NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K...

By FulyaAlagz

180K 13.5K 1.7K

''İkinci seçenek.'' Φ Artık 18 yaşına basmış ve kanatlarını almış olan Muna Doherty, yavaş yavaş bazı gerçekl... More

''Örümceğin Doğuşu''
3K - Naira | Örümceğin Doğuşu (3K - Serisi İkinci Kitabı)
1.Bölüm - Browy ‧✕‧
2.Bölüm - Yağmurla gelen aşk ‧✕‧
3.Bölüm - Küçük kız ‧✕‧
4.Bölüm - Nukaran ‧✕‧
5.Bölüm - Küçük şey ‧✕‧
••
6.Bölüm - Eve dönüş ‧✕‧
7.Bölüm - Merhaba sürtük ‧✕‧
8.Bölüm - III numaralı grup ‧✕‧
III Numaralı Grup karakterler ve ünlüleri
9.Bölüm - Aptal çocuk ‧✕‧
10.Bölüm - Tedavi ‧✕‧
11.Bölüm - Av(#1) ‧✕‧
#Alıntı
13.Bölüm - Kitaplar çarptı mı tam çarpar ‧✕‧
*
Yeni Yıl *.*
#Sizden
14.Bölüm - Su halkaları ‧✕‧
15.Bölüm - Milkshake ‧✕‧
**
16.Bölüm - ''Seni seviyor.'' ‧✕‧
17.Bölüm - İkinci seçenek ‧✕‧
Canım acıyor
18.Bölüm - Aly? ‧✕‧
19.Bölüm - En iyi arkadaş ‧✕‧
20.Bölüm - Kardeşlik ipleri ‧✕‧
21.Bölüm - Doğum günü ‧✕‧
22.Bölüm - Hasta Alex ‧✕‧
23.Bölüm - Kahverengi hayaller ‧✕‧
24.Bölüm - Deniz uzaktan güzel ‧✕‧
25.Bölüm - Elkaru ‧✕‧
26.Bölüm - Final ‧✕‧
‧✕‧
3.Kitap hakkında;;;;
3.kitap!
3.Bölüm geldi!
DÜZENLENDİ!
ÇOK GÜZEL HABERLERİM VAR!

12.Bölüm - Av(#2) ‧✕‧

4.6K 452 49
By FulyaAlagz

"İstediğini alabilirsin," diyerek önümden geçti Dylan. Bu çocuk hep gülümsüyordu. Ama esmer teni ve beyaz dişlerinin uyumu çok hoş duruyordu. Ona gülümsemek yakışıyordu.

Ama ben dışarıdan soğuk ve ilgisiz görünüyordum. Aslında şu an tam tersiydi. Karşımdaki bu kırmızı oda beni heyecanlandırıyordu. Daha doğrusu içerisindeki silahlar ve diğer aletler beni heyecanlandıran şeylerdi. Silahları tek tek incelemeye başladım. Herkes alışık olduğu silahlarını ellerine almıştı bile. Kendi sırt çantalarına koymaya başladılar. Bazı küçük bıçak gibi şeyleri vücutlarındaki gizli yerlere saklıyorlardı. Bu benim de taktiğimdi. Isabella eline aldığı küçük bıçağı botunun içine sıkıştırdı. Koyduğu yerden çıkardım. Kolunu açtım. Hemen sağ tarafta bulduğum ipi bileğinin etrafına sarmaladım. Bıçağı ise dikey bir şekilde o ipin arasına sıkıştırdım. Ceketinin kolunu indirdim. "Ulaşması daha kolay ve görünmemesi daha muhtemel." Ceketi boldu. Buradan kazanıyordu. Gülümsedi. "Vay. Teşekkür ederim. Sen böyle şeyleri nereden?" Gülümsedim. "Askeri eğitim almıştım." "Hiç söylememiştin." "Hiç sormamıştın." Asker eğitimi almamıştım ama Dustin ve babamın eğitimi asker eğitimi sayılırdı. Önümdeki silahlara döndüm. "Karar verdin mi?" Kendi çantasını sırtını aldı. Gülümsedim. "Evet." Bakışlarımı takip etti. Karşımda benim samurayıma benzer daha küçük bir samuray kılıcı vardı. Gülümsedim. Naira öldüremezdim. Ama boş boş gezmeyip karaltı öldürebilirdim.

