YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"

By mehmet-123

178K 11.8K 1.4K

Rutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, b... More

> KARAKTERLER <
Yaşayan Son Ölüler "Zombi"
Bölüm 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
Bölüm 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
|2| BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34 (Flashback)
BÖLÜM 35 (Flashback)
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43 (Flashback)
BÖLÜM 44 (Flashback)
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
|3| BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
BÖLÜM 60
BÖLÜM 61
BÖLÜM 62
BÖLÜM 63
BÖLÜM 64
BÖLÜM 65
BÖLÜM 66
BÖLÜM 67
BÖLÜM 68
BÖLÜM 69
BÖLÜM 70
BÖLÜM 71
BÖLÜM 72
BÖLÜM 73
BÖLÜM 74
BÖLÜM 75
BÖLÜM 76
BÖLÜM 77

BÖLÜM 31

2.7K 156 15
By mehmet-123

Medya: Didem

Koşarken kafasına vurup geri dönmüştü. Araç vardı. Bugün yapılan çılgınlıklara bir yenisini daha ekleyemezdi. Aracın yanına geri döndü ve bindi, kapısını kapattı ve üzerinde olan araba anahtarıyla aracı çalıştırıp gaza bastı...

Kısa sürede yanlarına varan Taner'in kullandığı araba farını gören Didem'in sevinçten ağzı kulaklarına varmıştı.

- Getir getir! Çabuk!!

Taner, torpido gözüne koyduğu ilacı alarak arabadan indi, Gökalp ile Didem'in yanına geldi. Yere oturdu. İlacı Didem'e uzatmıştı. Didem, hızla astım tüpünün kapağını açarak, birkaç defa ağzından püskürttü.

Didem, fısıltıyla:

- Gökalp!

Gökalp, öksürerek gözlerini aralamaya başlamıştı.

Didem ve Taner sevinçle gülümsemişti.

Didem, Gökalp'in kendine gelmesiyle adeta mutluluk sarhoşu olmuş, Allah'a şükrediyordu.

- İyi misin? He? He?

- Öhö öhö, iyiyim iyiyim! N'oldu bana?

- Astım krizi geçirdin, az daha ölüyordun.

Gökalp, Didem'in dizlerinden başını kaldırdı ve nefes alış verişinin normale dönmesini bekliyor, esen hafif rüzgarı, derin derin ciğerlerine dolduruyordu.

Taner:

- Daha demin silah sesi duydum! Sanırım senden gelmişti. N'oldu?

Didem:

- Karanlıkta bir şey hareketlendi gibi olmuştu, korktum bende, ateş ettim.

- Bir sorun yok yani?

- Yok yok, haydi yardım et de onu arabaya taşıyalım!

- Tamam.

Gökalp, kendine gelince, onların yardımını reddederek ayağa kalktı ve araca bindi.

Didem, Taner'in omzuna dokunarak:

- Çok sağol, eğer sen olmasaydın? Belki de...

- Tamam geçti, hem kim olsa aynı şeyi yapardı değil mi?

Didem, arabaya doğru hareket ederken cevap veriyordu:

- Yapmazdı! Bundan emin değilim.

Didem, Gökalp'in yanına arka koltuğa geçmiş, Taner de şoför koltuğuna geçip aracı çalıştırmış, arabanın yönünü çevirmişti.

***

Didem, Gökalp ve Taner, o kadar yorgunlardı ki, bugünkü, geçmeyen, upuzun, seneler gibi gelen bu kabus dolu lanetli günün sonunda, bu yeni dünyada ilk uykularını çekmek üzereydiler. Her gün yaptıkları gibi uyuyacaklardı fakat bir değişiklik vardı; artık sıcak yataklarında değil, soğuk ve güvenli buldukları yerlerde...

Taner, arabayı dinlenme tesislerine çektikten sonra aracı durdurdu, Didem arka koltukta içi geçmiş çoktan uyuyakalmıştı, Gökalp'in ise karanlıkta gözlerinin açık mı kapalı mı olduğunu anlamayan Taner, hiç seslenmedi ve direndiği uykusuna daha fazla dayanamayıp kendini uykunun kollarına bıraktı...

***

Sabah olmuş, her yer aydınlanmış, güneş her zaman ki gibi doğmuştu, fakat bugün ilk kez farklı bir dünyaya...

Dinlenme Tesislerinin giriş kısmına park edilmiş, 1998 Model Opel Astra aracın içerisinde, dün gecenin yorgunluğundan bitap düşmüş bedenler uyanacaktı yavaş yavaş...

Didem, gözlerini araladı, başı Gökalp'in omzundaydı, fark edince başını hemen kaldırdı, fakat uyuyordu, ön koltuğa baktı, Taner de henüz uyanmamıştı. Didem, sabah olduğunu görmüştü. O kadar kötü bir gün geçirmişti ki; bu kıyametten sonra bir sabaha daha gözlerini açmış olmak, açabilmiş olmak? Hayat mücadelesi... Zorluklar.... Her an diken üstünde yaşayacaktı, bunun farkındaydı. 

