YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"

By mehmet-123

177K 11.8K 1.4K

Rutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, b... More

> KARAKTERLER <
Yaşayan Son Ölüler "Zombi"
Bölüm 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
Bölüm 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
|2| BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34 (Flashback)
BÖLÜM 35 (Flashback)
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43 (Flashback)
BÖLÜM 44 (Flashback)
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
|3| BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
BÖLÜM 63
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 69
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 76
BÖLÜM 77

BÖLÜM 32

2.3K 150 11
By mehmet-123

- Hazır mı herkes?

Gökalp, tetikte bir şekilde "Hazırım!" anlamında başını indirdi

- Bir...

- İki...

- Üç! Haydi bakalım! Gelin! Haydii!!

Taner, cam kapının üzerinde olan anahtarla, kapının kilidini açtı ve kendine doğru çekti, zaten onların varlığından haberdar olmuş zombiler, onlara ulaşmak için aradaki cam kapıya hücum edip elleriyle çılgınca yumrukluyorlardı. Cam kapı içeriye ve dışarıya da açılan tiptendi.
Taner kapıyı çekince, zombiler birbirlerini ittire ittire kapıdan fırlamışlardı. Zombiler, önlerindeki masa ve sandalyelere çarpa çarpa, onlarla birlikte merdivenlerden yuvarlanıyor, aynı anda kurşunlara hedef olup, beyninden kurşun yiyenler ölüyor, kimisi ıskalanıyordu.

Gökalp, benzin istasyonunun çatısına çıkmış, elindeki M-16 ile ateş ediyor, Didem ise yanında, eline geçirdiği tabanca ile gayet başarılı atışlar yapıyordu.

Taner ise kapıyı açar açmaz aşağıya fırlamış, elindeki tabancayla ateş ediyordu. Onun çekildiğini gören arkadaşları kurşun yağdırmaya başlamışlardı.

Art arda kurşunlar atılıyor, özellikle Gökalp, parmağını basılı tutarak seri bir şekilde ateş ediyordu.

Gökalp, kapıdan çıkanları indiriyordu, ıskaladıklarını da Taner hallediyordu, olası bir tehdide karşı beyaz arabanın üstüne çıkmıştı. Gökalp ve Didem'i başını kaldırınca görebilecek mesafedeydi. Kurşunlar havada uçuşuyor, ortalık kan gölü oluyor, Masalar ve sandalyeler delik deşik oluyordu.

Yaklaşık iki dakika kadar bir sürede dışarısı zombilerden temizlenmişti. İçeriden kimse çıkmayınca Gökalp, oturduğu yerden kalktı ve hazır merdiven koyup çıktıkları kısımdan aynı şekilde indi.

Didem ve Gökalp, Taner'e gülümseyerek yaklaşıyor, "Bitti, başardık!" der gibi bakıyorlardı.

Taner arabanın üzerinde ayaktaydı. Onların geldiğini görünce aynı tepkiyi verip oturdu ve ayaklarını açık olan camlardan içeri sokarak:

- İşte bu kadar! Artık bizi bayağı bir süre idare edecek kadar yiyecek ve suyumuz var!

Taner, Didem ve Gökalp, binaya girmişlerdi. Didem ve Taner, ellerine tabanca geçirmiş, Gökalp ise kalın, oldukça keskin bir asker bıçağıyla içeri girmişti. Bunu o istemişti, karşısına çıkacak olan bir zombiyi birebir haşat etmek istiyordu.

