YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"

By mehmet-123

177K 11.8K 1.4K

Rutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, b... More

> KARAKTERLER <
Yaşayan Son Ölüler "Zombi"
Bölüm 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
Bölüm 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
|2| BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34 (Flashback)
BÖLÜM 35 (Flashback)
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 43 (Flashback)
BÖLÜM 44 (Flashback)
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
|3| BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
BÖLÜM 63
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 69
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 76
BÖLÜM 77

BÖLÜM 42

2.2K 150 45
By mehmet-123


Buraya ölüm tesisleri de denilebilirdi artık. Ortalık kan gölüne dönmüş, burayı basan, yaklaşık kırk beş civarı kadar gelen zombilerin cesetlerinden akan kanlar beton zemini adeta küçük bir göle çevirmişti. Bir kaç yerde sürünen zombi dışında bütün zombiler son kez ölmüştü...

Taner ve Gökalp, parmaklarını silahın tetiğine basılı tutmaktan acıdığının farkına varamayacak kadar korku dolu ve endişeliydiler. Evet, nihayet tesislerin girişi zombilerden temizlenmişti fakat benzin istasyonundaki arkadaşları Didem ve Ilgın'ın durumlarını öğrenmek için lanet binayı terk etmeliydiler biran önce.

Bütün zombiler temizlendiğine göre artık daha fazla burada durmanın bir alemi yoktu, son kurşunu sıkar sıkmaz, kendilerini geri çekip, yandaki cam kapıya yönelmişlerdi.

Gökalp, kapıyı ittirip kilitli olduğunu hatırlayınca, anahtarla uğraşmak yerine elindeki taramalı silahla cam kapıya kurşun yağdırıp tuz buz etmişti. Kırılan cam parçaları yere daha yeni dökülüyordu ki, Gökalp fırladı ve binadan kendini dışarı attı, o kadar hızlı geçmişti ki cam parçaları sırtını ve sol kolunu kesmiş, biraz yaralanmasına sebep olmuştu. Fakat bu zerre kadar umurunda değildi ki acıyı ve sol kolundan akan kan damlalarını bile hissetmiyordu o anda. Çünkü daha önemli bir durum vardı, acısı geçerdi, dayanabilirdi. Fakat arkadaşlarının kaybına, özellikle Didem'in kaybına kolay kolay dayanabilir miydi?

Gökalp, endişe ve korku duygularını hat safhada yaşıyordu, kapıdan çıkınca kapının önünde yerde, bir kaç ceset dışında henüz ölmemiş, sağ merdiven demirlerine yapışmış, kurşunlar göğsünü paramparça etmiş, içi dışına çıkmış, bağırsakları yerlere saçılmıştı ve gözleri, dokunsan parçalanıp, eriyip akacakmış hissini uyandıran bir zombi, yanındaki masa şemsiyesine tutunup kalkabilmiş ve başından vurulmadığı için hala saldırabilecek güçte olduğunu kanıtlamıştı.
Zombi, Gökalp'in üstüne yürümeye başlayınca, Gökalp elindeki silahın arkasıyla onu tek hamlede yere sermiş, ardından hızla ve defalarca kafasına sert bir şekilde vurup, beynini paramparça etmişti. Gerçekten çok gergindi ve korku dolu, biraz da sinirli...

Gökalp'in arkasından Taner de hızla binadan çıkmış ve son sürat merdivenleri inmişlerdi. Gökalp, marketin önüne yaklaştığında içeride göreceklerine hazırlıklı olmadığını hissetmişti. Fakat zaten girecekti ne olursa olsun. Yalnızca kötü bir manzara ile karşılaşmaktan korkuyordu.

Kalbi korkudan ve endişeden hızlı hızlı atarken, yerlerde bacakları ayakta duramayacak kadar zarar görmüş olan ve kopma raddesine gelmiş, yerde hırıl hırıl hırıltılarla, ölü bedenlerin üzerinden geçerek markete doğru ilerleyen birkaç zombiyi bir hışımla kafalarını mermi yağmuruna tutup, etkisiz hale getirmişti.

Gökalp ve Taner, cesetlerin üstünden geçerek marketin kapısına vardığında, ikisi de, onların ölmemiş olmasını umut ediyordu.

Gökalp, içeri girdiğinde, yerde ölü ve başları kopuk bir halde yatan bir kaç zombiyi görmüştü. Demek ki Ilgın buraya girmeyi başaran bir kaç zombinin hakkından gelmişti. Belki de paçalarını kurtarmayı başarmışlardı.

Yerlerde kan içinde kopuk kafalardan ses geldiğini gören Gökalp ve Taner, ilk önce biraz mideleri karışmış ardından toparlanmaya çalışarak, yerdeki cesetlerden atlayarak karşıdaki küçük mutfağa ilerlemeye başlamışlardı.