Fakat yaşıyordu. Bir şeyler için hala savaşabilirdi... Hayatı için, aşkı için, ailesini kaybetmiş olması onun yüreğinde derin yaralar açmıştı, tam ümidini kaybetmiş, mahzun bir şekilde sokakta oturup, intihar etme planları kurarken Gökalp çıkmıştı karşısına, ona "Benim ailem sensin!" demişti. Onu bırakmayacağını söylemişti. Bu onun biraz iyi hissettirmişti. Seviyordu bu adamı, hem de çok... Önceden sadece arkadaştı, aynı ortaokulda okumuş, aynı mahallede büyümüş, aynı sokaklarda kahkaha atmışlardı, onun başı belaya girse, Gökalp koşar, onu kötü niyetli olduğunu gözüne kestirdiği erkeklerden uzak tutardı, sıkı dostlardı...

Fakat sonra Gökalp den hoşlanmaya başlamış, ona aşık olmuştu, Serpil'in onların arasını yapma çabaları kayıtsız kalmış, Gökalp, mevzuya uyanmamış, onu hep bir arkadaş, bir dost olarak görmüş, hiç o gözle bakmamıştı...

Mazi, maziler...

Geçmiş geçmişte kalacaktı, o; acı, tatlı hatıralar, anılar... Oysa şimdi? Her şey bitmiş miydi? Yoksa her şey yeni mi başlıyordu? Soru işareti. (!)

Didem, yanında uyuyan adama bir süre baktı, yüzünü seyretti. İçinden "Ne kadar da güzel..." diye iç geçirdi...

Yakışıklıydı Gökalp, ela gözlü, açık tenli, kulak hizasını biraz geçen siyah saçları...

Kendisinin de aşağı kalır yanı yoktu, Didem de çok güzel bir kızdı, biraz koyu tonlu sarı, dalgalı saçları, yeşil gözleri... mankenlere taş çıkarak gibi güzel ve masum bir siması vardı... Zaten bu yüzden başı beladan eksik olmamıştı ya... Her neyse...

Didem, bu uyuyan arkadaşlarına sürpriz yapıp, arabaya bisküvi ve çaylarla dönmek istiyordu. Kahvaltılık malzeme, benzin istasyonunun marketinde bulamazdı, ancak yemekhane kısmında bolca gıda vardı. O kısma da girmek cesaret istiyordu...

Didem, markete gönül rahatlığıyla girdi, etrafı karıştırdı, birkaç bisküvi eline geçirdikten sonra, birkaç toz kahve alıp marketin arka kısmındaki küçük mutfakta su ısıtıcısıyla su kaynattı ve dolapları karıştırdıktan sonra üç tane saplı bardak aldı, toz kahveyi bardaklara boşalttı ve biraz bekledikten sonra kaynayan suyu ilave etti. İki bardak aldıktan sonra dışarıya çıktı, arabaya yaklaştı, bardakları yere bırakıp, cama vurdu ve uyanmalarını sağladı. İkisini de yerlerinden hoplatacak kadar hızlı ve sert vurmuştu çünkü.
Didem, arka kapıyı açtı:

- Günaydın millet!

dedi, yüzünde güller açıyor, etrafa gülücükler saçıyordu.
Bu neşesi arkadaşlarına geçmişti elbette ki.

***

Üç arkadaş, bu neşenin sirayetiyle, kendi çaplarında çılgınlık yapmış, arabanın üstüne çıkmış, tüm bardaklar gelmiş, kahveler yudumlanıyordu.

Gökalp, moralsizdi fakat Didem'in enerjisi sabah sabah ona çok iyi gelmiş olacak ki yüzüne hafif bir tebessüm ifadesi yerleştirmişti.

Arabaya çıkmayı teklif eden Didem di, lak lakı başlatan da:

- Eee beyler? Bugün suskunuz!

Taner, kahveden bir yudum alıp, bıraktıktan sonra:

- Yaa... Nasıl uyumuşuz öyle? (!) Baktım içiniz geçmiş, ben de hiç seslenmeden uyudum. Rahatsız bir uykuydu, boynum ağrıyor ama olsun.

- Gökalp, sen?

Bu soru artık Taner'in Didem'in Gökalp den hoşlandığı yönündeki hislerini kuvvetlendirmişti. Çok üstüne düşüyordu, normal bir arkadaş olsa...

Gökalp, zorla kendisini gülmeye zorladı:

- İyi, iyiydi.

Çok dalgındı. Didem, onu keyiflendirmek istiyordu:

- Annen ve yengen değil mi? Olmadıklarına göre, hala bir umut var.

- Gerçekten var mı?

- Elbette. Şeyma Teyzenin huyunu çok iyi bilirim ben, o yaratıkların korkması lazım bence! Hahaha.

Gökalp, neşelenmiş ve biraz umutlanmıştı:

- Hahaha.

Önüne bakarak:

- Öyle öyle.

- Ölmediler, en azından bunu bilmek... Benim ailem... gözlerimin önünde telef oldu!! Ben...

