Satılık erkek

By aykirihikayeler

2.2M 46.3K 16.3K

Fahişeler. Parayı basarsın, altına alırsın, becerirsin. Yüzüne bakmadan çekip gidersin. Beğenirsen, tekrar ge... More

TANITIM 1
TANITIM 2
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
Satılık Erkek-Okuyucularına
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
FİNAL
Özel Bölüm

BÖLÜM 43

17.9K 422 270
By aykirihikayeler

Keyifli okumalar!
__

EMİR

Saatin üç olması, Demir ve benim konuşamayacağımız anlamına gelmiyordu. Saat fark etmeksizin, görüşemediğimiz günlerde en az bir kere telefonla konuşuyorduk.

Demir annesiyle birlikte buraya taşındığı için benim dışımda pek bir arkadaşa sahip değildi, ben de üniversiteyi bıraktığım ve Kıvançtan ayrıldığım için yapa yalnızdım, yani benim de tek dostum Demirdi.
O yüzden en azından bir birimize sahip çıkmak için sık sık haberleşiyorduk.

Demirle daha çok onun dertlerini ve sorunlarını konuşuyorduk, çünkü benim dertlerimi çok daha rahat anlatabileceğim, annem yerine koyduğum Gül teyzem vardı.
O benim dostum değildi. O benim annem olmuştu.
Kıvançla konuşmaya gittiğimi ama onun beni görür görmez kaçtığını da anlatmıştım Gül teyzeye.
Anlatırken ağlamaktan kendimden geçmiştim akşam.
Bana karşı nasıl bu kadar soğuk davranabildiğini, böyle yaparken hiç mi canının yanmadığını sormuştum Gül teyzeye ama o bile bir cevap bulamamıştı. Bana bir yabancı gibi davranıyordu. Sanki kapıda bekleyen ona aşık biri değilde, alacaklısıydı. Benden bu kadar uzaklaşmasına ve neredeyse nefret etmesine anlam veremiyordum. Tamam, çok kötü şeyler yaşamıştık ve benim için çok aşırı kötü şeyler yapmıştı ama en azından sakin bir konuşma yapmayı hak etmiyor muydu aşkımız?
Aşkımız da bir yana. Oraya gitme sebebim çok farklıydı. Leyla için gitmiştim. Onun yaptığı kötülükleri, Esranın canına kast ettiğini anlatmak istiyordum.

Bunu yapmak nereden esmişti aklıma bende bilmiyordum. Ya benim yüzümden yaşanan kötü günleri telafi etmek istiyordum, ya da bunu yaparak Kıvançın gözüne girmek istiyordum.
Ama Kıvanç beni dinlememişti. Dinlemek bir yana, kaçmıştı!
Benden istediği kadar nefret edebilirdi, ben ona aşıktım ve bu değişmeyecekti, emindim.

Çok farklı düşüncelere saptığımı Demir "Sana aşığım, Emir." dediğinde fark ettim.
Doğru duyduğuma emin olamadığım için bir kaç saniye bekleyip, kulağımın işittiği sözleri kafamda toparlamaya çalıştım ama ondan sonra bile duyduğum cümle değişmemişti.
"Sana aşığım, Emir."

Cidden, şu an isteyeceğim en son şey bugüne kadar heteroseksüel olduğunu düşündüğüm tek arkadaşımın bana aşık olmasıydı!
Özellikle ben Kıvançtan kopamamışken ve Kaandan henüz yeni ve çok kötü bir şekilde kurtulmuşken, yeni bir üçgenin içinde kalmak istemiyordum.

Ben "Demir.." diye başladığım cümlemin devamında nasıl caydırıcı sözler kullanabileceğimi düşünürken, Demirin gereğinden fazla uzun süren kahkaha sesi söz arayışıma son vermeme neden olmuştu.
Neden güldüğünü düşünürken "Ne gülüyorsun?" diye sormayı ihmal etmemiştim.
"Surat ifadeni görsen, sende gülerdin!" deyip, ara verdiği kahkahasına devam ederken ifademi normalleştirdim.
O söylediği için anca fark edebilmiştim gözlerimin fal taşı gibi açılıp, kaşlarımın çatıldığını. Ağızımdan hiç bahsetmeye bile gerek yoktu, zira biraz zorlasak bir uçak bile girebilirdi ağızıma. O denli açmıştım!

İfademin normale döndüğüne emin olduğumda kafama başka bir soru takılmıştı. Surat ifademi nereden biliyordu ki?

Hemen başımı kaldırıp kapıya baktım çünkü olabileceği tek yer orasıydı. Ama orada göremediğim için yattığım yerden kalktım ve tüm bu kıyafet yığının arasında camın yanına yürüdüm.
Hiç bir yerde yoktu. Sonunda odaya kamera yerleştirdiğini bile düşünmeye başlamıştım.

"Sen neredesin?" diye sordum.
"Evde." dedi, çok normalmiş gibi.
"O zaman ifademi nereden biliyorsun?"
"Tahmin edebiliyorum." dedi, yine ufak bir kahkaha patlatırken.
"Korktum." Bu sefer bende azda olsa gülmüştüm.
"Neyse. Hikâyem yarım kaldı be." diye sitem etti, fazla ciddi olmasa bile.
"Anlat, dinliyorum."
"Salla! Ne dediğimi ben bile unuttum."
"Ben yatıyorum, Demir. Hadi, iyi geceler." dediğimde dışarıdan gelen patırtılar beni tekrar yatağımdan etmişti.
"Çocuk musun sen? Bu saatte yatılır mı?"
"Çalışıyorum ben sabahın köründe, beyefendi."
"Doğru, tek bir uykumu bile feda etmeyeceğim maaşa tüm bir ay sabahın köründe kalkıyorsun."
"Demir, başlama tamam. Sen zenginsin. Ben değilim ve bu beğenmediğin paraya bile ihtiyacım var. Kapatmalıyım, dışarıda bir şeyler oluyor." dedim ve telefonu kulağımdan uzaklaştırırken Demirin "İyi geceler." dediğini duydum.

Telefonu kapatıp her zamankinden daha hızlı bir şekilde yatağa attım ve normalde umursamayacağım patırtı yüzünden odamdan çıktım. Sonuçta ben artık bu pansiyonun bir çalışanıydım ve sorunlarla ilgilenmem gerekiyordu.

