NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K...

By FulyaAlagz

180K 13.5K 1.7K

''İkinci seçenek.'' Φ Artık 18 yaşına basmış ve kanatlarını almış olan Muna Doherty, yavaş yavaş bazı gerçekl... More

''Örümceğin Doğuşu''
3K - Naira | Örümceğin Doğuşu (3K - Serisi İkinci Kitabı)
1.Bölüm - Browy ‧✕‧
2.Bölüm - Yağmurla gelen aşk ‧✕‧
3.Bölüm - Küçük kız ‧✕‧
4.Bölüm - Nukaran ‧✕‧
5.Bölüm - Küçük şey ‧✕‧
••
6.Bölüm - Eve dönüş ‧✕‧
7.Bölüm - Merhaba sürtük ‧✕‧
8.Bölüm - III numaralı grup ‧✕‧
III Numaralı Grup karakterler ve ünlüleri
9.Bölüm - Aptal çocuk ‧✕‧
10.Bölüm - Tedavi ‧✕‧
11.Bölüm - Av(#1) ‧✕‧
12.Bölüm - Av(#2) ‧✕‧
#Alıntı
13.Bölüm - Kitaplar çarptı mı tam çarpar ‧✕‧
*
Yeni Yıl *.*
#Sizden
14.Bölüm - Su halkaları ‧✕‧
**
16.Bölüm - ''Seni seviyor.'' ‧✕‧
17.Bölüm - İkinci seçenek ‧✕‧
Canım acıyor
18.Bölüm - Aly? ‧✕‧
19.Bölüm - En iyi arkadaş ‧✕‧
20.Bölüm - Kardeşlik ipleri ‧✕‧
21.Bölüm - Doğum günü ‧✕‧
22.Bölüm - Hasta Alex ‧✕‧
23.Bölüm - Kahverengi hayaller ‧✕‧
24.Bölüm - Deniz uzaktan güzel ‧✕‧
25.Bölüm - Elkaru ‧✕‧
26.Bölüm - Final ‧✕‧
‧✕‧
3.Kitap hakkında;;;;
3.kitap!
3.Bölüm geldi!
DÜZENLENDİ!
ÇOK GÜZEL HABERLERİM VAR!

15.Bölüm - Milkshake ‧✕‧

4.6K 446 87
By FulyaAlagz

"Koş Muna koş."

Nefessiz kalana kadar koşmuştum. Karanlıktı her yer. Nerede olduğumu bilmiyordum, bilemiyordum. Ama burası soğuktu. Nefesimin buhar şeklinde dudaklarımın arasından çıkması buna işaretti. Ayrıca vücudum titriyordu. Soğuktan mıydı? Yoksa korkudan mıydı? Ben neden korkuyordum? Ben neyden korkuyordum? Kendimden. Yani en azından testte böyle çıkmıştı. Peki, şimdi neden Alex'ten korkuyordum? Yoksa ben de onun gibi miydim? Yoksa o benim gibi miydi? Ah! Düşünceler tilki misali oradan oraya beynimde koştururken derin bir nefes aldım ve bir duvarın arkasına saklandım. O kadar sessiz bir yerdi ki kalp atışlarımı duyabiliyordum. Düzensiz ve hızlıydı. Çok ses çıkarmadan nefes almaya çalıştım. Duvarın bir ucundan asansörün olduğu yere bakmaya çalıştım fakat o kadar karanlıktı ki bir metre ötesini göremiyordum. Tek gördüğüm dudaklarımdan duman misali çıkan sıcak nefesimdi. Soğuk havaya meydan okuyordu. Duvara iyice yaslandım en azından böylece bir boşluğun içinde hissetmiyordum kendimi. Kafamı tekrar önüme çevirdim. Karşım da karanlıktı. Her yer karanlıktı kısaca. Dikkatimi dağıtan şey karanlığın diplerinden gelen bir ses oldu. Bu onun sesiydi, Alexandre'nin.

