23 | jenlisa

By ruzovyjed

68.7K 6.6K 20.7K

hakim "gereği düşünüldü" deyip tokmağını vurduğu anda salonda tüm sesler kesilmişti. sırasıyla kararını açıkl... More

1 | gereği düşünüldü
2 | vazgeçilebilir
3 | deli kadın
4 | karşılıksız
5 | dyanne
6 | hesaplaşma
7 | lalisa manobal
8 | ilkler
9 | baba
10 | görünen ve gerçek
11 | madalyonun diğer yüzü
12 | gamjatang
13 | git artık, o gece
14 | cephe
15 | üzgün
16 | çatırdamalar
17 | etkiler
18 | kedi
19 | çaba
20 | kim jisoo
22 | sorun yok
23 | belki deneyebiliriz
23 | artık yaşamak istiyorum
24 | mutfak
25 | yanlış anlamalar
26 | sergi
27 | yeni bir dönem
28 | yakın ve uzak
29 | chae, rosie, roseanne
30 | özledim
31 | peki
32 | aswium
33 | sıcak ve soğuk
34 | tamamlanma
35 | kısa bir ara
36 | son
37 | apprehension
38 | yeniden
39 | gözler
40 | énouement
41 | boşluk
42 | roseanne park
43 | jennie ruby jane (veda)
44 | "o"
45 | yeniler
46 | bağ
47 | haksızlık
48 | dün, bugün, yarın
49 | her şey
50 | kayıp
51 | geçmiş
52 | dönmek
53 | evren
54 | 'ben her zaman sana geliyorum'
55 | kaçmak
56 | dürüst
57 | değişim
58 | adım adım
59 | kurallar
60 | restoran
61 | karşımdaki
62 | sen
ben?!
63 | dejavu

21 | dönüş

898 110 270
By ruzovyjed

Uyanık kimse var mı 🤨

Jennie'nin hikayedeki güncel hâli medyada ^^

BÖLÜM 21 | DÖNÜŞ

GÜNÜMÜZ - Jennie'den

Dün gece olan tartışma yeniden tüm sinir ve huzurumu alt-üst etmişti. Olan, yaşanan her şeyden sonra sanki beni sorgulamaya hakkı varmış gibi davranması canımı sıkıyordu. Lisa her zaman beklenmedik davranışlara ve hareketlere sahip biriydi. Bu yüzden asla onun tam olarak ne düşündüğünü, ne istediğini anlamazdınız.

Lisa konusunda emin olduğum iki şey oldu bu hayatta; bana ve Dyanne'e olan sevgisi. Gerçi, artık ben konusu da şüpheliydi.

Lisa şu an sadece kızının iyi olmasını, eski karısının da sonsuza kadar bekar bir şekilde onunla kalmasını istiyordu. Sevgi var mı bilmiyordum, Lisa beni sevmeyi bir sene önce bırakmadı mı? O zaman dün olan sorgu neydi? Neyi göstermek istiyordun Lisa?

Derin bir nefes alarak Dyanne'in yanından kalktım. Dyanne ile yatmama rağmen gece boyunca hiç uykuya dalamamıştım. Sürekli sinirimden sağa sola dönüp durmuştum.

Kendimi toparlamak için ılık bir duş iyi olacaktır diye düşündüm. Birkaç kıyafet seçip duşa girdim. Ilık suyun altında düşüncelerimden uzaklaşarak bir süre vakit geçirdim.

Üzerimi giyinip, Dyanne'i uyandırmadan odadan çıktım. Sessiz ama hızlı adımlarla merdivenlerden indim. Lisa ortalıkta yoktu. Odasında mı diye kontrol etmek için misafir odasına doğru gitmeye başladım. Kapı aralık bir şekilde duruyordu. Yatağının tamamen toplu olduğunu gördüm.

Ve Lalisa Manobal yeniden en iyi olduğu şeyi yapıp, kaçmıştı.

Derin bir nefes alarak odanın kapısını kapattım ve yukarı kata çıkmak için tekrar merdivenlere yöneldim. O sırada kapı açıldı. Lisa üzerinde siyah kabanı ve elinde bir poşetle eve girdi.

Tamam, belki de bu kez günahını almıştım.

Elindeki poşeti kenarda duran sandalyeye bıraktı. Ardından kabanını çıkarıp askılığa astı. Poşeti alıp ilerlemeye başlayacaktı ki, merdiven önünde duran beni gördü.

Bir an şaşırarak durdu ama sonra hemen kendini toparlayarak gülümsemeye çalıştı.

"Günaydın." dedi sakin ve mahçup bir sesle.

Gözlerimi kısarak onun üzerinde gezdirdim. Yanımdan geçerek mutfağa doğru ilerlemeye başladığında sakin adımlarla peşinden gittim.

"Kahvaltıda yemek için sıcak çörekler aldım."

Sanki dün gece hiçbir tartışma olmamış, biz birbirimizle kavga etmemişiz gibi davranıyordu. Neden şaşırıyordum ki? Lisa böyleydi. Sorunları görmezden gelirse ortadan kalkacağını düşünüyordu. Hep, hep böyle olmuştu. Ama artık bunlara izin vermeyecektim.