Gökalp'in o anki gördüğü manzara tüylerinin ürpermesine ve onların kurtulduğunu düşünüp biraz olsun rahatlamasına sebep olduğu duygunun değişip, yerinde az önce yaşadığı korkunun iki katını, hatta on katını yaşamasına sebep olmuştu birden bire. Çünkü, yerde kapıya doğru giden kan izleri, onların içeride olduğunu fakat bir şeylerin de ters gittiği sinyalini yakmıştı.

Gökalp, acıyla bağırdı:

- Didemmm!!?? Ilgın nerdesiniiz??!!

Taner:

- Allah aşkına, ne olursunuz ses verin!... Lütfen...

Taner kötü olmuştu, gözünde biriken damlalar görüşünü bulanıklaştırmaktaydı.

Tam o sırada içeriden nihayet bir ses işitilmişti, bu ses, oldukça kısık, tıslar gibi ve bitkin bir ses tonuydu.

"Burdayıızz!"

Bu sesin sahibi Ilgındı.

Gökalp ve Taner, onların orada olduğunu duyup tamamen ikna olunca hızla kapıya varan bir kaç adımı geçip kapıya ulaşmışlardı.

Gökalp, hızla kapıyı ardına kadar açmıştı.

Bazı anlar gerçekten zordur, özellikle tanık olmak... O daha zordur ve sindirilmesi de bir o kadar meşakkatlidir doğrusu.

Gökalp, ayakta, ve silahının elinden yavaş yavaş kaydığının farkında değildi. Belki göz pınarlarında biriken göz yaşlarının da...

Dar mutfağın içinde, karşıdaki tezgahın önünde, yerde, bacaklarını uzatmış, sırtını ve başını tezgahın alt dolabına dayamış halde oturan, sağ kolundan kanlar oluk oluk parke zemininin üzerine dökülmekte olan ve sarı, uçlarına kan sürülmüş dalgalı saçları yüzünü kapatmış, yarı baygın bir şekilde acı çeken kızı görmüştü Gökalp. Ve sağ yanına diz çöküp oturmuş yaralı kızla ilgilenen Ilgın'ı!

Bu kız Didem'den başkası değildi. Ve maalesef ki oydu.

Gökalp, hızla Didem'in yanına gelip, karşını oturdu, gözleri ani şaşkınlıktan dolayı iri iri açılmıştı ve ellerini tuttu:

- Didemm!! Beni duyuyor musun?? İyi misin? İyi misin he?? Cevap verr banaa!! Didem?!

Taner, Gökalp çekilince içerideki manzarayı görmüş ve hızla ve telaşla Didem'in yanına gelmişti. Dizlerinin üstüne ağlayarak çökmüştü Taner.

Gökalp, Didem'in yüzünü ellerinin arasına alıp, hafifçe sallayarak kendine getirmeye çalışıyordu, ki boynunun sağ tarafının parçalandığını görene kadar sallamıştı.

Ilgın, ağlayarak:

- İçeriye girdiler, ben...

sesi gitmiş, gözyaşlarına boğulmak üzereyken sesini toparlayıp konuşmasına devam etti:

- Nasıl oldu anlamadım, kapı kırılınca, onlardan birinin saldırısına uğradı. Ben korumak istedim, ama bir anda oldu. Saniyeler içinde!

O sırada Didem gözlerini açmış, boynunun ve kolunun acısıyla ilk önce sızladıktan sonra, kendini son bir güçle toparlamaya gayret ederek:

- Gökalp?

- Didem?! Canım... Canım kardeşim!

Didem'in yüzünde tuhaf bir gülümseme belirmişti, sanki artık yaraları acımıyordu, huzur bulmuştu ruhu sanki bir anda:

- Taner...

Taner, daha önce hiç bu kadar üzüldüğünü hatırlamamıştı, göz pınarlarından dökülecek yaşları ne kadar sıktırsa da başaramayacaktı daha fazla:

- Sevgilim...

Taner, Didem'in sol elini öptü.

- Buraya kadarmış. Dünya sahnesinde bana verilen süre bitti, artık veda zamanı... Ben gidiyorum...

Gökalp, Taner ve Ilgın, oldukça mutsuzdu, bu anı yaşayacakları kimin aklına gelirdi? Daha az önce birbirlerini kucaklayıp, birbirlerine bağlılıklarını bildirmişlerdi.

Şimdi ise içlerinden biri veda ediyordu. Hayat tuhaftı!

Taner, yüzünü buruştura buruştura göz yaşlarına boğulurken, Didem, Gökalp'e doğru başını biraz çevirerek:

- Gökalp, ağabeyim, kardeşim... Her şey için çok üzgünüm, hakkını helal et!