Dışarı çıkar çıkmaz yarı çıplak bir kıza tokat atmaya hazırlanan 50 yaşlarında bir adam görmüştüm. Daha ne olduğunu anlamadan sıkı bir tokat geçirmişti genç kıza.
Pansiyon fazla dolu olmadığı için adam ve kız yalnızdı, dolayısıyla adam hiç acımadan vuruyordu genç kıza.
"Hey!" diye bağırınca, ikiside bana dönmüştü.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sorup ikilinin üstüne yürürken, adam kızı çoktan bırakıp bana dönmüştü.
"Sana ne lan!" dedi, sağ eliyle 'Ne istiyorsun?' der gibi hareket çekerken.
"Kadına şiddet uygulanmayacağını öğretmediler mi sana?"
Böyle bir adamla bu şekilde konuşmak ne kadar mantıklıydı, tartışılır ama hemen üstüne yürüyüp yumruk atmakta çözüm değildi.
"Sanane piç! İnsana insan gibi davranırız. Fahişelere ise anladıkları dilden!" dedi, sanki kendisi insanmış gibi. Kendinden o kadar emin konuşuyordu ki, sanki insanları o yaratmıştı ve kime nasıl davranılması gerektiğini en iyi o biliyordu.
"Efendim?" diye sordum. Söylediklerini üstüme alınmıştım.
"Ne efendimi, ne! Siktir git. İşine bak."
Bu atarlı dayı sinirlerimi bozmaya çoktan başlamıştı. Bir kadını dövdüğü yetmezmiş gibi gösterdiği şiddeti meşru göstermeye çalışıyordu ve üstüne bana küfür ediyordu.
"Bana baksana sen. Bu kızı hemen bırakıyorsun ve buradan kayboluyorsun."
"Yoksa?"
"Yoksa buradan sürünerek çıkmak zorunda kalacaksın." dedim.
"Görelim marifetlerini. Buyur." dedi ve iki elini yana açarak güldü. Onu dövmem için yalvarıyordu resmen. 50 yaşını çoktan aşmıştı ama yirmilik delikanlı gibi güveniyordu kendine. Ben bile kendime bu kadar güvenmezken, buna ne olduğunu anlayamamıştım.
Cümlesini duyduktan sonra tek bir saniye bile tereddüt etmeden üstüne yürüdüm ve aramızda bir kaç santimetre kalana dek durmadım.
"Gidiyor musun, döveyimmi?" diye sordum ve hafif gülümsedim. Aslında içler acısı olan durum şu an fazlasıyla komiğime gidiyordu.
"Hadi, orospu çocuğu." der demez yumruğumu tam burnunun üstüne geçirmiştim.
Evet, bazen yumruk atmak çözüm olabiliyordu!
Vurur vurmaz sendeleyen adama birde sol yumruğumu geçirdiğimde yere düşmüştü. İçimde onu aşırı büyük bir dövme isteği olsa bile kendime sahip çıkmayı biliyordum. Pansiyonun ortasında bu olayı daha fazla büyütüp, zaten az olan müşterileri de kaçırmak istemiyordum.
"Dayı, sen neyine güvendin de böyle atar yaptın, anlamadım?" diyerek güldüm. Beni güldürebilmişti. Gecenin bir yarısında eğlence çıkmıştı bana.

"Piç!" diye bağırıp ayağa kalktı ve üstüme gelmeye başladı.
"Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. E buyur o zaman." dedim ve kaldırdığı yumruğunu sol elimle yakalayıp, dizimle karnına vurdum.
Hâlâ kendine güvenmesi ve beni dövebileceğini düşünmesi takdire şayandı.
Aslında iyi bile gelmişti bu olay bana. İçimde biriken öfke ve siniri azda olsa atabilmiştim.

"Şimdi gidiyor musun, döve döve mi çıkarayım?"
"Seninle işim bitmedi piç kurusu! Kahraman ayaklarına bu orospuyu bedavaya götüreceksin, değilmi? Sen görecen lan!" diye bağırıyordu hâlâ, şu an dik bile yürüyememesine rağmen.
Tehditlerinden korkmuyordum. Hem de hiç. Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı ama korktuğum şey benim yüzümden Salim abiye bir şey olmasıydı!

Adam çoktan gözden kaybolduğunda yaşından fazlasıyla genç olduğu anlaşılan kadın, daha doğrusu kız kapının eşiğinde duruyordu.
"İyi misin?" Ben üstüne yürürken, o ürkek ürkek yerinde sayıyordu.
"Değilim." Sesi o kadar sessiz çıkmıştı ki, cevabı bana mıydı, yoksa kendi kendine mi konuşmuştu, belli değildi. Altına giydiği ve dizine bile varmayan kısa eteği üstünde az da olsa normal duran tek kıyafet parçasıydı.
Altında ki çorabının çeşitli yerleri yırtılmıştı.
Okul üniformasının bir parçası olduğunu düşündüğüm gömleği bir kaç bez parçasından ibaretti artık. O kadar yırtılmıştı ki altına giydiği sütyeni bile belli oluyordu.
Yani, okul üniforması olduğunu zar zor anladığım kıyafet artık kıyafet olmaktan çıkmıştı!
"Sen şey misin?" diye sorabildim sadece. Ne deseydim? Orospu? Fahişe? Diyemezdim tabii ki. Hele de bu işi yapmak istiyormuş gibi görünmeyen bir kıza hiç diyemezdim.
"Değilim." dediğinde inanmakta güçlük çekmiştim. Sırf yüzüne bakan biri bile bu kızın kendini sattığına iddiaya girebilirdi! Makyajı o kadar abartılıydı ki. Kırmızı ruj, bolca allık ve isimlerini bile bilmediğim ve muhtemelen hayatım boyunca öğrenemeyeceğim kadar malzeme vardı yüzünde. Sanki birileri tüm bu boyaları karıştırmış, bir kutuya dökmüş, sonra da kızı kutuya atmıştı.

