23 | jenlisa

By ruzovyjed

68.7K 6.6K 20.7K

hakim "gereği düşünüldü" deyip tokmağını vurduğu anda salonda tüm sesler kesilmişti. sırasıyla kararını açıkl... More

1 | gereği düşünüldü
2 | vazgeçilebilir
3 | deli kadın
4 | karşılıksız
5 | dyanne
6 | hesaplaşma
7 | lalisa manobal
8 | ilkler
9 | baba
10 | görünen ve gerçek
11 | madalyonun diğer yüzü
12 | gamjatang
13 | git artık, o gece
14 | cephe
15 | üzgün
16 | çatırdamalar
17 | etkiler
18 | kedi
19 | çaba
20 | kim jisoo
21 | dönüş
22 | sorun yok
23 | belki deneyebiliriz
23 | artık yaşamak istiyorum
24 | mutfak
25 | yanlış anlamalar
26 | sergi
27 | yeni bir dönem
28 | yakın ve uzak
29 | chae, rosie, roseanne
30 | özledim
31 | peki
32 | aswium
33 | sıcak ve soğuk
35 | kısa bir ara
36 | son
37 | apprehension
38 | yeniden
39 | gözler
40 | énouement
41 | boşluk
42 | roseanne park
43 | jennie ruby jane (veda)
44 | "o"
45 | yeniler
46 | bağ
47 | haksızlık
48 | dün, bugün, yarın
49 | her şey
50 | kayıp
51 | geçmiş
52 | dönmek
53 | evren
54 | 'ben her zaman sana geliyorum'
55 | kaçmak
56 | dürüst
57 | değişim
58 | adım adım
59 | kurallar
60 | restoran
61 | karşımdaki
62 | sen
ben?!
63 | dejavu

34 | tamamlanma

1.4K 115 364
By ruzovyjed

BÖLÜM 34 | TAMAMLANMA

GÜNÜMÜZ - Jennie'den

Lisa ve Jisoo çıktıktan sonra salonda Alice ve ben yalnız kalmıştık. Rosé üst kata neden çıktı, yalnız mı kalmak istedi yoksa daha mı rahat ağlamak istiyordu bilmiyorum ama onu biraz kendi hâline bırakmak iyi olur diye düşündüm.

"Yıllardır tek kelime etmiyorum ama Jisoo'nun kardeşimi incitmesine izin vermeyeceğim daha fazla." dedi Alice.

Hareketlenip onun yanına oturdum. Elimi elinin üzerine koydum. Onu anlıyordum çünkü onunla aynı hisleri paylaşıyordum.

"Haklısın." dedim. "Ama ben de aralarındaki ilişkiye ne noktada dahil olabileceğimi bilmediğimden hep geride durdum."

Yavaşça başını salladı. Üzgündü, üzgündük. Ben aynı anda Jisoo için de üzgündüm. Kötü biri değildi o, hepimize çok değer verdiğini biliyordum. Ama bazı insanlar böyledir, bilirsiniz. Onlara ulaşabilmek için çok yol kat etmeniz gerekir. Özellikle Jisoo'nun kalbine ulaşmak lavlarla dolu bir geçitten yanmadan geçmeye çalışmak gibi bir şeydi.

Rosé biraz sonra aşağı indi. Ağlamış gibi durmuyordu, daha çok kendine gelmeye çalışmış gibi görünüyordu. Saçlarını hızlıca topuz yapıp yanımıza oturdu. Neşeli görünmeye çalışıyordu.

"Ee, annemler nasıl?" diye sordu Alice'e dönerek. Alice onun bu "sorun yokmuş gibi görünme" çabasına gülümsedi.

"Bu kez kaçmak yok, ablacım." dedi ve Rosé'nin yanına oturdu. Sonra bana baktı, mimikleriyle gelmemi işaret etti. Gülümseyerek adımladım ben de yanlarına.

Üç kız, üç kız kardeş birbirimize sıkıca sarılıyorduk.

Rosé nefessiz kaldığını hissedince ikimizi de itti, "Ay, yeter! Boğuldum." dedi kızarak.

Kahkaha atarken elimi açık bacağına koyup okşadım. "Anlatsana, dün gece Suzy'le neler oldu?" diye sordum.

Ayrıntıları merak ediyordum, neler olmuştu, Rosé ne hissetmişti ve bizi gelecek günlerde neler bekliyordu- Bilmek istiyordum.

Alice de benimle aynı düşüncede olacak ki, "Evet." dedi. "Anlat bakalım."

Sanırım güzel şeyler duymayı umuyorduk, bekliyorduk. Rosé'nin gülümseyerek başlamasını diliyorduk ama öyle olmadı. O, sıkkın bir nefes aldı ilk önce. Sonra az önce topuz yaptığı saçlarını açtı ve savurdu. Yutkunurken gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Bir şey olmadı." dedi. "Olamazdı da zaten."

FLASHBACK - Rosé'den

Elimi tutup evine doğru hareketlendiğinde elimi ondan çekmeden arkasından ilerledim.

Kapıyı açtığında bana doğru döndü, sanırım bu bakış "Emin misin?" sorusunu soruyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum ve içeri girdim.

