YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"

By mehmet-123

177K 11.8K 1.4K

Rutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, b... More

> KARAKTERLER <
Yaşayan Son Ölüler "Zombi"
Bölüm 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
Bölüm 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
|2| BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34 (Flashback)
BÖLÜM 35 (Flashback)
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43 (Flashback)
BÖLÜM 44 (Flashback)
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
|3| BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
BÖLÜM 63
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 76
BÖLÜM 77

BÖLÜM 69

1.9K 117 45
By mehmet-123

Multimedya: Meraklısına...

Zafer, herkesi arkasında toplayarak arka bahçeye geldiğinde gördüğü manzara karşısında ilk önce büyük şaşkınlık yaşamıştı. Gökalp, binanın kapısına yaslanmış hareketsizce duruyor, yerde ise kanlar içerisinde bir ceset parçalanmış halde yerde yatıyordu.

Zafer, Akif Hoca ve Taner, diğerlerinden önce seyirtip Gökalp'in yanına vardılar. Panikleri Gökalp'i öyle gördükçe git gide tırmanarak artmaktaydı.

Zafer, kısık ve keskin bir sesle:

- Gökalp? N'oldu burada?!

Yanıt gelmemişti. Onun bu hali daha çok diğerlerini ürkütüyordu.

Akif Hoca:

- Evlat n'oldu burada? Bu yerde yatan kim? Sen mi öldürdün? Konuşsana evladım?

Gökalp, soğukkanlı davranması gerektiğini hatırlayarak başını yavaşça tepesine dikilmiş üçlüye çevirdi. Sakin ve hissiz bir ses tonuyla:

- Ben öldürdüm.

Gökalp'in bu cevabı üzerine Taner:

- Dönüşmüş müydü?

- Evet, bizden değildi.

Zafer:

- Ağabeyciğim, nereden çıktı bu? Neden bize seslenmedin?

- ...

- Haydi kalk. Neden bu haldesin? Zaten ölüymüş, acılarına son verdin sadece.

Zafer, onun zombi öldürerek bu hale gelemeyeceğini çok iyi biliyordu. Artık o dönem geçmişti. Fakat aklını kurcalayan sorulara yanıt alabilmek için ters yöntem uygulamıştı.

Zafer, Gökalp'e elini uzatarak kalkmasına yardımcı oldu. Gökalp, kalktığında hala hissiz ve boş gözlerle yerleri seyrediyordu.

Taner, bir şeylerin ters gittiğini sezdiğinden Gökalp'in omzuna dokunarak, tok bir sesle:

- Gökalp? Kardeşim sen iyi değilsin.

O esnada demir kapı içeriden bir an duraksamanın ardından gürültülüce tekrar vurulmaya başladı.

Zafer, bir an refleks halinde iki kollarını da iki yanında olan Akif Hoca ve Taner'in önüne gerdi. Şimdi gerçekten bir şeyler olduğu belliydi:

- Gökalp, içeride birisi mi var?!

- Annem nerede!!!!

Bu yüksek sesle bağıran kişi Yiğitten başkası değildi. Yavaş yavaş diğerlerinin yanına yaklaşmakta olan kadınların arasından hızla sıyrılarak erkeklerin yanına doğru koşturuyordu.

Herkes olayların anlamsızlığında ve tahmin üretmeye başlıyor olduğu anda Zafer belindeki silahı çıkartıp, yüksek sesle arkasındakilere bağırdı:

- Herkes geri çekilsin! Geri çekilin!! Haydi!

Taner ve Akif Hoca geri çekilirken Gökalp'e de yardımcı oluyordu.

Akif Hoca, yanlarına gelmiş olan Yiğit'in de kolundan tuturak:

- Sende gel evlat.

Yiğit'in korkusu gözlerinden okunuyordu. Akif Hocanın elinden kurtularak arkadaki kadınların yanına geldi. Hepsine umut dolu nazarlarla bakarak, titremeye başlayan ses tonunu kontrol altına almaya uğraşarak:

- Aynur Hanım, annem sizinle değil miydi? Görmediniz mi onu? He?? Cevap verin! Biriniz cevap versin lütfen!!!

Tak-Tak-Tak

Bir anda herkes yerlerinden hoplamış, Yiğit'e bakan kadınlar bir anda dikkatlerini karşıda vuku bulan olaya, gözleri büyüyerek bakıyordu.

Evet, az önce üç el silah patlamıştı. Yiğit daha ne olduğunu anlamadan, Gülşah üzerine kapaklanmıştı.

***

Aradan yaklaşık bir ay geçmişti, sıcak yaz mevsimi, yavaş yavaş yerini soğuk sonbahara bırakıyordu. Ağaçlar her sene yaptığı gibi yine üstünü silkelenmiş, yapraklarını bahara kadar açmama sözü vermişti, gökyüzü ise ufaktan ufaktan yeryüzüne yağmurunu ve fırtınasını indirmeye başlıyordu.

