HAYATIN SİMASI

By onlyAysima

23.6K 2.1K 274

Hayat hikayesi | Dram içeren bir kurgudur Herkes duyduğunda direkt imkansız tanısı koyan olaylarla dolu Sima... More

Tanıtım : Hayatın Siması
1.Merhaba Ben Sima
2.Yeni Hayat
3. Yoldaşım
4. Pislik Patron
5. Güzel Anılar
6. Büyük Teklif
7. Tarifsiz Huzur
8. Aralanan Geçmiş Perdesi
9. İlk Yardım
10. Özel Asistan
11. İkinci Yüz
12. Bir Adım Daha
13. Planlar Masası
14. GZ İlacı
15. Sahil
16. 370 Gün
17. 'Çürük Portakal'
18. Papatya Çayı
19. Liviodan Uzak Dur!
20. Kavga
21. Gün Aydı
22. Simanın Mezarı
23. Ölüme Tanıklık
24. Külkedisi
25. Yalan Planlar
26. Magazin
27. Hem Suçlu, Hem Güçlü
28. Barış
29. İyi Ki Doğdun Sima
✨️Özel bölüm✨️ Aşık Melo
30. Dudu Sima
31. Gerçek Yüz
32. Tek Şart
33. Düğün Günü
34. Çıkma Teklifi
35. Küçük Hanım
36. Livionun Sırrı
37. İkinci Kişilik
38. Tehlikeli Ve Riskli
39. Gerçek Katil
41. Akşam'a Hazırlık
42. "Katilsin!"
43. Kamufle Edilmiş Gök
44. Yeşil Kapının Ardındakiler
45. Cesetlerin Çürümemesi İçin...
46. Malikaneye Baskın
47. "Ortak Olalım..."
48. Riskli karar

40. Yeni Şube

73 13 0
By onlyAysima

Merhaba sevgili okuyucular nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Yeni bölümde size keyifli okumalar diliyorum. Umarım beğenirsiniz...

♡♡♡

Benden nefret etmişti. Doğduğum günden öldüğüm güne kadar nefret etmişti. Kendi kanından, kendi geninden olan öz kardeşinden ölesine nefret etmişti. Üstelik ortada hiçbir sebep olmaksızın. Hayatta ona hiçbir zararım olmamıştı oysaki hatta olmayacaktı da. Çünkü onu nede olsa seviyordum. Kendi öz kız kardeşimden nede olsa ölesine nefret etmemiştim, hiç. Benden nefret etmesi göz görülür şekildeydi fakat bir gün gelip, gözünü bile kırpmadan canıma almaya teşebbüs etmesini kimse göremezdi. Ona kızgın mıydım? Tabi ki kızgındım hatta ona şuan tüm kalbimden nefret doluydum. Kalbimi öyle kırılmış hissediyordum ki parçaları her yere saçılmış gibiydi. Dişlerim bir birine çarpıyor, gözlerin titriyordu. Ama içimde ona bir yerlerden minnet doluydum. Beni öldürmek yer yüzünden silmek istemişti ama bana bam başka bir hayat vermişti. Eskisinden daha güzel olan. Minnet doluydum aynı anda nefret. Kısacası karma karışık duygular içeresindeydim.

Denize itilmemden yaklaşık 7 ay sonra denizden süzülen bir beden, ben olarak yani Sima olarak kabul edilmiş öylece bir mezarım olmuştu. Süzülen ceset tanılmaz halde olduğundan gerçekten benim olup olmadığına tam karar verilemeside cesedin kemik yaşından 17 yaşlarında bir kıza ait olduğu tespit edilmiş ve kaç zamandır aranan kayıp Sima Batur olarak doğrulanmıştı ve gömülmüştü.

Livio'nun oturmuş bana anlattıklarından neye şaşıracağıma veya nasıl tepki vereceğin hakkında hiçbir bilgim yoktu. Beni itenin ablam olmasına mı yoksa, bambaşka bir bedenin ben olarak gömülmesinemi...