"Anladım." dedim iğneleyici bir şekilde ona bakarken. Bu dediğimle hareketlerini bir anlık durdursa da, hemen devam etti.

"Dyanne uyanmadı mı hâlâ?" diye sordu.

Yüzüne birkaç saniye bakıp cevap vermeden yine merdivenlere yöneldim. Bu sırada beni, uykulu gözleri ve dağınık saçlarıyla, esnerken küçük eliyle ağzını kapatan kızım karşıladı. Beni görür görmez kucağıma gelmek için hareketlendi.

Kollarımı açıp eğildim ve kucağıma aldım onu. "Lisa annem evde mi?" diye sordu hemen heyecanla. Gülümseyerek kafamı salladım.

"Bugün çok güzel bir gün anne~" diye mırıldandı omzuma yaslanırken.

"Öyle mi? Neden?" diye sorup yanağına bir öpücük kondurdum. O da hâlâ geniş gülümsemesini yüzünde tutarken yanağımdan öptü.

"Çünkü artık üç kişiyiz!" dedi ve hemen kucağımdan inip mutfağa doğru koşmaya başladı.

Ardından derin bir nefes aldım. Suzy'nin önerisinin mantıklı olup olmadığını düşünüyordum. Bu mu Dy'a iyi gelecekti gerçekten? Birlikte geçirilen mutlu birkaç gün ve sonrasında ona boşandığımızı mı anlatacaktık?

Lisa kaç kez daha bu evde uyanabilirdi ki? Kaç kez birlikte bu evde kahvaltı edebilirdik? Boşanmıştık biz. Ayrıydık. Ayrılığı ona bu yolla anlatmak şu an çok yanlış hissettirmişti.

Yavaş adımlarla ben de arkasından ilerledim. Lisa aldığı çörekleri tabaklara yerleştirirken Dy, kucağına alması için onun pantolonunu çekiştiriyordu.

"Bebeğim, bir dakika!" diye isyan etti Lisa tatlı bir sesle.

Ama Dy pes etmiyordu. "Hadi annne~~ Kucak, kucak!" diyerek asılmaya devam ediyordu pantolonuna.

"Kızım, sen benim kucağıma gel." dedim sandalyeye otururken.

Lisa'ya yardım etmeyecektim çünkü. Madem bir sorun yok gibi davranmak istiyordu, bir sorun yokmuş gibi bize kahvaltı hazırlayabilirdi. Ve ben de tıpkı dün yaptığım gibi, bugün yardım etmeyebilirdim.

Dyan, söylediğime cevap vermeden Lisa'yı çekiştirmeye devam etti. Bir daha seslendim,

"Tatlım, benim kucağıma gelsene."

"Ya anne!" diyerek döndü bana. "Lisa annemin boyu daha uzun~" dedi.

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken, Lisa'nın kıkırdadığını duydum.

"Öyle mi küçük hanım?" dedim ama Dy'in dikkat alanında değildim şu an. Lisa ise kahkaha atmamak için kendini sıkıyordu.

Dudaklarını birbirine bastırdı ve yavaşça Dy'a döndü. "Sssh." dedi ve onu kucağına alıp yüzünü arkasına saklayarak gülmeye başladı.

...

İkilinin bana bulaşması dışında sakin bir kahvaltı yaşıyorduk. Hatta birkaç dakikadır sessizdik ki Dy yeni yeni öğrendiği aegyo hareketleriyle konuşmaya başladı,

"Anne~ Sizi çok seviyorum, biliyorsunuz di mi?" dedi.

İkimiz de ona bakarak gülümsedik ve aynı anda "Biliyoruz, bebeğim." dedik. Lisa'nın gözleri üzerimde gezindi ama ona bakmadım. Dy'in sevimli yüzünü izlemeye devam ettim.

"Acaba ben bu akşam eve gelmesem?" dedi Dy.

Benim kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken Lisa'nınkiler çatılmıştı.

"O ne demek?" diye sordu hemen.

Dy dudaklarını büzüp bana döndü. "Neden tatlım?" diye sordum. Gülümsedi ve kollarını iki yana açtı.

"Elena beni evlerine davet etti~~" dedi gülümseyerek. Gülerken kısılan gözleri ve mutluluktan kızaran yanaklarıyla kızım dünyanın en tatlı çocuğuydu şu anda.

"Bu akşam onlarda kalabilir miyim?" diye sordu kedi yavrusu gibi bakışlarla.

Nasıl hayır diyebilirdiniz ki? Onun küçük hayatında şu sıralar en çok istediği iki şey vardı; annelerinin yanında olmak ve Elena. Onu reddetmek aklımın ucundan bile geçmedi.

Lisa'ya baktım, o da bana bakıyordu. Bu konularda şimdiden birlikte karar vermemiz, Dy'in ileride birimizin daha "kolay" olduğunu düşünmesine engel olacaktı. Annelerinin onun hakkında en doğru kararı birlikte alabileceklerini bilmesini istiyordum. Sanırım Lisa da böyle istiyordu ki, bana bakarak bir cevap vermemi bekliyordu.