Yağmurlu ve fırtınalı bir gündü, dışarının ayazında durulacak gibi değildi.

Demir kapının camları peş peşe sulanırken, içeridekiler soğuktan tir tir titrememek için üzerilerine yorgan almış, bir kısmı (Aynur Hanım, Serpil, Gülşah ve Cankut) ortadaki masaya oturmuş, diğer kısmı da kapının yanına dizelenmiş (Duvara sıraları dayayıp oturuyorlar: kapının sağ duvarında Gökalp ve Taner'in ortasında Akif Hoca, karşılarında; Zafer, Seçil ve Yılmaz Bey) oturuyordu.

Herkes susup, yağmur sesi kulaklarda çalınıyordu. Kapının arka kısmındaki hafif çukurlaşmış su birikintisine düşen damlalar daha belirgindi.

Sessizliği bozan Zafer oldu:

- Daha da bastıracak gibi...

Bir müddet cevap almayınca:

- Ne kadar erzağımız kaldı?

Seçil, baygın baygın dışarıya bakan gözlerini yere devirip:

- İki paket bulgur, bir - iki paket burgu makarna, yarım paket un... Mutfakta en son gördüklerim bunlardı. Belki biraz daha öteyi beriyi karıştırırsak birkaç bir şey daha çıkabilir.

- Su deposu ne durumda?

- Birkaç hafta idare edecek kadar...

Yiyecek ve içeceklerin durumunun içler acısı bir hale geldiğinin artık herkes farkına varıyordu.

Akif Hoca:

- Bir gün durumun bu hale gelecekti gençler. Er yada geç... İşte o çetin günlerin içerisindeyiz.

İç çeker gibi konuşmuştu Akif Hoca, kızı Seçil'e bakarak devam etti:

- Biz neyse ne, bir şekilde idare ederiz. Ama Cankut var, o daha ufak, büyüme çağındaki bir çocuk, beslenmesi lazım yoksa vücudu çabuk hastalıklara düçar olur Allah korusun.

- Evet baba... Elimizdeki son tüp de tükenmek üzere, ne olacak bu işin sonu hiç bilmiyorum.

Akif Hoca, her zamanki ortamı yatıştıran ses tonunu ve kişiliğini konuşturmaya başlıyordu:

- Telaş etme be kızım, sen en iyisi bugün yine un çorbası yap. Birkaç kaşık sallarız ortak tabaktan, hadi uğurlar olsun. Günü kapatırız.

- Peki ya sonrası ne olacak baba? Bunlar bizi gelecek haftaya zor çıkartır. Hadi gıdım gıdım yedik diyelim, eninde sonunda bitecek... İlk geldiğimizde mutfak erzakla doluydu, ne ara bu kadar şeyi tükettik, bu kadar müsrif olduk be baba? Aklım almıyor.

Akif Hoca, az sonra söyleyeceği sözleri kafasında toparlarken yüzü hafif manalı hale gelmiş, ardından biraz sert ve ciddiyetle konuşmaya başlamıştı. Sesi toktu:

- Şimdiki durumumuz, tam anlamıyla olmasa da aklıma Milli Mücadele günlerini getirdi... Rahmetli dedem anlatırdı; o zamanlar ülke yoksulmuş, insanlar fakirmiş, kimi zaman aç, kimi zaman tok yatarlarmış... Ortak yönümüz az olsa da varsa, o da; düşmanlarımızın olduğu ve mücadele içerisinde olduğumuz. Gökalp? Çanakkale Savaşında askerlerin yemek menüsünü hatırlıyorsun değil mi evlat?

Gökalp, manalı gözlerle, hafif gülümseyerek Akif Hocaya döndü:

- Unutmam mümkün mü hocam? Hafızamda bir yerlerde yer etmiştir. Sizin sayenizde.

Akif Hoca, Gökalp'in cevabından tatmin olmuştu, devam etti:

- Demem o ki, milleti kurtaran azimdi, kararlılıktı, mücadeleydi! Şu anki durumda da kurtuluşumuzun mücadele olduğundan şüpheniz olmasın.. Sadece, düşmanlar biraz değişmiş, hepsi o kadar... Yeter ki hepimiz çalışalım, tek vücut olalım gençler.

Taner, söze girdi:

- Şu anda topluca bir tek vücut olma gibi bir durum yok ama Akif Hocam, yalnızca biz bizeyiz.

- Evlat. Bugün kendi çapımızda tek vücut, yarın diğer vücutlar... Unutma, dünyada tek bir Türk kalsa, gene çoğalır, yine boyun eğmez, ille de intikamını alır! Bu hastalığı üretenlerin amacı, güçlerine güç katma hırsıydı. Kendi güçlerine güç katacak, diğer ülkelere ilaç satacaklar, zarara sokacaklar, hatta önü alınamaz hale geldiğinde müdahale etme bahanesi üreteceklerdi... İşte, planları onlara da yaramadı (!) Ama inancım tam, Mustafa Kemal'in kurduğu bu cumhuriyet ilel ebed payidar kalacak, yok olmayacak!