- Didem... O nasıl laf? Ben sana gönül koymadım ki...

- ...

- Helal olsun, sen de helal et!

- Helal olsun...

- ...

- ...

- ...

Didem, yutkunarak devam etti:

- Hadi ama, bu kadar üzülecek ne var? Bir gün bunun olacağını biliyordum. Erken oldu... Ama oldu... Hepimiz bir şekilde öleceğiz!

Didem, bu cümleleri sarf ederken simasında hala huzurlu bir ifade dolaşıyordu.

- Taner...

- ...

- Seni geç buldum ama... Erken kaybediyorum aşkım...

Gökalp artık daha fazla dayanamıyordu, ayağa kalktı ve karşı duvara yaslanıp, arkasını döndü, gözyaşlarını dudaklarını ısırarak bastırmaya çalışıyordu.

- Taner, kendine çok iyi bak olur mu? Beni unut, lütfen! Hayatına devam et. Bunu yap... Ama beni anımsa... Bir gün bir kız girmişti hayatına...

Taner, artık konuşamıyordu, yanaklarından süzülen sıcak göz yaşları ikisinin ellerini ısıtmıştı.

- Yolun sonuna geldik işte... Hepiniz hakkınızı helal edin, istemeden kırdıysam, lütfen affedin... Öbür tarafa götüreceğim günahlarım bir nebze azalır belki...

Kimse konuşmuyordu, Ne Taner, ne Gökalp, ne Ilgın... Hepsi bu durumda yapılacak bir şey olmadığını biliyorlardı. Şoke olmuşlardı ve oldukça hüzünlüydüler.

- Gökalp?

Didem ona seslenmişti, arkasını dönüp, dudakları yoğun üzüntüden ve sıktırmasından kızarmış bir halde karşısına oturdu. Bu sefer de Taner ayağa kalktı ve dar mutfağın içinde bir oraya bir buraya, çaresiz bir şekilde yürümeye başladı.

Gökalp, Taner'in kalktığı yere, Didem'in yanına geçti ve gene ellerinden tuttu.

Gökalp, Didem'in yüzünün yüksek ateşten kızardığını görmüştü.

- Onlardan biri olmak istemiyorum! Gökalp... Lütfen!

Öldüğü zaman onlardan biri olarak kalkacağı için çok korkmuştu Didem, bedeninin insan eti yemek için boş boş dağ bayır dolaşması ve hem kendine hem de yaşayan insanlara zarar vereceği gerçeği hakikatti...

Didem'in fazla zamanı kalmamıştı artık, kısa baygınlıklar geçirmeye başlamış, mecali tükenmeye başlamıştı.

Didem, Gökalp'in sağ cebine uzanıp tabancasını tek hamlede eline aldı

- Didem??

- Ben yapacağım!

Didem'in bir anda silahını alması Gökalp'in aniden şaşkına dönmesine sebep olmuştu. Evet, başından vurulursa, onlardan biri olarak kalkmayacaktı. Belki de onu öyle, o halde, o canavar haliyle görmekten daha iyiydi... (!)

Gökalp, onu öldüreceğini hiç zannetmiyordu, bunu asla yapamazdı. Henüz o kadar güçlü değildi.


Didem, sol tarafa döndü ve sol eliyle, ağlamaktan bitap düşmüş Ilgın'ın elinden tutup, ufak bir tebessüm ettikten sonra, karşısında ayakta duran Taner'e, sonra yanındaki Gökalp'in yüzüne bakarak son cümlelerini konuştu:

- Hoşçakal Gökalp!

Gökalp'in gözyaşları, küçük pencereden süzülen ikindi güneşinin ışığıyla, loş ve küçük odada başını öne eğince gölgede kalmıştı.

Didem, sıcak, samimi bir ses tonuyla ve son kez:

- Hoşçakalın!

Ilgın ayağa kalktı, bu sahneye tanık olmaya mecali olduğunu zannetmiyordu. Taner'in yanına geldi, onu ve kendisini dışarıya çıkardı.

Didem, son bir defa gülümsedi ve ardından silahı sol tarafından başına dayadı ve bekledi. Sanki o an, onlar için evren sessizliğe bürünmüştü. Hiç bir ses yoktu ortalıkta, her şey sessizdi adeta... Sanki, Gökalp, her şeyin sustuğunu, evrenin suskunluğunu ve sessizliğinin sesini işitiyordu.

Gökalp, bir anda yerinden sıçramış, maalesef o beklediği sesi duymuştu..Didem, tetiği çekmişti... Kurşun sağ tarafından çıkıp duvara saplanmış, parçalanmış başından çıkan kanları da aynı duvara sıçramıştı.

