23 | jenlisa

By ruzovyjed

79.7K 7.3K 21.7K

hakim "gereği düşünüldü" deyip tokmağını vurduğu anda salonda tüm sesler kesilmişti. sırasıyla kararını açıkl... More

1 | gereği düşünüldü
2 | vazgeçilebilir
3 | deli kadın
4 | karşılıksız
5 | dyanne
6 | hesaplaşma
7 | lalisa manobal
8 | ilkler
10 | görünen ve gerçek
11 | madalyonun diğer yüzü
12 | gamjatang
13 | git artık, o gece
14 | cephe
15 | üzgün
16 | çatırdamalar
17 | etkiler
18 | kedi
19 | çaba
20 | kim jisoo
21 | dönüş
22 | sorun yok
23 | belki deneyebiliriz
23 | artık yaşamak istiyorum
24 | mutfak
25 | yanlış anlamalar
26 | sergi
27 | yeni bir dönem
28 | yakın ve uzak
29 | chae, rosie, roseanne
30 | özledim
31 | peki
32 | aswium
33 | sıcak ve soğuk
34 | tamamlanma
35 | kısa bir ara
36 | son
37 | apprehension
38 | yeniden
39 | gözler
40 | énouement
41 | boşluk
42 | roseanne park
43 | jennie ruby jane (veda)
44 | "o"
45 | yeniler
46 | bağ
47 | haksızlık
48 | dün, bugün, yarın
49 | her şey
50 | kayıp
51 | geçmiş
52 | dönmek
53 | evren
54 | 'ben her zaman sana geliyorum'
55 | kaçmak
56 | dürüst
57 | değişim
58 | adım adım
59 | kurallar
60 | restoran
61 | karşımdaki
62 | sen
ben?!
63 | dejavu
64 | eski
65 | dost

9 | baba

1K 112 362
By ruzovyjed

BÖLÜM 9 | BABA

GÜNÜMÜZ - Jennie'den

Rosé ne kadar ısrar etse de bir şey anlatmadım. Bu konularda ketum olduğumu bilir ama ben bu kez ketum olduğum için değil gururumdan anlatmıyordum.

Sanırım bir şeyleri halledememiştim hâlâ içimde. Halledebilir miydim? Bilmiyorum. Rosé'ye anlatmaktan kaçındığım o gurur kırıcı anlarla aylardır yüzleşmek zorunda kalmıştım.

Şimdi anlatmak mı zor geliyordu? Öyle sanırım.

Altından girip üstünden çıkarak konuyu kapattırdım sincaba. O da sonunda pes etti.

"İyi." dedi. "Lisa'yı öldüreceğim bir konu yok belli ki. Sevindim."

Sonra o sevimli gülümsemesini sundu. Ben de gülümsedim. Ama benimki sevimliden çok kırık bir gülümsemeydi.

Neredeyse gece yarısına kadar sohbet ettik. Geçmişle ilgili dedikodular yapıp, birlikte güldük. Bence herkese Rosé gibi biri gerekiyordu. Gerektiği zaman sizi eğlendirip, güldürecek ama aynı zamanda da ihtiyacınız olduğunda yanında olacak biri.

"Ah, zaman ne kadar da hızlı geçiyor." Elindeki içki dolu bardağı sallarken buruk bir ses tonuyla konuştu. Sarhoşluğun verdiği duygusallık ikimizi de sarmıştı.

Ben de gözlerimi elimdeki kadehe çevirdim. Kaşlarımı kaldırıp indirirken kafa salladım. "Öyle gerçekten." dedim onu onaylayarak. Biz neler yaşamıştık birlikte. İyi veya kötü şu an her şey geride kalmıştı üstelik.

Aramıza derin bir sessizlik çökmüştü. O sırada saate bakmak için telefonuma uzandım. Saatler önce gelmiş üç mesaj vardı Lisa'dan. Açtım. Dyanne bir ses kaydı ve kendisiyle Lisa'nın birer fotoğrafını atmıştı.