Zafer:

- Hocam, biz nasıl yaşayacağız, şimdi ona bakmamız lazım.

Yılmaz Bey:

- Bey baba, sözlerinin arkasındayım, çok güzel konuştun. Senin gibi emektar bir öğretmenin sözleri gençlere bayağı ışık olmuştur zamanında...

- ...

Zafer:

- Ben yarın yarın gün doğmadan dışarıya çıkacağım, yakınlarda lokantalar var, evler var... Bir şeyler bulmaya çalışacağım.

Gökalp:

- Zafer Abi, ben de seninle geliyorum, tek başına olmaz! Biri kollamalı, diğeri yürütmeli.

- Zaten mecbur öyle olacak.

Taner de atılırcasına:

- Bende size yardım edeceğim, boş duramayacağıma göre.

Seçil, atılgan gençleri görünce gülümseyerek onları takdir etti:

- Helal olsun, ee tabi genç adamlarsınız, sayınız da fena değil, bir kişi azaldınız ama olsun. Siz gelirsiniz üstesinden, sizde bu yürek varken. Ama dikkatli olacaksınız.

Seçil'in bu cümleleri üzerine herkes kısa bir süre geçmişe gitmişti, ister istemez.

Yılmaz Bey, hayıflanırcasına:

- Yazık oldu çocuğa be! O kadar acıdım ki haline... Perihan Hanım ölünce burayı terk edip gitmesine engel olamadım diye hala kendimi suçluyorum bey baba. Şimdi kim bilir nerededir? Ne yapıyordur?

- Sen ne yapacaktın yeğenim? Kendini suçlama.

- Öyle de bey baba, insan üzülüyor be. Hele annesini parçalayan babası olunca. İşler daha da bir boka sarıyor haliyle.

Seçil:

- Rahmetli onu orada aylarca gözü gibi saklamış, gün gelir de hastalığına bir çare bulunur, bir tedavi geliştirilir de iyileşir, her şey eski haline döner diye... Bilememiş hiç bir zaman çarenin olmayacağını, düzelmeyeceğini. Nereden bilsin? Çok saf ve temiz kadındı... Körü körüne öldü gitti. Aah ahh...

Zafer'in soğukkanlı tutumu o gün oradaki herkesi şaşırtmıştı, hiç düşünmeden tetiği çekmişti. Başta Gökalp olmak üzere hepsi bu duruma oldukça şaşırmış, ani gelişen olaylardan dolayı sarsılmışlardı. Perihan Hanım'ı ve eşini arka bahçeye gömme görevini Zafer ve Akif Hoca, saatler sonra, Yiğit mekanı terk ettikten sonra tek başlarına üstlenmişti. Diğerlerinin, özellikle vahşete tanık olmuş Gökalp'in daha fazla olayların içerisinde olmaya midesi kaldırmıyor, şaşkınlık üzerine şaşkınlıklar yaşadığından, özellikle, ölen sevdiği, abla olarak gördüğü bir kadın olduğundan çok üzgündü. Fakat kendine gelmişti. Mücadeleye gücü vardı, insanlığını kaybetmeden soğukkanlı olmaya özen göstermeye takati vardı. Eski Gökalp yerini yavaş yavaş başka bir Gökalp'e bırakmak zorundaydı. Ki, öyle de oluyordu...

Okuyan arkadaşlara sonsuz teşekkürler, bu bölüm hakkında yorumlarınızı beklerim;

ARKADAŞLAR "KAL" İSİMLİ YENİ BİR KİTABA BAŞLADIM, ROMANTİK TÜR SEVENLERE ÖNERİRİM. YENİ HİKAYEMİ OKUYUP, GÖRÜŞLERİNİZİ BİLDİRİRSENİZ ÇOK MEMNUN OLURUM. ŞİMDİDEN İLGİLENENLERE TEŞEKKÜRLER. GELECEK BÖLÜMLERDE GÖRÜŞMEK ÜMİDİYLE, SAYGILARIMLA...

Continue Reading

You'll Also Like

16K 891 22
Savcı Sevim İpek Karalar & Yüzbaşı Kadir Ateş Akarsu
316K 18.8K 21
"Abi mi?" "Abi-ler." 16 yıl sonra tüm hayatınızın yalan olduğunu en yakın hissettiğiniz insanın aslında bir yabancı olduğunu öğrenseydiniz napardınız?
803K 27.5K 44
•Nefret ile başlayan aşk• (Y/N + JJK) !!!DİKKAT HİKAYEDE 18+ YERLER (OLABİLİR)!!!(Yoktur herhalde üç bölümden fazlasını okuyamadım kendimden utandım...
8.7K 1.1K 48
Barlas Aşkın Akyol genç yaşında, kariyerinin zirve dönemlerini kendi ülkesinde ve kendini ait hissettiği takımda geçirmeye karar vermiştir. Gerçek se...