Ellerini usulca belime koyup duvara yaslandı. Kendimi ona bastırarak öpmeye başladım. O kadar hızlı, o kadar kontrolsüz ve o kadar onunla ilgili değildi ki bu an-

Şimdi az önceki gibi hissetmiyordum.

Bunu fark ettiğimde aniden durdum. Dudaklarıma yakınlaştı, korkak bir öpücük kondurdu. Benim karşılığımsa gözyaşı olmuştu. Ama ondan uzaklaşmadım. Yüzümü ellerinin arasına alıp beni kendine çekti, alnımı alnına yaslayıp ağlamaya başladım.

"Böyle olmamalı." diye fısıldadım.

Kaç dakika sürdü bilmiyorum... Sonunda kendimi onun göğsünde buldum. Yeniden saçlarımı okşuyor ve "Geçecek." diyordu.

"Özür dilerim." dedim ağlarken. Bu öpücük, bu ihtiyaç ve ben... Onun değildi, onun değildim. Hiçbiri onunla ilgili değildi ve ona kötü hissettirmiş olmaktan korkuyordum.

"Sorun değil, Chae." dedi gülümseyerek. Saçlarımı küçük bir kız çocuğuymuşum gibi geriye doğru taradı. Yeniden yüzüme koydu elini ve gözyaşlarımı sildi.

"Vaktimiz olmadığını biliyordum." dedi. "Canımı yakabilecek birinden hoşlandığımı da."

Bu ağır bir cümleydi ama bunu kusursuz bir şekilde öyle içten ve gerçekten sorun değilmiş gibi söylemişti ki, iyi hissettirmesini amaçladığı hâlde daha da berbat hissettiriyordu.

Tıpkı Jisoo'nun özürleri gibi.

"Aşık olduğun biri var, değil mi?" diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım. Yüzüne kırık bir gülümseme yerleşti.

"O kadın... O gün, kafedeki. Değil mi?" diye sordu. Bir cevap vermedim ama anlamıştı.

"Ona bakışlarını fark ettim Chae." dedi. "Onu çok güzel seviyorsun."

İçimden Suzy'e sarılmak geliyordu ama tıpkı Alice'e ya da Jennie'ye sarılır gibi. Anlaşıldığım için, kabul gördüğüm için rahatlamış hissettiğim ve kucaklanma gibi bir sarılma.

Yaptım. Onu kendime çekerek sarıldım. Bana aynı şekilde karşılık verdi. Aramızda onun istediği gibi bir durum olmayacaktı belki ama kendisi çıkıp gidene kadar benim için iyi bir arkadaş olarak kalacaktı hayatımda.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadım kulağına. Yeniden okşadı saçlarımı.

"Etme." dedi. "Sadece, mutlu ol."

GÜNÜMÜZ - Jisoo'dan

Lisa elimden tutarak beni çekiştirirken derin bir nefes aldım. "Lisa, ben gelmesem?" diye sordum ona.

Şu an hiç kimseyle yüz yüze gelmek istemiyordum. Tamamen yalnız kalmak ve mümkünse yok olmak istiyordum. Kalkıp işe gitmek bile gelmiyordu içimden. Ama Lisa kolumdan tutarak beni buraya kadar sürüklemişti.

Beni çekmeye devam ederken, "Jisoo, tüm yol boyunca bunu konuştuk, yeter." dedi.

Derin bir nefes alıp yenilgimi kabul ettim. Önce tezgah arkasında duran Jennie'ye doğru yürümeye başladık.

Yanına vardığımızda "Hoş geldiniz." dedi. Sesi düzdü, herhangi bir soğukluk ya da sıcaklık hissettirmiyordu.

Lisa bana baktı, ardından tekrar Jennie'ye çevirdi kafasını ve "Gelmek için ikna etmek çok zor oldu." dedi.

Elimi yüzümde gezdirirken derin bir nefes aldım.

"O zaman hadi masaya." diyerek ilerlemeye başladı Jennie. Biz de onun peşine takılarak ilerlemeye başladık. Masaya yaklaştığımızda Alice ve Roseanne'i görünce adımlarımı yavaşlattım.

Roseanne'in de bakışları beni bulmuştu. Gözlerime boş boş bakarken yutkundum.

Kafamı Lisa'ya çevirip, "Ben en iyisi gideyim." dedim. Dönüp gitmek isterken Lisa ve Jennie aynı anda kolumdan tuttular.

Lisa yandaki sandalyeyi göstererek tekrar konuştu. "Saçmalama Jisoo, otur şuraya."

Bir şey demeden ona baktım. Burada olmak istemiyordum. Onu her gördüğümde kalbimde bir sızı, acı yükseliyordu. Bunun sadece Suzy'le ilgilisi yoktu. Bunun, benim onu bu kadar çok üzmemle ilgisi vardı.

"Hadi Jisoo." Bu sefer konuşan Jennie'ydi. Gözlerim anlık olarak Roseanne ve Alice kaymıştı. Roseanne ne kadar boş bakıyorsa, Alice de bir o kadar öfkeli bakıyordu.

Oturmak için hareketlenecekken restoranın kapısı tekrar açıldı. Ji-woon ve birkaç arkadaşı restorana giriş yapmıştı. Lisa bir bana bir de yakınlaşmakta olan Ji-woon ve arkadaşlarına baktı.