"Sence bir sorun var mı?" diye sordum, cümlemin sonunda bakışlarımı tabağıma çevirmiştim.

"Bence yok." dedi Lisa. Dyan'e döndüm, gülümsedim ve "O zaman kalabilirsin." dedim.

Oturduğu sandalyeden fırlayıp kucağıma atladı, Lisa'ya da uçan öpücük gönderdi.

"Hadi, geç olmadan çıkalım." dedim onu yanaklarından öpüp. Beni onayladıktan sonra kucağımdan indi ve merdivenlere doğru adımladı.

Kalkmaya hazırlanıyordum ki Lisa, "Restorana mı?" diye sordu. Sanki başka nereye gidecektim? Yüzüne baktım ama cevap vermedim.

"Ben de geliyorum." deyip fırladı.

Ani bir şekilde ona döndüm ama yüzüme bakmıyordu. Hızlıca kahvaltılıkları tezgaha kaldırdı ve yine aynı hızda kapı önüne gidip kabanını aldı.

Dy aşağı inmeden ben de hızla onun yanına yürüdüm. Ceketimi alırken, "Gelmiyorsun." dedim.

Atkısını boynuna doluyordu. "Geleceğim." dedi bir kez daha.

"Lisa!" diye fısıltılı bir bağırışla ona döndüm. Birkaç şey söyleyecektim ama Dy, bu sırada merdivenlerden koşarak iniyor ve yanımıza geliyordu. Lisa'nın gülümsediğini gördüm. Şu anda ne kadar sinir olduğumu tahmin edebiliyor musunuz?

Dyan gülümseyerek yanımıza geldi, Lisa eğilip onun çantasını takmasına yardım etti ve kucağına aldı. Bu sırada ben kapıyı aralamış ve onların çıkması için geri çekilmiştim.

Lisa, Dy ile yanımdan geçerken ifadesiz bir şekilde yüzüme baktı. "Çok acıktım, Ruby." dedi ve bir saniye bile beklemeden hızlı bir şekilde uzaklaştı yanımdan.

...

Dy'i okuluna bıraktıktan sonra kendi arabama geçtim, Lisa kendi arabasıyla gelmişti çünkü. O da öyle yaptı, iyi en azından birlikte yolculuk yapmayacaktık. Ve belki olur da yolda çok acele bir telefon alır ve gelmekten vazgeçerdi.

Neden geliyordu ayrıca? Beni kontrol etmek için mi? Chloé'i gözetlemek için mi? Elbette öyle. Ve buna sinir oluyorum. İnadına sinir oluyorum. Hayatımda gördüğüm en inatçı insan Lisa. Bir şeye takıldıysa geri döndürmek o kadar zordu ki- Kendi kendine bile engel olamazdı buna.

Nasıl babasının işi için "İstemiyorum." deyip inat ettiyse, işte bugün bile kararından vazgeçmemişti. Onu zorlamamalıydınız, zorlandığını hissederse keçi gibi inatlaşırdı çünkü. Ve sizi bıktırana kadar pes etmezdi.

Eski Lisa'yı mı görüyordum? Neden her şey bu kadar eski hissettiriyordu? Bana bakışlarının mahçupluğu ve tartışmalarımızda suskun kalması dışında bu sabah her şey eski Lisa'ydı. Gülümseyen gözleri, umursamazlığı, inadı...

Lisa düşüncelerimi arabasının kornasıyla bölerken, restorana vardığımızı fark etmiştim. Muhtemelen düz yolda devam edeceğimi anlamış ve o yüzden on kez kornaya basmıştı. Ondan önce park edip indim.

O da benim yanıma park edip hızlıca indi arabasından. Restorana doğru yürürken koşarak yanıma geldi.

"Bir şey mi oldu Ruby? Neden daldın öyle? Neredeyse kaza yapacaktın. Neden yola bakmıyordun? Araba kullanırken telefona bakmamalısın Ruby, dünyada birçok trafik kazası bu yüzden gerç-"

"Günaydın, patron." Jackson beni görür görmez selam verince Lisa'nın hızlı konuşması bölünmüştü. Hiçbirine cevap vermedim, Jackson'ı selamlayıp hemen mutfağa ilerledim.

O arkamda kalmıştı, muhtemelen Jackson'la selamlaşıyordu. Ceketimi çıkarıp yerine astım, çalışanlarımı selamladım, bugün gergin olmayacaktım. Lisa'ya olan gerginliğimi başkalarına yansıtmayacaktım, evet, böyle yapacaktım.

Ama tabii Lisa da arkamdan mutfağa gelmeseydi.

Bütün çalışanlarla arkadaştı, hatta çoğuyla benden çok çok daha yakındı. Herkesi gülümseyerek selamladı. Bense çocukların onu bu kadar "özlemiş" olmasını hayretle izliyordum.

"Arkadaşlar sevgi gösterileriniz bittiyse yemeklere geri dönebilir miyiz?" diye seslendim.

