23 | jenlisa

By ruzovyjed

69.2K 6.7K 20.7K

hakim "gereği düşünüldü" deyip tokmağını vurduğu anda salonda tüm sesler kesilmişti. sırasıyla kararını açıkl... More

1 | gereği düşünüldü
2 | vazgeçilebilir
3 | deli kadın
4 | karşılıksız
5 | dyanne
6 | hesaplaşma
7 | lalisa manobal
8 | ilkler
9 | baba
10 | görünen ve gerçek
11 | madalyonun diğer yüzü
12 | gamjatang
13 | git artık, o gece
14 | cephe
15 | üzgün
16 | çatırdamalar
17 | etkiler
19 | çaba
20 | kim jisoo
21 | dönüş
22 | sorun yok
23 | belki deneyebiliriz
23 | artık yaşamak istiyorum
24 | mutfak
25 | yanlış anlamalar
26 | sergi
27 | yeni bir dönem
28 | yakın ve uzak
29 | chae, rosie, roseanne
30 | özledim
31 | peki
32 | aswium
33 | sıcak ve soğuk
34 | tamamlanma
35 | kısa bir ara
36 | son
37 | apprehension
38 | yeniden
39 | gözler
40 | énouement
41 | boşluk
42 | roseanne park
43 | jennie ruby jane (veda)
44 | "o"
45 | yeniler
46 | bağ
47 | haksızlık
48 | dün, bugün, yarın
49 | her şey
50 | kayıp
51 | geçmiş
52 | dönmek
53 | evren
54 | 'ben her zaman sana geliyorum'
55 | kaçmak
56 | dürüst
57 | değişim
58 | adım adım
59 | kurallar
60 | restoran
61 | karşımdaki
62 | sen
ben?!
63 | dejavu

18 | kedi

842 105 344
By ruzovyjed

BÖLÜM 18 | KEDİ

GÜNÜMÜZ - Jennie'den

Okuldan ayrılırken Rosé ve Alice'e, Lisa'yla konuşmam gerektiğini ve bunun için ona gideceğimi söyledim. Yine tek araba problemi yaşıyorduk, bu yüzden önce beni Lisa'ya bıraktılar daha sonra Rosé işe, Alice de dinlenmek için Rosé'nin evine geçeceğini söyledi.

Arabadan inip ikisine de gülümseyerek el salladım. Yanımdan uzaklaştıklarında soğuk havadan derin bir nefes çektim içime. Mesajda da bu işi halledebilirdim diye düşünüyordum ama madem birlikte yapmamız gereken bir şey vardı, yüzyüze konuşmak daha iyi olacaktı.

Söyleyeceklerimi düşündüm, eksiksiz bir şekilde anlatmak istiyordum ona Dy'in neler hissettiğini. Suzy'nin söylediklerini ve endişelerimi de... Henüz bir gün önce Dy'a üzgün olduğunu söylemişti, muhtemelen bu gelişmeler için de üzülecekti ama yapmamız gereken şey olgun davranmaktı. Lisa da yapmalıydı bunu, belki onun için zor olacak olsa da.

Onu düşünmekten de alıkoyamıyordum kendimi. Nasıl bir hâldeydi? Dy, "üzgün" derken tam olarak ne görmüştü de buna kanaat getirmişti? Merak ediyordum. Birkaç gün önce onu terslediğim için üzüldüm bir anlığına.

Kendimden de beklemediğim bir tepki vermiştim. Sinirlenmiştim ona, kızgın hissetmiştim. "Sen gelince, kendi evime geçerim." demesi üzmüştü beni- İnkâr edemezdim. Bu yüzden reddettim, bu yüzden öfkelendim.

Düşüncelerimi toparlamaya çalıştım ve derin bir nefes vererek zile bastım. Yüzüme vuran soğuk rüzgar saçlarımı dağıttığından düzeltmek için eğilmiştim. Sağ elimle saçlarımı arkaya doğru tararken Lisa kapıyı açtı.

Altında bol bir siyah eşofman ve üstünde siyah braleti vardı. Uykudan yeni uyanmış gibi görünüyordu, o da bir eliyle sarı saçlarını düzeltirken başını yerden kaldırdı ve göz göze geldik.

Beni görünce şaşırdı, kahverengi iri gözleri genişlemiş ve dudakları aralanmıştı.

"Ruby?" dedi şaşkınca. Ardından içeri geçmem için hızla kapıyı araladı.

Adım atmadan önce "Müsait misin?" diye sordum.

"Evet, evet. Gel lütfen." dedi hızlıca.

Yavaş adımlarla içeri girdim, ardımdan kapıyı kapatmasını bekledim. Kapattı, hâlâ salona geçmemiş olmama şaşkınca bakarken eliyle o tarafı işaret etti.

İşaretinden sonra salona doğru adımladım. "Ben üstüme bir şey alıp geliyorum." dedi arkamdan.

Ona doğru dönüp yalnızca başımı salladım ve geniş siyah koltuğa oturarak onu bekledim.

