NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K...

By FulyaAlagz

180K 13.5K 1.7K

''İkinci seçenek.'' Φ Artık 18 yaşına basmış ve kanatlarını almış olan Muna Doherty, yavaş yavaş bazı gerçekl... More

''Örümceğin Doğuşu''
3K - Naira | Örümceğin Doğuşu (3K - Serisi İkinci Kitabı)
1.Bölüm - Browy ‧✕‧
2.Bölüm - Yağmurla gelen aşk ‧✕‧
3.Bölüm - Küçük kız ‧✕‧
4.Bölüm - Nukaran ‧✕‧
5.Bölüm - Küçük şey ‧✕‧
••
6.Bölüm - Eve dönüş ‧✕‧
7.Bölüm - Merhaba sürtük ‧✕‧
8.Bölüm - III numaralı grup ‧✕‧
III Numaralı Grup karakterler ve ünlüleri
9.Bölüm - Aptal çocuk ‧✕‧
10.Bölüm - Tedavi ‧✕‧
11.Bölüm - Av(#1) ‧✕‧
12.Bölüm - Av(#2) ‧✕‧
#Alıntı
13.Bölüm - Kitaplar çarptı mı tam çarpar ‧✕‧
*
Yeni Yıl *.*
#Sizden
14.Bölüm - Su halkaları ‧✕‧
15.Bölüm - Milkshake ‧✕‧
**
16.Bölüm - ''Seni seviyor.'' ‧✕‧
17.Bölüm - İkinci seçenek ‧✕‧
Canım acıyor
18.Bölüm - Aly? ‧✕‧
19.Bölüm - En iyi arkadaş ‧✕‧
20.Bölüm - Kardeşlik ipleri ‧✕‧
21.Bölüm - Doğum günü ‧✕‧
22.Bölüm - Hasta Alex ‧✕‧
24.Bölüm - Deniz uzaktan güzel ‧✕‧
25.Bölüm - Elkaru ‧✕‧
26.Bölüm - Final ‧✕‧
‧✕‧
3.Kitap hakkında;;;;
3.kitap!
3.Bölüm geldi!
DÜZENLENDİ!
ÇOK GÜZEL HABERLERİM VAR!

23.Bölüm - Kahverengi hayaller ‧✕‧

3.3K 300 22
By FulyaAlagz

Babamın kurduğu cümle karşısında bir süre kalakaldım. Ne kadar zaman durakladım farkında değildim. Zaman kavramı uçup gitmişti sanki kafamdan. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra tamamen kapattım. Derin bir nefes aldım. Sesimi sakin tutmaya çalıştım. Yavaşça, korkarak gözlerimi araladım. "Baba ne demek istiyorsun? Nasıl?" Yaralarımın kapanmış olduğunu düşündüm. Yoksa babamın ilk fark edeceği şey onlar olurdu. Belki de en fazla kuruyan izleri kalmıştı. Naira olmanın avantajlarından biri de buydu işte. İnsanlara oranla en az 7 kat daha iyi bir bağışıklık sistemimiz vardı.

Babam yüzünde sıcak bir gülümsemeyle bana yaklaştı. Gözlerime baktı. "Benden istediğin bir şeyi yaptım." Meraktan çatlayan sesimle beraber sesimi yükselttim. "Ne? Baba söylesene." Yutkundum. Devam ettim. "O öldü. Onu bir daha nasıl göreceğim ki?" Hala gülümsüyordu. Yoksa annem yaşıyor muydu? Kaşlarımı çattım. Neden cevap vermiyordu? Biraz düşündüm. Ben ondan ne istemiştim? İstediğim şey aklıma gelince çatık kaşlarımı indirdim. Gözlerim irileşti. Sevincimden yerimde ayağa kalktım ve zıplamaya başladım. Yatağın çarşafları daha da kırışmaya başladı. "Gerçekten buldun mu?!" Bir yandan zıplıyor bir yandan ise gülüyordum. Bir an dengemi kaybedecek gibi oldum fakat babam beni tuttu.