Kılıcı yerinden aldım. "Ama dışarı da görünebilir." Hırkamı çıkardım. Kılıcı arkama aldım. Sonra hırkayı geri giydim. Hırka boldu. Kılıcın çok küçük kabzası görünüyordu sadece. Ona döndüm. "Bu yine de tehlikeli." "Merak etme. Sokaklar bu saatte boştur." Kafasını pek emin olmayarak salladı. Onlar gibi ağzında susturucu olan silahlar kullanamazdım. Alex geldi. Önümüzde dikildi. Her zamanki gibi soğuk bakıyordu. Olabildiğince gözlerine bakmamaya çalıştım. Elindekileri bize uzattı. "Bu gece sadece bir uçan şeye bulaşıyoruz. Onu yakaladığınızda bunları ona enjekte edeceksiniz. Onu öldürmeyeceğiz. Bize lazım." Elindekilere baktım. Mavi suyla ya da mavi başka bir şeyle doldurulmuş şırıngalar vardı elinde. "Bunlar ne?" Kaşlarını çattı. "Burada soruları ben sorarım. Sen dediğimi yaparsın." Dişlerimi kırmamak için zor tuttum kendimi. Açıkçası sıkmaktan kırılacaklardı sonunda. Elimi yumruk yaptım. Cidden bu yumruk bir gün yüzünde patlayacaktı. Isabella hızla Alex'in elinden şırıngaları aldı. Alex sinirli surat ifadesini de yanına aldı ve uzaklaştı. Gıcık.

Isabella şırıngayı bana uzattı. "İstemiyorum." "Al şunu. Bu güzel bir fırsat en azından öldürmek zorunda değiliz onları." Bir süre düşündüm. Sonra nefesimi vererek elinden bir tanesini aldım. Isabella'nın zorla elime tutuşturduğu sırt çantasına koydum onu. Sırt çantasını arkama aldım. Bütün grubu takip ederek bir odaya yöneldim. Bu oda özene bezene dizilmiş bir odaydı. Altın sarısı ve beyazdan oluşuyordu dekor rengi. Aksesuarlar vardı bol bol. Hepimiz ortada büyük siyah bir nokta gibi duruyorduk. Sonra birisinin önünde sıraya girdik. Bir an kendimi okulda hissetmiştim. Fakat şu an bizi sıraya dizen Caitlyn Moss(Kainatlıların başkan yardımcısı) 'un ta kendisiydi. Eliesha'nın sağ kolu gibi olmalıydı. Sarı saçları vardı. Ama dipleri çok hafiften aklanmış ve kırık, bakımsız görünüyordu.

Beni görünce bir süre bakakaldı. "Sen?" "Muna, efendim." Artık onlardan biri gibi davranmalıydım. "Muna... Seni burda görmek merak uyandırıcı." Alnımı kırıştırdım. "Sanırım, olmak istediğim yere karar verdim efendim." Sarı saçlarına karşın o da bizim gibi siyah giyinimliydi. Tek fark biraz daha resmi olmasıydı. "Sanırım? Hala endişelerin mi var avcı?" "Hayır efendim!" Resmen askeri ortama dönüşmüştü ortam. Demek avcılar arasında bu tür ilişkiler vardı. Ben ise hemen kapmıştım olayı. "Güzel." Sert bakışlıydı. Ama Alex gibi değil.

Benim yanımdan geçtikten sonra Alex'e yöneldi. Alex kadar ciddi bir insanla daha önce hiç tanışmamıştım. Adam katıydı. Sertti. Ve gıcıktı... O duymasın.

"Herkes hazır mı?"

"Evet efendim!" "Güzel."