"Muna. Nerede olduğunu biliyorum sürtük." Alt dudağımı ısırmaya başladım. Tanrım! Ben ondan neden korkuyordum? Ona karşı koyabilirdim. Evet! Koyabilirdim! Yani karşı... Emin bir şekilde ayağa kalktım. Ama hala içimde bir yerlerde bana bunun aksini söyleyen bir yanım vardı. Onu dinlememeye çalıştım. Ona haddini bildirebilirdim. Vazgeçmeyecektim! Ne planımızdan ne de İn'den. Benimle ne problemi vardı? Karanlığa doğru yürümeye başladım. Ensem, sırtım, her yerim soğuk terlerle kaplanmıştı. Öyle ki saç tellerim yanaklarıma ve alnıma yapışmıştı. Yüzüme yapışan telleri ve beraberinde terleri elimle silip yere fırlattım. Yutkundum. Karşımdan gelen tok bir sesle durdum. Ayakkabının sesiydi. Durdum. Odaklandım. Odaklandım.

Kulaklarımı yankı misali gelen sesler doldurdu. Tanıdık değildi.

Bugün nasıl acaba? Hayır. Bu değil. Odaklan. Ona nasıl onu sevdiğimi söyleyeceğim ki? Bu hiç değil. Geç. Odaklan. Bu sürtükten nefret ediyorum. Bana onu hatırlatıyor. Onu, onun yüzünü, onun sözlerini... Kahretsin! İşte bu oydu. Bu Alexandre'nin iç sesiydi. Bu bahsettiği kişi kimdi? Biraz daha ilerledim. Biraz daha aydınlık bir yerdeydim şimdi. Etrafımı görebiliyordum. "Karar verdin mi?" Arkamdan gelen sesle yerimde zıpladım ve sesin geldiği yere döndüm. Alex tam karşımda bana bakıyordu. "Ne?" Güldü. "Aslında çok iyi biriyim ben ya." Gözlerimi devirdim. Ekledi. "Bak sana seçme şansı bile veriyorum." Kaşlarımı çattım. "Teşekkürler. Çok düşüncelisin." Dikleşti. Bana doğru geldikçe içimde 'Geriye git!' isteği oluştu. Ama o isteği hemen yok ettim ne kadar zor olsa da. Aramızda bir karış mesafe kalacak kadar yanıma geldi. Bakışları sertleşti. Ama ben de sert bakıyordum. Boyu benden uzun olduğu için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Boğazıma bir şey oturdu.

Dudaklarını araladı. "Bu-ra-dan gi-de-cek-sin." Her hecesini sakin sakin bastıra bastıra söylemişti. Yüzü yine o eski halini almıştı. Gözlerinde nefret yatıyordu. Bunun nedenini bilmeyi çok isterdim. Fakat her öğrenmeye çalıştığımda bir şeyler oluyor ve bunu engelliyordu.

Aynı şekilde ona karşılık verdim. Tek fark ben dişlerimi de birbirine bastırıyordum. İşaret parmağımı göğsüne bastırdım ve her kelimemde parmağımı geri çektim ve tekrardan bastırdım. "Ben bu-ra-dan git-me-ye-ce-ğim." Çenesi kasıldı. Dişlerini birbirine bastırdı. İşaret parmağımı birden kaptı ve ağzına götürdü. Bileğimi kavramıştı. Ondan kurtarmaya çalıştım fakat onun izni olmadan bunu başaramadım. Resmen parmağım diliyle buluşmuştu! Iy! Ağzından çıkardı fakat bileğimi hala sıkıca tutuyordu. "Bırak kolumu!" Güldü. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sigara kokuyordu. "Hayatının en iğrenç yılına hoş geldin." Güldüm. "O doğduğum yıldı bebeğim üzgünüm." Güldü. Kafasını geriye yatırdı ve sol parmaklarıyla beyaza dönük sarı saçını karıştırdı. Sağ eliyle hala sıkıca bileğimi tutuyordu. Acıtıyordu. Ben gülmüyordum. Kaşlarımı çattım. "Sana bırak kolumu dedim!" Birden ciddiye döndü ve gözlerimin içine baktı. Sol eliyle yanağımı okşadı. Ben hala bileğimin derdindeydim. "Ne yapıyorsun aptal!" "Sen bakireydin değil mi?" Cevap vermedim. Cevabı biliyordu. Gülümsedi. "Eğer buradan aynı geldiğin gibi çıkmak istiyorsan arkandaki çıkış kapısından çık. Yok. 'Hayır! Ben ağzıma sıçılmasını istiyorum!' diyorsan arkamdaki merdivenlerden çıkarsın. Karar senin." Bileğimi bıraktı ve duvara yanaştı. Beni izlemeye başladı. Tam bir dengesizdi. Nefesim hala dudaklarımdan duman misali yükseliyordu. Burnum donmuştu. Alex duvara yaslandı ve cebinden bir sigara çıkardı. İki parmağının arasına aldı dalı ve dudaklarına götürdü. Çakmakla yakışını izledim. Sigarasını yaktıktan sonra çakmağı eski yerine arka cebine koydu. Sigaranın dumanını içine çekti. Sonra iki parmağıyla dudaklarının arasından sigarayı aldı ve dumanı serbest bıraktı.

Gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım. Bir yanım gitmemi, diğeri ise savaşmamı istiyordu. Derin bir nefes aldım. "A! Abarttın ama sürtük. Kolay işte. Seç birini." Gayet rahattı. Fakat birazdan çıldıracağına adım gibi emindim. Sonuçta dengesizdi. Göz kapaklarımı araladım. İlk önce soluma 'çıkış' yazan kapıya baktım. Beni çağırıyordu sanki. Ona üzgün bakışlarımı gönderdim. Ben hiçbir zaman pes etmezdim. Kaybeden taraf olsam dahi yok olana kadar savaşırdım. Yapım böyleydi abi. Sağ tarafa döndüm ve merdivenlerin olduğu yere doğru yürümeye başladım. Ellerimi iki yanımda yumruk yaptım. Olsun Muna, sen bir sürü savaşı atlattın. Alex'i mi atlatamayacaksın? Alex yüksek bir sesle güldü. "Sonun geldi sürtük!" Gülmeye devam etti. Onu duymamaya çalıştım ve merdivenleri çıkmaya başladım. Adımlarım hızlandı. İlk kata çıktığımda nefessiz kalmıştım. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Saate baktım. İlk iki dersi kaçırmıştım. Üzerimi hemen düzelttim ve saçlarımı topladım. Okula gitmek zorundaydım. Gitmek istemiyordum. Ama gitmek zorundaydım. Sakin bir şekilde dışarı çıktım. İlk gördüğüm otobüse bindim. Yarım saat sonra okuldaydım.

Derin bir nefes verdim ve sınıfıma girdim. Tenefüstü. Throne yerinde oturmuş öylece duvarı izliyordu. Bu kız garipti. Hemen gittim ve yanına oturdum. Birileriyle konuşup bugün olanları unutmalıydım. Yoksa ben de Alex gibi psikolojisi bozuk birisine dönüşebilirdim. Aptal sarışın!

Derin bir nefes aldım. Ellerimi sıranın üzerine koydum. Yüzünü bana çevirmeden konuşuyordu. "Muna. İyi misin?" Yutkundum. "Evet. Sen nasılsın?" Gülümsemeye çalışıyordum. Tahtaya bakıyordu. Ben de baktığı yere baktım. Orada ne vardı ki? Cevap vermedi. Bu kız korkutucuydu. Kesinlikle! Kaşlarımı kaldırdım ve yavaşça sıradan kalktım. O sırada sınıfa koşarak Isabella girdi. Hemen önüme geldi ve bana koskocaman sarıldı. Bir an ne olduğunu anlayamayınca karşılık vermedim. Uzaklaşınca kaşlarımı çattım. "Her gün böyle misin?" "Nasıl?" Elimle dudaklarımın kenarını kaldırmaya çalıştım. "İşte böyle bir şeyler. Gülümsüyorsun hep." Güldü tekrar. Ben onun gibi değildim. Yüzümde hiçbir duygu oluşmazdı. Çok zorlarsak ancak belki oluşabilirdi. O da kırıntı tanesi kadar. "Sanırım hayatımda gülümsemeye değer bir şeyler var. Yoo, hayır aslında yok." Tekrar güldü. Bu sefer ister istemez gülümsedim. İşaret parmağıyla kıvrılan dudaklarımı gösterdi. "Bak işte! İşte bu hayata verebileceğimiz en güzel cevap." Gülümsedim. "Sana hayranım." Elini saçlarından geçirip hava atmaya çalıştı ama saçları karışık olduğu için eli saçının arasında takılı kaldı. Kahkahalara boğuldum. "Gülme! Gülme ya! Bu hayata cevabın olacak bana değil!" Kaşlarını çatmıştı. Elini saçlarından kurtarınca bana döndü. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemeye çalışıyordum. Koluma girdi. "Hadi zil çalmadan bir şeyler yiyelim! Buranın çikolataları çok güzel!" Gözlerimi devirdim. "Isabella sanırsın başka bir ülkedeyiz." Güldü. "Olsun!"