Ses Kaydı
"Anne~ Nasılsın? Ben iyiyim. Lisa annemle resim yapacağız onun pottesini (portre) çizeceğim! Seni seviyorumm annecim.💖💖💖💖🐇🐇💐💐🐤🐤😍"

Onu görünce ne kadar çok özlediğimi fark ettim.

Halbuki sadece saatler geçmişti. (Lisa'yı özledi sandınız di mi)

Ben gülümseyerek fotoğraflara bakarken Rosé kafasını koltukta geriye doğru atarak tavanı izlemeye başladı. Karanlık ışık altında sessiz bir şekilde oturmak öyle güzel hissettiriyordu ki, anlatılması imkansızdı. Bizim sessizliğimize karşı salondaki tek ses yeni yanan şöminenin çıtırtılarıydı.

Rosé tavanı izlerken ben de bakışlarımı bitmek üzere olan şarabıma çevirdim. Bir kere sallayıp girdap yaptıktan sonra geride kalan bütün içkiyi tek seferde içtim. İçki boğazımdan daha yeni geçmişti ki, sessizliği bozarak telefonum çaldı. Gecenin bu saatinde kim arıyor olabilirdi ki?

Rosé de bu saatte kimin aradığını sorarcasına kafasını kaldırıp bana baktı. Az önce önümdeki masanın üzerine bıraktığım telefonumu alırken Rosé'ye bilmiyorum dercesine baktım.

Ekranda Lisa'nın ismi yazıyordu. Kaşlarım çatılırken Dyanne'e bir şey olmuş düşüncesiyle kalbim hızlanmıştı. Hızla telefonu kapıp açtım.

"Lisa?" Sesimdeki tedirginlik belli bir şekilde duyuluyordu. Diğer hattan hızlı bir nefes alma sesi geldiğinde kalbim kulaklarımda atmaya başlamıştı.

"Anne." Dyanne'in ağlamaklı sesi geldi telefonun öbür ucundan. Yerimde doğrulurken Rosé de tedirgin bir şekilde bana baktı.

"Dyanne? Tatlım?" Konuşması için seslendim. Vücudumda baş kaldıran korkunun tarifi yoktu. Dyanne bu saatlerde uyuyor olmalıydı.

"Anne- Dedem burada." Ağlamaktan akan burnunu çeken kızım konuştuğunda hızla koltuğumdan kalktım. Rosé de benimle birlikte ayaklanmıştı. "Ann- Anneme bağırıyor."

Sakin kalmam gerekiyordu. Dyanne'i telaşlandırmamalıydım. Belli ki Lisa onunla ilgilenemeyecek kadar sıkı bir tartışmaya tutulmuştu. Ayağa kalkmıştım ama geri oturdum. Elimi göğsümün üzerine koydum. Sesimin sakin çıkmasına özen gösterdim.

"Dy, bebeğim. Ben şimdi oraya geliyorum ve senden odandan çıkmamanı istiyorum." dedim. Hâlâ ağlıyordu.

"Tatlım, beni duyuyor musun?"

"Anne çabuk gel." dedi ağlarken. O an sadece milisaniye içinde gözlerim doldu.

"Geliyorum kızım. Lütfen odandan çıkma ve beni bekle."

Onay aldıktan sonra telefonu kapattım ve üstümü bile kontrol etmeden kapıya doğru koştum. Rosé de arkamdan koştu ama o en azından üzerimize bir şey almayı akıl etmişti.

Dışarı çıktığımda arabamın anahtarlarını arıyordum ki Rosé kendi anahtarını gösterip arabasına doğru yöneldi.

"Ben kullanırım." Anahtarı elinden kaptığım gibi sürücü koltuğuna oturdum. Rosé de çabucak yan koltuğa geçti. Ceketlerimizi arka koltuğa bırakırken "Noldu?" diye sordu.

Yolu kontrol ederken cevapladım. "Athin gelmiş. Lisa'yla tartışıyorlarmış." dedim hızlıca. Başka soru sormadı.

Sadece arabayı çok hızlı kullandığıma dair vurgu yapmak için sakin olmamı söyledi. Bir tepki vermedim. Dyanne'in sesi kulaklarımdan gitmiyordu. İlk kez bu kadar korku dolu bir ses duymuştum ondan. Çünkü muhtemelen bu bir ilkti. Hayatında kaç kere kavga eden iki yetişkin görmüştü ki? Lisa ve ben asla onun önünde kavga etmezdik.