"Ben eve gitmeliyim. Ben gitmeliyim." diye konuşup durmaya başlamıştı merdivenlere yöneldiğinde ama bu şekilde ailesi bu kızı sağ bırakır mıydı, işte bu bir muammaydı.
"Bu şekilde sokağa çıkma istersen."
"Ne varmış şeklimde?" diye çıkışması bugün tüm gerizekalıların beni bulduğunun kanıtı gibiydi.
"Şey, aslında bir şeyin yok. Sadece benim bile mor yarım sütyenindeki en ufak dantel detayı ve transparan kumaşı hakkında bir tez yazabileceğim kadar çıplaksın ve yüzünde ki makyaj bir küpe batırılıp çıkarılmış gibi duruyor. Ha bir de tüm bu boyaların biri sünger ile suratından geçmiş gibi duruyor ama bunu söylememe gerek yok sanırım. Ve sokaktan geçen biri kirpiklerine ruj sürmüş olduğunu düşünebilir. Saçlarının süpürgeyle çekilmiş gibi durduğundan hiç bahsetmiyorum zaten." dediğimde ufak bir ara verdim ve sol kolumu dirseğimden kırıp belime koydum. Sağ elimi düşünüyormuşum gibi çeneme yerleştirdim ve dudaklarımı 'Vay.' dercesine büktüm.
"Evet. Bu ufak pürüzler haricinde mükemmel görünüyorsun." Kafamı söylediklerimi onaylarcasına salladım.
"Dalga geçme!" diye kızdığında birden ne yaptığımı sorguladım. Bu kız zor durumdaydı ve ben kendimce eğleniyordum.
"Pardon. Özür dilerim. Bana ne olduğunu anlatırsan belki yardım edebilirim." diye teklif ettim biraz önceki duruşumdan kurtulup. Yüzümde samimi bir gülümseme vardı ve ellerim odamı gösteriyordu.
"Pis sapık!" diye bağırıp, yüzüme bir şamar geçirdiğinde, ben söylediklerimin yanlış anlaşılmaya çok müsait olduğunu çoktan anlamıştım.
"Yanlış anladın." dedim ve güldüm, vurduğu yeri ovarken.
"Sadece eve gitmek istiyorum! Bu lanet yere nasıl geldiğimi bile bilmiyorum. Bu makyajı kimin yaptığına dair en ufak bir fikrim yok. Nerede olduğumu bile bilmiyorum."
"Bir pansiyondasın." dedim, bakışlarımı etrafta gezdirirken. Bir yandan ona bilmediklerini açıklıyordum, diğer yandan bu kızın buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordum.
"Ah, gerçekten mi?" deyip kaşlarını kaldırdı ve gülümsedi. İyi anlaşmaya başladığımızı düşünmüştüm ve sorusuna "Evet." diye cevap verdim.
"Aptal!" dedi sert bir tonla ve beni kenara itekleyip bir kez daha merdivenlere yöneldi.
"Şey, sırtındaki yazıyı.." diyerek başladığım cümleye gevelediğim için ara verdim. Gerçekten kötü bir durumdaydı bu kız ama ben nedense gülmemek için zor tutuyordum kendimi.
"Ne yazısı?" diye sorduğunda ben elimi alnımda gezdiriyordum. Sanırım bu gülmemek için yaptığım bir hareketti.
"Şey yazıyorda." diye devam ettim.
"Ne yazıyor? Aptal mısın? Söylesene!" diye emredince ve yanında küfür edince hiç çekinmeden söyledim.
"'Sik beni!' yazıyor."
"Ciddi olamazsın!"
"Ciddiyim." dedim ve onu bir kez daha odama buyur ettim.
"Sen sapık mısın? Yediğin tokat yetmedi mi? Orospu falan değilim ben! Gelmeyeceğim, anlamıyor musun?"
"Ben de çok meraklıydım! Gayim ben, amına koyayım. Yeter be. İllâ söyleteceksin." diye sitem ettiğimde bu sefer de o gülmeye başlamıştı ve itiraf etmeliydim ki, tüm o çirkin boyalara rağmen gülümsediğinde çok güzel bir kız oluyordu.
"Gay misin?" diye sordu her ihtimale karşı.
"Aynen." diye onayladım ve biraz utangaç bir tavırla gülümsedim. Utanmam gerekmiyordu ama utanmıştım.
"Ama biraz önce ayı gibi adamı dövdün. 'Ayol' diye bağırıp kaçman gerekmiyor muydu?" dediğinde gerçekten şaşkına dönmüştüm. Evet, inkâr etmiyordum öyle gayler vardı ama bu her eşcinsel erkeğin öyle olacağı anlamına gelmiyordu değil mi?
Eşcinsel olmak demek kadın gibi olmak demek değildi. En azından ben öyle değildim.
Şaşırdığımı yüz ifademden anlamış olacaktı ki sorusunu tekrar etti. "Gerekmiyor muydu yani?"
"O küçük beyninde eşcinsel erkekler hakkında nasıl bir resim var, inan bana hiç bir fikrim yok." diye başladım ve yine söylediklerimi onaylarcasına kafamı salladım. Ama bu kez sağa ve sola sallamıştım.
"Ama şiddete uğrayan bir insan gördüğümde 'Ayol.' diye bağırıp kaçmak en azından benim vicdanıma ters." diye bitirdim sözlerimi.
Harbiden öyle bir algı vardı. İnsanlara eşcinsel erkekleri tek bir cümlede anlatınız deseler 'Eşcinsel erkekler kadın gibidir.' diyecek kitle hiç azımsanacak gibi değildi.
"Sen gay değilsin o zaman ya. Oğlancısın, oğlancı."
"Oğlancı.." diye tekrar ettim. "Benim eşcinsel olup olmadığıma senmi karar veriyorsun?" dedim aynı şaşkın ifadeyle. "Hem oğlancı ne ya? Ya eşcinselsim, ya heteroseksüel, ya da biseksüel. He, birde aseksüeller var ama onları geçelim." diye eklediğimde yine şaşırmıştım. Ama bu sefer kendime! Gerçekten konuşmamız gereken konu bu muydu?
"Ya ne saçmalıyoru biz! Konumuz bumu şimdi? Gel şu odaya. Ne olduğunu anlat."
"Yalan söylemediğini nereden bileceğim? Ya beni kandırmak için eşcinsel olduğunu söylediysen?"
"Bencede. Ya içeride bin bir türlü işkence aletim varsa? Belki bir yandan sana sahip olurken, diğer yandan işkence ederim. Nasıl fantezi?" diye sordum sinirle.
Henüz yeni tecavüzden kurtulmuş biri olmasına rağmen fazlasıyla tuhaftı!

Odamın kapısını açıp, ismini bilmediğim kızla birlikte içeri girdiğimde rahat bir nefes almıştım. Kızı buraya sokmak hiç kolay olmamıştı.

"Biraz dağınık. Kusura bakma." derken yere saçtığım eşyalarımı valizimin üstüne atıyordum.
"Annemi aramalıyım. Merak etmiştir." der demez, mesaj geldiğini yeni fark ettiğim telefonumu genç kıza uzattım ve o annesi aramaya çalışırken odamı toplamaya devam ettim.

O annesiyle konuşurken, ben kafamda türlü türlü senaryolar kurmuştum bile. En çok beğendiğim senaryo ise bu kızın okuldan sonra bar benzeri bir yere gidip, orada bu adamla tanıştığıydı. Adam kızın içeceğine bir şey katıp, pansiyona getirmişti. Gayet olasıydı bence!

Başka bir seçenek ise bu kızın gerçekten fahişe olmasıydı. Belki ilk defa yapacaktı ve çekindiği için son anda vazgeçmek istemiş ama adam çoktan zevke geldiği için gitmesine izin vermemişti.

O kadar çok yol vardı ki. En iyisi kızın telefon konuşmasını bitirip, ondan dinlemekti. Kendi kendime teori üretip, çürütmek hiç bir işe yaramayacaktı sonuçta.
"Teşekkür ederim." dediğinde eğildiğim yerden doğruldum ve bana uzattığı telefonu aldım elinden.
"Bir şey değil." derken gelen mesaja baktım.
Demir yazmıştı.
'Yarın gece eğlenceye hazır ol. 9'da alacağım seni.'

O, emrivaki! En sevdiğim. 'Mal ya' diye düşünüp telefonu cebime soktum ve kızın yanına, boşta kalan diğer sandalyeye oturdum.
"Adın ne?" Ona ilk sorum olmuştu.
"Defne." İsmini beğenmiştim ama bu bir işe yaramıyordu, evet.
"Ben Emir." dedim, güven verici bir gülümseme yollamaya çalışırken.

İkimiz de ciddileşmiştik çünkü ortada gerçekten ciddi bir konu vardı!
"Ne hatırlıyorsun? En son neredeydin mesela?"
"Bardaydım!" dedi bir kaç saniye sonra. Bir cevap bulabildiğine sevinmişti. Gözlerini tavana dikmişti. Sınavda soruya takılan öğrenciler gibi. Bir şeyler daha hatırlamaya çalışıyordu.
"Güzel. En azından bunu biliyoruz. Yanında kim vardı, hatırlıyor musun?" diye sorar sormaz, avuç içlerini alkışlar gibi bir kere bir birine vurdu ve işaret parmağıyla beni gösterdi.
"Berkay!" diye bağırdı.
Bu hafif çocuksu tavrı tebessüm etmeme sebep olmuştu. Bende ona küçük çocuğun ağızından laf almaya çalışan anne gibi yaklaşıyordum.
"Süper. Peki, Berkay kim?"
"Sevgilim." dedi. Bir şey sormamama rağmen devam etti konuşmaya.
"1 aydır birlikteyiz. Çok seviyorum onu ama buraya nasıl geldim, neden geldim bilmiyorum. O adam bir daha gelir diye çok korkuyorum!"
"Tamam, sakin ol."

Defneyle bir saat daha konuşmuştuk. Sevgilisiyle ilk defa bara gittiğini ve bar öncesi biraz ot çektiklerini söylemişti. Hatırladığı bu kadardı ama benim için yeterliydi. Kimse bir barın ortasından kız kaçırmayacağına göre, büyük ihtimalle büyük aşkı onu bu adama satmıştı.
Sevgilisini okuldan değilde, dışarıdan tanıması bu olasılığı daha çok büyütüyordu.

Sonunda ona kendi yatağımı verip, yere yatmıştım. Annesine bir arkadaşında kalacağını söylemişti ama bu halde gidebileceği bir arkadaşı olmadığı için mecburen burada kalmıştı. Tek isteğim bir kişinin daha bana musallat olmamasıydı ve bu kızın yarın ki konuşmamdan sonra akıllanıp, buradan gidip 'sevgilisini' terk etmesiydi, tabii ki Berkay bey çoktan kayıplara karışmadıysa.

