin yerinizde olsam kahvaltı ziyaretime giderdim." dedi kapının önünde duran Harry Potter.

Evet, en saçma anı seçmişti bu cinayet için. Yakayı ele vermek öylesine kolaydı ki, şüphe uyandıracak bir hareket yapmamaya özen gösterdi. Kendine olan nefreti artarken içini yakalanma korkusu sarmıştı yeniden.

"Sadece merak, Bay Potter. Afedersiniz." diyerek ağır adımlarla çıktığında koca kapıyı kapatıvermişlerdi.

Ellerini saçlarının arasından geçirdikten sonra yüzünü ovdu Scorpius.

Merlin.

Onun yaptığı anlaşılırsa Scorpius'u Azkaban'a gönderirlerdi ve annesini bir daha göremeyecek üzere hapis kalırdı. Bunun üzerineyse bu lanet adam yeni insanlar bulup kendi ordusunu oluşturduktan sonra annesini parçalara ayırabilirdi. Ah. Her şey çok fazla gelmeye başlamıştı artık ve kafasını dağıtmak istiyordu. Öyle eğlenerek gezerek falan değil. Gerçekten içinde kurşun dolu bir silahı şakaklarına dayayıp tetiği çekmek istiyordu. Hızlı adımlarla burnundan soluya soluya yatakhanesine gitti üzerini değiştirmek için. Ardından yemekhaneye gidip kahvaltıya katılacaktı uzaktan Rose'u görmeye ihtiyacı vardı çünkü. Ne kadar çok bu sonuçları o ortaya atmışsa, kızın bitkin halini görüp kendine kafasında patlamış mermi etkisi yapmak istiyordu. Rose'u  üzgün ve asık suratında bunları hissediyordu çünkü.

Bir lanet daha okudu Merlin'e.

En saçma sapan zamanda sevesi tutmuştu birbirlerini. Bu zamana kadar sanki başka bir şey yokmuş gibi. Ne ara bu düşüncelerin içinde içeri daldı bilmiyordu fakat çoktan yüzünü yıkayıp daha temiz olan cübbesini giyip kitaplarını çantasına doldurmuştu. Kapının yanına asılı eski saate göre kahvaltı yaklaşık bir üç dakikadır başlamış bulunuyordu. Söylene söylene yeni ayakkabılar giyinip çıktı ve Büyük Salona doğru ilerlemeye başladı.


****

Rose sırf bir açıklamada bulunurlar belki diyerekten gelmişti Büyük Salon'a. Ne kahvaltı edecek hali vardı ne de başka bir şey. Duvardaki kanlı yazı zaten resmen günün ilk ışıklarında hemen bir olay olmuştu ve bu yazıyı silinmeden resmen tüm öğrenciler görmüştü. Bilirsiniz, teknoloji çağı ve artık büyülerden etkilenmeyen yüksek hızlı cep telefonlarıyla gizlice resimleyenler ise birbirlerine göderip hızla yaymışlardı bu durumu. Emma'nın ölümünde oluşak basilisk şüphesi yavaş yavaş gerçekleri ortaya döküyordu. Bu odanın açılabilmesi için gerekli olan varis imkansızdı. Ya biri oyun oynuyordu ya da gerçekten son bir varis daha kalmıştı. Kim yapıyorsa ve neyi amaçlıyorsa, başı fena halde dertteydi. Kimsenin kimseye zararı yoktu ki böyle bir işe kalkışsın?

Bu karmaşık durumdan beklediği açıklamayı yapacak kimse gözükmüyordu kürsüde henüz fakat kapıdan içeriye bir ruh- pardon, Scorpius Hyperion Malfoy ruhlarından bir ruh girmişti içeriye. Yüzü resmen sarılıktan kar beyazına solmuş, bu sıralar moda edindiği mor göz altları ve tabii ki dağınık saçlarına kombinlenmiş dağınık ve kırışık cübbesi. Kendi binasının masasına oturduğunda bir an gözgöze geldiler. Rose'un kalbi batmıştı sanki o saniye.

Gece bir anda sinirlenip suratına patladığı için ufacık bile pişmanlık duymuyordu tabii ki çünkü gerçekleri söylemekten başka bir şey değidi ve bu da kötü bir şey değildi sonuçta. Bu korkaklığına öylesine üzülüyordu ki...