Önümdeki masanın üstünde iki tane kadeh vardı. Birkaç tane viski şişesi, atıştırmalıklar... Muhtemelen karşımdaki koltukta uyumuştu dün gece -ve belki de ben zili çalıncaya kadar- çünkü oldukça kırışık görünüyordu.

İki kadeh... Üzerinde sadece iç çamaşırıyla kapıyı açan Lisa. Bu ne demekti?

Yukarıdan sesini duydum, biriyle ya da telefonda konuşuyordu.

"Yeni uyandım." gibi bir şey duydum. Sesi daha da yakınlaştı, merdivenlerden iniyordu. "Başın ağrıyor mu?

Tamam hayatım~." dedi gülerek. "Kızmasana hayatım." dedi bir kez daha. Gülmesi kahkaha hâlini alacak gibiydi.

"Tamam, tamam görüşürüz öpüyorum." deyip kapattı telefonu. Sonra mutfak tezgahının üzerine bıraktı ve küçük bir gülümsemeyle yanıma geldi.

Ama ben gülümsemedim. Yerimde huzursuz bir şekilde kıpırdanmıştım. Bu ana anlam veremiyordum, hissettiklerime de.

Karşımdaki koltuğa oturdu. Gözlerim istemsizce kadehlere kayıyordu, bunu fark edince "Pardon." dedi ve hızlıca toparladı masanın üstünü.

Topladıklarını mutfağa bırakıp tekrar yanıma döndü. -O kadeh kimindi?- Kafamdan binbir türlü senaryolar geçiyordu ve bunu durduramıyordum. -Kime hayatım dedi?- Sadece Dy'a odaklanmaya çalışıyordum. -Telefonda kiminle konuştu?- Suzy'nin söylediklerine... Bunları Lisa'ya -Dün gece kiminle birlikteydi?- Bunları Lisa'ya anlatmam gerekiyordu.

Ben çelişkili düşüncelerimle boğuşurken yumuşak bir sesle "Nasılsın?" diye sordu.

Refleks gibi bir hareketle ani bir şekilde başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. Yorgun görünüyordu. Ama bir yandan da gülümsemeye çalışıyor gibiydi. Kahve gözlerinde iç içe geçmiş iki duygu vardı sanki.

Önce yutkundum. Daha sonra gözlerimi gözlerinden ayırmadan "İyiyim." dedim soğuk bir sesle.

İçimde öyle büyük bir öfke yükseliyordu ki yüzüne bakarken, bir an ona hiçbir şey anlatmak istemedim. Madem umursamıyordu, bilmeye de hakkı yok diye düşünmüştüm. Madem keyifli geceler geçirecek kadar "iyiydi" artık, bu şekilde devam edebilirdi hayatına.

Ama Dy olmadan. Onu bir daha hiç görmeden.

Ne saçmalıyordum? İki kadeh gördüm ve birine hayatım dediğini duydum diye mi bunlar geliyordu aklıma? Bu kadar basit olabilir miydi? Neden öfkeli hissediyordum şu anda?

Gözlerimi hâlâ gözlerinden ayırmamıştım. Öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum, o ise yüzüme meraklı bir ifadeyle bakıyordu. İçimden bir ses, hemen çıkıp gitmemi söyledi. Ama o an Dy'le geçirdiğimiz tüm iki sene gözlerimin önünden geçti- Ona sahip olduğumuz ilk günden, bugüne kadar her hâli. Her kelimesi, her cümlesi, her hareketi, her davranışı...

Bunu kızıma yapamazdım. Ne kadar istesem de onu tek başıma iyi hissettiremiyordum. İkimize de ihtiyacı vardı. Özellikle Lisa'nın iyi olduğunu görmeye ihtiyacı vardı.

Hızla başımı iki yana salladım. Tekrar Lisa'ya baktım. "Bugün Dy'in öğretmeniyle görüştüm." dedim.

Meraklı ifadesi endişeli bir ifadeyle yer değişmişti.

"Öğretmeni Suzy, bana bir şeyler anlattı. Dy'in tüm bu olanlardan çok etkilendiğine dair... Birçok şey konuştuk." dedim. Sesimde bir değişiklik yoktu, sadece öfkemi belli etmemeye çalışırken daha da soğuklaşıyordu.

Kendimi toparlamak istiyordum. Birkaç kez tekrar ettim, "Dy'a odaklan, Suzy'nin söylediklerine odaklan Jennie."

"Bana bir bardak su getirir misin?" diye sordum yüzüne bakmadan.

Oturduğu yerden hemen fırladı ve birkaç saniye içinde bir bardak su getirip uzattı. Acele etmeden yavaşça yudumladım. Bardağı masaya bıraktığımda o da geri, az önce oturduğu koltuğa oturdu.