Herkes hazırdı. Berry hariç. Caitlyn bir göz gezdirdi. "Gözlüklü biri eksik gibi." Alex cevap verdi. "O gereksiz biriydi zaten efendim. Bize engel oluyordu." Anında kaşlarım çatıldı. Sinirli bakışlarımı Alex'e gönderdim. Bana bakmadı bile. Caitlyn'e odaklıydı. Pislik herif. Ellerimi yumruk yaptım. Sakin ol Muna. Sakin ol. Sakin. Dudağımı dişledim ve önüme döndüm. "Bu akşam sizden iyi bir sonuç bekliyorum. Bir haftadır bir uçan şeyin peşinden koşuyoruz. Bu akşam o yakalanacak." Alex bir asker misali kafasını salladı. Herkes hızlıca kapıdan çıktı. Ben de onları takip ettim.

Sonunda dışarı çıktığımızda arka bahçedeydik. Kendilerine ait garajları vardı. İki arabaya ayrılıyorduk. Isabella, Throne ve adını hala öğrenmediğim kız Dylan'ın arabasına yöneldi. Bir an durdum. Ben Alex'in arabasına mı binecektim? Isabella'nın arkasından gittim. Alex bağırdı. "Buraya gel sürtük! Orda kucaklarına oturmayı mı düşünüyorsun? " Kaşlarımı çattım. Onun arabasına binmektense kucaklarına otururdum. Isabella üzgün bakışıyla bana döndü. "Üzgünüm Mumi. Onunla gitmek zorundasın. Gruplara ayrılıyoruz. Ve bunu biz seçemiyoruz. Yoksa senin yanını seçerdim." Dudağımı bükerek arkamı döndüm. Arabaya bindi. Alex'in arabasına yöneldim. Çok güzel! Double bokluk! Muna ve Alex. Muna ve Dan arkaya binince ben öne binmek zorunda kaldım. Bir an onları yumruklamak istedim. Sanki inadına yapıyorlardı. Öne oturdum isteksizce. Alex çoktan eline bir sigara almış ve yakmıştı. İçine çekti. Dışarı üfledi. İğrençtti. Öksürdüm. Tek elini direksiyona koydu. Anahtarı çevirdi. El frenini indirdi. Arkasına bakarak gaza bastı. Geri geri yola çıktık. "Küçük sürtük sigaraya alışık değil. İlginç." Kaşlarımı çattım. "Sigara biraz masum kalır benim yaptıklarım yanında."

Tek kaşını kaldırdı. "Haklısın." Tekrar sigarayı içine çekti. Kafamı cama çevirdim. Arabada kimse konuşmuyordu. Daniel da Throne gibiydi. İçine kapanık. Acaba onlar kardeş miydi? Alex'e döndüm. "Ne yapacağız?" Sigarayı bitirdi ve dışarı attı. Kaşlarını çatarak bana döndü. "Soru sorman hakkında ne demiştim?" Taklidini yaptım. "Burada soruları ben sorarım. Sen sadece dediklerimi yaparsın," dedim onu taklit ederek. Taklidini yaptım fakat dalga geçerek. Kaşlarını çattı. Arkadan kıkırtı gelince arkaya baktık. Muna. "Üzgünüm." Bir de melek taklidi yapmıyor mu? Tekrardan kıkırdadı. Bu sefer sadece ben baktım. "Kusura bakma. Aklıma başka bir şey geldi."

Önüme döndüm. Kollarımı önümde birleştirdim. O sırada telefonum çaldı. Hemen elime aldım. Dustin. Derin bir nefes verdim. Ona sarılmayı özlemiştim. Kokusunu, gülüşünü... Kendine gel Muna! Açtım ve kulağıma götürdüm. "Muna?"

"Ne oldu?" "Baban bu akşam gelmeyeceğini söyledi. Sakın Kainatlılarla birlikteyim deme." Alex'e baktım. Yola odaklanmıştı. "Öyle. Sabah görüşürüz." "Dur!" Telefonu kapattım.

Sesini kapattım telefonun ve cebime koydum. Araba durduğunda Dylan'ın arabası da oradaydı. Arabadan indik. Toplandık ortada. "Hemen aşağı caddede. Orası sadece o uçan şeylerin girdiği bir yer, bir bar." "Oraya nasıl gireceğiz o zaman?" Dylan elindeki tableti havaya kaldırdı. "Bu şekilde." Isabella'ya verdi. Isabella tableti açtı. İçinden bir lens aldı. Gözüne taktı. Bir tane daha diğerine. Gözlerini kırpıştırdı. Bana baktı. Gülümsedi. Ellerini iki yanında açarak 'ta-da' dedi.