Gözlerim anlık olarak Roseanne'e çevrildi. Gözlerini kısmış, bizim gibi onlara bakıyordu. O bizim yanımızda dururken, arkadaşları bize el sallayıp kenardaki masalardan birine oturmak için ilerledi.

Ji-woon her zaman taktığı siyah gözlükleri gözünden çekti. Gözleri benimkilerle temas ederken dudaklarına bir gülümseme kondu.

"Merhaba herkese." dedi. Gözü ilk önce benim, ardından diğer herkesin üzerinde gezindi.

Roseanne ve ben dışında diğerleri ona, "Merhaba." demişti. Gözlerini tekrardan üzerime konumlandırdı.

Yüzündeki gülümsemeyi silmeden neşeyle, "Tayinini duydum Jisoo." dedi. Kafamı sallarken ellerimi önümde birleştirdim.

"Doğrusu senin bizim oralara tayin edileceğini pek sanmıyordum."

Bunu dediğinde kaşlarım çatıldı. Bunun ne demek olduğunu pek anlamamıştım.

Elini bana uzatarak, "Seninle tekrardan eskisi gibi çalışmak için heyecanlanıyorum, sayın savcım." dedi.

Bir ona, bir de yüzündeki gülümsemeye çatık kaşlarla bakıyordum.

Artık ne demek istediğini anlamıştım. Tayinim onun çalıştığı yere olmuştu.

Hafifçe yan dönüp Roseanne'e baktım. Gözleri benimle ve Ji-woon arasında mekik çekiyordu. Fakat bir şey demiyordu. Yüzünde de herhangi bir duygu veya tepki yoktu.

Daha fazla bekletmeden yavaşca Ji-woon'un elini sıktım. Elimi hafifçe salladıktan sonra diğerlerine de gülümseyip, arkadaşlarının yanına doğru ilerledi. Bir şey demeden sadece arkasından baktım. Benim gibi Lisa ve Jennie de onun arkasından bakıyordu.

Kısa sessizliği bölen Lisa olmuştu. Gözlerini Ji-woon'dan çekti ve bana bakarak, "Ben doğru mu anladım?" diye sordu.

Ben de bakışlarımı ona çevirirken kafa salladım. Gayet iyi anlamıştın Lisa. Keşke ben de anlamasaydım ama anlamıştım.

"Nerede çalışıyor o Jisoo?" diye sordu Jennie. "Uzak mı buraya?"

Cevap vermeden önce yutkundum. Kısa bir anlığına yeniden Roseanne'e baktım ama o ilgisiz duruyordu. Jennie'ye döndüm,

"Ulsan'da." dedim. "Bir uçtan bir uca olacağız anlayacağın."

Üzgün bir ifadeyle başını salladı. Lisa'nın elini omzumun üzerinde hissettiğimde ona döndüm bu kez, kırık bir gülümseme verdim. Bu üçlüden hiç uzaklaşmamıştım daha önce. Ara sıra yalnız başına çıkılan tatiller dışında, birbirimizi görmediğimiz üç günden fazlası olmamıştı.

Peki,, şimdi hayallerime kavuşmuştum. Savcıydım artık ve tayin yerim de tüm yenilerin isteyeceği bir bölgeydi. Orada müthiş işler yapabilirdim, ondan önce insanın hayallerini gerçekleştirdiğinde yaşadığı o kendine olan sevgisini tazelemesini yaşamalıydım. Kendimle gurur duymalıydım, mutlu olmalıydım,, şu an bunu Jennie'nin restoranında ya da başka bir yerde sevinçle çığlıklar atarak kutluyor olmalıydık.

Ama öyle değil. Herkes üzgün. Roseanne üzgün, benim yüzümden. Sadece Alice belki mutluydu diye düşünüyorum, kardeşinden uzaklaşmam iyi bir şey gibi duruyordu sonuçta.

Ama ben de üzgündüm. İçimde ufacık bir sevinç kırıntısı bile yok. Dünden beri, sonucumu öğrendiğim andan beri böyle bu. Asla sevinmedim.

Aklımda sorular vardı çünkü. Sıraya koymam, konuşmam, halletmem gereken şeyler vardı. Ve düşünecek vaktimin olmaması - Roseanne'i bir kez daha kırmama neden olmuştu.

"Bu tatlı yeni tarifim. Denesenize." dedi Jennie elindeki tatlı tabaklarını hepimizin önüne bırakırken. Alice ve Lisa gülümseyerek uzandı tabaklarına.

Roseanne isteksizdi ama yiyecekti, biliyordum. Tabağına uzandığında tahminimde yanılmadığım için küçük bir an gülümsedim. Roseanne hemen fark etti.

Tek kaşını kaldırıp yüzüme baktı. Bu daha da gülmeme neden olmuştu. "Yok bir şey." dedim yüzümdeki gülücük silinmeden.

Ah, onun her şeyini seviyordum. Her hâlini. Her bakışını, her tavrını. Ve bunları kaybedemezdim.

...

Yemek faslı bitip artık herkesin kalkma vakti geldiğinde ilk hareketlenen Roseanne olmuştu. Tüm gece neredeyse hiç konuşmadı. Şaka bile yapmadı. Arada bir telefonuna baktığını gördüm, bunun Suzy'le ilgisi olmamasını umuyordum.