İçerisi aydınlıktı, ışıklar yanıyordu fakat her an lambaları patlayacakmış hissini uyandırarak yanıp sönüyordu, fazla büyük olmamakla birlikte geniş sayılabilirdi, klasik bir dinlenme tesisinden farksızdı. Sağ tarafta yemek alınan kısım bulunuyordu, içerisinde bir sürü yiyecek vardı. Onun yan tarafındaki merdivenlerle yukarı kata çıkılıyordu. sol taraflardaki sıra sıra küçük dükkanlarda, hediyelik eşyalar, oyuncaklar, lokumlar vs. vardı. Masalar ve sandalyeler içeride sol tarafta da bulunuyordu. Cam kısımları kapının yanlarından başlıyor, köşe duvarlarına kadar uzanıyordu ve özenle süslenmişti.  Sol kısımda direk gibi duvar vardı ve onun üzerinde büyük ekran televizyon monte edilmişti.

Didem, Gökalp ve Taner, ağır adımlarla ilerliyorlardı. Yerlerde ölmüş insan cesetleri vardı, bazı masa ve sandalyeler devrikti. Kimisi masanın üstünde ölmüş, kimisi sandalyeyle birlikte yerdeydi. Burada büyük bir hengamenin yaşandığı çok belli oluyordu.

Didem, Gökalp ve Taner, önlerine çıkan birkaç zombiyi de kolayca etkisiz hale getirdikten sonra, lokanta kısmına ilerlediler, bu kısım, arkasında mutfak olduğundan biraz daha içe doğruydu.

Geldiklerinde, önlerindeki geniş tezgahın arka tarafı, yemek kazanlarıya doluydu. Çeşit çeşit çorba, pilav vs. . Yan tarafında tepsi ve plastik tabaklar üst üste dizilmişti, tezgahın arka kısmındaki dikdörtgen kazanların her birisinin içerisinde kepçe bulunuyordu.

Gökalp, Didem ve Taner, iki aya yakın, doğru düzgün bir şey yiyememenin, ve ev nihayet ev yemeğine ulaşmış olmanın vermiş olduğu mutluluk yüzlerinden okunuyordu. Benzin İstasyonunun marketindeki mallar azalmıştı.


Evet, salgının baş göstermesinin üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti. Bu iki ay gibi sürede, birbirlerine tutunarak hayatta kalmış, zaman zaman tehlikeler atlatmış, fakat birbirlerini hep kollamışlardı.

Şu zamana kadar bu binaya girememelerinin sebebi, mühimmat yetersizliğiydi. Ellerinde Gökalp'in getirdiği, babasının tabancası, Didem ile birlikte girdikleri evdeki boş tabanca ve bıçaktan başka silahları yoktu. Bunlarla burayı ele geçirmeye kalkmak akıl karı olmazdı elbette ki. Bir jandarma karakolundan bir kaç seferde,

güç bela mühimmat elde etmiş, öncesinde bu kısımdan uzak durmuşlardı. Çünkü varlıklarını hissettirirlerse sinirleniyorlardı. Şükür ki cam kapı vaktinden önce inmemişti.

Gökalp'in annesini ve yengesini arama çabaları kayıtsız kalmış, içi rahat etmeyince Edirne'ye bile gitmişler, fakat şehrin hastalıklı insan kaynadığını görünce, içindeki bir parça umudu da gömen Gökalp, onların yaşadıklarına olan inancını ise yitirmemişti fakat artık aramayı bırakmıştı. Bunun hiç bir şeye faydası dokunmuyordu...

Didem ise, Gökalp ile beraber gelmişti buraya, onu seviyordu... seviyordu fakat artık arkadaş olarak. İki ayda ne değişti derseniz, Didem fazla değişmemişti ama bakış açısı değişikliğe uğruyordu, belki de zorluklarla başta tanışması bunda etkili olmuştu. Deli gönlü bu sevdadan kolay vazgeçememişti elbette ki, yana yana kül etmişti bazı şeyleri, kişileri... Artık aşka olan bakış açısı tamamen farklıydı. Yalnızca artık, mutlu olmak... Bu kavram şu şartlarda ne kadar soru işareti konumunda olsa da, kendisine acı çektirecek şeylerden uzaklaşıyordu mümkün olduğunca... Şimdi yüreği soğuk ve boştu, o güçlü bir kızdı, öyle oluyordu. Mecburdu, hayat onu güçlü olmaya adeta itmişti.