Sonuçta bir restoran işletiyorduk burada, değil mi? Lisa'ya sevgimizi gösterelim sahnesi değildi bu mutfak. Lisa dudaklarını birbirine bastırıp gülümsemesini keserken, talimatımla herkes işinin başına dönmüştü.

Ben de bugün yeni bir tarif deneyecektim. Aklım gibi karmakarışık bir yemek yapmayı planlıyordum. Pirinç, et, sebze ve sos. Önlüğümü ve bonemi giyip tezgahımın başına geçtim. Benim terapim de buydu işte; yemek yapmak. Yemek yapmak her şeyi hallederdi.

Etimi kısık ateşe bırakıp, sebzelerimi doğramaya başladım. Mutfakta çıt çıkmıyordu; Lisa burada olmasına rağmen. Çünkü kendisi beni izliyordu. Kesmeyi bırakıp ani bir şekilde ona döndüm. Yaslandığı yerden hemen doğrulup bakışlarını kaçırdı ve sanki dakikalardır beni izlemiyor da Dawn'la sohbet ediyormuş gibi davranmaya başladı.

Derin bir nefes aldım. Ona olan sinirim hâlâ geçmemişti ve o buna rağmen üstüme geliyordu.

"Lex, havalandırma." dedim. Lisa "Ben açarım!" diyerek hareketlendi. İkinci derin nefes.

"Pirinç nerede?" diye sordum aşçılarımdan birine. "Üst rafta efendim." diye yanıtladı beni.

Uzanmak için parmaklarımın üzerine bastım. Ama ince, kemikli bir el sol elimin üzerinden pirince uzandı ve tezgaha bıraktı. Oraya doğru döndüm, Lisa hiçbir şey olmamış gibi tezgaha bıraktığı pirince bakıyordu. Üçüncü derin nefes.

"Başka bir şey lazım mı?" diye sordu rafa bakarak.

"Lisa, ne yapıyorsun?!" diye sordum sonunda öfkeyle. Böyle olmasına dayanamıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi davranması beni deli ediyordu.

Dudaklarını birbirine bastırıp bana döndü. Yüzüme bir süre baktı ve daha sonra gülümsedi.

"Benim boyum daha uzun ya~" dedi otuz iki diş sırıtarak.

Gözlerimi devirerek elinden pirinci kaptım. Arkamı döndüğümde küçük bir kıkırdama sesi gelmişti. Onu duyduğum anda tekrar Lisa'ya döndüm. Ben döndüğüm anda o da işaret parmağını dudaklarına koymuş, gülmemeye çalışıyordu. Sinirli gözlerle onu süzdükten sonra tekrar işime odaklandım.

Ben tarifi denerken Lisa sürekli beni izliyordu. Hatta bir kere o kadar dalmıştı ki, ona baktığımda heyecan yapıp yanlışlıkla tüm malzemeleri devirmişti. Sonra da özür dileye dileye temizlemişti Lex'le birlikte.

Sonunda bitirdiğimde sıcaktan dolayı alnımda biriken terleri sildim elimin tersiyle. Yanımda oturmuş meyve tıkınan Lisa bana bir tane peçete uzattığında dördüncü kez derin bir nefes aldım.

Gözlerimi ona çevirdiğimde yine otuz iki diş sırıtarak bana bakmaya devam etti. Gözlerimi devirip elinden peçeteyi aldım.

"Bitirdin mi patron?" Jackson da mutfağa girerek bize yaklaşmıştı. Biraz kenarda durarak benimle birlikte yaptığım tarife bakıyordu.

"Evet, şimdi tatmak kaldı." dedim ve kenardaki çekmeceden bir tane çatal aldım.

Geri geldiğimde Lisa oturduğu yerden kalkmış yaptığım tarife bakıyordu.

Çatal ile cümbüş yapıp üflemek için dudaklarıma yaklaştırdım. O sırada Lisa ağzını açmış bekliyordu. Kaşlarım çatılırken durup ona baktım. Bunu yapacağımı beklemiyordu herhalde?

Eskiden yaptığım bütün tarifleri ilk o denerdi. Ama o uzun zaman önce bu hakkını da kaybetmişti. Ona gözlerimi devirerek kendim yedim. Dudakları büzülürken kaşlarını havaya kaldırdı.

Tadı her zamanki gibi bir harika olmuştu. "Nasıl?" diye sordu Jackson. Lokmamı yuttuktan sonra ona baktım.

"Güzel olmuş."

Bunu dediğimde Lisa elimden çatalı alarak kendisi de bir lokma ağzına attı. Benim yediğim çataldan yemesi elbette garip gelmiyordu ama bir anda böyle 180 derece değişmesi garipti.

...

Saat öğle yarısını çoktan geçmişti ama Lisa hâlâ restorandan ayrılmamıştı. Benim mutfakta işim bitince o da içeri geçti, saatlerce bir bar taburelerinde bir de masalarda oturdu. Sürekli etrafı gözetliyordu ve benim ona baktığımı fark edince önüne dönüyordu.