"Tüm bunları nasıl öğrendin?" Diyebildim dakikalar sonra dop dolu düşüncelerim arasından zor da olsa sıyrılıp. "Bilirsin meslek sırrı." Bilmez miyim ya. İma karışık cevabının ardından sessiz kalmayı tercih etmiştim. "Neden bana bunu izlettin ve anlattın? Bunları bilmeden de yaşayabilirdim?" Dedim kafamı kurcalayan o soruyu dile getirerek. "Çünkü bilmeni istedim Sima. Senin iyiliği için uğraştığın insanın sana yaptıklarını bilmeni istedim." Onlara düzenli olarak gönderdiğim maddi yardımdan söz ediyordu. Yani tek sebebi bu muydu? Milyarder bir mafyaya göre fazla şey değil miydi, kinci? Cevabı beni tatmin etmemişti. Her şekilde bunları kafama takmamaya çalışsamda gerçeklerin kalbimi hep tırmalayacağına emindim.

Daha fazla konuşmak istememiştim ve odama gitmiştim. Düşünmemeye çalışıyordum fakat odamda yanlız başıma kalmışken duygusal tarafım fazla basmıştı ve ağlamaya başlamıştım.

...

2 Ay sonra

Saçlarımın rengi açılmaya başlamıştı ve şuan ki görüntüsü gerçekten güzel değildi. En kısa zamanda tekrar kumral yaptırmayı düşünüyordum. Göz kapağıma sürdüğüm kahverengi farlı makyajım gözlerimi daha büyük göstermişti. En son aynada kendimi baştan aşağıya süzdükten sonra artık bir doğum günü partisine hazırdım. Macha yeşili düz ipek elbisenin ince askısı çok naif bir görünüme sahipti. Açık bırakıp dalgalar haline getirdiğim saçım omuzumu zar zor kapatıyordu. Taktığım ince küpeler ve kolye de elbisenin rengi ile tamamlanmıştı. Ayaklarıma giydiğim beyaz topuklular ile boyum hayalimde ki boya ulaşıyordu. Askıda ki beyaz hırka tarzı şık ceketi de bileğime astıktan sonra odadan çıktım.

Bugün burada yaşamaya başlamamın ardından 3 aydan fazla olmuştu. Ve 3 haftadır Livio ortalıkta yoktu. Yurd dışına iş gezisine gitmişti. Tabi benim bildiğim kadarıyla. Ve bugün benim için ılık doğan güneşle birlikte güzel bir günün başlangıcı olmuştu. Bugün Mete'nin doğum günüydü. Şu ana kadar edindiğim en iyi arkadaşımın doğum günüydü ve bugün ilk defa onun evine, doğum günü partisine davetliydim. Bunu Livio buralarda olmadığı için rahatlıkla yapabiliyordum aksi takdirde oraya gitmeme asla müsaade etmezdi. Onun gibi bir insana itaat etmek değildi benim onun sözünden çıkmamam, her şey benden uzakta yaşayan ailemin iyiliği içindi.

Tamamen hazır olduğumda son kez aynadan kendime baktım. Güzel görünüyordum, birkaç yıl önceki aciz Sima şuanki bu halimi görse bir hayli şaşırırdı sanırım.

Mutfağın önünden geçerken beni gören Amelia koşarak yanıma gelmişti. "Günaydın Cherry hanım. Kahvaltınızı hazır etmiştim." Dedi sevimli kadın saygıyla." Sanada günaydın Amelia, ben bugün kahvaltıya kalmayacağım. Lütfen sen kahvaltıyı Aya ile birlikte yapabilir misin? Aklım onda kalmasın. He bide lütfen şu 'hanım' ekini ne zaman bırakacaksın? Lütfen ama." Dedim gülümseyerek. Aylardır ondan tek istediğim bana adım ile seslenmesiydi. Benden büyük birinin beni saygı sıfatı ile çağırması insanı utandırıyordu. Ne ben buna alışmıştım ne o vazgeçmişti. "Tamam Cherry hanım, pardon Cherry." Sevgiyle onun omuzunu sıvazladıktan sonra dışarıya çıktım.