Aynı bizim gibi gözlerinde 'X' işareti vardı şimdi. "Böylece bizi onlardan biri sanıyorlar." Göz kırptı. Aynı şeyi Alex ve Daniel da yaptı. Sadece mavi gözlüler yaptı. "Şimdiye kadar anladığımıza göre onların çoğu mavi gözlü. Hatta sanırım hepsi." Kafamı salladım. "Olabilir." "Ve kesinlikle teknolojide geriler. Göze bakıp içeri sokuyorlar. Bizim gibi sahteler de girebilir." Dişlerimi sıktım. "Belki de hayata değer verip onu mahfetmek istemiyorlardır." Dylan kaşlarını çattı. Bu çocukta kaşlarını çattıysa kesinlikle yanlış bir şey söylemişimdir. Yutkundum. Herkes bana bakıyordu. "Ne? Olamaz mı?" "Burada onlarla dost değil, düşmanız Muna. Bunu unutma." Kafamı salladım. Alex hepimizin dikkatini çekmek amacıyla elini şıklattı. "Mavi gözlü olanlar bara girip onu alacak ve dışarı iki aşağı sokaktaki ıssız caddeye getirecek. Yani Daniel, Isabella, Muna(ben değil.) ve ben." Yani Dylan, ben, Throne ve adını bilmediğim kız onu dışarıda yakalayacaktık. Tanrım... Ben bunu nasıl yapacaktım? "Isabella sen onu etkileyip dışarı çekeceksin. Biz seni korumak amaçlı içeride bekleyeceğiz." Isabella hemen kaşlarını çattı. "Ne? Neden ben? Beni neden tehlikeye atıyorsunuz?" Kaşlarını çattı Alex. "Ne yani? Benim ya da Dan'in mi onu etkilemesini istiyorsun? O bir erkek." Bella yutkundu. "Muna da kız." Alex sinirle elini yüzünde dolaştırdı. "Beni sinirlendirme Isabella. Ne dediğimi biliyorsun..." Sözünü kestim. "Ben söylerim siz yaparsınız. Soru yok," dedim onu taklit ederek. Kaşları çatıktı. Ama bu diğerlerinin gülmesini engellemedi.

Sinirli bakışlarını diğerlerine çevirince hepsi sustu. Tam ağzını açmış bana bir şey diyecekti ki Isabella konuşmaya devam etti. "Tamam. Her neyse. Yapacağım." Diğerleri de yani Muna, Dan ve Alex de gözlerine lensleri taktıktan sonra barın olduğu caddeye doğru yürümeye başladılar. Hepimize telsizler vermişlerdi. Küçük ve siyahtılar. Avucuma tam oturuyorlardı. Bir tanesini de bana vermiştiler. Avucumun içine aldım. Binanın arkasına yaslanmış yerde oturuyordum. Onlardan çağrı bekliyorduk. Bekledikçe heyecan basıyordu. Throne hemen yanımdaydı. Donuk, sakin bir kızdı ve çok az konuşuyordu. Ona döndüm. "Ne kadar sürer?" Bana döndü. "Geçen hafta 3 saat sürmüştü çıkarmaları." Derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım. Onları bekleyemezdim. Saate baktım. 21.15. Hava çok soğuk değildi. İlkbahara giriş yapıyorduk yavaştan. Yarın sabah okul da vardı. Lanet olsun.