Bunun beni ne kadar sinirlendirdiğinin farkında değildi. Hiçbir şey umrunda değildi, umrunda olan tek şey eski karısına birinin asılmamasıydı. Şaka gibi. Ben onunla konuşmadıkça üstüme geliyor, biraz kızınca kuyruğunu kıstırıp geri çekiliyordu ve beni gerçekten ama gerçekten çıldırtırmayı beceriyordu. En iyi yaptığı şey buydu bugün. Harika.

Ben defterle oyalanırken yanıma geldi. Önünde duran kuruyemişlerden birini ağzına attı. Yüzüne bakana dek beni süzecekti anlaşılan, arsızca davranmak hoşuna gidiyordu.

"Şimdi ne istiyorsun?" diye sordum defteri kapatıp yüzüne bakarak.

Önce gülümsedi. Gözlerine baktım, çok garip ama sanki bakışlarının önünden bir şeyler geçiyor gibiydi. Sanırım o da şu an benim gibi eskileri hatırlamıştı bir anlığına. Ama çabucak toparladı kendini,

"Bir şey istemiyorum, sen istiyor musun?" diye sordu.

"İstemiyorum, Lisa. Hiçbir şey istemiyorum." dedim bıkkın bir sesle.

Umarsızca "Tamam." dedi. Sonra saatine baktı,

"Ben doktorumla görüşeceğim, akşam gelirken bir şey alayım mı?" diye sordu.

Doktoruyla? Doktoruyla mı görüşecekti? Lisa'nın doktoru mu vardı? Alice mi ayarlamıştı? Ve Lisa bunu kabul mü etmişti?

"Heey~" dedi elini gözlerimin önünde sallayıp. Başımı hızlıca iki yana salladım.

"Yok, bir şey istemiyorum." dedim. Beni onaylayıp hızla arkasını döndü ve çıktı restorandan.

Hâlâ şaşkındım. Bu kez, geçen gece söylediği gibi gerçekten çabalayacak mıydı yani? Doğru mu söylüyordu? Ruh hâlindeki değişikliğin sebebi bu muydu? Yüzüme garip bir gülümseme yerleştiğini hissettim.

Sanırım bu, onun için mutlu olduğumdandı. Evet, onun için mutlu olmuştum.

Gülümsememi silmeden, bir ses duydum,

"Defterde komik bir şey mi yazıyor?"

Başımı kaldırıp baktım, gelen Chloé'ydi. O da yüzünde bir gülümsemeyle bakıp sormuştu bu soruyu bana. Lisa sadece birkaç dakikayla kaçırmıştı bu anı, ne yazık.

"Yok, hayır." dedim duruşumu düzeltirken. "Hoş geldin."

"Hoş buldum, Jennie. Nasılsın?"

Bakışlarımı ondan kaçırdım, çünkü ikinci sinir olduğum insan da oydu. Yani, Lisa'ya neden ona boşandığımı söylediğim yalanını söylemişti anlamıyordum. Buna ne gerek vardı?

"İyiyim. Sen?" dedim bir şeylerle uğraşarak.

"Seninle konuşana kadar iyi olmayacağım, sanırım." diye yanıtladı beni tatlı bir sesle.

Bu kez yüzümü ona çevirdim. Dudaklarını büzmüş masum bir şekilde bakıyordu bana.

"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordu.

Sadece başımı salladım ve boş bir masaya doğru ilerledim. O da arkamdan gelip, karşımdaki sandalyeye oturdu.

"Dün yaşananlar için... Özür dilerim Jennie." dedi. "Arkadaşının o kadar gergin olmasına sebep olan kişi bendim."

"O benim arkadaşım değil, Chloé." dedim normal bir tonda.

Başını onaylar anlamda salladı. "Evet, biliyorum." dedi. İki elini avuç içi birbirine gelecek şekilde birleştirdi.

"Tesadüfen rastlaştık. Daha doğrusu o, bir çalışanla sohbet ederken ben dahil oldum. İnan bana o ana kadar kim olduğunu bilmiyordum, hatta ona burada çalışıp çalışmadığını sordum ama beni tersledi. Anlarsın ya, bana karşı ön yargılı gibiydi- Normal hâli bu mu bilmiyorum ama..." dedi.

Değildi. Lisa'nın normal hâli bu değildi elbette. Demek ki restorana geldiğinde benim Chloé'i ile sohbet ettiğimi görmüştü. Ona kurulma sebebi bu olmalıydı.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Değil." dedim.

Yüzüne anlayışlı bir gülümseme yerleştirdi.

"Sohbet gergin bir şekilde ilerledi. Bak, biliyorsun, dün Dyanne'in senin kızın olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Ve sana "Evli olduğunu bilmiyordum." dedim, hatırladın mı?"

"Evet."

"Ve sen sessiz kaldın. O sırada eline bakmıştım ve yüzük yoktu."

Doğru kelimeyi arıyor gibi birkaç saniye düşündü. "Onunla, sohbet gerici olunca bana senden "Eşim." diye bahsetti. Ama bu doğru değildi, değil mi?" diye sordu.