Sonunda Lisa'nın evine vardığımızda apar topar indik arabadan. Bahçede Jisoo'yla karşılaştık. O da Lisa'ya gelmişti belli ki ama oldukça sakin görünüyordu.

Bizi görünce "Sizin ne işiniz var burada?" diye sordu.

"Asıl senin burada ne işin var?" diye karşılık verdi Rosé. Jisoo gözlerini bir anlık eve çevirdi. Ardından tekrar bize baktı.

Ben beklemeden eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sadece arkamdan "Lisa'yla konuşmaya geldim." dediğin duymuştum Jisoo'nun.

Arka cebimden Lisa'nın evinin anahtarını çıkardım. Gerginlikten elim titrese bile kapıyı açabilmiştim. Biz içeri girdiğimizde Rosé ve Jisoo yanımda durdu. Önce kızımı görmem gerekiyordu. Bu yüzden adımlarımı ilk önce onun odasına çevirdim. Jisoo ise bizim aksimize direkt seslerin geldiği yere, üst kata yönelmişti.

Dyanne'in odasının kapısını açtığımda beni görür görmez kucağıma atladı. Önünde eğildim ve onu kucağıma aldım.

"Anne." Kollarını boynuma dolarken dudaklarından küçük bir hıçkırık döküldü.

"Sorun yok, sorun yok bebeğim." Elimle saçlarını okşarken onu rahatlatmak için mırıldandım. Yanıma ne zaman geldiğini fark etmediğim Rosé de benim gibi onun sırtını okşayarak rahatlatmaya çalışıyordu.

"Uyuyordum, uyandığımda bağırtı sesleri duydum." Hâlâ ağlarken bir taraftan da açıklama yapıyordu. Kalbim onun bu hâlini görmeye dayanamadığını belli edercesine yavaşlamıştı sanki.

"Tamam güzelim." dedim. "Bir sorun yok, tamam mı? Ben şimdi annenin yanına gideceğim ve halledeceğim." Alnına bir öpücük kondururken o da bana kafa salladı.

"Senden, Rosé teyzenle birlikte kalmanı isteyebilir miyim?" diye sordum.

Kucağımdan indirmiş ve önünde eğilmiştim. Gülümseyerek konuşmam onu sakinleştiriyordu.

"Hı hım." diye cevap verdi. Kollarını Rosé'ye doğru kaldırdı ve Rosé de gülümseyip onu hemen kucağına aldı.

"Seni seviyorum bitanem." dedim yanından ayrılmadan son kez yanağından öpüp.

Rosé Dyanne ile birlikte dış kapıya yönelirken ben de merdivenlere doğru yürüdüm. Athin'in sesini duyuyordum- Boğuk boğuk duyduğum cümlelerden anlam çıkarmak zordu.

Tartışmanın gerçekleştiği yere -terasa- yaklaşmıştım. Kapıyı muhtemelen aşağı ses gitmemesi için kapatmışlardı. Sakin bir şekilde açtım.

"Sen ne kadar bencil birisin- her şeyi senin için yaptım!" Lisa'nın tam karşısında dikilen, benim arkasında kaldığım Bay Manobal'ın sözleriydi bunlar. Öfkeyle ellerini havaya kaldırmıştı ve öyle konuşuyordu.

"Şirketi düzenledim, rahat olup başa geçmen için elimden geleni yaptım ama sen hâlâ kıytırık işlerle uğraşıyorsun!" dedi Lisa'nın tablolarına iğrenerek bakarak.

Birkaç tuvali iğrenç bir şeye dokunuyor gibi elledi. Birini öfkeyle devirdi.

Lisa ise onu umursamadan elinde tuttuğu içki bardağına bakarak kafasını eğmişti.

Hiçbir şey demeden olanları izleyen ve muhtemelen benim gibi şaşkınlıktan dili tutulmuş olan Jisoo'nun yanına adımladım. Bay Manobal'ın bizim burada olduğumuzun farkında olduğunu düşünmüyordum. Lisa da sadece elinde tuttuğu içki kadehine bakıyordu.