Ne gerek vardı bu olan bitenlere? Hem Rose'un annesi bunu sevgiyle karşılardı, babaları nasıl olsa anlaşıyordu ve büyükbabaları ne kadar da inat bağlamış olurlarsa olsunlar gerçekten bu ilişki için katil olacak halleri yoktu tabii ki. Biraz inkar ederler ve sonra da kabullenirlerdi. Ne de güzel hayallerdi göz göze bakarken. Boğazında düğümlenen seni seviyorumları yuttu yeniden. Her zaman yaptığı gibi içine attı yine bu bitmek bilmeyen özlemini.

"Aklınızdan bile geçirmeyin." diye fısıldadı yanındaki Albus, Rose'a. Bu sırada Scorpius hızla bakışlarını kaçırınca kuzenine döndü kız ve anlamamış gibi yaptı.

"Neyi aklımdan geçirmeyeyim?"

"Scorpius ile beraber bir aşkı düşünmeyin. Ben salak değilim, kuzenimi de eski dostumu da gayet iyi tanıyorum. Ona ne olursa olsun hala değer veriyorum fakat sen benim kuzenimsin. Onun pislik hallerini de mükemmel hallerini de ben biliyorum. Sabahın köründe böylesine bakışmanın altında güzel bir şey yatamaz." dedi yine ses tonunu koruyarak.

Boğazını temizleyip hafifçe kuzenine çevirdi kendini ve tebessüm etti zorla. Boğazını da temizledikten sonra aynı ses tonunu takip ederek "İstediğimle aşkı düşünecek yaştayım, Scorpius gibi korkağı tercih etmemenin önemini kavrayabilecek yaşı ise çoktan geçtim zaten. Ben sadece bu tuhaf haline takıldım biraz. Tuhaf duruyor, fark etmedin mi?" dedi. Son cümlesi kısmen doğruydu. Yani gerçekten tuhaf haline de takılmadı değildi.

Sohbet muhabbet uzamadan beklediği an gelmiş, Profesör McGonagall kürsüye çıkıp boğazını temizlemiş ve dikkatleri ufak bir uyarıyla kendine toparlamayı başarmıştı. İlk kez bu dikkat toplama bu kadar çabuk gerçekleşmişti çünkü herkes bir açıklama bekliyordu, Profesör ise herkesin bir açıklama beklediğini biliyordu. Korkan, heyecanlı, meraklı, yeni başlayanı, son senesi olanıyla herkes nefesi kesilmiş gibi dikmişti kürsüdeki kadına gözlerini.

"Sevgili öğrenciler, biliyorum ki bu duruma ilişkin, gayetinde mantıklı bir açıklama bekliyorsunuz bizlerden fakat bundan öncesinde hepinize günaydın demek istiyorum. Güzel bir sabah olmadı, evet. Hem de hiç birimiz için güzel bir sabah olmadı. Eğer bu işi kim yapmışsa onun için de iyi bir sabah olmadığını bilmenizi isterim çünkü biliyorsunuz Bay Harry Potter okulumuzda ve bir şeyleri araştırmak için oyalanmadan kolları sıvadı. Sizlerden tek isteğim, yalnız başınıza dolaşmamanız ve her ne olursa olsun geceleri binalarınızdan ayrılıp koridorlarda gezmemeniz. Tehlike anında o iki çift gözlere bakmamanız, asanızı yanınızdan ayırmamanız. Bunun sorumlusunu en yakın süreç içerisinde bulacağımıza dair sözümü veriyorum sizlere. Hepinize afiyet olsun!" dedi asaletini eksiltmeden Profesör McGonagall.

"Bir de Scorpius Malfoy'a sorun bakalım, Harry Potter'a dokununca ne için kusup etrafı batırmaya başlamış. Az daha altına ediyordun belki de korkudan, Katil Malfoy." dedi seslice Drew.

Rose durumu anlamazken Albus bir kaç küfür savurdu sessizce Drew için.

Scorpius sinirle kaşlarını çattı ve Drew'a çevirdi bakışlarını. Gözlerinin keskin grisi resmen ölüm bakışları atıyordu.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedi sakince ifadesine zıt bir biçimde.

"Basiliski de sen saldın demek ki? Hani şu Emma'yı öldüren. Harry Potter'ın önünde niye kusası gelir ki bir insanın?" dedikten sonra ayağa kalkıp parmağıyla Scorpius'u işaret etti ve "Her şeyin sorumlusu sensin!" dedi kendinden gayet emin şekilde.