Hızlı adımlarla kantine ilerledik. Koridor boyunca konuşmayı da ihmal etmedik tabi. Daha doğrusu Isabella konuştu ben dinledim. Hiçbiri dikkatimi çekmiyordu. Ta ki konu Berry'e gelinceye kadar. "Berry nasıl? Gördün mü onu?" Sinirli bir nefes verdim. "Bugün görecektim! Ama..." Durdum. Devam edip anlatamazdım. Bilmiyorum. Ama onlar bilmemeli bence. Alex'in ego tatmini işte. Başka ne olabilir ki? "Ne oldu? Ama?" Gülümsemeye çalıştım. "Unutmuşum işte." Kafasını salladı. "Bugün çıkışta gideriz beraber. Gruptayken de bir tek benimle anlaşırdı." Güldüm. "Seninle anlaşamayan var mı ki?" "Alex." Alex diyince sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Ellerimi yumruk yaptım. Dişlerimi sıktım. O şekilde konuşmak zor oluyordu fakat konuşmaya devam ettim. "Onunla kim anlaşır ki?" Cevabı yapıştırdı. "Jenny." Kaşlarımı çattım. "O kim?" Güldü. "Tanımıyor musun?" Kafamı sağa sola salladım. "Hani şu sürtük gibi..." Tüylerim diken diken oldu. "Tanrı aşkına şu kelimeyi kullanma!" Sustu. "Peki."

Devam etti. "İşte o hep dibinde gezen kız. Esmer olan." A! Şu kız! Adını öğrenmediğim esmer kız. Sürtük kelimesi Alex sayesinde en nefret ettiğim kelimeler kategorisine girmişti. Sonunda kantine gelmiştik. Isabella sıraya girdi. Bense onu bir masaya oturarak beklemeye başladım. Dikkatli baktığımda sol çaprazımızda diğer kainatlılar vardı. Ve of! Ortalama iki karaltı da buradaydı. Tanrıya şükür azlardı da çok midem bulanmıyordu. Dikkatli baktığımda da Alex bana bakıyordu. Dudağının kenarı kıvrıktı. Bir psikopatın kurbanıymışım gibi bakıyordu bana. O psikopatta kendisiydi. Evet, kesinlikle oydu! Ben de ona karşılık verdim ve onun aksine kızgın bakışlarımı ona diktim. O bundan zevk alıyordu. Çok geçmeden bunu Jenny denen kız fark etmişti. Zaten Alex'in koluna yapışmıştı. Şimdi fark edince Alex'in yüzünü kendine çevirdi. Alex'in kızgın bakışlarını görebiliyordum. Kıza bakmak yerine kızın elini itti ve ayağa kalktı. Bana doğru geldiğini fark edince önüme döndüm. Onunla ilgilenmiyormuş gibi yaptım. Yanıma oturduğunu göz ucuyla gördüm. Fakat o sırada Isabella da gelince içim rahatladı. Isabella'ya döndüm. Şaşkındı. "Alex? Sen iyisin değil mi?" Alex gülümsedi. Altındaki şeytanı bir tek ben görebiliyordum, gerçek duygusunu yani nefreti. "İyiyim tabi ki. Neden olmayayım?" Olabildiğince ona bakmayıp ilgilenmiyormuş gibi yapıyordum. Melek misali bize gülümseyip duruyordu. İkimizin de çaprazında oturuyordu.

Korkmaya başlıyordum. Isabella hala Berry'den bahsederken birden bacağımda bir el hissettim. Durdum. Nefes alamadım. Gözlerimi istemsizce kocaman açtım. "Ne oldu?" diye sordu Isabella. Alex'e baktım. Gülümsüyordu. Tanrım! Altımda okul eteği vardı! Ah!