Jen mutfağa geçerken Alice ve Lisa başka bir köşeye çekilip bir şey konuştular. Bu sırada ben Roseanne'den birkaç adım uzakta durarak gözlerimi onun üzerinde gezdirdim.

"Hadi, seni eve bırakayım." diye mırıldandım.

Yavaş bir şekilde bana döndü. Gözleri bir süre üzerimde gezindi. Ardından restorana çevirdi. Reddedilecektim.

"Reddetme. Konuşmak istediklerim var." dedim net bir tavırla. "Lütfen."

Bir süre daha sessiz kaldı ama reddetmedi beni. Çıkışa doğru hareketlendiğinde Lisa ve Alice'in de bize doğru geldiğini gördüm. Roseanne restorandan çıkarken ben onlara yaklaştım. Alice sorgular biçimde yüzüme bakıyordu.

"Onunla konuşmak istiyorum." dedim. Cümlemi gözlerinin içine bakarak kurmuştum ama fazla duramamıştı orada. Sessiz kaldığı için yeniden bakmak zorunda kalmıştım.

"Lütfen. Söylemem gerekenler var." dedim. Alice bir şey demedi ama olumlu anlamda başını salladı. Ben de başımı salladım ve Lisa'ya "Görüşürüz." diyerek ayrıldım yanlarından.

Roseanne arabamın önünde bekliyordu. Hızlı adımlarla yürüdüm. Binmesi için kapıyı açtım. Binmeden önce gözleri kısa bir anlığına gözlerime değdi.

Daha fazla bekletmeden arabanın ön kısmından geçerek sürücü koltuğuna oturdum. Arabayı çalıştırırken gözlerimi Roseanne'e çevirdim. Gözlerini sadece ileriye dikmiş, yola bakıyordu.

Arabayı çalıştırsam da, hareket ettirmedim. Kafamı ona çevirerek, "Bir şey demeyecek misin?" diye sordum.

Tayinimi kast ettiğimi anlamıştı. Kafasını eğip kabanını uçlarıyla oynadı birkaç saniye. Ardından bana dönüp gözlerini gözlerime dikti.

"Bu beni ilgilendirmez, senin kararın." dedi. Gözlerini kaçırmadı, hatta hiç kırpmadı bile. Bana bakmaya devam etti öylece.

Onun boş bakışları altında ezilirken yutkunarak kafamı çevirdim. "Seni ilgilendirmesini isterdim." diye mırıldandım kısık sesle.

Duydu, bundan emindim. Ama sessiz kalmayı seçti. Beni sessizliği, suskunluğu ile cezalandırıyordu. Ve buna hakkı vardı.

Yolculuk boyunca konuşmadı, bakmadı, görmezden geldi. Sadece kafasını cama yasladı ve yolu izlemeye devam etti. Aramızda sadece bir koltuk değil, dağlar varmış gibi hissettiriyordu. Yanımda oturuyordu, birkaç santim uzağımda duruyordu. Ama hiç öyle hissettirmiyordu.

Sanki arabada bile değildi. Kendi başıma gidiyordum. Nefes alış veriş seslerini duyuyordum sadece. Bazen düzenli, bazen düzensiz nefesler.

Arabayı evinim önünde durduğumda bile konuşmadı. Gözlerini eve çevirip bana bakmadan indi. Oturduğum yerden, camdan onun gidişini izlerken derin bir nefes aldım.

Ama bir kez daha ondan uzak kalmamak için kendim de arabadan indim. Hızla kapıyı kapatarak bahçeye girdim. Elimdeki anahtarla arabayı da kilitlemiştim.

Kapıyı kapatırken elimle tutarak engelledim. Beni gördüğünde elini çekerek ilerlemeye devam etti. İçeri girip kapıyı arkamdan kapatırken ona baktım.

Kabanını çıkarırken gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. "Böyle yapma." dedim bir anda.

Hareketleri yavaşlasa da, durmadı. Kabanını çıkarıp yandaki koltuğa atarken bana baktı.

Gözlerini üzerimde gezdirirken, "Nasıl?" diye sordu.

Elimle onu göstererek, "Böyle işte." dedim.

Yorgun gözlerle bana bakmaya devam ederken tekrar konuştum.

"Tamam, sinirlisin, öfkelisin, kırgınsın. Aynı anda bunların hepsisin. Ama susma, lütfen susma." dedim.

İstemsizce sesim yükselmişti. Bakışları hâlâ üzerimde duruyordu. Ama ne gözlerindeki boş bakış değişiyordu, ne de yüzündeki ifadesizlik.

Ona doğru birkaç adım atarken, "Susma, konuş, bağır çağır, hatta küfür et. Ama susma." dedim.

"Ne dememi bekliyorsun?" diye sordu soğuk bir sesle. Ama beni etkilemesine izin vermeden ona yaklaştım.

"Herhangi bir şey ama susma."

Gözleri üzerimde durdu. Ama bir şey demeden kafasını iki yana salladı. Gitmek için hareketlendiğinde kolundan tuttum.

Kafasını çevirip bir bana, bir de kolundan tutan elime baktı.

"Yapma böyle, duyguların bir gecede uçup gitmiş olamaz."