Ciğerlerime soluduğum oksijen tıkanan bütün damarları açmış içimde huzur bırakmıştı. Hava ne çok soğuk ne çok sıcak öyle güzel ayarlanmış serin bir durumdaydı. Park halindeki arabama doğru giderken bahçede oturan Livio'nun özel şoförü beni bırakmak istemişti fakat kendim süreceğimi söyleyip evden uzaklaşmıştım.

Mete'nin gönderdiği evinin konumu baya uzaktaydı, ama ciddi anlamda uzakta. Şuan bulunduğum konumdan 50 dakikalık bir mesafede idi.

Olaysız sessizce geçen dakikaların ardından kocaman bir zengin mahallesine giriş yapmıştım. Mahallenin içlerinde bulunan krem boyalı, etrafı çitlerle sarılı büyük bahçeli, her katta büyük balkonları olan 3 katlı bir evin önünde durmuştum. Hafif bir kalabalık hakimdi evin bahçesinde. Daha önce yüzünü hiç görmediğim takım elbiseli genç adamlar ve birkaç naif görünümlü genç kızlar vardı. Göz göze geldiğim insanlara hafifçe başımı eğip selam veriyordum. Sonunda evin açık kapısından içeriye girince evin içininde gümüş renkli balonlara seslendiğini görmek beni güldürmüştü. Etrafı incelerken beyaz önlüklü bir kadın tam önümde dikilmişti. "Lavaboyu mu arıyordunuz efendim?" Dedi beni incelerken. "Doğum günü çocuğu nerede?" Dedim gülümseyerek. Kadının duyduklarına şaşırdığı her halinden belli oluyordu. "Mete bey mi?" Dedi şaşkın şaşkın. Sanırım ondan 'çocuk' sıfatı ile bahsetmem garibine gitmişti. Bu benimde komiğime gitmişti. "He Mete bey. O nerede?" Diye sordum tekrar gülümsememi kısıp. "Kendisi şuan odasındadır. İsterseniz burada bekleyebilirsiniz. Odasına yabancıların girmesinden hoşlanmaz dedi." Dedi kadın bu kez bana 'deli mi ne?" Dermiş gibi bakışlar atarak. "Söylediğiniz için teşekkürler." Diyerek kadının yanından uzaklaşmıştım. Patronuna çok sadık bir kadın olduğu her davranışından belliydi.

Telaşlı çalışan çalışanların ellerinde dolu tepsilerle arka bahçesi olduğunu tahmin ettiğim tarafa doğru koşuşturduklarını görmüştüm. En iyisi bende herkes gibi onu arka bahçede beklemeye karar verip o tarafa doğru gidiyordum ki bir şey çarpmamla neredeyse düşüyordum. Ayağımın neye çarptığını görmek için eğildiğimde ayağımdan uzaklaşan elektrikli küçük bir araba ile karşılaşmıştım. Kaşlarım şaşkınla çatılırken gözlerim arabanın uzaklaştığı yönü takıp ediyordu. Sol tarafımda kalan bir odanın kapısının önünde tekerlekli bir sandalyenin üzerinde oturan, kahverengi açık saçları kıvırcık tatlı dalgalara sahip, üzerinde ki toz pembe elbisesi ile, elinde kumanda tutan 8 yaş etrafında bir kızda durmuştu gözlerim. Elinde tuttuğu elektrikli arabanın kumandası ile kıkır kıkır gülüyordu. "Sizde herkes gibi ön bahçeden dolanmalıydınız arka bahçeye." Dedi çok düzgün İtalyancasıyla. "Birini arıyordum." Dedim sakince gülümseyerek. "Kimi arıyorsanız evin içinde değildir." Dedi olduğundan daha olgun görünmeye çalışarak. Sonrada tekerlekli arabasını hareket ettirip oradan uzaklaşmıştı.