Cümlesinin sonunu getirmeden Didem'in sesi değişmiş, boğazı düğüm düğüm olmuştu. Gökalp, kahvesinin yuvarlak iz bıraktığı yerden başını kaldırdı ve Didem'e yarı üzgün yarı ciddi bir ifadeyle baktı.

- Özür dilerim, mutsuzluğumla neşeni kaçırmak istememiştim, ben sadece... Neyse boşver..!

Tekrar önüne bakmıştı

- Özür dilenecek bir şey yok.

Gökalp, mecali olmadığı halde, Didem e verdiği değer yüzünden mutlu ve sıkıntısız görünmek için mimiklerini ve kendisini zorlamaya başladı. Hani bazı zamanlar olur ya, o an mutsuzsunuzdur, ve halinden gayet memnun görünmek zorunda kalırsınız, hiç kolay iş değildir fakat mecbursunuzdur. İşte Gökalp de kendini mutlu ve pozitif göstermeye mecburdu.

- Taner, sen anlat bakalım, nerelisin? nereden gelip nereye gidersin? kimsin ulan sen?

Taner, Gökalp in son cümlesindeki ses tonundan onun samimiyetini anlıyordu.

- Ben Taner, memleketim Kırklareli. İstanbul dan geliyorum ve artık bir yere gittiğimi sanmıyorum.

Didem'in neşesi yerine gelmişti:

- Hahahahahaa...

Gökalp de gülmüştü.

Taner:

- Didem, bir şey merak ediyorum, biz otobüs enkazındayken, sen o silahı nereden buldun?

- Hee, dinlenince ayaklandım, yanına gelecektim. Yürümeye başladım, o sırada askeri nöbet kulesini fark ettim. Silah sesleri de gelmeye başlayınca, kurşununuzun da dayanmayacağı ihtimaliyle çıktım kuleye, asker de hastalıklıydı, bana saldırdı, tam üstüme geliyordu ki, geri çekildim, kulenin merdiven demirlerinden aşağı uçtu. Daha bir hastalıklı insanı öldüremedim ne bileyim? Kendimi korumam söz konusu olsa bile nasıl yapacağım? Bilmiyorum... Her neyse... İşte silahı görünce aşağı fırtattım, inince aldım, taşırken bayağı zorlandım, sürükleye sürükleye getirdim..

- Buralarda kesin jandarma karakolu da vardır. Oradan mühimmat elde edebiliriz.

- Evet de içi hastalıklı insanlarla doluysa...

- Bir şekilde, kendimizi savunmak için silah bulmamız gerekiyor. Buna mecburuz, bazen sadece bıçak yetmez, sürüyle burayı bastıklarını bir düşünsene...

- Aman Allah korusun!

Didem, kulak memesini üç kez çekip, arabaya vurdu.

Taner:

- Sizinle hiç ayrıntılı konuşamadık. Siz kimsiniz? Önceden tanışıyor olduğunuz kesin, ne güzel insanın aşkı yanında olunca... Değil mi?

Didem ve Gökalp, şaşırmışlardı. Gökalp ağzını açacakken Didem, "Sevgili değiliz." kelimesini ondan duymaktansa, kendi söylemeyi tercih etti:

- Biz sevgili değiliz, sadece arkadaşız.

Muhtemelen o da öğrenmek için sormuştu.

Gökalp:

- Didem benim en yakın arkadaş grubumdandı. Tam, dışarı çıkıp, delirmek üzere olduğumu hissettiğim sırada ona denk geldim. Sonra birbirimizi bırakmadık, Edirne ye gidecektik, motor su kaynattı, sonra seninle tanıştık işte biliyorsun, sen de... o otobüsün muavini çıktın. Biz... Bizim ne işimiz var ya burada?!

Gökalp, kendisini tutamamış, mutlu pozlarını yıkmış eski haline dönmüştü.

Didem, konuyu hızlıca değiştirdi:

- Taner, sen burada mı kalacaksın?!

- Evet, en azından şimdilik. Burada yiyecek sıkıntısı çekmeyiz. Ama market tükenince ne yaparız bilemem.

- Yemekhane kısmı da var. Ben oraya hiç gitmedim.

- İyi yapmışsın, girme de zaten. İçerisi yamyam kaynıyor!

- Ne?!

- Evet!

- O zaman biz burada ne güzel oturuyoruz ya?? Diken üstündeyiz resmen.

- Onları oradan temizlemek için bir planım var!

Continue Reading

You'll Also Like

163K 7.2K 27
Bir intikam uğruna mahv olan hayatlar.. Kız büyüyüp asker olursa neler olur..? Peki yeni ailesi ortaya çıkarsa..? Lakin yine o aile gerçek ailesi değ...
388K 16.2K 38
17 yıl sonra öldü diye bildikleri kızlarını bulan bi aile Önyargılı bi abiler ve Kavgacı bi kızın hikayesi
GÖRKE By .

Adventure

54.2K 2.3K 21
Ya ailesi sandığı kişi gerçek ailesi değilse
38.4K 228 6
Bekar bir adam olan Serdar'ın yeni taşındığı evinde hizmetçisi ile olan beklenmedik gelişmeleri...