Bay Manobal bağırmaya devam ederken Jisoo'ya döndüm: "Sen Rosé ve Dyanne'in yanına gider misin?" diye sordum.

Gitmek istemediğini biliyordum, yani Lisa'yı şu anda yalnız bırakmak istemiyordu. Ama gözlerinde anlayış vardı. Sanırım bunun bir "aile" meselesi olduğunu düşündü birkaç saniye içinde.  O da biliyordu, bu Athin ve Lisa'nın ilk tartışmaları değildi.

"Tamam." dedi. Üzgün bir şekilde Lisa'ya bir kez daha baktı. Tekrar bana döndü. "Bir şey olursa ara."

Başımı sallayıp onayladım. Jisoo ayrılırken Athin hakaretlerine devam ediyordu.

"Ne kadar bencil olduğunun farkında bile değilsin!" diye bağırdı Lisa'ya.

Dahil olmam gereken yer neresiydi bilmiyorum. Şu an onları ayırmak mümkün gözükmüyordu. Sanırım içlerinde ne varsa birbirlerine söylemelilerdi. Bir tartışma daha olmaması için, bugün bu konu hakledilmeli gibi duruyordu.

Ama konuşan tek kişi Athin'di. Lisa hiçbir şey söylemiyordu. Bir süre yüzüne baktım, anladığım kadarıyla alkollüydü. Muhtemelen Dyanne uyuduktan sonra içmeye başlamıştı ya da bu tartışma her ne kadar sürdüyse artık - tartışma boyunca içmişti. Bilmiyorum. Tek bildiğim içkili olduğu. Son bir senedir dozunu arttırdığı bir diğer şey de buydu çünkü.

"Seni bu kadar aptal yetiştirdiğime inanamıyorum..." dedi alayla. Sonra bir elini havaya kaldırarak salladı. "Hayır, hayır. Bu benim hatam değil. Senin aptallığın, senin olduğun şey."

Bay Manobal'la Lisa'nın ilk tartışmalarına şahit olduğumda Lisa'nın sinirinin babasına ne kadar benzediğini fark etmiştim. İkisi de birbirlerine küçümseyici şekilde bakıyorlar, ikisi de küçümseyici şekilde konuşuyorlar ikisi de birbirlerini aşağılıyorlardı.

Lisa benimle hiçbir sinirli anında böyle konuşmadı belki, böyle bakmadı da bana. Ama sinirlendiği başka insanlara öyle olduğunu çokça görmüştüm.

Bay Manobal ne yapacağını bilmiyor gibi etrafına bakıyordu. Onun daha sakin "sinirli" hâlini görmüştüm. Yani, hani bazı insanlar vardır ya; tartışırken gözleri dolmaz, sesi titremez, sanki bir tirat atıyormuş gibi kendinden emin bir şekilde öfkesini kontrol ederek tartışır sizinle. İşte, Bay Manobal benim gözümde böyleydi. Ama şu an gördüğüm kişi bambaşkaydı.

Onun kontrolünü bu kadar yitireceği ne olmuştu merak ediyordum. Tekrar Lisa'nın henüz yeni bitmiş tuvallerine döndü. Birkaç tanesini eline alıp yere fırlattı.

"Bu bok parçalarını çizmeye devam etmek için mi yaptın?!" diye sordu.

Lisa hâlâ cevap vermiyordu. Lisa, tablolarının ayaklar altında ezildiğini gördüğü hâlde cevap vermiyordu. Bu anormal durum karşısında hissettiğim tek şey endişeydi. Onun neyi vardı?

"Bay Manobal." diye araya girdim sakince. Belki Lisa izlemeye devam edecekti ama ben yapamıyordum. Onlar için ne kadar emek harcadığını, onlara ne kadar değer verdiğini biliyordum.

Athin bana döndü. Dakikalardır odadaydım ve tahmin ettiğim gibi beni yeni fark etmişti. Birkaç saniyelik bir şaşkınlık gördüm yüzünde. Ama sonra bu silindi. Narsist Bay Manobal geri geldi.