Tüm gecenin sonunda yüzünde bir ifade görebilmiştim. Alay. Yüzüne konan alay dolu gülümsemeyle bana baktı.

Yüzündeki alay ifadesini sesine de yansıtarak, "Neden olmasın?" diye sordu.

Alay dolu olmasa da, ben de dudaklarıma küçük bir gülümseme kondurdum.

"Eğer bu kadar kolay olsaydı beş yıl boyunca benim gibi birisini sevmeye devam etmezdin." dedim.

Yüzündeki gülümseme silinirken kolunu elimden kurtardı. "Sen ne biliyorsun ki?" diye mırıldanırken salona doğru ilerledi.

Hemen onun ardından ben de salona ilerledim. Koltuğa doğru giderken ben masanın yanında durdum.

"Ben seni biliyorum." dedim net bir ifadeyle. Durdu ve bana baktı. Yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başladı.

Eliyle beni göstererek, "Sen mi beni biliyorsun?" diye sordu yeniden alayla.

Bir tepki vermedim. Yanıma gelerek bana doğru hafifçe eğildi. İşaret parmağını göğsüme bastırdı.

"Benimle ilgili hiçbir şey bildiğin yok senin." dedi. "O gece de dediğim gibi... Senin için, sadece kendin varsın."

Gözlerim onun göğsüme değen eline kaydı. Tekrar yüzüne bakmadan önce birkaç dakika daha oyalandım orada.

"Çünkü hayatım bu olmak zorunda oldu Roseanne." dedim birden. Sesim yok denecek kadar az çıkıyordu. Elini hâlâ göğsümden çekmemişti, ben de kıpırdamadan konuşuyordum.

Suç işlemiş bir çocuğun annesinin önünde ağlayarak ifade vermesi gibi bir hâlim vardı. Cümleme devam ettim,

"Bir süre sonra yapabildiğim tek şey... İşim oldu. Hayallerimi gerçekleştirmek istedim sadece. Kendimi mutlu edebilmek istedim. Kendim için bir şey yapabilmek istedim. Ama senin sevginle her yüzleştiğimde ne kadar boktan bir insan olduğumu gördüm."

Yutkunduğunu fark ettiğimde aynısını ben de yaptım. Bu kez elini çekmişti ama uzaklaşmamıştı benden. Başımı yerden kaldırıp yüzüne baktım.

"Robot gibiyim. Duygularım yok, hislerim yok, kalbim yok. Değil mi Roseanne?" diye sordum.

"Böyle görüyorsun değil mi? Çünkü herkesin böyle görmesini istedim. Bir daha incinmek istemedim..."

Gülümsedi ama bu iyi bir gülümseme değildi. "Herkesin..." dedi. "Ben de herkes gibiyim senin için."

Ona bir adım daha yaklaştım. Elini tutup avuç içini göğsüme koydum, kalbimin üzerine.

"Ama şimdi, herkes gibi sen de beni böyle görüyorken neden mutlu olamıyorum? Neden senin benim içimi okumanı istiyorum? Neden beni senin anlamanı istiyorum Roseanne?" diye sordum.

"Bir kalbim olduğunu neden sadece senin yanında hissediyorum?"

Gözleri dediklerimden sonra bir anlık genişelese de, hemen eski haline döndü.

"En sinir olduğun şey Roseanne, lafının kesilmesi. En sevdiğin şey, yemek yemek. En sevdiğin çiçek, frezya. Beyaz olanı. Değil mi?"

İfadesizce yüzüme baktı. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyor değildim, gösterecektim. Bir adım yaklaştım. Gözlerimi yüzünün her yerinde gezdirerek konuşmaya devam ettim,

"En mutlu olduğun an, babanın hastalığını yendiğini öğrendiğin gün. Ona alzheimer teşhisi konduğunda seni bir gün unutacak olmasından o kadar korktun ki, her gün onun için notlar tutmaya başladın. Çocukluğundan itibaren onunla birlikte yaşadığın her anı, bu yaşına dek... Eğer hastalığını yenmemiş olsaydı amacın ona o günlüğü okumaktı.

En üzüldüğün gün, Alice'in Kore'de değil Avustralya'da yaşamaya karar verdiği gün. Buraya tek başına geldin, uzaktan bir akrabanın yanına. Jennie'yi bulmasaydın şu anda Kore'de olmayacaktın. Alice yanında olmadığı için üzgünsün ama tek başına bir şeyler başarmak sana iyi hissettiriyor. Bir hayat kurdun burada, meslek edindin, dostların var."

Söylediklerime karşılık gözlerinde duygu geçişleri vardı. Tanımlamak zor ama hayret gibi. Şaşkınlıkla bakıyor bana.

"En büyük hayalin..." dedim gülümseyerek. Sonra gözlerine baktım.

"En büyük hayalin bir kız çocuğu."

Gözleri kısıldı. Ben de gözlerimi onun gözlerinden hiç çekmedim.

"Sen bunu nerden biliyorsun?" diyerek araya girdi hemen. Dudaklarıma yeniden bir gülümseme kondu.

"Bunu kimse bilmiyor Roseanne. Çünkü hiç kimseye söylemedin. Jennie'ye bile, değil mi?"