"Dy birkaç resim çizmiş. Suzy'in ilgisini çekecek kadar ayrıntılı ve bir şeyler ifade eden resimler." dedim hızlıca. "Bu durumdan etkilenmesi kaçınılmaz, bunu biliyorum- Ama bunu daha iyi bir şekilde ifade edebileceğimizi düşündüğünü söyledi."

"Mesela?" dedi Lisa meraklı bir şekilde. Yüzündeki endişeyi görüyordum ama bu yine de içimdeki öfkenin sönmesine yetmiyordu.

"Birlikte birkaç gün geçirmemizin iyi olacağını söyledi." dedim düz bir şekilde. "Birlikte birkaç gün geçirip, Dy'a bu boşanma durumunu birlikte anlatmamız daha iyi olacak."

Aklım hâlâ kadehlerdeydi. Dün gece burada, Lisa'nın yanında kim vardı ve ne yaşamışlardı anlamaya çalışıyordum. Bunun üzerine düşünmeme mi öfkeleniyordum yoksa bu olayın kendisine mi ayrımını yapamıyordum.

Rosé olamazdı, zaten benimleydi. Jisoo'yla en son tartışmışlardı ve iki gün önce restorandayken Lisa onunla hiç konuşmamıştı. Arkadaşlarından biri olabilir miydi? Ama onlarla da son haftalarda hiç görüşmemişti. Kimdi o zaman?

"Ruby, hey."  Düşüncelerimi bölen şey Lisa'nın bana endişeli bir tonda seslenmesi oldu.

Başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. "Sen iyi misin?" diye sordu.

"Evet." dedim hızlıca. "Evet, iyiyim."

İkna olmamış gibi bakıyordu yüzüme. Gözlerimi kaçırdım, etrafta bakıyordum. "Tamam." dedi.

Tekrar ona döndüm. "Neye tamam?" diye sordum.

Yeniden o endişeli ifadesini takındı yüzüne. "Anlattıklarına... Tamam dedim, Ruby?" dedi.

Muhtemelen çok dalgın ve aptal görünüyordum. İstediğim tek şey şu anda bu evden çıkıp gitmekti. Baktığım her yerde saçma sapan görüntüler getiriyordum gözümün önüne.

"Sen gerçekten iyi misin?" diye sordu bir kez daha.

Çantamı alıp oturduğum yerden kalktım. "Evet, iyiyim. Tamam, o zaman..."

Kapıya doğru adımladım. Benimle birlikte ayağa kalktı.

"O zaman akşam yemeğinde restorana gel." dedim yürürken. Arkamda kalmıştı ve yüzüne bakmadan konuşmuştum. Muhtemelen şaşkındı.

"Peki." dedi yanıma yaklaşıp.

Kapının önüne geldiğimizde ona doğru döndüm ama aramızdaki mesafeyi tahmin edememiştim. Tam arkamda olduğu için, dönerken ona çarpmıştım. Düşerim korkusuyla sağ eliyle kolumu hafifçe tutmuştu. Yavaşça geri çekildim.

"Dy'i okuldan alıp gelirsiniz." dedim. Havada kalan elini indirip başını salladı. "Tamam." dedi.

...

Nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başlamıştım. Düşüncelerim tek bir yerdeydi- Saçma kuruntulardan kurtulamıyordum. Ama kuruntu olmama ihtimalini de düşünüyordum ve bu canımı yakıyordu.

Lisa kime hayatım demişti?

Beynimde dönen tek soru buydu. Soğuk hava yüzüme vuruyordu ama hiçbir şey hissetmiyordum. Hayatında biri mi vardı? Olabilir miydi? Ne zamandır? Henüz yeni mi?

Birlikteyken, hatta son bir yıl içinde bile Lisa'nın beni aldattığına dair hiçbir şüphem olmamıştı. Bilmiyorum, benden uzaklaşmasıyla ilgili hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Hissetmemiştim de.

Ben sadece, onun beni artık sevmediğini anlamıştım. Beni artık sevmiyordu ve öyleyse... Hayatında her zaman biri olabilirdi.

Ama... Benden ne zaman vazgeçmişti gerçekten? Gerçekten ne zamandı tam olarak? Bir yıl önce, her şeyden sıkıldığını söylediği o günlerde mi vazgeçmişti? Yoksa onun çok öncesinde bile, beni sevmeyi çoktan bırakmış mıydı?

Lisa beni çok uzun zamandır sevmiyordu. Beni itme sebebi buydu, yalnız kalmak isteme sebebi buydu, "Boşanalım." dediğimde buna dünden razı bir şekilde susup, kabul etmesinin sebebi buydu.

Başka ne olabilirdi ki? En başlarda, gerçekten yalnızlığa ihtiyaç duyduğunu sanmıştım. Ama sonra onun bunu "istediğini" anladım. Beni istemedi. Gitmemi bekledi. Ben de gittim.

...

Bir otobüse atlayıp, restorana geldikten sonra vücudumda gerginlik hakimdi. Bunun sebebinin Lisa olduğunu bilmekse gerginliğimi daha çok artırıyordu. Tamam, beni artık sevmediğini uzun zaman önce anlamıştım, ama atlatması bu kadar mı kolay olmuştu?