Cidden tüm dertlerimin arasında birde ergen bir kızla uğraşamayacaktım.

"Emir! Ayol, uyan!" deyip gülüşünü duyuyordum Defnenin.
Gece beni uyandırmasını söylemiştim çünkü alarm beni bu kadar uykusuz kaldıktan sonra uyandıramazdı.
"Ayol, kız! Uyan, şekerim."
"Sıçacağım, ha!" diye kükredim sonunda. Korkmasını beklerken kahkaha atmaya başlamıştı. "Ha ha, çok komik!" dedim ve ayağa kalktım.
Odanın köşesinde duran musluğu açıp, akan soğuk suyu yüzüme çarptım ve iyice kendime geldim.
"Sen burada kal. Bana bu makyajı silmek için ne gerekiyorsa söyle, alır gelirim. Sonra bir kaç parça kıyafet veririm, gidersin." dedim onun varlığına aldırış etmeden üstümdeki t-shirtü çıkarırken. Valizimden çıkardığım ve temiz olduğunu düşündüğüm siyah kazağı üstüme geçirdim ve "Tamam mı?" diye sordum.
"Biseksüel olma ihtimalin yokmu senin ya?" dedi kıkırdarken.
"Defne!" diye uyardım, sinirli gibi davranırken. Oysa bir kız tarafından beğenilmek hoşuma gitmemiş değildi.
"Tamam be. Şaka bir yana. Gerçekten teşekkür ederim yaptıkların için. Benim böyle güldüğüme bakma, bu benim en kötü halim, bak vallah!"
"Bu kötü halinse, neşeli halini görmek istemem açıkcası." dedim ve arkasını dönmesini söyleyip altımdaki eşofmanı çıkardım.
Pantolonumu elime aldığımda kafasını biraz bana doğru döndürdüğünğ fark ettim ve bir kez daha "Defne!" diye bağırdım.
"Ne be. Yemedik." dedi ve kollarını göğüsünün önünde bağlayıp, küsmüş rolüne büründü.
"Ve lütfen sırtındaki şu yazıyı silelim!" dedikten sonra pantolonumun düğmelerini ilikledim. Ondan hangi malzemelerin gerektiğini öğrenir öğrenmez resepsiyona indim. İş vaktim gelmişti.
Salim abi çoktan resepsiyonda beni bekliyordu.
"Günaydın." dedim gayet neşeli bir tavırla.
"Günaydın." diye karşılık verdi ve elime bir liste sıkıştırdı.
"Şurada yazanlar alacakların." derken listenin sol tarafını gösteriyordu. Yazdığı bir kaç şeyi okumaya çalıştım ama kağıdı ters tuttuğu için fazla bir şey anlamadım. Yazısı zaten zar zor okunuyordu. Sanki latin harfler değilde bam başka bir dilin harflerini kullanıyor gibiydi.
"Şunlar da günlük ücretleri toplayacağın odalar." deyip kağıdın sağ tarafını gösterdi.
Bir kaç oda numarası yazıyordu orada.
"Tamamdır, abim." deyip, kasadan uzattığı parayı alıp pansiyondan çıktım.
Hem listedekileri alacaktım, hem Defnenin dediklerini. Hatta önceliğim Defneydi çünkü özellikle o sırtındaki yazının gitmesini istiyordum.

Hem Salim abinin istedikleri, hem Defnenin istediklerini bulmam toplamda tam iki saatimi almıştı. Pansiyona yanımda bir çırakla anca varmıştım ve ikimizin de kolları resmen kopmuştu! Salim abi için 3 kova boya, bir kaç fırça, bant ve bolca naylon almıştım. Defne için aldıklarım ise tam anlamıyla rezillikti! Erkeklerin bu ürünleri incelemesi bir yana, ürünlerin bulunduğu reyonlardan geçmesi dahi tuhaf karşılanırken ben ne yapmıştım? Satın almıştım.

Pansiyona girer girmez boya kovalarını girişe bıraktım ve Salim abiden 5 dakika izin isteyerek odama çıktım.
Defne valizimi açmış, kendine t-shirt beğendirmeye çalışıyordu.

"Ah, geldin mi? Aldınmı her şeyi?" diyerek yanıma yaklaştı ve elimdeki torbayı aldı.
"Aldım!" diye bağırdım sitemkâr bir tonla ve ekledim. "Ama bir dahakine pedini başka birilerine aldırırsan, inan bana çok sevinirim!"
Ona kızmama rağmen gülmeye başlamıştı. Çokmu komikti?
"Ya kusura bakma." dedi ve ürünleri teker teker çıkarmaya başladı torbadan.
"Bu ne?" diye sordu elindeki ürünü incelerken.
"Tüy dökücü kremin, canım."
"Teşekkür ederim, bebeğim!" dedi gülümserken.
"Defne!" diye uyardım yine.
"Tamam ya. Ağdamı da aldınmı?" diye sorunca çıldırmanın eşiğinde olduğumu anlamıştım.
"Almadım! Ped ve tüy dökücü kremini bile alırken ters ters baktılar, allah allah!"
"Tamam, yinede teşekkür ederim." dedi. Kendini gülmemek için zor tuttuğunu anlamıştım.

Ürünlerin hepsini kontrol ettiğinde nihayet karşısına oturup konuşmuştum onunla. Sevgilisinin onu sattığından şüphelendiğimi ve bu olasılığı düşünmesi gerektiğini söylemiştim. Üzülse bile her zaman ki gibi fazla kahrolmamıştı. Dün bile gayet neşeli olan kızı bu dediklerim zaten yıkamazdı.
Söylediklerime karşı çıkmamıştı.
Ona istediği kıyafetimi alabileceğini söyleyip odadan çıkmıştım. Tabii çıkmadan numaramı almayı ihmâl etmemişti!
Neyse, en azından bugünlük Defneden kurtulmuştum.

Salim abinin sabah verdiği işleri ve ondan sonra üstüne eklediği işleri bitirdiğimde üstümden 5 öküz ordusu geçmiş gibiydim. Yorgun!
Tüm gün pansiyonun içinde deli gibi koşup durmuştum. O dik merdivenler beni gerçekten mahvetmişti.

Kendimi odama atabildiğime mutluydum. Dahada mutlu olduğum şey, yalnız oluşumdu! Defne bazen sempatik olsa bile gerçekten kafa şişirmede üst düzeydeydi. Hem saf hem cadı gibiydi. Ve pişkin, kesinlikle!
Onun yüzünden mağazada kıkırdayan genç kızlar hâlâ gözümün önündeydi.
Kendimi "Oh!" diye bağırarak yatağıma attığımda "Ya ha siktir!" diye bağırdım. Biraz yorgunluk gidermek istiyordum ama Demirin mesajı gelmişti aklıma. Eğlenmek istiyordu bugün.
Çok uykusuz ve yorgundum. Sanırım eğlenme işini daha iyi bir tarihe ertelemeliydik. Aynen öyle yapmalıydık, evet.
Hemen telefonumu çıkardım ve Demiri aradım. Her zaman ki gibi "Alo?" veya "Efendim?" diyerek telefona çıkmasını beklerken o otomatik tüfek gibi saydırmaya başlamıştı.
"Hayır, Emir! Mazeret kabul etmiyorum. Bahane kabul etmiyorum. Yorgunluk geçerli bir neden değil. Ve hayır eğlence işini başka bir tarihe ertelemiyoruz! Beni bu yüzden aradığını biliyorum ve her türlü önlemimi aldım!" dediğinde kapım çalmıştı. Kendime inanamıyordum ama Salim abinin iş vermeye gelmiş olmasını diliyordum!