Babamdan annemin fotoğraflarını istemiştim. Ve sonunda bulmuştu! Eğer yaşıyorsa en azından gördüğümde onu tanıyabilecektim. "Dur! Sakin ol!" O da gülerek bana eşlik etmeye başladı. "Baba! Bundan daha güzel bir haber olamaz." Aslında olurdu. O da annemin yaşayıp yaşamadığını öğrenmek olurdu. Beni onaylarcasına gülümsedi. Zıpladığım yerde durdum. Babam ellerimden tutarak dengemi sağlamama yardım ediyordu. "Peki, neredeler?" dedim heyecanla. "Dur kızım. Sakin ol." Olduğum yere tekrar oturdum o da yanıma oturdu. Ben gözlerim ve ağzım açık bir şekilde heyecanla onun ağzından çıkacak cümleleri beklemeye başladım. Konuşmak için dudaklarını ıslattı. "Yakın bir süre sonra burada olacaklar." Birden yüzümdeki sevinç ifadesi silindi. Kaşlarım tekrar çatıldı. "Nasıl yani? Şimdi göremeyecek miyim?" Kafasını olumlu anlamında aşağı yukarı salladı. Kemik gözlüklerini burnunda orta parmağı yardımıyla yukarı iteledi.

Omuz silktim. "Neyse, az bir süre sonra göreceğim nasıl olsa." Babam tekrar gülümsedi. "Aynen, prensesim. Çok az bir süre sonra." Ben de gülümsedim. Babam ayağa kalktı ve bana döndü. "Hadi, artık kahvaltı zamanı." Gülümseyerek kafamı salladım. "Geliyorum." Babam arkasına bakmadan kapıdan dışarı çıktı. Derin bir nefes aldım ve kendimi, bütün vücudumu serbest bıraktım. Arkaya doğru belimden üst kısmım devrildi. Düşerken gözlerimi kapattım. Kafam çarşafın soğuk kısmını hissedince gözlerimi araladım. "Ah be Dustin, içimdekileri bilsen ne yaparsın acaba?" Bir süre duvarı inceledim. Derin bir nefes vererek ayağa kalktım. "Seviyorum be." Kapıya yöneldim. Arkama bakmadan kapıyı kapattım. O sırada karşıma Elly çıktı. Birden kucağıma atladı. Hafif arkaya sarkınca rahatça tutabilmek için kucağımda onu dengeledim. Yanağımdan öptü. "Muna, beni seviyor musun?" Şaşkın bir şekilde kaşlarımı havaya kaldırdım. "O nasıl bir soru?" Bir anda sorduğu soru karşısında şaşırmıştım. Dudaklarını büktü. "Bilmem. Bana bakmak zorunda olduğunuz için sormak istedim." Kaşlarımı çattım. Merdivenlere doğru ilerledim. "Eleanor! Saçma saçma konuşma! Bakmak zorunda ne demek? Ben seni kardeşim gibi gördüm. Hiç birisi kardeşine zorunda olarak bakar mı?" Çenesini kaşıyarak düşünüyormuş gibi yaptı. Bu hali çok tatlı ve komik duruyordu. "Hayır, sanırım." Tekrar kaşlarımı çattım. Bu arada merdivenlerin sonuna gelmiştik. "Sanırım yok! Tabii ki de hayır. Kimse zorunda olarak kardeşine bakmaz." Bir an durdu. Sonra konuştu.

"Şimdi ben senin kardeşin miyim?" Bir an durakladım. Sonra gülümsemeye çalıştım. Bir yandan da yürümeye devam ettim. "Tabi ki kardeşim sayılırsın." Burnuna hafifçe işaret parmağımla vurdum. Bunu iki kez tekrar ettim. "Hem küçüksün hem de seni seviyorum." Cümlenin sonunu uzatmıştım. Gülümsemesi genişledi. Faredişleri ortaya çıktı. Öndeki bir dişi artık yoktu. Güldüm. "Fare mi yemiş senin dişlerini bakayım?" Birden gözleri kocaman açıldı. Kapanan dudakları ona eşlik etti. "Ne? Fare mi? Nerede? Ahhh!" Kucağımdan kaçmaya çalıştı. Ara sıra ona belgesel izlettiğim için hayvanların çoğunu biliyordu artık. Bense onu sımsıkı tutmaya çalıştım. "Dur sakin ol!" Bir yandan da gülmekten karnım ağrımaya başlamıştı. "Yaa Muna! Beni koru!" Daha fazla korkmaması için çenesini tuttum ve bana bakmasını sağladım. O zamana kadar çoktan yere çömelmiş onu sakinleştirmeye çalışıyordum. "Tamam dur. Elly fare yok. Sadece şaka yaptım. Öndeki dişin çıkmış." Derin derin nefesler aldı. "Beni korkuttun!" Gülümsedim. "Korkma birtanem. Fareler kötü hayvanlar değillerdir. Hatta hiçbir hayvan kötü değildir." Alt dudağını büktü. Gözleri mi dolmuştu? "Oyy kıyamam ben sana. Tamam gel buraya. Hadi yemeğimizi yiyelim."