Üstelik onun hakkında neler düşünüyordum ve karşılaştığım şey...

Kabanımı çıkarıp kenara bırakırken derin bir nefes aldım. "Merhaba patron." Mutfaktan çıkan Jackson beni görüp selam verdiğinde kafamı salladım.

"Merhaba Jackson." dedim sadece. Ellerimi tezgahın üzerine koyarken Jackson kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Bir süre sonra hâlâ bakmaya devam ettiğinde kafamı ona çevirdim.

"Ne?" dedim ellerimi açarak. Gözlerini kısarak beni süzdü ve sonra sırıtmaya başladı.

"Sen gergin misin?" diye sorduğunda cevap vermeden başımı çevirdim. Bunun bu kadar belli olduğunu bilmiyordum ama yine de asla dile getirmeyecektim.

"Hayır." dedim önüme bakarak. Gülerek kafasını iki yana salladı ve garson isteyen masalardan birine doğru ilerlemeye başladı. O giderken arkasından göz devirdim.

Mutfak ne alemde diye bakmak için oraya ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde beni sıcak ve rahatsız edici bir hava karşılamıştı.

"Lex, hemen havalandırmayı çalıştırır mısın? Havasızlıktan ölecek misiniz burada?"

Sesim galiba biraz sert çıkmıştı, çünkü Lex'in ilk önce dudakları aralandı, sonra ise kendini toparlayarak havalandırmayı açacağı bölmeye yürümeye başladı. Yürürken de bana bakmaya devam ediyordu. Gözlerimi içeride gezdirirken ocakta pişen ete baktım.

"Bu çok pişmiş." Elimle işaret ederek, genç aşçımız Dawn'a söyledim. Önce bana, sonra tavadaki ete baktı. Ardından ensesini kaşırken konuştu.

"Patron, her zamanki gibi pişmiş işte." dedi. Bakışlarımı ona çevirdim. Dudakları aralanırken, az önce ensesini kaşıdığı ellerini indirdi.

"Bu çok pişmiş." dedim kendimi tekrar ederek. Tavaya baktıktan sonra hemen altını kıstı.

"Ve ellerini yıkamadan yemeklere sakın dokunma."

Dawn mahçup bir şekilde ellerini önünde birleştirdi ve özür diledi. Daha sonra ellerini yıkamak için hareketlendi. Bu sırada havalandırma bölmesinden gelen Lex, bana doğru yürüyordu. İşaret ve baş parmağını birbirine yakınlaştırarak sanırım şu an mutfakta olan herkesin merak ettiği soruyu sordu.

"Patron, acaba birazcık, azıcık gergin misiniz?"

"İşinizi düzgün yapmanız konusunda sizi uyarırken aegyo yapamadığım için özür dilerim Lex." diye cevap verdim.

O da sadece kafa sallayarak ellerini arkada birleştirdi. "Haklısınız, efendim." dedi.

Derin bir nefes alarak mutfaktan çıktım. Tekrar tezgah kısmına yakınlaşarak çekmeceden hesap defterini çıkardım. Bunu daha teknolojik bir şekilde halletmemiz mümkündü ama bu defter benim çoğu zaman kurtarıcım olduğundan hâlâ bunu kullandırmaya devam ediyordum. Gergin olduğumda, sinirli olduğumda, üzgün olduğumda hep kafamı meşgul ederdi bu siyah defter.

Dyanne ve Lisa gelene kadar kendimi onunla oyalayacaktım ben de. Ama umduğum gibi olmadı. Defteri açtığımda içinde gördüğüm rakamlar resmen gözümde büyümüştü. İçim daralırken hemen defteri kapatarak derin bir nefes aldım.

Şu an sayılardan nefret ediyorum!

Kendimi bunun dışında başka şeylerle meşgul etmeye karar verdim. Müşterilerle ilgilendim, mutfakta yeni tarifleri hazırladım, malzeme listesini yeniledim ve daha birçok şey. Ve sonunda Lisa ve Dyanne restorana mutlu bir şekilde giriş yaptı.

Lisa'nın telefonundan geldiğini düşündüğüm Dua Lipa'dan One Kiss şarkısının sesiyle Dyanne dans ederek ilerliyordu. Lisa ise gülümseyerek onu arkadan takip ediyordu. Ama beni gördüklerinde durdular. Lisa şarkıyı kapatırken Dyanne büyük bir neşe ve heyecanla bana el salladı. Ben de onun bu tatlı haline gülümserken el salladım. Tezgahın arkasından çıkarak kollarımı açtım. Koşarak yanıma geldi ve kollarımın arasına girdi.

"Eğlenmişsin bakıyorum." Yanağına bir öpücük kondururken söyledim. O da karşılık olarak beni öptü.

"Hı hım." diye mırıldandı mutlu şekilde.