Kapıyı açtığımda Salim abi değil, yüzüme pis pis gülen bir adet Demir vardı. Sağ elinde kulağına dayadığı telefon, sol elinde ise bir torba.
Gözlerimi belirgin bir şekilde devirdim ve kapıyı ardına kadar açıp onu içeri aldım.

"Buyur Emir, bahanelerini sırala." deyip güldü.
"Yorgunum." dedim. İlk mazeretim buydu.
"Yarın yeterince dinlenirsin."
"Yarın da çalışacağım."
"Salim abiyle konuştum." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. İnanmalımıydım?
"Harbimi?"
"Harbi. Sıradaki mazeret?" 1 hafta bile izinim olsa ben şu an yorgundum ve eğlenecek durumda değildim.
"Kıyafet-" Daha cümlemi bitirmeme izin vermeden elindeki torbayı elime sıkıştırmıştı.
"Sıradaki mazeret?" diye sorduğunda torbayı açıp, içindekilere bakmıştım. Tahmin ettiğim gibi kıyafet vardı.
"Şey." deyip biraz zaman kazanmaya çalışmıştım. Sanırım gerçekten mazeretlerin tükenmişti.
"Ney?"
"Of Demir. Canım istemiyor."
"Ben aşağıda bekliyorum. 5 dakikan var." dedi, göz kırptı ve çıktı.
Evet, bu kadar direnebilmiştim sadece. Neden hep bu çocuğun söylediği oluyordu? Şeytan tüyü vardı sanırım çünkü nedense hep o galip geliyordu. Gerçekten sinir bozucuydu.

5 dakikamı bile almamıştı Demirin getirdiği fazla dar beyaz gömleği ve siyah kot pantolonu giymek. Fazla kaslı olmamama rağmen patlayacak gibi duruyordu üstümdeki gömlek. Artık hangi beden aldıysa.
Pantolon ise en az gömlek kadar dardı. Tayt giymiş gibi hissediyordum.

Hareket etmekte zorluk çeksem bile sağ salim inebilmiştim aşağıya.
"Bunların neden bu kadar dar olduğunu sorabilir miyim?" diye sordum, kollarımı havaya kaldırıp, kendimi sergilerken.
"Yakışmış." dedi ve beklemeden direksiyonun başına geçti. Ben ise "Ya, evet. Yakıştı. Çok! Süper. Moraller yüksek. Yaşasın." diye söylenerek ve tuhaf tuhaf hareketler yaparak arabaya binmiştim.
Sanırım gömleğin darlığından dolayı kalbim kan pompalamayı bırakmıştı, yani beynime oksijen gitmiyordu. Bende doğal olarak saçmalıyordum.
"Bu pantolonla kangren olma ihtimalimin gayet yüksek olduğunu düşünüyorum, açıkcası." dediğimde Demirin gülümsediğini gördüm.
"Abartma." derken sondaki "A" yı uzatması nedense sinirlerimi bozmuştu. "Alt tarafı dar bir pantolon giydin!"
"Pantolon? Buna pantolonmu diyorsun sen? Pantolon! İlginç." dedim ve dudaklarımı "İlginç." der gibi büzdüm. Aynı zamanda kaşlarımı bir saniyeliğine kaldırmıştım.
"Yav he he!" deyip müziğin sesini son ses açtığında susmam gerektiğini anlamıştım. Bende biraz abarttığımı düşünmüyor değildim.

45 dakikamızı almıştı, gitmek istediğimiz yere varmak. Daha doğrusu Demirin gitmek istediği yere varmak. Ben nereye geldiğimizden tamamen habersizdim.
Otoparka park etmiştik.
"İn, hadi." dediğinde kemerimi çözdüm ve kapımı açıp dışarı çıktım. Otoparkta bir kaç araba dışında hiç bir şey ve hiç kimse yoktu ama ilerledikçe kulağıma müzik sesi gelmeye başlıyordu.
Gürültülü bir mekâna geldiğimizin farkındaydım ve şimdiden geri dönmek istiyordum.
Demir isteksiz ve yavaş adımlarımı fark etmiş olacakkı, arkasına döndü ve somurtarak bana baktı.
"Tüm eğlenme isteğimi alıyorsun ha!" diye kızdı ve yoluna devam etti.
"İyi be." diye mırıldandığımda çoktan yanına varmıştım.

Attığımız her adımla seslenen müzik başımı şimdiden ağrıtmaya başlamıştı. Kesinlikle gürültü seven bir insan değildim. Tek isteğim bir saat kadar burada kalıp, Demirin triplerine maruz kalmadan pansiyona dönebilmelkti.
Otoparktan çıkıp, sola döndüğümüzde "Oha!" deyip, gülmüştüm. Gülmüştüm çünkü nereye geldiğimizi henüz yeni anlayabilmiştim.
"Gay barı, ciddi misin?" diye sorarken kahkahama ara veremiyordum.
"Evet, neden olmasın?" derken, yüzünde buraya gelmemiz çok sıradan ve olasıymış gibi bir ifade vardı.
"Hetero olduğunu düşünüyordum." der demez buraya neden geldiğini anlamış gibi olmuştum!
"Anladım! Güzel kızlar rahatsız edilmemek için böyle mekanlarda eğlenmeye gelirler, sende o yüzden geldin, değilmi?" Bu tespitimle gurur duymadığımı söylesem yalan olurdu.
Tepkisini sadece tebessüm olmuştu.

Mekana girdiğimizde dışarıda boğuk gelen ses kulağımı tırmalamaya başlamıştı bile. Bir yandan kulağımın ağrısı, diğer yandan ise gözümü alan ışıklar. Gece süper başlamıştı!

Etrafa mor renkler fazlasıyla hakimdi. Ara ara beyaz ve siyah kısımlar dışında tamamen mor bir ortamdı. Bir köşede bar, ortada ise pist vardı.
Fazla tanınmış bir mekan gibi durmuyordu çünkü neredeyse boş olduğu söylenebilirdi.

"Beğendinmi?" diye sorduğunda kulağıma eğilip, fısıldamak zorunda kalmıştı. Huylanmıştım.
Sadece kafamı sallamakla yetinmiştim.

Hayatımda ilk defa bir gay bara geldiğim gerçeği vardı ortada ve sanırım hayatımda ilk defa eşcinsel olduğunu açık açık belli eden bu kadar erkekle bir aradaydım. Burada bulunmam eşcinsel olduğum anlamına geliyordu ve bu bir çok erkeğin her an bana yazabileceği anlamına geliyordu.
Hayatımda Kıvanç olmasaydı belki beğendiğim biriyle bir şeyler yapabilirdim ama aklımda ve kalbimde hâlâ Kıvanç varken, bana yaklaşan her erkek tehlikedeydi. Hemde büyük tehlikede!
Yaklaşan erkeklere gösterebileceğim tepkileri aklımdan geçirdikçe kendi kendime gülümsüyordum.
Demirin bu hallerimi fark etmesi uzun sürmemişti.
"Kime gülüyorsun sen?" diye sorduğunda etrafı kontrol ediyordu. Uzaktan flört ettiğim birini arıyordu muhtemelen.
"Aklıma komik şeyler geldide." dediğimde barmen bize iki kadeh uzatmıştı. İçinde mavimsi bir içecek vardı ve bunun ne olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu.
"Beyefendi yolladı." deyip, sağına baktığında otuzlu yaşlarında, sakalını uzun zamandır traş etmediği belli olan, esmer bir adam duruyordu.
Demir ve ben sadece gülümseyerek karşılık verip bir birimize dönmüştük.
"Hangimize yavşadı bu şimdi?" diye sorduğunda, ikimizde gülmüştük. Sanırım ikimizde alışık değildik böyle şeylere.
"Ben olsam, sana yavşardım." dedi, ısmarlaman içkiden bir yudum aldıktan sonra.
"Hiç fena değilmiş." dedi, içkiyi havaya kaldırıp, kadehi incelerken.