"Ah, Jennie." dedi gülümseyerek. Sol elinin işaret parmağıyla Lisa'yı işaret etti. "Bunu bir tek sen düzelttin ama bu seni de bıktırdı değil mi?" dedi.

Odağını hızlıca tekrar Lisa'ya çevirdi. "Annen bu hâlini görse senden utanırdı." dedi tiksinerek.

Lisa o an başını kaldırdı ve gözlerini Athin'in gözlerine sabitledi. Sanırım bunca şey arasında onu tetikleyen tek şey annesi hakkında bir şey söylenmesi olmuştu. Anlıyordum.

Athin Lisa'nın gözlerine bakarak "Tanıdığım en aptal ve bencil insansın." dedi.

Daha sonra beni gösterdi. "Ne yaptığından haberi var mı? Eminim yoktur."

Neden bahsediyordu?

"Ve eminim senin gibi bir işe yaramazla birlikte olduğuna pişman olmuştur. Senin yapmadığın her şeyi yaptı bu kadın aptal! Ve sen aslında senin yapman gereken anlaşmaları yapan bu kadına da nankörlük ettin." dedi.

"Her zamanki gibi."

İşten bahsediyordu. Anlaşma yaptığım birkaç ortaktan belki de. Ama Lisa ne yapmıştı? Anlaşmaları mı bozmuştu? Sorun bu muydu?

"Neden yaptın neden?!" diye bağırdı Athin. "Neden tüm anlaştığımız insanları küçücük aklınla batırmaya kalktın?!"

Evet, sorun belli olmuştu. Bunun için mi bağırıyordu Lisa'ya? Bu öfke bu yüzden miydi? Gerçi neden şaşırıyordum ki? Bay Athin için tüm sorun iş değil miydi zaten?

Lisa elindeki içki bardağını masaya bıraktı. Sakin bir şekilde vücudunu dikleştirdi. Gözlerini Athin'den ayırmıyordu.

"Tıpkı annen gibisin." dedi Athin kendisine kitlenmiş Lisa'ya bakarak. "İkiniz de bana sadece eziyet ettiniz."

"Evlendin, düzelirsin sandım. Bir de becerebilirmişsin gibi evlat edindin. Hoş -" dedi Arthin alayla. Yeniden bana döndü. "Jennie değil de bir başkası olsaydı buna asla müsaade etmezdim d-"

Sözü kesildi. Gözümün önünden bir şey geçti ama ne olduğunu anlayamamıştım. Sadece bir anlıktı. Bir kısa an.

Lisa, Bay Manobal'a yumruk atmıştı.

Aramda birkaç metrenin olduğu Athin yumruğun etkisiyle sendelerken ben şok içindeydim. Lisa'ya baktım. Öfkeli bir şekilde Athin'e bakıyordu. Bay Athin doğrulup ona doğru bir hamle yaptı. Nasıl ve ne zaman bilmiyorum ama aralarındaydım. Kollarımı Lisa'ya sarmıştım. Sanırım Athin'i durduran bu olmuştu.

Lisa'yı birkaç adım uzaklaştırdım. Athin'e döndüm.

"Bay Manobal, lütfen-Lütfen gider misiniz?" dedim. Sesimin titrememesinin ya da kekelemememin bir imkanı yoktu. Lisa'yı ilk kez böyle görmüştüm. Athin'i de.

Resmen birbirlerini parçalayacak gibilerdi. Yalvarır bir sesle bir daha söyledim. "Lütfen gider misin Athin?"

Sanırım ben de ona ilk kez ismiyle hitap etmiştim. Athin bir süre daha öfkeyle Lisa'ya baktı. Lisa da ona bakıyordu. Ve aralarında ben, her an ortadan ayrılacak kadar ince bir kağıt parçası gibi- güvenlik sağlıyordum.

Athin birkaç küfür mırıldandı ve çıktı.
....