"Geçen hafta yakalayamamışlardı değil mi?" Hafif gülümsedi. İlk defa! "Onun peşinden ortalama 2 aydır koşuyoruz." Bir vaov çektim. Baya yetenekli bir Naira olmalıydı. "Peki, ben şimdi başka uçan şeyler öldürmek için bir süre gitsem sonra gelsem?" "Saçmalama Muna. Alex'in sözünden çıkamayız." Dudaklarımı ıslattım. "Nereden bilebilir ki?" Burada boş boş oturmaktansa karaltı öldürmeyi tercih ederdim. Derin bir nefes verdi. "Gittiğini bilmiyorum." Heyecanla yerimden kalktım ve yanağını öptüm. Tanrım bu ben miyim? Gülümsedim. "Teşekkürler." Dylan ve adını bilmediğim kız bize arkaları dönük konuşuyorlardı. Elimdeki küçük telsizi arka cebime sıkıştırdım. Olduğumuz caddeden iki cadde yukarı gittim. Biraz ısınmanın zararı olmazdı. Gözlerimi kapattım ve odaklandım. Kokularını almaya çalıştım. Hemen yanımda iğrenç bir koku alınca gözlerimi açtım. Dibimden biri geçiyordu, bir kadın. Benden bir iki yaş büyük olmalıydı en fazla.

İstemsizce arkamı döndüm ve kustum. Nefes almaya çalıştım. Cidden iğrenç bir kokuydu. Çöpün dibinde gibi hissetmiştim kendimi. Ağzımı sildim. Karaltı bana bir süre garip garip baktı. Sonra yoluna devam etti. Caddede ikimizden başka kimse yoktu. Hırkamın altındaki samuray kılıcı kılıfından çektim yavaşça. Sesi caddede yankılandı. Karaltı durdu. Ben de onun dişlerinin yerinden çıkışının sesini duyabiliyordum. Gülümsedim. Kılıç hemen yanımda bacak hizamda kabzası sağ avcumun arasındaydı. Karaltı yavaşça bana döndü. Gülümsüyordu. Onların en çokta bu yanlarını seviyordum. Gülümseyerek ölüyorlardı. "Sen şu uçan sürtüklerden misin yoksa? Kokumu aldığına göre." Kaşlarımı çattım. Şu 'sürtük' lafı kanıma dokunmaya başlamıştı. Dişlerimi sıktım. "Sen de sanırım şu ısıran sürtüklerdensin o zaman." Güldü. "Kusura bakma canım daha o kadar olamadık. Size yetişilmiyor." Gülüşü sokakta yankılanıyordu. Sinirlerimi bozmaya başlıyordu.

İki adım yaklaştım. Yaklaşmamla koşması koşmasıyla benim yere yapışmam bir oldu. Sırtımdaki ağrıyı umursamamaya çalıştım. Tanrım... "Ne o sürtük? Baştaki cesaretin nerede?" Güldü. Hırkamı çıkardım. Sırtımdaki samuray kılıcın kılıfını da hırkanın yanına bıraktım. Ayağa kalktım. Derin bir nefes verdim. Kendimi yerde bulmam bir oldu yine. Üzerime çıkmıştı. Dişlerini boğazıma geçirmeye çalışıyordu. Bir yandan iğrenç sesler çıkarıyordu. İki elimle onu uzak tutmaya çalıştım. Tekmemi kasıklarına geçirdim. Biraz uzağa düştü. Hemen üzerine atladım. Yumruklarımı suratına geçirmeye başladım. Ona zarar vermiyor gibiydi. Her vurduğumda gülüyordu. Yakasından kavradım ve kafasını soğuk zemine çarpmaya başladım. Bu biraz etkilemişti. Birden boğazımı kavrayınca nefessiz kaldım. Gözlerim karardı. Kendimi yerde buldum.