Cevap vermedim, sadece yutkundum. Birkaç saniye beni bekleyip cevap alamayacağını anladığında devam etti.

"Onun elinde de yüzük yoktu ve ben bu yüzden... Bunun tek taraflı bir ayrılık olduğunu düşündüm. Ve o an sanırım senin için endişelendim. Anlarsın ya, onu kötü kadın sandım." dedi.

"Ve bu yüzden, yani... Belki de ben de ona gıcık olduğumdan senin bana boşandığınızı söylediğini söyledim. Yalan söyledim. Özür dilerim, Jennie. Seni gerçekten incitmek istemedim."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Gerçekten üzgün görünüyordu. Ve ben sessiz kaldıkça yüzündeki tebessüm siliniyordu.

"Bu hiç hoşuma gitmedi, Chloé." dedim kendimden emin bir şekilde.

"Anlıyorum, gerçekten anlıyorum ve çok haklısın. Söz veriyorum, seni bir daha incitmeyeceğim." dedi.

Elini elimin üzerine koydu, yüzüne yeniden bir gülümseme takındı.

"Hâlâ arkadaş mıyız?" diye sordu.

Sanırım bu hatasını görmezden gelebilirim diye düşündüm. Hatta belki de şu an Chloé hakkında düşünmüyordum, düşündüğüm şey Lisa'nın benden "Eşim." diye bahsetmesiydi.

Lisa'nın gerçekten kafasında kurduğu bir hayal dünyasının içinde yaşıyor olmasından şüphelenmeye başlıyordum sanırım. Chloé'ye böyle bir şey söylemesi, boşandığımızın farkında olmaması ve bugün her şey normalmiş gibi davranmaya devam etmesi...

Lisa'nın hayal dünyası... Demek gerçekten Lisa, geri dönüyordu.

Geri dönme çabasıydı tüm bu davranışları. Ve yine, benden giderken yaptığı gibi bana dönerken de kalbimi paramparça ediyordu.

...

Akşam her şey bittiğinde sonunda eve gidebilmek için önlüğümü çıkarıp tabureye bıraktım. Kenardaki askılıktan kabanımı alırken kafamı mutfak kısmına çevirdim.

"Jackson." diye seslendim dışarı çıkması için. Ben kabanımı giyerken o da mutfaktan yanıma gelmişti.

"Efendim patron?" diye sordu bana bakarak. Kabanımın ön kısmını açık bırakarak ona baktım.

"Ben gidiyorum, siz de çok kalmayın kapatıp eve gidin." diye talimat verdim. Kendi önlüğünü çıkarırken bana kafa salladı.

"Biz de bitirdik şimdi çıkıyoruz." dedi.

"Görüşürüz." deyip restorandan çıkmak için kapıya yöneldim. Kış olduğu için hava erkenden kararmıştı. Gerçi Kore'de hava, hava kirliliğinden dolayı en güneşli günde bile kapalı oluyordu. Karanlık şaşırtıcı değildi.

Merdivenleri inip arabama doğru gidecekken bir anda siyah bir BMW önümde durdu. Bu tabii ki Lisa'ydı. Yan tarafın penceresini açarak bana baktı ve geniş bir şekilde gülümsedi. Ardından arabadan inerek bana doğru geldi.

"Seni almaya geldim."

Önümde durarak beni baştan aşağı süzdü. Yüzündeki gülümseme bin metre öteden ben çok mutluyum diye bağırıyordu resmen.

"Gerek yok, ben kendi arabamla geldim zaten." deyip onu geçiştirecekken kolumdan hafifçe tutarak beni durdurdu.

Tam bir şey diyecektim ki arkamdan gelen kişiye baktı. Ben de kafamı çevirdiğimde Jackson'ı gördüm.

"Jackson arabamı sen al, yarın buraya getirirsin." dedi. Bir yandan da beni hâlâ tuttuğu kolumdan çekiştirmeye başlamıştı. Elimden arabamın anahtarını aldı ve tekrar Jackson'a baktı.

"Bebeğime gözün gibi bak yoksa bozuşuruz." dedi olabilecek en "korkutucu" ses tonuyla. Gerçek bir şapşaldı, ne yazık ki inkâr etmeyecektim bunu.

Jackson onun bu dediğine kıkırdayarak kafa salladı ve arabaya bindi. Lisa beni arabaya bindirdikten sonra kendisi de ön taraftan geçerek sürücü koltuğuna oturdu.

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, ne olduğunu bile anlayamamıştım. Şimdi birlikte eve gidiyorduk. BİRLİKTE. SADECE O VE BEN.

Bu konuyla ilgili jetonum daha yeni düşüyordu. İkimiz vardık bu gece sadece. Dy, Elena'da kalacaktı. Uzun zaman sonra baş başa kalıyorduk, hem de tüm gece. Bu durum beni garip hissettirirken yerimde huzursuzca kıpırdandım. Lisa göz ucuyla bakarak beni süzdü.

"İyi misin? İçerisi soğuk mu?" diye sordu ve klimayı açmak için uzandı. Kafamı iki yana sallayarak onu durdurdum.