Mutfağa yöneldik. Babam son olarak benim omletimi tabağıma koyuyordu. "Ellerine sağlık yaşlı Martin." Elly ile ikimiz kıs kıs gülerek yerlerimize oturduk. Babam ise kaşları çatık elinde maşayla bize bakıyordu. Tehdit edercesine maşayı bize doğru salladı. "Bana bakın sizi cüceler. Yanlış diğer bir lafınızda bu maşayı kafanıza yersiniz," diyerek bize elindeki maşayı işaret etti. Sözde amacı bizi korkutmaktı. Elly hemen yanımda oturuyordu. Onu daha demin ben oraya oturtmuştum. "Martin amca öyle deme. Yaşlılık sana yakışıyor." Babam daha da kaşlarını çattı. "Bak hala!" Bizi bir gülme tuttu tabii. Elly ile ikimiz ellerimizi havada çaktık. Süper bir takım olmuştuk. "Elly hanım sen her gün benimlesin. Hatırlatmak isterim." Elly hemen sustu. Elly'e döndüm. "Oo bak sen hemen de satış." Babam kaşlarını çatarak bana baktı. "Sen böyle kelimeleri nereden öğreniyorsun Muna?" Güldüm. "Her gün gittiğim fakat şu aralar pek gidemediğim ergenlerle dolu bir binadan," diyerek bütün dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim. Bir yandan da ağzıma bir dilim peyniri yuvarlamıştım. "A! Doğru! Bu aralar çok ders astın. Bugün hemen okula." İçimden kendime küfürler sayarak babama döndüm. Yüzüm hüzünle kaplanmıştı. "Baba ya!" Babam hiç cevap vermeden hatta duymamazlıktan gelerek sandalyesine oturdu. "Hem ilk iki dersi kaçırdım ki. Ne olur gitmeyeyim." Gözlerini bana dikti. Bu bakışı biliyordum. Bu 'konuşma burada bitti' bakışıydı. "Şimdi yemeğini ye." Kaşlarımı çatarak yemeğime döndüm. Yediğim şeyin de tadını alamamıştım tabii ki de.

"Ee bugün ne yapmayı düşünüyorsun?" Dalgın dalgın elimdeki kahvenin bardağıyla oynarken kaş altından Isabella'ya baktım. Beni gördüğü gibi yanıma gelmişti. Her zamanki gibi enerjikti. Omuz silktim. "Bilmem. Ava gidersek giderim. Onun haricinde gitmezsek yatar uyurum. Bu güzel bir seçenek." Üfleyerek önüne döndü. "Muna! Ölü gibi davranma! Azcık mutlu ol!" Derin bir nefes verdim. "Bilmiyorum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Kötü hissediyorum."

"Neden?" Kafamı kaldırdım ve ona baktım. Neden? Bu sorunun cevabını sanırım ben de bilmiyordum. Kafamı hızlıca kendime gelmek için salladım. "Bilmiyorum. Sadece kötü bir şeyler olacakmış gibi hissediyorum." Güldü. "Saçmalama! Durup dururken ne olabilir? Seni ne böyle düşündürüyor?" Yutkundum ve cevap verdim. "Sessizlik."