Yakamdan kavradı ve beni bir binanın duvarına fırlattı. Sırtım duvara çarptı ve yere oturdum. Gözlerimi kapattım, açtım. Yaklaşıyordu. Bu sefer yavaş davranıyordu. Kafamı salladım kendime gelmek için. Hızlıca ayağa kalktım. Ama yine de yetişmişti ve atkuyruğu olan saçlarımı eline doladı. Küfürler savurdum. Hızla yere attı beni. Tanrım neden kendimi bu kadar yorgun hissediyordum? Yüz üstü yere düştüm. Yanağım çok fena acıyordu. Ellerim de soyulmuştu. Birkaç kaburgam da kırılmış olmalıydı. Hemen döndüm ona. Üzerime geldi. İki kere yumruk attı. Dudağım patlamıştı. Isırmak için yaklaştı. Tek elimle onu uzak tutmaya çalıştım. Ama ısırmaya çalışıyordu. Hırıltılı sesler çıkarıyordu bir yandan. Son dualarımı etmeye başlamalıydım sanırım. Sonra aklıma Browy geldi. Elimi kolyeme götürdüm. Halkayı kolye ipinden çektim aldım. Karaltı neredeyse yaklaşmıştı bana. Örümceği, Browy'i tek hareketle daireden kurtardım. Ve yere attım. Sonra karaltıya döndüm. Diğer elimi de onu uzak tutmak için kullandım. Çok kısa bir süre sonra Browy'inin kıllı kalın bacaklarını görebiliyordum. Gülümsedim ne kadar dudağım acısa da. Karaltı bir an duraksadı. Kafasını kaldırdı. Bağırarak geriledi. Browy yine garip sesler çıkarıyordu. Ağır adımlarını karaltıya yöneltti. Karaltı dişlerini gösterdi ama Browy de dişlerini gösterdi. Ve bence Browy'ninki daha korkunçtu.

Tam karaltı kaçacaktı ki Browy ağıyla onu kendine çekti. Karaltının bağırması bir işe yaramadı. Browy onu parçalara ayırmaya başladı. O parçalarken yarasalar gökyüzüne karıştı. Midem bulanmaya başlamıştı. Parçalıyordu ama yemiyordu. İşi bitince bana döndü. Biraz irktim. Geriledim. Ama gülümsediğini hissedebiliyordum. Yavaş yavaş yaklaştı. Önümde dizlerinin üzerine oturdu. Hafiften korkarak elimi kafasına götürdüm. Yavaşça elimi kafasında gezdirdim. Kafasını dizlerime koydu. O an aklıma eski bir anım geldi. Naira'daki bir anım... Orda olduğumu bilmediğim halde ordaydım. Küçük Browy(tek boynuzlu at) dizlerime kafasını koymuştu. Bense onun kafasını okşuyordum. İşte bu anıydı aklıma gelen.

Arka cebimden ses gelmesiyle irktim. Browy de ayağa kalktı. Cebimdeki telsizi çıkardım. Dinlemeye başladım. "Uçan şey bardan çıktı! Takipte kalın!" Hemen ayağa kalktım. Hırkamı giydim. Çantamı sırtıma aldım. Samuray kılıcı çantanın içine koydum. Browy'e döndüm. Kapkara gözleriyle bana bakıyordu. "Bir daha görüşeceğiz söz veriyorum." Yine garip bir ses çıkardı. O halkaya geri dönmek istemiyordu.

Kısa bir süre sonra kolyenin içindeydi. Örümceği dairenin içine taktım yine daireyi ise kolyemin ucuna. Hızlı adımlarla caddeye ilerlemeye başladım. Elimdeki telsizden ses gelmeye başladı. "Uçan şey kaçıyor! Lanet olsun Muna neredesin?" Alex'in sesiydi. Nerdeyse caddeye varmıştım. Gözüme Alex ve Isabella çarptı. Bana bağırıyorlardı. "Önünde! Onu yakala!" Gösterdikleri yöne baktım. Uçan şey yanımdan geçiyordu. Alex'in bağırmaları kulağımdaydı. Sanki yıllar geçen bir süreydi şu an yaşadığım iki saniye. Gözlerine baktım. O da bana baktı. Boğazıma bir yumru oturmuştu. "Muna?" Dudaklarımı zorlukla araladım. "Sky?" Öyle ki ses tellerim titremişti.

Continue Reading

You'll Also Like

891 227 8
Herkes mutluydu, bu dünyada, dünya acımasız ama çokça mutlu ettiği kişiler varken neden bütün acıyı biz çekiyoruz. Neden bütün gerçekleri biz sırtlıy...
152K 6.5K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
659 74 10
"Oturmazsam?" dedim, cesurca. Kaşlarını biraz daha çatarak "Saraya vardığımızda en ağır cezayı almanı sağlarım. Ayrıca ne zamandır muhafızları kadın...
19K 1.8K 197
Burada okuyacağınız bütün yazıları " https://gencleryaziyor.wordpress.com/ " internet sitesinden de ulaşabilirsiniz. Ayrıca okumuş olduğun...