Söylememişti, biliyordum.

"Kendini yeterli görmüyorsun çünkü. İyi bir anne olacağına inanmıyorsun. Çocuğunu ya fazla sevgiden boğacak ya da başka bir hayatın hayalini düşleyip sorumsuz bir ebeveyn olacaksın- Düşüncelerin bunlar. Bu yüzden kimseye söyleyemiyorsun."

Adımlarımı kitaplığına yönelttim. Orada olduğunu bildiğim kırmızı kapaklı bir kitabı çıkardım. Roseanne'in yanına geri dönüp kitabı açtım. İçinde "gelecekteki çocuğuna" yazdığı şarkılar vardı.

"Bunu bir kez bile okumadım. Ama Dy'in yanından ayrıldığımızda ya da birlikte bir aile filmi izlediğimizde, bir şekilde bebek sahibi olma konusunun döndüğü her akşam... Herkes uyuduktan sonra senin bu deftere bir şeyler karaladığını görmüştüm.

Düşündüm, hareketlerine daha çok dikkat etmeye başladım. Dy'a olan bakışların, bazen okul çıkışına gitmelerin, karşına çıkan ihtiyaç sahibi çocukların saçlarını okşayışın..."

Elimi kaldırıp yüzüne yerleştirmek istedim. Ama yüzünü yana çevirerek buna izin vermedi. Elimi kapatarak indirdim.

"Çok güzel bir anne olacaksın Roseanne." dedim. "Sen buna inanmasan da, öyle olacaksın."

Yutkundu, gözleri doluydu.

"Çünkü sen... Sen birini sevmeyi biliyorsun. Ve çok güzel seviyorsun."

Yüzünü bana çevirmese de, yan gözle bana baktı. Tekrardan elimi kaldırarak yanağına yerleştirmek istedim. Bu sefer de geri çekildi ama ben elimi çekmedim. Elimi yüzüne yerleştirerek yanağını okşadım.

Yutkunarak kafasını bana çevirdi. Gözlerim dudaklarına kaydığında yutkunarak onu kendime çektim. Dudaklarımız birbirine değdiği anda gözlerimi kapattım.

Diğer elimi de onun yanağına koyarak kendime çektim. Ben dudaklarımı hareket ettirsem de, o sadece duruyordu. Bu yüzden dudaklarımızı ayırarak alnımı onun alnına yasladım.

"Ben de birini sevmeyi seninle birlikte öğreniyorum." diye fısıldadım.

"Öğret bana... Kalbim bir sarışının deli aşkıyla dolup taşıyorken, bu sevgiyi ona nasıl göstereceğimi... Öğret."

Öğrenmek istiyordum. Onu daha fazla kırmadan, kendimce sebeplerimle boğulmadan, ondan uzak durmadan. Onunla öğrenmek istiyordum. Onu sevdiğimi göstermek, anlatmak, hissettirmek istiyordum.

Sessiz kaldığında kafa sallayıp geri çekilecektim ki, bu sefer o beni kendine doğru çekerek dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Gözlerim kapanırken anında ona karşılık verdim.

Ellerini yüzüme çıkartırken ben de ellerimi onun beline yerleştirdim. Dudaklarımızın hareketi yumuşaktı ama şehvet doluydu.

Elimi onun sırtında gezdirirken koltuğa doğru ilerledim. O da geriye doğru giderek koltuğa oturdu. Üzerine doğru eğilirken öpüşmeyi daha da hızlandırdım.

Nefessiz kaldığımızda dudaklarımızı ayırdım. O sırtını koltuğun kolluk kısmına yaslarken üzerinde doğruldum.

Kendimi geri çekerek onu da yaslandığı yerden doğrulttum. Elimi tişörtünün eteklerine götürürken gözlerimi gözlerine diktim. Dilini dudaklarında gezdirirken kollarını yukarı kaldırdı. Hızlı bir hareketle tişörtünü çıkardım.

Gözlerim sütyeninden görünen göğüslerine kaydı. Elimi yavaşça indirirken gözlerimi orada gezdirdim. Dilimle dudaklarımı ıslattım.

Alnımı onun alnına yaslarken, "Çok güzelsin." diye fısıldadım. Elimi çenesinin altına yerleştirerek burnunu burnuna sürttüm.

"O kadar güzelsin ki, baktıkça kalbim acıyor."

Derin bir nefes alırken sadece sessiz kaldı. Dudaklarımızı tekrar birleştirdiğimde ellerini sırtımda gezdirdi. Ben olabildiğince sakin karşılıklar versem de, o aksini yapıyordu. Dudaklarımı dişleri arasına alıp, ısırıyordu.

Onu geriye doğru bastırırken dilimi onun dudaklarında gezdirdim. Ne istediğimi anlayarak ağzını açtı. Dilimi içeri kaydırırken elimi yüzünden beline, oradan da pantolonunun düğmesine indirdim.

Dilini dudaklarımın arasına alıp emdiğimde inleyerek tırnaklarını tişörtümün üzerinden belime geçirdi. Ani sızıyla onu öpmeyi bırakıp çekildim.

Dudaklarına gülümseme yerleşirken dikildi ve elini ceketimi götürdü. Çıkarmak için hareketlendiğinde ona yardım ederek ceketimi çıkardım.