"Gerek yok, iyiyim." dedim hemen.

Elini durdurarak bana baktı. Ardından benim dediğimi görmezden gelerek klimayı açtı. Arkama yaslanarak ona gözlerimi devirdim. Bugün sinirimi bozmaya yemin etmişti sanki.

Sessiz kalarak eve doğru sürmesini izledim. Keyfi yerindeydi, hem de bayağı. Sürekli ritim tutar gibi kafa sallıyor, ıslık çalıyordu.

Korkmalı mıydım? Lisa, bir senedir tanıdığım Lisa'dan çok farklıydı. Ve sadece birkaç günde bu hâle gelmişti. Neler oluyordu?

Eve vardığımızda hemen arabadan inerek kapıya doğru ilerledim. O da arabayı park edip, anahtarı alarak bana yetişti.

"Bir dakika, Dyanne evde yok, neden geliyorsun ki?" Kapıyı açmak için anahtarı deliğe sokarken ona sordum. Kapı açıldığında yanımdan geçmeden önce konuştu.

"Öylesine." Yanımdan geçip gittiğinde şaşkınca arkasından baktım. Ama o sanki hâlâ bu evin sahibiymiş gibi içeri girdi ve kabanını çıkardı. Ben de kendimi toparlayarak içeri girdim ve kapıyı kapattım. Kendi kabanımı da çıkararak astım.

Mutfağın girişinde dikilirken "Bir şeyler içmek ister misin?" diye sordu. Kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken anahtarımı yan taraftaki dolabın üzerindeki kaseye bıraktım.

"Tamam, ikimize birer şarap o zaman." dedi benden cevap gelmeyince.

Kendimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım. Mutfak yanından geçerek salona ilerledim ve kendimi koltuğa attım. Birkaç dakika sonra Lisa elinde iki kadeh şarap ve meyve tabağıyla geri geldi.

Hayır Lisa, seninle oturup içmeyecektim.

Elindekileri ortada duran küçük masaya bıraktı. Sonra içerisi biraz soğuk olduğu için her kış yaktığı ve karşısına Dyanne ile oturup birlikte kitap okudukları şömineyi yaktı. Tüm bu olanları çatık kaşlarla izlemiştim.

Şömineyi yakıp yerine geçmek üzereyken zil çaldı. Kaşları çatılarak kapı tarafına döndü. Ben kalkıp açmak isterken, benden önce davranarak kapıya doğru ilerledi. O gidince ben de tekrar yerime oturdum.

Elimi alnıma yerleştirip ovmaya başladım. Bu durum gittikçe garipleşiyordu. Sanki hiç boşanmamışız gibi davranması beni çığırından çıkarıyordu.

Bir süre beklediğimde hâlâ kimse gelmemişti. Bu durum beni işkillendirirken oturduğum yerden kalktım ve kapıya doğru ilerledim.

"Sen neden geldin ki?" diye Lisa'nın sitem eden sesini duydum. Duvar kenarına yaslanarak onları dinlemeye başladım.

"Ne yapayım gideyim mi Lisa?" diye bir cevap geldi. Bu ses Jisoo'nundu, dalga geçer gibi sormuştu.

Ama Lisa galiba onun dalga geçtiğini anlamamıştı. Kafa sallayarak Jisoo'nun kolundan tuttu ve onu dışarıya çıkarmaya yeltendi.

"Evet, hadi güle güle." Tam kapıyı kapatmak isterken yanlarına adımladım.

"Neler oluyor?" diye sordum ikisine bakarken. Jisoo kapı önünde durmuş, Lisa ve benim aramda gözlerini gezdiriyordu.

"Jisoo da tam gidiyordu." Bunu bana bakarak söyledi. Ardından kafasını Jisoo'ya çevirdi. "Değil mi Jisoo?" Sanki evet demesi için baskı yapıyordu.

Jisoo'nun konuşmasına izin vermeyerek ben konuştum.

"Saçmalama, buraya kadar gelmiş. Hadi Jisoo gel."

Ben bunu dediğimde Lisa yenilgiyle omuzlarını indirirken Jisoo ona yandan bir bakış atıp ceketini düzeltti ve tekrar içeri girdi.

"Merhaba." dedi az önce olan her şeyden sonra. Kafa sallayarak ben de ona baktım.

"Mutfaktan bir tane daha kadeh getirir misin, Lisa?" dedim yapmacık bir sesle. Suratı düştü, homurdanarak mutfağa doğru ilerledi.

Artık bana dönmek istediğini gizlemiyordu. Bunun farkına varmamak için kör olmak gerekirdi. Sabahtan beri yaptığı her şey buna çıkıyordu.

Jisoo'nun arkasından ben de salona ilerledim. "Ee Jisoo, gelmenin özel bir sebebi var mı?" diye sordum eski yerime otururken. O da kendi ceketini çıkarıp koltuğa bıraktı.

"Hayır, öylesine konuşmak için geldim." dedi gömleğinin kolunu kıvırıp. Ona kafa sallayıp arkama yaslandım.