Yaşadığım şeyin üzerinde çok durmayıp hemen arka bahçeye çıkmıştım. Ortam beklediğimden kalabalıktı. Kadeh tokuşturan lüks insanlar, müzik eşliğinde sallanan kızlar ve birkaç kere yüzlerini gördüğüm iş adamları vardı. Gözlerim hızla Mete'yi ararken onu burada görmüyordum. Üzerimde takılan birkaç gözü görünce rahatsız hissetmiştim. "Sizi burada görmek ne kadar güzel şeref Cherry hanım." Sağımdan duyduğum bir erkek sesiyle hemen dönmüştüm. Karşımda yine oldukça genç, lacivert takım elbiseli elinde iki kadeh içkisiyle bana bakan bir adam gülümseyerek bakıyordu. Beni tanıyan bir adam. "Teşekkür ederim Bay?" "Delwi, Bay Delwi." Diyerek yardımcı olmuştu. "Livio'nun sizi herkesten gizlemisinde çok haklıymış. Bu güzelliğinizi sadece kendisine saklamak istemiş." Dedi tekrar beni baştan aşağıya süzerken. Rahatsız olmuştum hemde çok. "İltifatınız için teşekkür ederim Bay Delwi. Müsaadenizle." Diyerek hemencecik oradan uzaklaşmıştım.

İlk karşılaştığım yardımcı kızdan lavabonun nerede olduğunu sorup, evin ikinci katına doğru çıkmıştım. Burası daha sessiz daha iyiydi. Kızın tarif ettiği kapılardan birinin kolunu çevirmemle, pembeler içinde bir odayla karşılaşmıştım. Hemencecik kapıyı geri kapatıp önüme ilerlemeye devam ederken arkamdan gelen seslenme ile durakalmıştım. "Yine mi sen?" Diye seslendi arkamdan tanıdık bir ses. Utançla arkama döndüğümde az önceki tekerlekli sandalyeli küçük kız kaşları çatılmış, benim açtığım odanın kapısının önünde duruyordu. "Ben-" cümlemi tamamlayamadan, " Ailen sana yabancıların evinde istediğin gibi dolaşmaman gerektiğini öğretmedi mi?" Dedi küçük kız bana doğru gelirken. Seni varya Mete! Küçücük kızdan azar işitiyordum. Tabi o da haklı. "Maya?" Kızla bakışırken arkamdan gelen çok tanıdık sesle bedenime rahatlama hissi yayılmıştı. "Abiciğim, bu kadın sabahtan beri evimizde dolaşıp duruyor. Bende şimdi sana seslenecektim." Dedi kız arkama bakarak. Duyduğum şeylerle şaşkınlıktan sarsılmamış değildim. Çünkü küçük kız aynı güzel İtalyancası gibi çok düzgün Türkçe konuşuyordu. Bir dakika abi mi demişti? Mete'ye?

Hemen arkama döndüm ve beni arkamdan tanımaya çalışan Mete ile karşılaştım. Üzerine giydiği beyaz gömlek ve siyah pantalon ile ayrı bir havadaydı. Kıvırcık saçlarına düzgünce şekil vermiş kahverengi gözlerindeki parlaklık ile bana bakıyordu. "İyi ki doğdun doğum günü çocuğu." Diyerek , iki tarafa açtığı kollarının arasından sarıldım. Kısacık sarılma selamlaşmasının ardından ince bir öksürme sesi ile arkama baktım. Adının Maya olduğunu duyduğum kız bir bana bir Mete'ye şaşkın bakışlar atıyordu. "Abi bu kadın kim?" Dedi kız Mete'ye bakarak. "Sima, benim en iyi, en güzel arkadaşım." Dedi Mete gülerek. Bugün mutlu görünüyordu. Bir kız kardeşi olduğunu hiç bilmiyordum. "Tanıştığımıza memnun oldum Maya." Diyerek ona elimi uzattım. "Bende Sima abla. Sana öyle davrandığım için özür dilerim." Dedi kız mahcup ifadesi ile. İnternette Mete hakkında onun bir kız kardeşi olduğunu içeren her hangi bir bilgi yoktu. Bana bile bundan bahsetmemiş olması garipti. Mete ise neler olduğunu anlamaksızın bize bakıyordu. "Aşağıya inelim mi misafirlerin doldurmuş?" Mete kafasıyla hafif onaylandıktan sonra birlikte arka bahçeye çıkmıştık. Tabi her şeye karşı önce o arkasından ben çıkmıştım.