Arka planda ömrüm boyunca duymadığım yabancı bir şarkı çalarken ikimizde taburelerimizde uslu bir şekilde oturuyorduk.
Bir yandan adamın bir kez daha ısmarladığı içkiyi yudumlarken, diğer yandan ayağımla ritim tutuyordum. Buna kısa bir süre sonra ellerimde dahil olduğunda içimin kıpır kıpır olmaya başladığını anlamıştım. İçki etkisini gösteriyor olabilirdi.

İkinci kadehi de bitirdiğimde içkileri yollayan adamın yerinde olmadığını fark etmiştim. Yüz vermediğimiz için gittiğini sansamda bir kaç saniye sonra sırtımda bir el hissettiğimde durumun hiçte öyle olmadığunı anlamıştım.
"Selam, gençler!" dedi bir hayli neşeli tavrıyla.
Yakından süzdüğüm yüzünün hiçte çirkin olmadığını fark etmiştim. Sakalı bayağı uzamıştı ve gözünün altında bile kıl vardı ama bu onu çirkinleştirmiyordu. Kaşları alınmamıştı ama bakımsız durmuyordu çünkü kaşının ortasında bir şey yoktu.
Üstünde ise bizim aksimize siyah bir takım elbise vardı.
Selama karşılık veren ilk Demir olmuştu.
"Selam."
"Nasıl gidiyor?" diye sorarken Demirin yanında bir tabureye oturmuştu. Yanıma oturmamış olması, onunla konuşmak zorunda olmadığım anlamına geliyordu ve bu durum beni çok sevindiriyordu.
Konuşmasam bile Demir ve adamın konuştuklarını dinlemeyecek değildim.
"İyi, n'olsun?" diye karşılık verdi Demir ve ardından barmenin aynı içkiyi tekrar vermesini istedi.
"Sevgili misiniz?"
"Yok." Demir cevabının ardından bir kaç saniye bana baktı, gülümsedi ve geri döndü.
"Yaşın kaç peki?" Demirin bu adama birazdan dalacağını düşünsemde, henüz sakindi.
"22." dedi. İlgilenmediğini göstermek için adama soru sormuyordu ama adam inatla devam ediyordu.
"Dans edelimmi?" diye sorduğunda, Demir artık dur demesi gerektiğinin farkındaydı.
"Arkadaşımla buradayım. Onu yalnız bırakamam." dedi. Dans etmemek için beni kullanması hoşuma gitmişti. Ama o beni buraya getirmişti yorgun olmama rağmen, o halde o da istemediği bir şeyler yapabilirdi, değilmi?

"Yo, benim için sorun yok! Dans edebilirsiniz. Hem biliyor musunuz? Demir çok iyi dans eder ve bir süredir yalnız. Onu eğlendirin biraz!" dedim ve Demire göz kırptım. İntikamımı almıştım.
"O zaman, hadi gel." diyerek tabureden kalktı adam ve Demiri kolundan çekiştirerek piste götürdü.

Hâlâ yabancı müzik çalıyordu ve bardaki bir kaç kişi çılgınca eğleniyordu. Ben ise yapa yalnız bir bar taburesinde, elimde içki, kafamda Kıvanç, öyle takılıyordum.
Yani, yine 7 çocukla ortada kalmış dul modundaydım. Hele Kıvanç beni o gün dinlemeden kaçtığı için daha da beter olmuştum!

Başka şeyler düşünmem gerektiğinin farkındaydım o yüzden Demir ve adamı izlemeye karar verdim.
Demir bayağı mesafeli bir şekilde belli belirsiz hareketler yaparken, adam kendinden geçiyordu. Ağır duruşuna yakışmayan hareketlerdi. Ve Demire fazla yaklaşmaya çalışıyordu. Biraz sonra bir yumruk yemezse, kendini şanslı addedebilirdi!
Şarkı bittiğinde Demir koşa koşa yanıma gelmişti.
"Herif götümü elledi lan!" diye kızıyordu.
"Sen de dans etmeseydin! Allah allah. Sen dünden razıydın zaten." dedim onu kızdırmak için.
"En iyi arkadaşım beni satmasaydı şu an rahat rahat içki içiyordum!" dedi, yüzünü asarken.
"Ağlama."
"Küstüm ben sana ya. Sen eğlen diye getiriyorum seni ama sen öylece oturuyorsun."
"Hatırlıyorsan, zorla getirdin beni."
"Ne fark eder?" dediğinde türkçe şarkı çalmaya başlamıştı. Sesinden anladığım kadarıyla Gülçin Ergüldü.
"Bu Hepsi 1'deki Gülçin değilmi ya?" derken gülmüştüm.
Çocukluğum onların dizisini izlemekle geçmişti!
"Aynen." diye onayladı beni.
"En fazla Gülçini severdim ben hep."
"Ben Ereni." dedi ve güldü. Benim dışımda her hangi bir erkeğin Hepsi 1 izlemiş olabileceğini düşünmemiştim bile.
"Kalk." dedi ve elini uzattı.
"Ne?"
"Dans edeceğiz? Hem türkçe şarkı çalıyor bak! Vallah konuşmam bir daha!"
"Ben yorgunum, sen biraz önceki adamla dans et." deyip güldüm.
"Döverim! Yemin ederim."
"Yok ya? Antrenmanlıyım ben." dedim, dün dövdüğüm adamı düşünürken. Başıma bela olmak istiyordu ama ortada yoktu.
"Nasıl?"
"Salla."
"Ya hadi be! Bak sadece bu şarkı bitene kadar dans edeceğiz!" dediğinde şarkının zaten yarıya geldiğini biliyordum. Tüm gece başımın etini yiyeceğimi bildiğim için kabul etmiştim. 2 dakika dans etsem ölmezdim heralde.
Tek sorun dans etmeyi bilmememdi.

Piste çıktığımızda şarkı hemen hemen yarıya varmıştı.

"Üzülmeyelim,
Hiç Mi Hiç Üzmeyelim.
Seninle Hep Gülelim,
Emsalsiz Sevgilim."

Benim dans etme anlayışım şarkıdaki sözleri oynamak olduğu için her zaman ki gibi saçma hareketlerime başlamıştım.
Gülçin "Üzülmeyelim." dediğinde normal insanlar gibi hareketler sergileyeceğime kafamı sağa sola, ellerimi ise aynı şekilde sağa sola sallıyordum.
"Hiç mi hiç üzülmeyelim." Kısmında ise hareketlerime aynen devam etmiştim.
Her ne kadar bir gerizekâlı gibi dans etsem bile "Seninle hep gülelim." kısmında tabii ki gülmemiştim! Ben bile o kadar salak olamam diye düşündüğüm an Demirin benden daha salak çıktığını anlamıştım. Ciddi ciddi gülüyordu. Sanırım benim arkadaşım olmak için yaratılmıştı çünkü onun dans bilgisi en az benim kadar azdı.

"Kırılmayalım,
Hiç Mi Hiç Kırmayalım.
Ben Sensiz N'aparım,
Gel Bir Sarıl Bakalım." Kısmında ise ilk kısımda yaptığım hareketleri tekrarlamıştım. Oyunculuğumla anlatamadığım yerlerde sağa sola sallanıyor ve kollarımı kaldırıyordum.
Bazen ellerimle kıvırıyordum bazen ise işaret parmağımı havada gezdiriyordum.