Alnını kırıştırdı. "Ne? Sessizlik mi?" Hızla ayağa kalktım. "Evet! Sessizlik!" Sandalyenin yerde bıraktığı sesten ve -onu geçin- benim bağırmamdan dolayı birkaç kafa bize döndü kantinde. Ayağımı yere iki kere vurdum. O işlemi yaparken bir yandan da elimi iki kere şıklattım. "Aynen! Sessizlik!" Isabella bana korku dolu bakışlarını gönderdi. Sandalyemi kendine yakınlaştırdı. "Muna, beni korkutuyorsun. Otur şuraya anlat." Hızla sandalyeme geri oturdum. Hızla oturduğum için popom acımıştı fakat görmezden gelmeye çalıştım. Hemen Isabella'ya döndüm. "Bak sessizlik." İşaret parmağımla havayı gösterdim. Isabella kaşlarını çattı. "Ne?" Yavaşça kafamı salladım. "Fırtınadan önceki sessizlik." Isabella'nın birden bağırmasıyla yerimde zıpladım. "Ayy! Ne sessizliği kızım? Kafayı mı yedin?" Yutkundum. O Adrianımızı(!) bilmiyordu tabii. Biraz düşündüm. "Ya şey... Dustinle aramız bozuldu da. Bayadır sessiz. Kesin bir fırtına çıkaracak." Birden enerjisi geri geldi. Hemen öne doğru eğildi ve bana yakınlaştı. "Ay doğru! Siz çıkıyordunuz değil mi?" Bu soruyu heyecanla sormuştu. Ben de heyecanını bozmak istemedim. Gülümsedim. "Evet." Sonra aklıma o gün geldi. Kollarımı önümde birleştirdim. Somurttum. "Yani -dık. Çıkıyorduk. Artık umrumda değil." "Hadi canım. Cidden mi?" Merakla ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu.

"Evet, öyle."

"Ne oldu? Niye bozuştunuz?" Huzursuzca yerimde kıpırdandım. "Hiç anlatmak istemiyorum." Kafamı kaldırdım ve Isabella'ya baktım. O ise arkama şaşkın şaşkın bakıyordu. "O Dustin değil mi?" Biraz durakladım. "Ne?" Yutkundum. Arkamda mıydı? "Evet, o valla." Kaşlarımı çattım. Yüzümü sinirliyim mesajını vermesi için iyice kararttım. Dikleştim. "Buraya mı geliyor?" "Evet." İçimdeki uçan şeyleri dindirmeye çalışarak arkamı döndüm. Döndüğüm gibi kafamı masanın altına sokmak için geri döndüm. Masanın altına sokmaya çalışırken kafamı masanın köşesine vurdum. Küfürler savurarak geri düştüm. Yine yanan popomdu. Vurduğum kafamın acısını dindirmek için kafamı ovdum. Ama sanırım kanıyordu. Neden döndüm? Çünkü o lanet Muna yanındaydı. Beraber bu tarafa doğru geliyorlardı. Bana doğru değil.

"Muna?" Isabella hızla yanıma geldi. Korkarak gözlerimi kapattım. "Muna?" Dustin de hemen yanımdaydı. Ellerimi yüzümden çekmeye çalışıyordu. "Muna iyi misin?" İşte bu Muna'ydı. Kaşlarımı çatarak onlara dönecekken kaşlarımı çattığım için alnım acıdı ve geri durdum. Elimi çekmedim. Dustin koluma girmeye çalıştı. "Hadi gel. Yarana bakalım." Tuttuğu kolumu bir hışımla çektim. "İstemez!" Elimi kafamdan çektim, dizlerimin üzerine koydum. Avucum kan içindeydi. Dişlerimi birbirine bastırdım. "Hem sizi rahatsız etmeyelim biz. Siz yolunuza, işinize devam edin." Şu an yanımda Sky olmasını çok isterdim. Bana yardım ederdi. Dustin öyle mal gibi kalırdı. Dişlerimin arasından konuştuğum için sesim kısık çıkmıştı. Ama dibimde biten Dustin rahatça duymuştu beni. Kaşlarını çattı. "Muna! Hadi!" Elini uzattı. Kaş altından Muna'ya baktım. Elindeki kitapları bıraktı ve yanıma geldi. Diğer yanımda o bitti. Kolumu tuttu. Hemen geri çektim kolumu. Öldürücü bakışlarımı ona ilettim. "Benle uğraşma Muna. Ben senden daha inatçıyımdır. Bil." Tehdidi karşısında durakladım. Hızla kolumu tuttu. Omzuna attı. Diğer koluma da aynı işlemi Dustin yaptı. İkisinin yardımıyla ayağa kalktım. Başım birden dönüşüyormuş gibi oldu. Gözlerimi kapadım ve açtım. Başım dönerken ne olduğunu anlamadım fakat sonunda Dustin'in kucağındaydım.