Fakat bu durum Scorpius'u sinirlendirmişti normal olarak. Ayağa fırlayınca resmen geriye uçan sandalyesi sessiz salonu inletince "Ne saçmalıyorsun sen yine? Kafana göre konuşmak için konuşuyorsun. Hastaydım ve bu da gayet kanıtlı bir şekilde tedavi edildi. Bay Potter ile ilgisi yok." dedi.

"Gerçekten mi? O zaman annen de durduk yere kafayı yedi o zaman öyle mi?"

Damarına basmıştı bu sefer. Rose korkmaya başlarken masa örtüsünü kemirmek üzereydi ve Scorpius "Ne diyorsun sen?!" diye kükreyip eline geçirdiği bardağın birini Drew'a isabet ettiremeden fırlattı. İsabet ettirememenin acısı olsa gerek sinirden masayı koşarak dolanmaya başladı ona ulaşmak için. Neredeyse tüm salon sessizce bu ikilinin kavgasını dinlerken Albus ve Tony yerlerinden fırlayıp Scorpius'u tutmak için koşmuşlardı fakat Scorpius çoktan Drew'u yakalarından tutup kahvaltılık dolu masaya yatırmıştı bile.

"İkiniz, derhal bu saçma kavgaya son verin! Slytherinden ellişer olarak toplam eksi yüz puan. Derhal ayrılın!" diye azarladı Profesör kürsüden. Bu sırada Albus ve Scorpius ise çoktan yanına ulaşıp çekmişti üzerinden Scopius'u ve zorla çekiştirerek dışarı çıkarmışlardı. Rose ise eksik kalmak istemedi tabii ki, dayanamayıp dışarı fırladı. Drew'un kendine son kavgayı yediremediği için bir şeyleri Scorpius'un üzerine yıkması gerektiği belliydi fakat bu da abartının da abartısı olmuştu ki, abartının da bir sınırı olması gerekti artık.

Kimse bir şey konuşmazken hızlı hızlı dışarı çıktılar ve her zaman oturdukları, eskiden oturdukları yere gelene kadar Scorpius söylenmeyecek kadar edepsiz küfürler edip lanetler okuyordu Drew'a. Hep beraber oturduklarında Scorpius tek ayakta kalıp volta atan olmuştu. Bir durup saçlarını karıştırıyor, bir durup küfrediyordu. Fakat durup hızlıca Rose'a döndükten sonra işaret parmağıyla kızı işaret etti.

"Annemi nereden biliyor?" deyiverdi sinirle.

"Ben- ben bilmiyorum. İnan ki bir şey bahsetmedim. Sana yemin ederim ki."

Gözlerini ovuşturdu Scorpius.

"Lanet olsun. Annemi kimseye anlatmadım ben. Bir tek sen duydun işte. Ne istiyor benden bu Drew denen lanet?!"

"Annene ne oldu, Scor?" dedi şüphe ile Albus, cevap alamayınca soruyu farklı tonlamalarla yineledi üç kez.

"Kafayı yedi, Albus. Annem kafayı yedi! Oldu mu? Tımarhaneye yattı, delirdi annem ve benim de kafayı üşütmeme az kalmadı anladın mı?" diye kükrediğinde, Albus cevap veremedi bir an.

Sessizlikleri uzun sürmedi fakat sarışın füze sanki kendinden geçmiş gibi sinirden kudurmuş, patlama saati gelmiş gibi kükremeye başlamıştı.

"Weasley. Bir daha seni onun yanında görürsem Merlin her asamı sallamamda beni bir kurbağaya çevirsin ki seni bir kokarcaya çeviririm."

"Benim ne suçum var? Büyük ihtimalle bana anlatırken duydu işte. Görüşmüyorum zaten hem ben onunla, o benim yanıma geliyor. Emma'yı da o yanıma geldiği için yalnız bıraktım zaten."

Etraf sessizleşti fakat içlerinden en umulmadık kişi boğazını temizledi ve kravatını bollaştırıp saçlarını geriye taradı parmaklarıyla.

"Çocuklar, Emma'ya ne oldu?" dedi Tony.

Tüm bahçeyi kaplayan sessizlik, karanlık gibi çökmüştü o an tüm dünyanın üzerine. Kükreyen Malfoy susmuş, Weasley gözyaşlarını tutmuş ve Potter ise meraklıca bakıyordu habersiz Tony'ye.

Seguir leyendo

También te gustarán

310K 28.9K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
134K 5.5K 33
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
91.8K 10.9K 49
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
231K 22.1K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...