Şarkının hemen hemen her kısmında bu hareketleri yapıyordum. Belki güzel dans etmiyordum ama eğleniyordum, ki burada bulunma sebebimde eğlenmekti zaten!

"Kıyamam Dayanamam Ben Sanaaaa.
Bir Tanecik Aşkım,
Mum Gibi Eriyorum Sana!
Sensiz Her An Ziyan.
Tamamlanıyorum Sarılınca."

Şarkıcı "Sana." dedikçe işaret parmağımla Demiri gösteriyordum. Sonuçta partnerim oydu. O da aynı şekilde benimle konuşuyormuş gibi dans ediyordu.
"Mum gibi eriyorum." Kısmında Demir iki elini başına koymuş ve ardından tüm bedeninde gezdirerek ayağına varmıştı. Sonunda ise işaret parmağıyla tekrar göstermişti. Bu erdiği anlamına gelecekti sanırım. Gülmüştüm.

"Bir Tanecik Aşkım
Mum Gibi Bitiyorum Sana
Senden Başkası Yalan
Tutun Bana Hiç Bırakma"

Şarkıcı "Birtanecik aşkım" kısmını her hecenin üstüne basarak söylediği için her heceyle bir sağa, bir sola kıvrılıyordum. Ellerimi de vücudum nereye giderse, oraya götürüyordum.

Şarkı artık son saniyelere girdiğinde dans etme faslı arkamda kaldığı için sevinmeye başlamıştım. O coşkuyla hareketlerim biraz daha aşırıya kaçmıştı.
Aşırıya kaçmaktan kastım direğe tutunup dans etmek değildi, sadece sağa kıvrılıyorsam bunu daha belirgin bir şekilde yapıyordum.

"Ooo....
Bir Tanecik
Bir Tanecik
Bi'Tanecik Aşkım."
Şarkının bu kısmını bende söylemiştim. Her "Birtanecik." deyişinde bir kolumu kaldırıp işaret parmağımla Demire göstermiştim. O da gösterdiğim her parmakla, işaret parmağıyla kalbinin üstüne vuruyordu.

"Mum Gibi Eriyorum Sana.
Sensiz Her An Ziyan.
Tamamlanıyorum Sarılınca.
Bir Tanecik Aşkım.
Mum Gibi Bitiyorum Sana.
Senden Başkası Yalan.
Tutun Bana Hiç Bırakma."

Son kez bu kısmı dinlemeye başladığımızda Demir ve benim aramdaki mesafe iyice azalmıştı.
"Mum gibi eriyorum sana." sözlerini duyduğunda başını onaylıyormuşcasına salladı ve kıvrak hareketlerine devam etti.
"Tamamlanıyorum sarılınca!" diyerek ellerini omuzuma attı.

Son nakarat kısmı da bittiğinde bu yakınlığın son bulacağı için mutluydum. Çünkü artık ciddi şüphelerim vardı ve bu şüphelerimin doğru olmaması için dans ederken dua ediyordum. Heteroseksüel ve beni olduğum gibi kabul eden bir arkadaş bulduğuma çok mutluydum ve bu durumun değişmesini istemiyordum. En son yakın arkadaşımla sevgili olduktan sonra neler olduğu ortadaydı sonuçta. Bir yakın arkadaş aşkını daha kaldıracak tahammülüm yoktu.

"Ooo....
Bir Tanecik Aşkım
Oooo
Bir Tanecik Aşkım"

Ve bitmişti! Nihayet. Demir şarkının bitişiyle ellerini üzerimden çekmişti. Bunu gitmeme izin olarak görsemde, beni omuzumdan tekrar tuttuğunda öyle olmadığını anlamıştım.
Ona döndüm ve "Ne oldu?" der gibi baktım.
Söylediği cümle ile dualarımın kabul olmadığını anlamıştım.
"Seni öpebilir miyim?"

KIVANÇ

Amacım Buraktan sonra farklı farklı erkeklerle birlikte olup, kendimi Emiri unuttuğuma ikna etmekti. Ama Burakla yattıktan sonra planda ufak bir değişikliğe gitmiştim. Farklı erkeklere gerek yoktu çünkü Burak bu işi gereğinden iyi yapıyordu zaten. Özellikle benimle sadece erkeklerin, erkeklerle yapabileceği şeyleri yaptıktan sonra onun bu işin ustası olduğuna emin olmuştum.
Onun yanı sıra çirkin olmaması ve Emiri hatırlatan hiç bir özelliği olmaması onun doğru bir seçim olduğunun kanıtıydı. Ne yüzü, ne gözü ne de davranışları Emiri andırıyordu.
Emirin takdir ettiğim sorumluluk dolu karakterinin aksine Burağın bende bıraktığı ilk izlenim onun hayatı dalgaya alan biri olduğuydu. Tıpkı Emirde olduğu gibi Burağında maddi sorunları vardı ama o sorunlarını da onun deyimiyle 'Azgın dedeler' hallediyordu onun için. Elbette onayladığım bir şey değildi bu davranışı ama ne sevgilimdi, ne kardeşim. Sadece cinsel isteklerimi yerine getiren ve daha da önemlisi bana Emiri unutturacak olan kişiydi. O yüzden sorunlarını nasıl çözdüğünü umursamıyordum.
Para dışında ne ailevi sorunları nede okulunda her hangi bir sorunu vardı.
İstediğim zaman yanımda olabilen ve daima seks yapabilecek biriydi.
Kısacası benim ona biçtiğim rolü yerine getirebilecek kapasiteye sahipti!
Şu an diliyle ağızımı dolaşmasının sebebi de bu olmalıydı.
Saçlarını tutup onu kendimden uzaklaştırdığımda öpüşmek istemediğimi fark etmiştim. Öpüşmek yerine daha heyecanlı şeyler istiyordum. Hayatım boyunca uygulamadığım, hatta aklımın ucundan bile geçmeyen pozisyonlarda sevişmek ve zevke gelmek istiyordum. Öpüşmek daha çok liseli aşıklara yakışan bir şeydi. Ben ne liseliydim, ne aşık!

"Bana yeni bir şeyler göster." derken, ellerimi onun belinde bağlamıştım.

Pantolonumun içinde büyüdükçe ağrıyan erkekliğimi rahatlatmak için Burağı kanepede yanıma oturttum ve boxerım dahil her şeyimi çıkardım.

"Oradan bakınca seks pozisyonları kataloğuna mı benziyorum?" derken gülüyordu.
Kendini yanımda kasmıyordu. Benimle sevişmeyi bir iş olarak değil, arkadaşıyla zevk almak için yaptığı bir olay olarak görüyordu. Beni de bir müşteri olarak değil, arkadaşı olarak görüyordu. İstediğim de buydu!

"Bu konularda benden deneyimli olduğun kesin." deyip kendimi kanepeye attım.

Burak yeni dert ortağım bile olmuştu.
"Meleğe boşanma davası açtım." dediğimde nedense gülmüştü. Bir şey demeden yanımdan kalkıp, salonun ortasında duran masaya yürüdü. Bu arada ben de kalçasını izlemeyi ihmal etmemiştim.
Dediğim gibi vücudunun alt kısmı, üst kısmına göre daha erkeksiydi. Kadınsı kıvrımları olmaması hoşuma gidiyordu.

Masada bir bardağa su doldurup, içe içe yanıma gelirken bu seferde gözüm erkekliğine takılmıştı. Yanımda çıplak gezdiği her saniye onu becermek istediğim bir gerçekti.