Bahçede karşılaştığım yüzler günler sonra sevinçle gülümsememi sağlamıştı. Mete sayesinde tanıştığım diğer kişiler. Onlarla neredeyse Livio ile evlendikten sonra hiç görüşememiştim. Eskiden sık sık bir araya gelip toplansakta buralar bunu yapmamıştık. Şimdi burada onlarla karşılaşmak beni sevindirmişti.

"Buldun zengin kocayı unuttun bizi." Yuvarlak masanın etrafına sıralı duran 5 erkeğin bakışları bana kaymıştı. Arda'nın şaka ile karışık söylediği şey ben dahil herkesi güldürmüştü. "Üzgünüm Ardacığım inan zengin koca yüzünden değil." Dedim bende masanın etrafında yerimi alırken. Hizmetçi kızın tepsi ile getirdiği çeşitli içeceklerden alkolsüz olanı seçip önüme koymuştum. Dağdan bağdan devam eden muhabbetimizin ardından evin kapısında gördüğüm yüz, oraya gidip bir selam verme isteği uyandırmıştı içimde.

Mete'ninkilerden çok daha açık hatta biraz sarıya kaçan parlak gözleri tam olarak beni bulmuştu bebek mavisi ipek elbisesi ile ışıldayan kadının. Ve şimdi fark etmiştim, az önce tanıştığım küçük Maya ile aynı tondaydılar açık renkli saçları. Birkaç adımda tam kadının önünde durmuştum. "Görüşmeyeli nasılsınız Almira hanım?" Dedim gülümseyerek. Büyük bir oğlu olmasına rağmen gerçekten daha 30'larının sonunda gösteren kadının güzelliği göz alıcıydı. "İyiyim kızım, seni sormalı? Evlendiğini duydum şirketin sahibi ile." Dedi kadın aynı gülümseme ile. -Evlendiğimi, şunu her duyduğumda içim bir garip oluyordu- "İnanın sizi davet etmeyi çok istiyordum fakat çok ani oldu bende şaşkınım. bunun için gerçekten üzgünüm." Yine diğer konulardan devam eden sohbetimizin ardından Mete'nin gelen misafirlerine selam konuşması yapmak için mikrofon denemesi yaptığını görünce bende herkes gibi dikkatimi oraya vermiştim.

"Umarım eğlenceli vakitler geçiriyorsunuzdur. Beni kırmayıp bu özel partiye geldiğiniz için hepinize minnettarım." Sonradan kopan alkış sesiyle Mete gülümseyerek mikrofonu bırakıp oradan uzaklaşmıştı.

Birkaç hafta öncesinden hazırlamış olduğum doğum günü hediyesini ona vermek için gittiği yöne doğru arkasından gitmiştim. Sanırım bir telefon görüşmesi yapmak için ön bahçeye gidiyordu. Onun arkasından sessizce gitmek garip hissettirsede ön bahçeye kadar arkasından gitmiştim. Telefon konuşmasını bitirene kadar öylece arkasında beklemiştim. "Mete," dedim onu ürkütmeme amacıyla sessizce. "Niye sessizce yaklaşıyorsun be." Dedi şaka tonuyla gülerek. "Doğum günü çocuğuna hediyesini vermek için tabikide." Diyerek ona doğru yaklaştım. Bunu beklemiyor olacak ki kaşları küçücük havaya kalkmıştı. "Buna hiç gerek olmadığını biliyorsun değil mi? Zaten davetimi kabul ederek beni mutlu ettin." Dedi ince gülümsemesiyle. "Sen bana bir araba almışken mi? Şimdiden üzgünüm seninki kadar pahalı bir şey değil. Ama manevi değeri çok yüksek, eğer beğenmezsen diye değişim kartını içine bıraktım." Evet ona bir araba değerinde bir şey alamamıştım ama çok güzel bir şey almıştım. "Lütfen böyle söyleme. Dedim ya hediyeye bile gerek yoktu." Böyle söylemesi içimi rahatlatıyordu.