Gözlerimi hafif araladım. Dudaklarımdan bir şeyler çıktı. "Dustin?" Etraf kararırken kulağımda bir nefes hissettim. "Efendim prenses?"

Kafam geriye giderken dudaklarımdan zar zor bir kelime çıkabildi. "Özledim." O da o kadar kısık çıkmıştı ki birinin bile duyabildiğini sanmamıştım. Son anlarda hissettiğim tek duyu organım dokunmaydı. Bacaklarımın altında ve sırtımın arkasında hissettiğim et ve kemik yığınıydı. Yani tahminimce Dustin'in kollarıydı.

"Muna? İyi misin?" Yavaşça gelen duyu organlarımdan ilki işitmeydi. Kuruyan dudaklarımı ıslatarak göz kapaklarımı açmaya çalıştım. Bir yandan da konuşmaya çalışıyordum. Ses tanıdık geliyordu. "Muna? Konuşabilecek misin?" Yavaşça açılan gözlerimle karşımda benimle konuşmaya çalışan kişiyi görebildim. Sonra hemen gözlerimi kapattım. Kafamı hızlıca sağa sola salladım. Bu bir rüya olmalıydı. Hala mı buradaydı? "Hayır, hala baygınım." Dudaklarımın arasından bir mırıldanma gibi çıkmıştı. Kıkırdamasını işitince hızla doğruldum. Kaşlarımı çattım. Artık çok fazla acımıyordu. "Çok mu komik?"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Belki biraz." "Hiçte komik değil."

Kollarımı önümde birleştirdim. "Hem senin burada ne işin var?" Tahminimce okulun revirindeydik. "Sen bu okulda okumuyorsun." Camdan dışarı baktı. Sonra tekrar bana baktı. Bense bir an bile gözlerimi ondan ayırmamıştım. "Dustin benden birkaç defter istemişti." Ayaklarımı yere indirdim. Defter istemiş miş. Sanki okula düzenli geliyor. Bahaneler, bahaneler... "Neyse, bana ne zaten. Ne yaparsanız yapın." Onu daha fazla dinlemek istemiyordum. Kapıya yöneldiğim anda kapı açıldı. Dustin elinde bir bardak suyla kapıdaydı. Durakladım. Kollarım önümde alaycı bir gülümsemeyle ona baktım. "Dur tahmin edeyim. Biricik Muna senden su istedi. Sen de kıramadın tabii." Dustin hafif gülümseyerek bana baktı. "Evet, doğru tahmin ama eksik biraz." Hızla yanından geçtim. Kapıyı açacakken önüme geçti. "Senin için istemişti." Bir an afalladım. "Uyanınca susamış olacağını düşünmüştü." Muna'ya baktım. Kafasını aşağı yukarı salladı. Dustin'e döndüm. Gözlerimi kaçırarak cevap verdim. "Neyse, istemiyorum sizden bir şey. Çekil önümden." "İç şu suyu. Sonra konuşacağız." Kaşlarımı çattım. "Ben seninle konuşmak istemiyorum." Gülümsedi. Dudaklarını burnuma yaklaştırdı. "Ben seninle konuşmak istiyorum ama." Yutkunmaya korkar bir şekilde gözlerine baktım. İşte tam yanımdaydı. Hiç gitmesini istemediğim yerde. O da hiç teması kesmeden gözlerime bakıyordu.