Lisa bu sefer elinde sadece kadeh değil, aynı zamanda şarap şişesiyle de gelmişti.

"Ee, hazır mısın sınava?" diye sordu ona doğru adımlarken. Daha sonra kadehini doldurdu ve ona uzattı. Ardından birkaç saniye dikildi ve Jisoo'yla benim oturduğumuz karşılıklı koltukların ortasında kalan tekli koltuğa oturdu.

"Evet, fazla çalıştım. Yani fazlasıyla hazırım." dedi Jisoo.

Ben de kendi kadehimi almak için uzanacaktım ki, Lisa benden önce davranıp bana uzatmıştı. Tepkisizce kadehi elinden aldım.

...

Saatler olmuştu ve biz hâlâ içiyorduk. Ben yavaş gidiyordum, Lisa belki orta -ki o alkole dayanıklı bir bünyeye sahipti- ama Jisoo, kadehin dibini görür görmez yenisini dolduruyordu. Bu yüzden çok geçmeden sarhoş oldu.

"Hani Roseannebhayatında kimseyi istemiyordu? Bu kadar sene kimseyi almadı, şimdi o kadın nereden çıktı?!"

Ağzından çıkan belli belirsiz kelimelerle konuşmaya çalışıyordu. Lisa birkaç dakika önce onun yanına oturmuştu, bu yüzden Jisoo her konuşmaya çalıştığında sendelerken Lisa'ya tutunuyordu. Lisa onun bu dediğine güldü.

"Sorunun cevabı sorunun içinde değil mi?" diye cevap verdim Jisoo'ya. Yüzüme birkaç saniye baktı ama bırakın söylediğimi anlamayı, beni görebildiğinden bile emin değildim.

"Sürekli, sürekli- Ssüü~rekli Roseanne'in dibinde." dedi bu kez. "Hoşuma gitmiyor, anlıyor musunuz?"

"Anlıyoruz, canım anlıyoruz." dedi Lisa onun sırtını sıvazlayıp.

"Roseanne." diye mırıldanmaya başlamıştı artık. "Roseanne'yi arasana Lisa." Kafasını kaldırıp Lisa'ya bakmıştı. Lisa yüzündeki gülümsemeyi silmeden elindeki kadehi masaya bıraktı ve doğruldu.

"Saat geç oldu, yaşlı insanların uyku saat geldi." dedi onu kolundan tutup kaldırırken.

"Roseanne'yi çağıralım." dedi Jisoo tekrardan. Lisa onu kendisinin yattığı misafir odasına götürürken gülerek kafa salladı.

"Tabii tabii, ararız hemen." dedi.

Onların arkasından bir süre daha baktıktan sonra iç çekerek kafamı çevirdim.

Jisoo, Rosé'yi kıskanıyordu yani, öyle mi? Garip... Suzy'i ciddi bir tehdit olarak görmüştü demek ki. Detayları Rosé'den öğrenmeliydim. Ve isyan ettiği konuda haksız da değildi Jisoo, yani doğru söylüyordu. Rosé onunla tanıştığından beridir hayatına kimseyi almamıştı. Hiçbir zaman başka birinin ismini duymamıştım sincabımdan.

Yeni gelişmeler vardı öyleyse. Bunları yarın öğrenmeliydim diye düşündüm.

Çok geçmeden Lisa geri geldi. Yüzünde hâlâ gülümseme vardı, muhtemelen hâlâ Jisoo'ya gülüyordu. Kadehleri ve şişeleri masanın üstünden topladı. Hepsini mutfağa götürdü ve makineye yerleştirdi.

Ben de artık uyumak için odama çıkmaya karar verdim. Kalkmadan önce vücudumu esnettim, sanırım dakikalardır aynı pozisyonda oturmuştum ve bu uyuşmama neden olmuştu.

Doğruldum ve merdivenlere doğru ilerledim. Bu sırada Lisa'nın ayak seslerini duydum.

"Ruby." diye seslendi fısıltıyla. Ona doğru döndüm. "İyi geceler." dedi gülümseyerek.

Nedense onun bu kadar sık gülümsediği bir günü görmek bana da iyi hissettirmişti. Onun gülümsemesini izlerken ben de gülümsedim. Belki de sarhoşluğun etkisiydi, bilmiyorum. Şu an yüzüne bakarken öfke hissetmiyordum.

"İyi geceler, Lisa." dedim. "Sabah görüşürüz."

...

Lütfen oy vermeyi unutmayın ^^

Tatlı bir bölümdü, ne dersiniz?

Continue Reading

You'll Also Like

10.6K 1.2K 18
Jennie, okula yeni gelen Kimya profesörü Lalisa Manobal'a kafayı takmıştı.. Jenlisa gxg Başlangıç:25.12.22 Bitiş:?? "Tüm hakları Jennie'nin prof'und...
24.7K 2.7K 30
O, her öğleden sonra kum havuzunun köşesinde solucanlarla oynayan küçük bir kızdı. [tamamlandı]
64.6K 4.8K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
595 139 11
-Benim fotoğraflarım neden bir başkasında?...