Arkadan gelen Lisa'yı gördüğümde gülümsememi sildim. Dyanne kucağımdan inerek sandalyelerden birine oturdu. Lisa bana gülümseyerek selam verse de, ben sadece ona baktım. Sonra ise tezgahın arkasına geçtim.

Belli ki Dy'la zaman geçirmek ona da iyi gelmişti. Daha güler yüzlüydü.

"İçecek bir şeyler alabilir miyiz?" diye sordu bana. Gözlerimi devirmemek için zor duruyordum resmen. Ona kafa sallayarak kafamı mutfağa doğru çevirdim.

"Lex, Dyanne ve Lisa'ya içecek bir şeyler getirir misin?" diye seslendim.

Bakışlarımı tekrar Lisa'ya çevirdiğimde bana kaşları çatık bir şekilde baktığını gördüm. Onu görmezden gelerek Dyanne'e baktım. O da benimle Lisa arasında gezdiriyordu gözlerini.

"Ee, okulda ne yaptın bakalım?" diye sordum ona gülümseyerek. Dyanne son kez bize baktıktan sonra konuşmaya başladı.

"Hiç, Elena ile konuştum sadece." dedi. Kızım galiba gerçekten "tek arkadaş" konusunda ciddiydi. Bu kadar kıskanç olması ve bana benzemesi korkunçtu.

Lex elinde iki tane içecekle geldi. İçecekleri bıraktığında onları Lisa ve Dyanne'in önüne koydum. Dyanne'e kendim uzatırken Lisa'ya kendisi alması için tepsiyi ittim. Gözlerini kısıp üzerimde gezdirirken içeceği aldı.

"Sen biraz gergin misin?" diye sordu henüz yudumlamadan. Duyduğum soruyla ona baktım. Tek kaşımı kaldırdığımda sanki az önceki soruyu sormamış gibi içeceğini içmeye başladı. Gözlerimi devirerek kafamı deftere bakmak için eğdim.

Arka taraflardan biri garson istediği için yanlarından ayrıldım.

Yavaş adımlarla yürürken Dy'in sesini duydum. Lisa'ya "Anne, bir şey mi yaptın?" diye sordu.

"Bebeğim ben kötü karakter değilim." dedi ve güldürdü Dy'i. Bense yüzümü buruşturmuştum.

Daha fazla orada durmadan müşteriye doğru ilerledim. Siparişi alıp mutfağa geçecektim ki  masanın yanından dönecekken birine çarptım.

"Biraz daha dikkatli olsanız diyorum."

Duyduğum ses tonu sert olsa da tanıdıktı. Kafamı kaldırdığımda karşımda Chloé'yi görmüştüm. Dudaklarım aralanırken şaşkın bir şekilde ona baktım.

"Ah, sen miydin?" dedim mahçup bir şekilde.

Kısa mavi saçlarını yine açık bırakarak yanlara salmıştı. Yüzünde geniş bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Biri kediyi kızdırmış galiba." dedi gülümsemeye devam ederken.

"Hayır, alakası yok." dediğimde kıkırdadı. Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda hemen durdu.

"Yani, şu an pençelerini çıkarmamış olsan inanırdım belki."

Dediğinden çok elini bir pati gibi kaldırıp tıslamasına güldüm. Ben gülerken o da bana bakıyordu. Bakışlarım bir anlığına Chloé'nin arkasında kalacak şekilde bar taburelerinde oturan Lisa ve Dyanne'e kaymıştı. Dyanne ona heyecanla bir şeyler anlatırken, Lisa bize bakıyordu.

"Bugün özel bir tarif yok." dedim sonunda gülmemi durdurarak.

Abartılı bir mimikle üzgün bir ifade yaptı. Sonra gözlerini kıstı ve gülümsedi. "Olsun. Bugün özel bir tarif hazırlamamış olabilirsin ama her gün güzel bir kadınla da çarpışamazsın." dedi. Cümlesinin sonunda gözünü kırpmıştı.

Bir kez daha güldürdü beni bu hareketiyle.

"Neyse, yemek için gelmemiştim." dedi daha sonra. Elindeki karton torbayı gösterdi. "Bunu bir arkadaşıma vereceğim, geçerken uğradım."

"Anladım." dedim gülümseyerek. O da gülümsedi.

"O zaman görüşürüz." dedi tatlı bir sesle ve yanımdan ayrıldı.

"Görüşürüz."

O giderken, ben de Lisa ve Dyanne'in yanına geri döndüm. Ben tezgah arkasına geçerken, Dyan Lisa'ya heyecanla bir şeyler anlatıyordu.

Onlar kendi aralarında konuşurken ben de ara sıra onlara göz gezdiriyor, ara sıra da müşterilere bakıyordum. Herkes yavaş yavaş dağılırken sonunda içeri Rosé, Jisoo ve Alice girmişti.

"Merhabalar." Rosé el sallayarak bize doğru yürümeye başladı.