Hızla atan kalbim içeride savaş açmıştı. Sanki oradan kaçmaya çalışıyordu. Bedenim acıyordu. Kadrajıma dudakları girdi. Tanrının özene bezene yarattığı bir varlıktı resmen. Gözleri, dudakları, kaşları, kirpikleri... Tanrı diğer varlıklara haksızlık yapmıştı. Ama ilk defa bir haksızlığa karşı duramıyordum. Nefesi küçük yuvarlak burnumun üzerindeydi. Tekrar gözlerine baktım. Lens takmıştı. Ama içini görebiliyordum. Odaklanınca içini daha net bir şekilde görebiliyordum. "Su?" Birden suyu dudaklarımın önüne getirdi. Hemen kafamı kendime gelmek için hızlıca salladım. Yutkundum. Gerçekten çok susamıştım. Kafamı salladım ve elinden bardağı aldım. Ellerim fazlasıyla titriyordu. Yıllardır gördüğüm adamı sanki hayatımda ilk defa görüyormuş gibi heyecanlanmıştım. Bu normal miydi? Beni hala dikkatle izliyordu. Biraz yudumladıktan sonra bardağın içindeki suyu yüzüne fırlattım. İkisi de şaşkın şaşkın bakıyordu fakat ben gözlerimi bile kapatmamıştım. Evet, bu acımıştı. Bardağı kenara fırlattım. "Şimdi konuşabilir miyiz?" Su sayesinde kendime gelebilmiştim. Hemen kapıya yöneldim. Dustin tekrar önüme geçti. "Çekil önümden." O sırada telefonum çalmaya başladı. Çatık kaşlarımla Dustin'e bakarken telefonu çıkardım. Kadrajımı telefona kaydırdım.

Gelen arama: Babam

Telefonu tekrar aynı yerine koyduktan sonra kapıya yöneldim. Ama öküz Dustin hala oradaydı. Elimi yumruk yaptım. "Dustin zoru mu istiyorsun? Şiddeti sevmem bilirsin." "Şiddeti çok sevdiğini biliyorum Muna." Omuz silktim. "Çekil önümden." Elleriyle kolumu tutmaya çalıştı. "Seninle konuşmayacağım." Kaşlarını çattı. Kolumla suratımdaki ıslaklığı hafif sildim. "Sevgilin mi izin vermiyor yoksa?" "Ne?" Olduğum yerde gülmeye başladım. Muna ise sabırla bizi izliyordu. "Ne?" Gülmekten karnıma ağrı girmişti. Elimle karnımı tuttum. Sonra derin bir nefes aldım ve dikleştim. Dudaklarımı ince bir çizgi haline getirdim. Tek kaşımı kaldırdım. "Evet." Bu mantıklı bir cevaptı. Tamam, dövmeyin. "Seninle görüşmemi istemiyor. Hatta önümden çekil. Şimdi onun yanına gideceğim. Merak etme önümden çekilirsen seni şikayet etmem." Gözleri hayal kırıklıklarıyla doluydu. "Muna sen neredesin?" Gülümsedim. Ama içim yanıyordu. Elimle Muna'yı gösterdim. "İşte orada. Yanlış yerdesin, ben senin için bir kardeşim belki ama yanlış kişiyim. Doğru Muna o." Dolan gözlerimi kaçırarak kapıya ilerledim. Ben onun için ikinci bir seçenektim.

Ve o bunun farkında bile değildi.

Kapıdan çıktıktan sonra yanaklarımı ıslatan yaşları sildim. Olabildiğince hızlı bir şekilde dışarı çıktım. Yola indim. Koşmaya başladım. Yanaklarım rüzgarın tokatlarıyla yanıyordu. Ona eşlik eden gözyaşlarım da yanaklarımdaydı. Hızla elimin tersiyle onları yok etmeye çalıştım ama nafileydi. Biri gittiğinde hemen bir yenisi geliyordu. Kendimi uzun bir koşuştan sonra bir yol kenarına attım. Çimenlerin üzerine oturdum. Sonra yattım. Yanaklarım yediği tokatlardan dolayı kızarmıştı. Geriye yaslandım ve sırtım çimenleri buldu. Batan güneş gecenin habercisiydi. Hızla inip kalkan göğüs kafesim ne kadar yorulduğumun işaretiydi ve gözlerimden hiç kaybolmayan can kırıkları ne kadar kırgın olduğumun ifadesiydi. Son kez yanaklarımı sildim. Ağlamak istesem de ağlayamazdım artık. Çünkü gözlerimdeki yaşlar sıfırlanmıştı. Burnumu çektim ve gökyüzünü izlemeye, incelemeye başladım. Nerede olduğumu bilmiyordum bile. Ne kadar süre geçti farkında değildim. Fakat ağrıyan sırtım yüzünden doğruldum. Hava tamamen kararmıştı. Ne çabuk bu kadar çok zaman geçmişti? Cırcır böcekleri görevlerine başlamıştı bile. Şu an zamanın durmasını isterdim. Her şeyin durmasını, bitmesini, böyle bitmesini...