Ama bununla yetinmeyerek elini gömleğimin düğmelerine götürdü. Açmasını beklerken bir anda iki yana çekerek düğmelerin eve dağılmasına neden oldu.

Gözlerini açılan gömleğimin içinden sütyenimde gezdirdi. "Eşit olmayı severim." diye mırıldandı kısık sesle.

Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrılırken onu tekrardan öptüm. Geriye doğru yatarken öpmeye devam ettim. Dilimi tekrardan dudaklarından içeri kaydırarak onun diliyle temas ettirdim.

Elini açılan gömleğimde içeri daldırdı. Sırtımda elini gezdirirken benimle öpüşmeye devam etti. Dudaklarını dişlerim arasına alıp ısırdığımda inleyerek tırnaklarını sırtıma batırdı.

Hafif bir acı olsa da, daha çok zevk vermişti. Nefessiz kaldığında ondan geri çekildim. Yanaklarına öpücükler kondurmaya devam ederken çene çizgisiyle birlikte boynuna doğru inmeye başladım.

Gömleğimi tamamen çıkardığında elini sırtımdan çekip saçlarıma daldırdı. Ben boynunu öpüp, ara sıra morluklar bırakmak için emiyordum. İstediğim neticeyi aldığımda sulu bir öpücük bırakarak devam ediyordum.

Boynunun diğer tarafına geçtiğimde daha rahat ulaşabilmem için kafasını yan tarafa yatırmıştı. Uzun bir öpücük kondurduktan sonra aynı kısmı emerek iz bıraktım.

Geri çekilip ona baktım. Bayık gözlerle ve dağınık bir saçla bana bakıyordu. O kadar güzel bakıyordu ki, baktığım her saniye kalbime bir ağırlık oturuyordu. Onu hak etmediğimi çok iyi biliyordum.

Ama haklısınız, ben bencil bir insandım ve onu sadece kendime istiyordum.

"Suzy'le sen..." dedim durup, kısık bir sesle.

Gözlerini kısıp yüzümün her yerinde gezdirdikten sonra gülümsedi.

"Duygusal boşluktayken kimseyi kullanmayacağımı bilmiyor musun?" dedi. "Beni iyi tanıyorsun ya."

Eğilip tekrar dudaklarından öptüm. Sakin bir şekilde öpmeye devam ederken elimi tekrar pantolonuna indirdim. Düğmeyi açarak, fermuarını indirdim. Elimi iç çamaşırının üzeriden merkezine bastırdım.

Nefesi kesilirken dudaklarımı ısırdı. O dudaklarımı ısırdığında tekrardan merkezine baskı uyguladım. Dudaklarını dudaklarımdan ayırarak gözlerime baktı.

"Devam edecek misin? Yoksa tüm gece öpüşecek miyiz?" diye sordu.

Onun huysuz ses tonuna güldüm. Pantolonunu tutup çektiğimde doğrularak çıkarmama yardım etti. Pantolonundan kurtulduğumda eğilip sütyenin üzerinden göğsünü öptüm.

Onu hafifçe kaldırarak elimi sırtında gezdirdim. Yavaş yavaş okşayarak elimi sütyenin kopçasına götürdüm. Hızla açıp göğüslerini sütyenden kurtardım.

Aramıza düşen sütyeni alıp yere bıraktım. Gözleriyle benim hareketlerimi takip ediyordu. Göz temasını hiç kesmeden kafamı eğip dudaklarımı göğüs uçlarına konumlandırdım.

Emerek göğüs ucunu ısırdığımda inleyerek kafasını geriye attı. Beni göğsüne doğru daha da bastırırken elimle de diğer göğsünü okşayıp, göğüs ucunu parmaklarım arasına kıstırıp çekiştirdim.

İnlemesi yükselirken saçımı çekti. Fazla sert çekmişti ama acıyı görmezden gelerek dudaklarımı onun göğsünden çektim. Sulu öpücükler bırakarak aşağı doğru kaydım.

Dilimi onun göbek deliğinde gezdirdim. Etrafına sulu öpücükler kondurmaya devam ederek elimi iç çamaşırına doladım. Yavaş yavaş geri çekerek tamamen aşağı kaydım.

Yüzümü kadınlığıyla aynı hizaya getirdim. Elimi kalçasına yerleştirerek bacağını kaldırıp omzuma yerleştirdim.

Kafasını kaldırarak geniş gözlerle bana baktı. Gözlerimi onun gözlerine dikerek dilimi kilotrisine değdirdim.

Kafasını tekrar geri indirirken boğuk bir inleme saldı. Dudaklarımı onun kilotrisine kenetleyerek emmeye başladım. Ara sıra dilimle deliğine baskı uyguluyordum.

Roseanne diğer bacağını da omzuma atarak kafamı kalçaları arasına aldı. "Jisoo.." Hızlı nefesler alırken zar zor konuşmuştu.

Daha sert bir şekilde emerek parmağımı deliğine konumlandırdım. İlk önce işaret parmağımı içeri gönderdim. Beklenmedik hareketle vücudu kasılarak hareketlendi.

"Sakin ol." Ağzımı onun merkezinden birkaç saniyelik çekerek talimat verdim. İnlerken elini nereye koyacağını bilmez şekilde yanına düşürdü.