Gökalp'e ilanı aşk etmişti Didem, fakat beklediği, ağabey-kardeş bahislerine giren Gökalp, onu şaşırmamıştı, Didem, günlerce üzüntüsünü gizli yerlerde boşaltmıştı. Yanmıştı ama soğumuştu, bu mevzunun galibi oydu.

Şimdi ise Gökalp'i seviyordu ama sadece bir dost, bir arkadaş olarak...  Ondan nefret etmiyordu tabii ki, edemezdi de. Şu an yaşıyorsa, belki de onun sayesindeydi, onu biraz olsun hayata bağlamıştı Gökalp, onun sayesinde dikilmişti ve şimdi yıkılmıyordu kolay kolay. O olmasa belki de kendini çoktan öldürmüştü. O yüzden kendini ona karşı hep borçlu hissetmişti, fakat başlarda mesafeli davranmıştı sonradan sonraya tekrar normale dönmüş, Gökalp de Didem de bu olayı unutmuştu.

Taner ise, Didem'in Gökalp'i sevdiğini hakkındaki gelgitleri kanıtlanınca kötü olmuş, fakat belli etmemişti. Ona destek olmuştu, Gökalp, o sıralarda kafası bozuk olduğundan ikisiyle de uğraşmamıştı. Uğraşmamıştı ve o ikilinin arasında bir nevi elektriklenmeye sebep olmuştu. Birbirlerinin henüz arkadaştan öte bir şeyi olamamışlardı fakat aralarındaki tatlı tatlı davranışlar, hal hareketler, bunun geç olmayacağının sinyalini veriyordu.

Herkes sevgi arar olmuştu, bir gram sevgi neleri iyileştirmezdi ki?...

Didem, hepsini geçerek tezgahın arka tarafını dolandı..

Kapağı kapalı yiyecek kazalarının kapaklarını açtı ve yaklaşıp koklayarak:

- Bunlar bozulmuş arkadaşlar!

Taner ve Gökalp, tezgaha yaklaşmıştı.

Taner, şaşırmamış gibi bakarak:

- Çok normal. İki ay oldu neredeyse. Asıl bozulmaması anormal olurdu.

Gökalp:

- İçeride mutfak var, dondurucuda belki bozulmamış bir şeyler bulabiliriz.

Didem, arkasına döndü ve kapıyı açtı:

- Haydi, içeriye bakalım madem.

Gökalp ve Taner, tezgahın arkasından dolanarak Didem'in arkasından mutfağa girdiler.
Burası dışarıdan da anlaşılacağı gibi küçük bir mutfaktı. İçeride çift kanatlı buzdolabı, geniş tezgah, ocaklar, duvarlarda asılı mutfak gereçleri, Su damacanaları bulunmaktaydı.

Taner:

- Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz!

Continue Reading

You'll Also Like

8.7K 1.1K 48
Barlas Aşkın Akyol genç yaşında, kariyerinin zirve dönemlerini kendi ülkesinde ve kendini ait hissettiği takımda geçirmeye karar vermiştir. Gerçek se...
24.2K 1.2K 14
Timini 2 yıl önce üsteğmenken kaybeden Çağla YAVUZ şimdi ise ailesinin gerçek olmadığını, öğreniyor Yeni bir tim, yeni bir hayat , yeni bir aile Siz...
11.2K 1.1K 39
GÖLGE SERİSİ 2. KİTABI BİR MAFYA/ ROMANTİZM KURGUSUDUR. HER ALEV YAKMAZ, İYİLEŞTİREN ALEVLER DE VARDIR. Chloe'yi yitirdikten sonra İtalya'ya gelen Lu...
370K 14.8K 68
(Tamamlandı) 26 yıl önce karışan hayatlar. Ailesinin göz bebeği Naz ve ailesini kabul etmeyen Almiranın hikayesi. Arslanların prenses kızı Naz aslı...