Ama durmadı, bitmedi. Acı devam etti. Açılmamış yaramdan kanlar oluk oluk akıyordu toprağa. Çimenler bu durumdan memnun görünüyordu. Tekrar kafamı geri attım. Bu sefer kadrajımda ay vardı. Çok güzel parıldayan bir dolunay... "Kahverengi hayaller mi kuruyorsun yoksa?" Yanımdan gelen sesle kafamı soluma çevirdim. Ne ara yatmıştı hissetmemiştim. "Sky?" Devam ettim. "Yine mükemmel girişlerinden birini yaptın." "Teşekkürler, teşekkürler. Beni sizler yarattınız." "Aptal." Tekrar kafamı gökyüzüne çevirdim. "Ne oldu? İyi değilsin." Ofladım. "Bilmiyorum. Bu aralar hiçbir şey iyi gitmiyor ki. Nasıl hissedeceğimi bile bilemiyorum." "Sıkma canını be güzelim." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Peki, sen nerelerdesin?" Dudaklarını ıslattı. "Ben buralardayım bebeğim. Yoksa özledin mi beni?" diyerek yanaşmaya başladı. Elimle ittim onu. "Uzak dur. Pis sapık. Ne özleyeceğim seni?"

"Aa! Aşkımız bitti mi yoksa?" Dil çıkardım. "Valla uzaktan pek yürümüyor ilişkiler."

Hızla yanıma geldi. "Yaa! Demek uzaktan olmuyor ha?" Kaşlarımı çattım. "Ben söyledikten sonra bir anlamı kalmıyor be gülüm." Hızla onu ittikten sonra ayağa kalktım. Telefonu cebimden çıkardım. Hemen babamı aradım. "Babam aramıştı. Aramayı unuttum." Sky rahat bir şekilde arkasına yaslandı kollarından destek alarak. Telefon bir çaldı. İki çaldı. Üç çaldı. Hala açmıyordu. En sonunda açıldığında "Baba? Ne oldu? Niye bu kadar geç açtın?" diye heyecanla sordum.

Telefondan hışırtılar yükseldi. "Baba?" Tekrar hışırtılar... Sonra sessizlik oldu. Bir öksürük sesi. "Merak etme Martin. Kızın seni kurtarır." Bu ses! Bu sesi tanıyordum! "Adrian! Adrian! O telefonu kıçına sokmadan önce hemen babama ver!" Adrian her zamanki hali gibi rahattı. "Aa Muna! Hiç mi özlemedin beni? İnsan bir hatırımı sorar. Gücendim valla." Elimi yumruk yaptım. Yanan gözlerimi umursamamaya çalıştım. Sky da yanımda bitmişti. "Adrian! Sana ne diyorum ben? O telefonu yemin ediyorum kıçına sokarım!" Güldü. İğrenç bir kahkahası vardı. "Munacım. Ne diyorum biliyor musun?" Cevap vermedim. Tek bilmek istediğim şey babamın nasıl olduğuydu. Telefondan derin bir nefes yükseldi.

"Seninle oynamayı özlemişim."

Continue Reading

You'll Also Like

659 74 10
"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın...
891 227 8
Herkes mutluydu, bu dünyada, dünya acımasız ama çokça mutlu ettiği kişiler varken neden bütün acıyı biz çekiyoruz. Neden bütün gerçekleri biz sırtlıy...
258K 22.8K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
54.4K 1.5K 49
Yavaşca elini belime sardı beni yatağın yanı başındaki duvara yasladı bedenim adeta onun kollarında yanıp tutuşuyordu elleriyle bedenimde yaptığı ha...