"Tamam o zaman,"
çantama koyduğum karton paketi katlanmadığına emin olarak yavaşça çıkardım ve Mete'ye uzattım. "Tekrardan doğum günün kutlu olsun Mete." Gülümseyerek karşılık vermişti ve sarılmak için kollarını açmıştı. Aynı gülümseme ile bende ona karşılık verip kısa bir sarılma anı gerçekleştirmiştik. "Şimdi gözlerini kapat ve elini bana uzat." Dedim pakete elimi uzatarak. Dediğimi ne sorgalayarak nede reddederek gözlerini kapattı ve sağ elini bana uzatmıştı. Poşetin içindeki küçük uzun kutuyu yavaşça çıkartarak kapağını açtım ve içindeki bilekliği yavaşça çıkardım. Gerçek deriden yapılma değişik örgülü siyah bağının ortasındaki el işlemeli gümüş hilal şeklindeki sembolü ile tam erkeksi değerli bir bileklikti. Yavaşça kaldırdığım bileğini sararak bilekliği takmıştım. "Şimdi gözlerini açabilirsin." Nazik komutum ile gözlerini açarak bilekliğe baktı. Gözlerinde hiçbir beğenmemeye karşı bir duygu görmemek beni sevindirmişti. Diğer eliyle gümüş hilalin üzerinde gezdirerek tekrar bana baktı. "Bu hediye çok güzel Sima. Bunun manevi değeri senin sayende bende hep yüksek olacak. Teşekkür ederim." Böyle bir şey duymamın beni bu denli mutlu edebileceğini bilmiyordum.

"Bölüyor muyum?" Arkamdan duyulan tanıdık ses ile bedenim anında buz keserken dehşet gözlerle Mete'ye baktım. Onun bakışları da tam benim arkama öfke dolu bakıyordu. Tüm keyfim anında toz olup kaybolmuştu. "Buraya geleceğini söyleseydin birlikte gelirdik sevgilim." Livio'nun ikinci kez konuşması ile bir olay çıkmasını istediğim için gözlerimi sıkıca yumdum ve açtım. Aldığım derin nefes ile arkama dönerek ona doğru ilerledim. "Ne zaman döndün?" En iyisi hiç bozuntuya vermemekti. Nedeni ondan korkmam değildi sadece Mete'nin doğum gününde bir olay yaşanmasını istemediğimdendi. "Sabah döndüm. Çalışma odamdaydım ve beni görmeden gittin sevgilim." Genelde yalnızken bana böyle seslenmezdi şuan böyle saçma bir şey yapmasının nedeni açıktı. Göz ucuyla Mete'ye baktığımda öfkeyle soluduğunu görebiliyordum. "Haberim yoktu. Neyse burada işim bitti gidelim mi?" Diye sordum zoraki gülümseme ile. "Hemen mi? Ne acelen vardı ki hem parti daha bitmemiş içeriye girip bir gözükmeyelim mi?" Diye sordu hâlâ bana değil Mete'ye bakarken. "Bence buna gerek yok. Hem parti şuan bitmek üzere lütfen eve gidelim."