Yutkunarak Isabella'ya döndüm. "Yok bir şey." "Emin misin? Pek iyi gözükmüyorsun." "Biraz midem bulanıyor o kadar." Kafamı salladım. "İyiyim." "Peki o zaman." Konuşmaya devam etti. Bense bütün seslere sağır olmuştum. Kafamda fişekler patlıyordu. Koca eli biraz daha yukarı çıkınca bacaklarım titremeye başladı. Bu daha da hoşuna gitmişti. Hızlıca elini ittim. Ama tekrar aynı yere koydu. Hatta daha da yukarı çıktı. Kaşlarımı çattım. Gözlerinin içine nefretle baktım hem de en çoğundan. O ise keyifle bakıyordu gözlerime. Pisliğin hoşuna gidiyordu. Amacı neydi? Birden tırnaklarımı eline geçirdim. Dişlerini sıktı sadece. Hala keyifliydi. Bir yandan Bella'ya bakmaya çalışıp bir yandan ona ölümcül bakışlarımı göndermeye çalışıyordum ve tırnaklarımı eline geçirerek itmeye tabii. Ama o kadar büyük ve güçlü eli vardı ki hareket ettirmek imkansızdı. Şu an suratına bir tane geçirmek isterdim. Tekrardan yukarı doğru hareketlenince dayanamadım.

Geriye çekilerek sandalyeden kalktım. Kalbimin ritmi fazlasıyla hızlanmıştı. Tanrım! Bu iğrenç bir şeydi! Bahsettiği buydu. Beni hiç rahat bırakmayacaktı. Isabella merakla bana baktı. "Muna? Ne oldu?" Hızlı atan kalbimi duymamaya çalıştım. "Bir şey yok. Midem çok kötü oldu. Sınıfta görüşürüz." Hızlıca lavaboya yöneldim. Arkamdaki adımları duyabiliyordum. Tanrım! Peşimi bırakmayacak mıydı? Hızlıca arkama döndüm. "Ne isti..." Devamını getirmeye gerek yoktu. Çünkü arkamda Dustin vardı. Onu gördüğüm gibi sarıldım. O çok iyi geliyordu. Sanki benim özel ilacımdı. Bana özeldi. Ağladığımı yanaklarımdaki ıslaklığı fark edince anladım. Dustin kafamı kaldırdı ve bana baktı. "Muna? Ne oldu? İyi misin prenses? Saçma bir soru oldu. İyi değilsin." Uzun konuşması komiğime gitmişti. Gülümsedim. "İyisin?" Gülümsedim. "İyiyim." Yanaklarımı sildi. Uzaklaştım. "Teşekkür ederim. İyi ki hep yanımdasın." Gülümsedi. "Hadi gel gidelim." "Nereye?"

"En sevdiğin yere." Biraz düşündüm. Sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı ağzım da beraberinde. Gülümsedi. Dişleri mükemmeldi. "Burger King'e!" Kimseyi umursamadım ve içimden geldiğince bağırdım. "Milkshake!!!!"

~Aynı zamanda Alex'in ağzından.~

Ondan nefret ediyordum. Nefretim o kadar büyüktü ki kimseye karşı iyi düşünemiyordum. O kadın benim hayatımı mahfetmişti. Beni yok etmişti. İçimdeki bütün duygu kırıntılarını toplayıp bir kenara fırlatmıştı.

Sadece nefret kalmıştı. Korkularımı, mutluluklarımı çalmıştı. En güzel olabilecek bütün anılarımın içine etmişti. O gitmişti. Ama şimdi ona çok benzeyen biri vardı. Sesi, yüzü, davranışları... Ya da beynim beni yanıltıyordu. Ama çok benziyordu. Muna, anneme çok benziyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

466K 37.7K 37
#Bilim-Kurgu'da 8 Serinin ilk kitabıdır. K.A.O.S. projesinin tek amacı, daha güçlü, daha dayanıklı ve daha sağlıklı nesiller üretmekti. Kim bilebili...
1.3K 467 10
Karanlık bir efsanenin tekrar yaşanmaya başladığı bir hikaye. Ölülerin yeryüzünde olmadıkları ama karanlık bir yerde halen diri oldukları bir efsane...
660K 15.7K 55
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
856 211 8
Herkes mutluydu, bu dünyada, dünya acımasız ama çokça mutlu ettiği kişiler varken neden bütün acıyı biz çekiyoruz. Neden bütün gerçekleri biz sırtlıy...