"Teyze." Dyanne oturduğu yerden inerek Rosé'ye doğru koştu. Onun minik adımlarla yaklaştığını gören Rosé eğilerek kollarını açtı ve onu kucağına aldı.

Ben tezgah arkasından çıkarken Lisa da oturduğu yerden kalktı. Alice ile görüşmemişlerdi daha. Bu yüzden sarılma faslını ilk onunla gerçekleştirdi.

Alice, Lisa'yı sararken "Görmeyeli uzun zaman olmuş." dedi ve sırtını sıvazladı.

"Öyle gerçekten." dedi Lisa gülümseyerek. "Ne zaman geldin ki?" diye sordu.

Onlar kendi aralarında konuşurken ben, Jisoo, Rosé ve kucağında Dyanne ilerideki boş masalardan birine oturmak için hareketlendik.  Rosé yine Dyanne'i Elena konusunda lafa tutuyordu.

İkili oturduktan sonra, Dy arkamızdan gelen Lisa'nın kucağına gitmek için Rosé'den ayrıldı. Alice de geldi, Rosé ve Jisoo yanyana, Alice onların yanında, Lisa karşılarında duvar kenarında oturuyordu.

"Ne yemek istersiniz?" diye sordum. Herkes tercihini söyledi ama Lisa sessiz kalmıştı.

Dy onun kucağında kıpırdandı, ellerini yüzüne koydu. Daha sonra bana döndü. "Biz annemle hamburger yiyebilir miyiz annee?" diye sordu.

Gülümsedim. "Yiyebilirsiniz, tatlım." dedim ve Jackson'a seslendim.

Siparişleri söyledikten sonra masada hararetle bir konu konuşuluyordu. Jisoo her zamankinden daha durgun ve uykusuz gibiydi. Rosé henüz anlayamadığım bir şeyler anlattıktan sonra Jisoo'ya döndü.

"Sen iyi misin hayatım?~" dedi imalı bir şekilde. Jisoo ise gözlerini devirdi.

Lisa'nın kıkırdadığını duyduğumda bakışlarımı oma çevirdim. Bir saniye kadar bana baktıktan sonra sustu.

Rosé'ye döndüm, "Anlatacak mısınız?" diye sordum. Bugün ikinci kez bu kelimeyi duyuyordum ve ikisine de anlam veremiyor olmak beni geriyordu.

Rosé kahkasını bitirirken anlatmaya başladı. "Hani sabah ben telefonla konuşuyordum ya- Dy'i okula bırakırken." dedi. Başımı sallayarak onayladım.

"Jisoo'nun iş yerinden aradılar. Kaçak, işe gitmemiş. Merak etmişler." dedi ve tekrar kahkaha attı. Bakışlarım Jisoo'yu buldu, somurtkan bir şekilde Lisa'ya bakıyordu. Lisa yeniden kıkırdadı.

"İşte, bunlar dün geceyi sabah etmişler. Uyandırmak için Jisoo'yu aradım ve "Hayatım." diyerek açtı telefonu."

Duyduğum şeyle kaşlarım çatılmış, ardından havaya kalkmıştı. O hayatım kelimesi...

Ne yani? Tüm olanlar bunlar mıydı? Jisoo muydu dün gece onunla olan? Lisa da dalga geçmek için mi hayatım demişti ona telefonda? Jisoo'ya mı? Ben bunun için mi tüm gün gergin bir şekilde dolandım?!

Bu sinir kat sayımı daha da arttırmıştı sadece.

Kalbim bu farkındalıkla hızlanırken kafamı başka bir tarafa çevirdim.

Bu sırada Alice araya girdi ve Lisa'ya "Lisa, seninle özel olarak konuşalım mı?" diye sordu.

Lisa bunu şu anda beklemiyordu. Bu yüzden gülmesi hemen kesildi. Ardından kafa sallayarak sandalyesini arkaya çekti ve Alice ile birlikte masadan kalktı. Giden onlara bakarken masada konuşan Rosé ve Jisoo'daydı kulağım.

"Ee, senin savcılık sınavı ne zaman?" diye sordu Rosé. Gözlerim bir anlığına bu ikisine kaymıştı tekrardan.

"Üç gün sonra." dedi Jisoo.

"Ne sınavı Jisoo teyze?" Dyanne sormazsa elbette olmazdı. Jisoo onun burnuna dokunurken gülümsedi.

"İşle ilgili minik." dediğinde Dyanne zaten anlamamıştı.

"Atanamamış savcı teyzen Jisoo atanabilmek için sınav veriyor bebeğim." Rosé yan gözle onu süzerken Dyanne'ye açıklamak niyetiyle konuştu. Onun bu dediğine ben gülsem de Jisoo yine gözlerini devirmişti.

Onlar kendi aralarında konuşurken sonunda Alice ve Lisa bize doğru gelmeye başlamışlardı. Masaya yürürken Alice ona bir şeyler diyor, Lisa da kafa sallıyordu.

"Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu Alice tekrar yerine otururken. Dyanne Rosé'nin kucağında dönerek Alice'e baktı.