Gökalp, sımsıkı yumduğu gözlerini uzun süre açamadı. O kurşunun sesi, ona da saplanmış, yüreğini parçalamış atmıştı sanki. Berbat bir andı. Berbat bir psikoloji, berbattı!

Gökalp, gözlerini yavaşça açınca Didem'in cansız bedenini görmüştü

Gökalp. Bu sefer ağlamadı, yüzü hissizdi. Gözleri ise boş bakıyordu... Ayağa kalktı, odadan dışarıya çıktı. Kapıyı çekti ve kapattı. Taner ve Ilgın, kapının yanında yere çömelmişlerdi. Taner, içerideki silah sesini duyduktan sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Ilgın ise ona destek olmaya çalışıyordu.

Ne hissedebilirdi? Acı...

Didem, onun geçmişiyle şimdisi arasındaki köprüydü. Şimdi veda etmişti aniden. İçini bu ani vedadan dolayı buruktu, kalbi kırıktı. Şimdi ona geçmişi hatırlatacak kimsesi kalmamıştı... Ne ailesi vardı, ne de artık canından öte saydığı dostu... Diken üstünde yaşadıkları bu yeni dünyada Didem yoktu artık. Mücadele gücü... Sallantıda olduğunu hissetmişti Gökalp. Her şey berbattı. Hayatı bundan sonra nasıl? Didemsiz nasıl devam edecekti?


Taner, Ilgın'dan sıyrılıp ayağa kalktı, kapının yanında dikilen ve hissiz bir şekilde duran Gökalp'in yanına geldi, donuk ve karşıya dikmiş olduğu gözlerine baktı, ardından hiçbir şey demeden ağır adımlarla market çıktı...

Tanerden...

Ah be sevgilim, daha yeni bulmamış mıydık birbirimizi? Bu bana olmadı ya, bu bize olmadı... Neden apar topar terk ettin beni be güzel gözlüm?! Neydin sen? Nasıl bir güzelliktin? Bir yel gibi estin geçtin, Geriye kırık bir kalp bıraktın. Seni kolay bulmadım, ama kolay, kolay kaybettim. İçim acıyor... Kalbim sensin eksik kalacak, her zaman bir yanım eksik kalacak! Hayatıma girdin, beni kendime getirdin, hayata bağladın... Şimdi de çekip gidiyorsun... Elveda ediyorsun!...


***


Didem'e olan son vazife yerine getirilmişti. Ormana gömmüşlerdi Didem'i. Zor olmuştu...

Bir anda gelen istila her şeyi alt üst etmiş, Didem'i hayattan koparmıştı.

Bu daha ilk kayıplarıydı... (!) Bu kıyamette, her gün ölülerin dirileri de kendine kattığı bir dünyada yaşadıkları ilk kayıptı. Artık daha çok tecrübe kazanmıştı herkes, daha tetikte olacaklardı. Uyurlarsa gafil avlanacaklardı. Tedbirsiz ve acemiliğin bedeli ağır olmuştu. Şimdi onlara düşen, daha tedbirli olmak ve her an diken üstünde yaşadıklarını bilmek olacaktı... Ve birbirlerine sarılmaktı... Herkes birbiri, kendini kollar gibi koruyacaktı, bir acı darbe daha yaşamak istemiyorlarsa, buna mecburlardı... Şu zamanlarda en kıymetli şey, artık insandı, yani sevgi ve güven...


Gökalp, Didem ile birlikte geldiği arabayla, su kaynattı diye durduğu, iki ay kadar kaldığı ve alıştığı bu dinlenme tesislerini terk etmek üzereydi.

Depo ağzına kadar doluydu. Ilgın, silah çantalarını arka koltuğa koyduktan sonra şoför koltuğunda oturan Gökalp'in yanındaki koltuğa geçip kapağı kapatıp, onunla birlikte Taner'i beklemeye başlamıştı.

Taner, elindeki tebeşirle, Didem'in öldüğü yerdeki, kapı tarafındaki duvara yazdığı yazıya bakınca, hafif ve masumane, yarı hasret yarı hüzün dolu bir yüz ifadesiyle tebessüm etmişti...

"VEDALAR; GÖZÜYLE SEVENLER İÇİNDİR, GÖNÜLDEN SEVENLER AYRILMAZ!"




Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 98.7K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
11.2K 1.1K 39
GÖLGE SERİSİ 2. KİTABI BİR MAFYA/ ROMANTİZM KURGUSUDUR. HER ALEV YAKMAZ, İYİLEŞTİREN ALEVLER DE VARDIR. Chloe'yi yitirdikten sonra İtalya'ya gelen Lu...
532K 28.4K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...
20.7K 5.3K 24
İşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... ...