"Karını senin anlattıklarından tanıdığım kadarıyla sana bir hayli sorun çıkaracak." dedi su içmeye bir ara verirken.
"Hiç şüphen olmasın." diye cevap verdim ve Burağın elinden bardağı alıp, dibinde kalan suyu içtim. Öpüşe öpüşe ağzım dilim kurumuştu.

Burak "Sabah okul var. Ben bir banyoya giriyorum." dediğinde az da olsa bozulduğumu itiraf etmeliydim. Sanki beni evden kovuyormuş gibi hissetmiştim.
"İstersen burada yatabilirsin." dediğinde ise alınmamın ne kadar saçma olduğunu anlamıştım.
"Daha fazla arkan dönük burada kalırsan, yıkanma işini ertelemen gerekebilir." dedim, gülerek. Elbette burada yatacaktım, ona cevap vermeme gerek yoktu.
"Sapıklaşma lan." deyip, anında kayboldu.

Böyle bir ilişkiden daha güzel ne olabilirdi? Gerektiğinde sırdaş, gerektiğinde arkadaş, gerektiğinde ise sevgili. Mükemmeldi!

Burakla fazla çabuk yakınlaştığımızın farkındaydım ve insanlara güvenme konusunda daha temkinli olmam gerektiğinin de ama Burağa şimdiye kadar kimsenin bilmediği bir şey anlatmamıştım. Emiri bile tam bilmiyordu.

O gittikten iki dakika sonra bende oturduğum yerden kalktım ve banyoya doğru yürüdüm. Yakışıklı bir erkek yıkanacaktı ve ben kanepede oturacaktım? İmkânsız.

Kapıyı açtığımda hala su ayarlamaya çalışan Burağı görmüştüm. Küvetin içindeydi ve çömelip, suyu ayarlıyordu.
Hayatım boyunca en nefret ettiğim şeyler arasında da bu vardı. Bir türlü ayarlanmak istemeyen su!

"Sapık mısın, yavrum?" derken suyu nihayet ayarlamış olacakki, çömeldiği yerden kalktı ve duş başlığını eline alıp başından aşağı suyun akmasına izin verdi.
"Kuyruk sallamasaydın, gelmezdik heralde." dedim ve küvetin kenarına oturdum.
"Nerede kuyruk salladım, pardon?"
"İki saattir çıplak dolaşıyorsun. Ben bunu seks daveti olarak kabul ettim açıkcası!"

Burak cevap vermezken onu izlemeye dalmıştım. Su damlaları vücudunu yalayıp geçiyordu. Yavaş yavaş süzülüyorlardı. O an olmak istediğim tek şey Burağın vücudundan akan bir damlaydı.
"Gelsene." dediğinde bu teklifi beklediğimi anlamıştım. Tereddüt etmeden iki ayağımı da küvetin içine attım ve doğruldum.

Ondan biraz daha uzun olduğum için duş başlığını biraz daha yukarıdan tutmaya başladı. Sıcak suyun vücudumu sarması hoş hissettirmişti ama sıcak sudan daha hoş hissetirebilecek şeyler vardı.

Elimle alnına düşen bir tutam saçı arkaya attım ve yanağından öpmeye başlayıp, boynuna kadar indim. Sanırım çok sıradan olmasına rağmen en sevdiğim şey boyun öpmekti. Hatta emmek!
Doyamıyordum bir türlü. Özellikle insanların boyunlarında saklı olan o güzel kokuya bayılıyordum.
Ellerim vücudunu, özellikle belini ve kalçasını gezerken, dudaklarım boynunda iz bırakmaya niyetiymiş gibi hareket ediyordu.
İnilti gibi çıkan bir sesle "Yapma." dedi.
Hem isteyip, hem istemediğini çok iyi anlamıştım. Sesi "Durma, devam et!" der gibi olsada, sözleri yapmamam gerektiğini belirtiyordu.
Kendime sahip olmalıydım.

"Kusura bakma vallah. Ben de istiyorum da, yatmam gerek. Başlarsak, duramayız."
"Okulu da sikeceğim ya. Neyse, tamam." dedim ve kalçasına bir şamar attıktan sonra küvetten çıktım. Kapıya asılı olan havlulardan mavi olanını aldım ve vücudumun en ufak yerini bile sonuna kadar kuruladım.
"Nerede yatacağım ben?" diye sordum havluyu kirli çamaşırların biriktiği sepete atarken.
"Nerede istersen." dediğinde o da çıkmıştı küvetten.

O kurulanıp, giyinirken ben onun yatağına yatmıştım.
Bu evde yalnız başına yaşaması büyük avantajdı. Ne aile, ne arkadaş sorunu oluyordu. İstediğim zaman gelip, gitme imkânım vardı.

Burağın iki de bir okul demesi benim de aklıma düşürmüştü okulu. Kaydımı dondurmuştum çünkü gidecek halim yoktu. O mâlum geceden sonra uzun bir süre şok halinde kalmıştım ve normale döneli sadece bir kaç gün olmuştu. En azından gündüzleri normal davranabiliyordum. Geceleri düşüncelerim hâlâ o gecedeydi. Kâbuslarımın en büyük konusu da aynı şekilde o geceydi.

Ellerimi kafamın altına koymuştum. Sağ bacağım düm düzken, sol bacağımı dizimden büküp kendime çekmiştim. En önemlisi ise çıplaktım, Burak odaya girerken. O benim aksime gecelik olarak kullandığı kısa eşofmanı ve tank topu ile dolaşıyordu.
"Yatağıma yatacağını neden biliyordum?"
"Sapık olduğumu çabuk anladığın içindir." dedim ve gülerek kenara kaydım. Ona yer açmıştım ve yanıma davet etmiştim.

O da aynı şekilde gülümseyip yanıma yattı. Ben yatağın sağ tarafında, o sol tarafında yatıyordu ve bir birimize bakıyorduk.

"Biz neyiz?" diye sorduğumda yine gülümsedi. Gülümsemek onu gerçekten çok yakışıklı yapıyordu. Gözleri neredeyse kayboluyordu ve küçük de olsa iki gamze beliriyordu yanaklarında.
"Arkadaş?" diye teklif etmişti.
Gözlerimi kıstım ve biraz düşündüm.
"Bence daha fazlası." dedim ve ne demek istediğimi elimi erkekliğine atarak gösterdim.
"Sevgili değiliz!" diye itiraz etmesi gülmeme sebep olmuştu.
"Yok daha neler! Aşk yok." diyerek rahatlattım onu. Hem onu, hem kendimi aslında çünkü sevgili olmak istemeyen tek kişi o değildi.
"Duygusuz seks ve arkadaşlık diyorsun?" dedi ve pis pis güldü.
"Aynen. Bu durumda biz ne oluyoruz?"
"Fuckbuddy oluyoruz, dostum." dedi ve aynı şekilde elini erkekliğime attı.
Bunun bir fırsat olduğunu bildiğim için üstüne çıktım ve öpmeye başladım.
Fuckbuddy. Kesinlikle! Bizi ve aramızdaki ilişkiyi en iyi anlatan ve özetleyen kelime 'Fuckbuddy'idi.
Burak benim fuckbuddymdi!

Continue Reading

You'll Also Like

33K 1.7K 21
Bekar bir adam, yaşadığı travmatik yangından sonra tüm ailesini kaybeder. Enkazdan elinde tek kalan ise büyük babasının gözü gibi baktığı bir oyuncak...
734K 28.1K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
5.4K 195 13
ya Halil ile zeynebin tüm hikayesi temel öldükten sonra başlasaydı Bir şans verirseniz sevinirim🌼✨
2.6M 114K 47
(tamamlandı) Komutan postası. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.