"Jisoo teyzem ata binmek için sınav olacakmış, Rosé teyzem onunla dalga geçiyor."

Onun bu dediğiyle hepimiz bir an boş bulunup kahkaha atmıştık.

...

Yemeklerimizi yiyip, içecek ve tatlı kısmına geçtiğimizde hâlâ konuşmalar sürüyordu. İlk andaki gibi enerjik olmasa da, huzurlu bir sakinlik gelmişti herkese.

Biz kendi aramızda konuşurken duyduğumuz sesle kafamızı kaldırdık.

"Merhaba." dedi Suzy. Dyanne'nin uyuduğunu gördüğünde gülümsedi.

"Merhaba." dedik biz de ona gülümseyerek.

Ayağa kalkıp sarılmak için hamle yaptım. "Nasılsınız?" diye sordum.

"İyiyim, teşekkür ederim." dedi ve bakışlarını masaya çevirdi. Sanırım gördüğü manzaradan memnundu.

Bakışları önce Lisa'ya, sonra bana geldiğinde sanırım sadece bizim anlayacağımız bir şekilde sıcak bir gülümseme verdi.

"Arkadaşlarımla yemeğe gelmiştik, şimdi gidiyordum. Size selam vermek istedim." diye açıklama yaptı.

Alice, Lisa ve Jisoo ona gülümseyerek kafa sallarken Rosé "Kombininiz çok güzel." diye bir giriş yaptı.

Başımı ona çevirdiğimde Suzy'nin üzerindeki krem rengi hırkayı süzdüğünü fark ettim.

"Ah, öyle mi? Teşekkür ederim." dedi Suzy utanarak ve kafasını eğdi.

Garip bir sessizlik ortamı kaplayınca Suzy "İyi akşamlar o hâlde." dedi ve hepimizle vedalaşıp kendisini bekleyen arkadaşlarına doğru gitti.

...

Birlikte birkaç saat daha oturmuştuk. Ama sanırım sonuna geliyorduk çünkü Dyanne, Lisa'nın kucağında uykuya tam olarak daldığında diğerleri de gitmek için ayaklandı.

Biz ayakta dururken Jackson elinde bir hırka ile yanımıza geldi. Hırkayı gören Rosé dudaklarını bir birine bastırdı.

"Ne bu?" diye bir soru sordu Jisoo, Jackson'a. Gözlerim istemsiz bir şekilde Lisa'ya kaymıştı. O da bana bakıyordu.

"Sizin yanınıza gelen hanımefendi-"

"Hediye falan mı bırakmış? Nedir?"

"Jisoo sakin olsana biraz." diye araya girdim. Rosé'nin her ama her kararına saygı duyuyordum Jisoo'yla ilgili ama bazen yersiz çıkışlarına müdahale etmeyeceğim anlamına gelmiyordu bu. Çalışanımı ise asla azarlattıramazdım.

"Ver, Jackson." diye elimi uzattım. "Unutmuş olmalı, patron." dedi. Başımı sallayıp hırkayı elinden aldım.

"Kızın hırkasında nasıl gözün kaldıysa artık." diye bir şaka yaptı Alice. Jisoo hariç buna hepimiz gülmüştük. Rosé ise yüzünü buruşturduktan sonra katılmıştı bize.

"Alice haklı Rosie." deyip elimdeki hırkayı ona uzattım.

"Bence bunu telafi edebilirsin. Hem günah çıkarmış olursun."

Kaşları çatılırken elimden hırkayı aldı. Ardından kafasını kaldırıp bana baktı.

"Nasıl?" diye sordu hırkayı düzgünce katlayıp tek eliyle tutarken.

"Evi senin yolunun üstünde. Adresi sana atarım, geçerken bırakırsın."

Rosé bir şey demeden sadece kafa salladı. Bize veda edip giderlerken cebimden telefonumu çıkarıp hemen Rosé'ye adresi attım.

Lisa ise hâlâ kucağında Dyanne ile oturuyor, sessizce etrafa bakıyordu. Bir şey demeden kabanımı almak için yanlarından ayrıldım. Giyip geldiğimde hâlâ aynı pozisyonda bekliyordu.

Derin bir iç çekip ona baktım. "Hadi gidelim." dedim.

Kucağındaki Dyanne'i daha rahat bir pozisyona alırken hemen ayaklandı. Önde ben giderken arkamdan da o geliyordu.

Arabasına yaklaştığımda hızla kilidi açtı. Ben yan koltuğa oturduktan sonra Dyanne'i almak için kollarımı uzattım. Lisa Dyanne'in alnına bir öpücük kondurduktan sonra bana verdi. Onu kucağıma rahat bir şekilde aldım ve arkama yaslandım. Lisa da ön taraftan geçerek sürücü koltuğuna oturdu.

Dyanne'in uyanmaması için yolculuk boyunca sessizce oturduk. Zaten konuşmuyorduk da. Arabadaki tek ses Dyanne'in hafif horlaması ve Lisa'yla benim nefes alış verişlerimdi.