İşaret parmağımla birkaç kez içeri dışarı hareket ettirirken tekrardan dudaklarımı kilotrisine yerleştirdim. Birkaç saniye sonra orta parmağımı da yanına ekledim.

Beli kasılıp kalkarken diğer boşta kalan elimi onun karın kısmına yerleştirerek geri ittim. Elini karnında duran elimin üzerine koydu ve tırnaklarını batırdı.

Bacakları kasılırken itişleri hızlandırdım. Birkaç itişin ardından parmaklarıma yayılan sıvıyla itişleri yavaşlattım, ardından tamamen kestim.

Parmaklarımı içinden çıkararak elimde yapış yapış olan sıvıya baktım. Gözlerine bakarak parmağımı yaladığımda yüzünü buruşturarak kafasını çevirdi.

Gülerek üzerinde doğruldum ve dudağından öptüm. Ama onun karşılık vermesine izin vermeden yanağına küçük küçük öpücükler kondurarak boynuna indim. Bacaklarını daha da açarak üst tarafımı onun göğsüne yasladım. Elleri sırtımı bulurken parmaklarımı tekrardan onun merkezine bastırdım.

Hassas olduğu için inleyerek tırnaklarıyla sırtımı boydan boya çizdi. Bence bundan zevk duyuyordu... Ama bir şey demeden işaret parmağımı tekrar içine ittim.

İnleyerek bacaklarını belime doladı. Boynuna öpücükler kondurmaya devam ederken işaret parmağımı büktüm.

G noktasına çarptığımda inlemesi daha da büyüdü. Birkaç kez kıvırarak itmeye devam ettikten sonra tekrardan orta parmağımı diğerinin yanına ekledim.

"Jisoo." Kafasını boynuma gömerek kısık sesle ismimi söyledi.

Boynunu emmeyi bırakıp kafamı kaldırdım ve yanağımı yanağına yasladım. İtişlerime devam ederken baş parmağımla kilotrisini okşadım.

"Söyle."

İtişlerimi durdurup onu bekledim. Birkaç saniye derin nefesler aldı. Elini sırtımdan boynuma çıkararak tırnağıyla bir çizik attı.

"Durma." diye mırıldandı. Aklıma gelen şeyle sırıttım.

"Ne demen gerektiğini biliyorsun." dedim.

Kaşlarının çatıldığını hissettim. Yüz hatları gerilmişti.

"Sana mommy falan demeyeceğim!" dedi.

Gardını indirdiğinde kahkaha atarak tekrardan itmeye devam ettim. İnlemeye devam ederken bu sefer boynuma dişlerini batırdı.

Hızlı birkaç itişin ardından tekrardan boşalmıştı. Son bir kez daha ittikten sonra parmaklarımı içinden çıkardım. Koltuğa silerek ona baktım.

Bir şey demeden sırtını dönüp yattığında bir süre onu izledim. Çıplak bir şekilde karşımda duruyordu ve bir tablodan fırlamış gibi görünüyordu.

Yavaşça arkasına kayarak uzandım. Onu kendime doğru çekmeden önce ben de kendi sütyenimden ve pantolonumdan kurtuldum. Ona çıplak temas etmek istiyordum.

Arkadan ona sarıldım. Onu kendime çekerek sırtını göğsüme yasladım. Yanağımı onun yanağına, dudaklarımı da kulağına yaslayarak derin bir nefes aldım ve ardından konuşmaya başladım.

"Sevgine ihtiyacım var Roseanne... Sesine, ellerine, bakışlarına. Hatta şakalarına bile..." dedim.

Kıkırdadığını duymuştum. Kısa bir süre ben de gülümsedim. Ardından cümlemi tamamladım,

"Bunları hayatımdan çekip çıkarırsan bomboş bir insan olacağım."

Bir şey demedi. Ama yutkunduğunu duydum. Sorun etmedim bunu. Bazen susmak, konuşmaktan daha değerliydi.

Kafamı eğerek omzuna öpücük kondurdum. Burnuma saçları değerken derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.

İşte şimdi otuz üç yıl boyunca uyuduğum uykuların en kıymetlisine ve en huzurlusuna kavuşmuştum.

...

Roseanne... Bebeğim,, umarım artık iyi ve mutlusundur 🙏🏻

Oy vermeyi unutmayın ^^

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 245 25
Jennie annesini ziyaret etmek için her gün mezarlığa geliyordu. O gün mezarlıktaki kız dikkatini çekmişti. Ve Jennie bilmiyordu ki o günden sonra o k...
2.3K 241 16
Kraliyetin en büyük kızı olan jennie'nin sessiz çığlıklarını ancak karşı kraliyetin masum işitme engelli kızı lalisa duyabilirdi çünkü aşk engel tanı...
673 124 16
Lisa, Amerika'da ki şirketinde iflas etmiş, hiçbir şeyi kalmamıştı. Bu nedenle ülkesi Tayland'a geri dönecekti. Fakat ülkesinde savaş olduğundan dola...
68K 2K 26
"Madem aşıksın bana ama aşkımız gizlilik gerektiriyor gizlilik senin en iyi yaptığın iş değil mi? Öyleyse bana sadece sevgini bahşet gerisini bana bı...