Ne kadar uğraşsamda başarılı olmamıştım. Omuzumu sakince sıvazladıktan sonra yanımdan geçerek Mete'nin dibinde durmuştu. "Doğum gününüz kutlu olsun Bay Mete." Dedi başıyla selam vererek. Mete de bozuntuya vermemek için ifadesiz bakışla başını hafifçe sallamıştı. Göz ucuyla bana bir bakış attıktan sonra arka bahçeye doğru gitmişti. "Livio gidelim mi?" Diye seslendim arkasında. Yavaşça bana dönmesiyle nefesimi tutmuştum. "Ben sana istediğin her şeyi yapmakta özgür olduğunu ama şu adamla buluşmaman gerektiğini söylememiş miydim sevgilim?" Dedi ne ciddi nede sakin bir ses tonuyla gözlerimin içine bakarak. "O benim arkadaşım ve böyle bir günde onun yanında olmam gerekiyordu." Livio istedi diye doğum gününe gelmeyecek değildim. "Bu seferlik böyle olsun. Morelim çok yerinde bozmak istemiyorum." Biraz daha konuşmasını beklerken böylece kesmesi güzel olmuştu. "Neden moralin yerinde?" Diye sordum konudan uzaklaşarak. İkinci kişiliğimi arada bir devreye sokmak kendim için en iyisiydi. "Aslında bunu duymak senide mutlu edecek." Bunu duymayı beklemiyordum. "Uzatmadan bu güzel haberi Sanada söylüyorum. Türkiye'de anlaştığım otel şubem resmi olarak bugün akşam açılacak. Dur daha bitmedi, ön kabul çalışanlar listesinde senin ablanda yer alıyor. Artık yeni işi sayesinde tüm ailen daha iyi yaşayacak." Her şeyi söyleyebilirdi. Birini batırdığını, mafya arkadaşları ile yeni planlar yaptığını ama şuan söylediği şeyler şaşkınlıktan donup kalmamı sağlamıştı.

Ortadan kaybolduğu birkaç gün içerisinde Türkiye'de bir otel açmak için harcamıştı. Bugün akşam resmi açılış gerçekleşecekti ve Livio tekrar Türkiye'ye dönecekti. Benim şaşırdığım bunlardan hiçbiri değildi. Ablam Dora'nın çalışanlar listesinde olması ve otel açıldıktan sonra orada çalışan biri olacak olmasıydı. Alacağı maaş tabikide birçok yerden kat kat yüksek olacaktı ve artık durumu daha iyi olacaktı. Onun oraya kabul edilmesinde tabi ki de Livio'nun eli vardı. Yoksa doğru düzgün üniversite eğitimi bile görmeyen birinin orada çalışabilmesi rüya gibi bir şey olurdu. Livio tüm bunları neden yapmıştı?

¿◇¿◇¿◇¿◇¿◇¿◇¿◇.◇¿◇¿◇¿◇¿◇¿◇¿

Bölüm sonu

Üzgünüm sevgili güzel insanlar. Çok uzun süre me wattpad'e uğrayabildim ne yazacak bir zaman ayırabildim.

Derslerim öyle yoğunki insanı çileden çıkartıp garip garip durumlara sokuyor.

Kitabın sonralarına yaklaştığımızı şimdiden belirtmek istiyorum. Umarım yavaşta olsa gidişatı beğeniyorsunuzdur.

Yorum bırakmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.

Hepinize başarılar diliyorum güle güle

🫂🫶🏻👋🏻

Continue Reading

You'll Also Like

270K 14.4K 47
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
51.7K 2.4K 20
Tesadüfen yolları kesişen avukat kızın ve askerin yaşadıkları zorluklar, aynı zamanda beraber geçirdikleri güzel vakitler... Kitaptaki olayların hiçb...
452 113 6
İzem Özkara,26 yaşında babasını 10 yaşında kaza sonucu kaybetmiştir.o günden bu yana anannesi ve dedesinin Trabzon'nun köyünde olan evde annesiyle ya...
03:00 By colapsar

Mystery / Thriller

467 123 8
Aynı yaralara sahip olan kişilere ithafen... Saat gecenin bir yarısı genç kız sinir krizi geçirerek babasını öldürmeye kalkıştığında eve girerek ona...