Evin önünde durduğumuzda ikimiz de inmiyor, bekliyorduk. Bir şey söylemek ister gibi dudaklarını açıp kapasa da, ses çıkmadı. Bu yüzden ben konuştum.

"Seninle uyumak isteyecektir." dedim sadece.

Bununla ne demek istediğimi anlamıştı zaten. Dudaklarını birbirime bastırırken başını salladı ve arabadan indi. Hızlı adımlarla gelerek kapımı açtı. Elimi Dyanne'in kafasının arkasına yerleştirerek arabadan indim.

Dy, hafif kıpırdandığından olsa gerek gözlerini aralamıştı. "Lisa annem?" diye sordu uykulu ses tonuyla. Kafasını kaldırıp etrafa bakındı.

Arkamda duran Lisa hemen yanıma gelerek elini onun sırtına yerleştirdi.

"Buradayım canım." dedi ve onu almak için uzandı. Dyanne'i ona geri verdim ve eve doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri geçtim, Lisa da girdiğinde kapattım.

"Odasına götür." dedim salona geçerken.

Lisa kafa sallayıp onu uyutmak için yukarı çıkarken ben de yan taraftaki misafir odasına girip Lisa'nın yatağını hazırladım.

Biraz sonra Lisa aşağı inmişti. Kapının önünde durup beni izlerken üzerinde bol bir kot pantolon ve tişört vardı. Ona göstererek geceliklerini hazırladığım misafir yatağının üzerine bıraktım.

Odadan çıkmak için ona doğru yürüdüm. Yanından geçerken "İyi geceler." dedim ama o usulca kolumu tuttu.

Yavaşça ona döndüm. "Biraz konuşabilir miyiz, Ruby?" diye sordu.

Reddetmek için birçok nedenim vardı. Ama yapmak istemedim. Bu soruyu sorarken gerçekten çok masum bakıyordu.

Kolumu yavaşça ellerinin arasından çektim ve "Olur." dedim.

Salona geçtik, her zaman oturduğu köşeye oturdu. Ben de karşısına oturdum. Düşünceli bir hâli vardı. Ellerini yüzünde gezdirdikten sonra anlatmaya başladı.

"Bugün, Dy'in öğretmeniyle ben de konuştum." dedi. Başımı onaylar anlamda salladım.

"Muhtemelen sana söylediklerinin aynısını söyledi bana da. Ama ben bir özür borçlu hissediyorum." dedi utanarak.

"Dy'a senin kadar iyi bir açıklama yapamadım. Benim ruh hâlimden çok etkilendiğini biliyorum ve sanki sen-" Hızla başladığı cümleyi yarıda kesti. Birkaç saniye sustuktan sonra devam etti.

"Sanki sen her şeyi toparlarken ben bir hamlemle onu yıkıyormuşum gibi hissediyorum." dedi gözlerime bakmadan.

Vaov, bu Lisa'dan duymayı beklediğim bir konuşma değildi. Benimle ilgili kısmı yani, onun dışında bir sene içinde binlerce kez özür dilemişti zaten davranışları için.

"Kendimi toparlamalıyım, öyle değil mi?" diye sordu. Bu kez gözlerime bakıyordu. Ne diyeceğimi bilemedim.

"Alice bununla ilgili konuştu benimle." diye devam etti. "Sanırım... Sanırım içimde bir umut var." dedi buruk bir gülümsemeyle.

Hiç dahil olmadan onu dinliyordum.

"Dy için... Çabalayacağımı bilmeni istiyorum." dedi. "Sana bunu söylemek istedim."

Biraz sessiz kaldıktan sonra başımı salladım. Birçok şey söylemek geliyordu içimden.

"Bunca zamandır neden yapmadın? Benim sana anlatmaya çalıştığım da bu değil miydi? Kızımızın gerçekten etkilenmesi mi gerekiyordu tetiklenmen için? Benim gözlerinin önünde eriyor oluşum neden yetmedi? Şimdi neydi farklı olan? Neden şimdi?"

Hiçbirini söylemedim. Yavaşça ayağa kalktım. O da hiçbir şey söylememişti.

Merdivenlere doğru yürürken "İyi geceler, Lisa." dedim sadece. Cevap beklemiyordum.

Ama o, değişik bir tonda cevap verdi bana.

"İyi geceler, kedi." dedi. "İyi geceler."

...

3672 kelime 🥱

Sanırım bundan sonra pek geriye dönüş olmayacak, gündelik olaylar üzerinden ilerleyeceğiz gibi duruyor.

Sizce o "kedi"nin iması neydi? 😏

Continue Reading

You'll Also Like

395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
1.9K 207 12
Jane, kızı letty ile Paris'te yaşayan mutlu bir anneydi. Yada öyle görünmeye çalışıyordu. Düz yazı/Texting
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
655 149 11
-Benim fotoğraflarım neden bir başkasında?...