Bay Athin gittiği anda Lisa benden uzaklaşarak terasın balkonuna çıktı. Yanına gitmedim ama kapıdan onu izledim. Esen rüzgar kısa sarı saçlarına değiyordu. O kadar durgun, o kadar dingin gözüküyordu ki az önce tartışanların ben ve Athin olduğunu sanırdınız. Ama bu sakinliğin iyi bir anlamı olmadığını biliyordum.

Onu böyle görmeyi sevmiyordum. Ve onu uzun zamandır böyle görüyordum.

Daha fazla izlemek istemedim. Yavaşça yanına yürüdüm. Tedirgindim, endişeliydim ve üzgündüm. Aklımın bir köşesinde Dyanne varken diğer bir köşesinde Lisa için kaygılanıyordum. Yanına vardığımda gözlerinin yaşla dolu olduğunu gördüm. Uzağa bakıyordu ama bakışları boştu. Baktığı yeri değil, aklındakini görüyordu sanki. Aklından neler geçtiğini bilmek isterdim.

Onun yaptığı gibi balkonun demirlerine yaslandım ben de.

"İyi misin?" diye sordum. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı.

Sadece kafasını salladı. Onu süzerken üzerinin ıslak olduğunu fark ettim. Beyaz tişörtü vücuduna yapışmıştı. Muhtemelen o itiş kakış anında içkisi dökülmüştü.

"Lisa, hasta olacaksın." dedim ıslak yeri göstererek.

Umarsızca gösterdiğim kısma, karnındaki ıslaklığa baktı. Yutkundu. Bir şey söyleyecek gibi olmuştu, ağzını araladı ama daha sonra bir şey demeden kapattı. Tekrar salladı başını.

Üzerine bir şey bulmak için içeri geçtim. Her yer o kadar dağınıktı ki, belki daha sonra toplarım diye düşündüm o an. Birkaç dakika arandım ama terasta bir şey bulamadım. Lisa'ya baktım, hâlâ uzaklara bakıyordu. Belki yanından gittiğimi bile fark etmemişti.

Alt kata inmeyi düşündüm. Belki odasına. Onun için giyecek bir şey bulabilirdim orada. Bundan rahatsız olur muydu? Odasına girmem doğru olur muydu- Onun odasına. Eski eşimin odasına.

Bu düşüncelere teslim olmamam gerekiyor diye düşündüm. Hızlıca aşağı indim, ezbere bildiğim evin içinde yürüdüm ve odasına geldim. Her şey aynıydı. Ki bir şeylerin değişeceği kadar vakit de geçmemişti ayrılığımız üzerinden. Aslında, resmî ayrılığımızın üzerinden diyebilirdim. Biz çok daha öncesinde kopmuştuk birbirimizden.

Yine de buraya çok yakın bir zamanda gelmiş olmadığım için her şeyi aynı görmek garip hissettirmişti. Yatak örtüsü, dolapları, fotoğraflar. Fotoğraflarım. Hâlâ duruyordu.

Bir kez daha uzaklaştırmaya çalıştım bu düşünceleri. Dolaba adımladım, en sevdiği tişörtü ve hırkalarından birini aldım. Sanırım yakın zamanda giymişti bu hırkayı. Çünkü parfümünün kokusu direkt burnuma dolmuştu. O sırada kendimin de üşüdüğünü fark ettim. Ceketi hatırladım. Rosé'nin çıkarken akıl edip aldığı ceketim. Muhtemelen arabada kalmıştı. Yine de Lisa'nın dolabından kendim için bir şey almadım.

Hızlıca yanına geri döndüm. Hâlâ bıraktığım gibi duruyordu. Rüzgarın tüm vücudundan, yüzünden, saçlarından süzülmesine izin veriyordu. Derin derin nefesler aldığını duydum.

"Bunları giyer misin?" diyerek elimdeki tişörtü ve hırkayı uzattım. Sakince bana doğru döndü, elimdekilere baktı. Sadece tişörtü aldı. Hızlıca soyundu ve giyindi.

Daha sonra hâlâ indirmediğim, havadaki elimden hırkayı aldı ve omuzlarımın üstüne bıraktı. Hâlâ centilmendi. Ve hâlâ kibardı.

...

Bu hâlde kaç dakikadır duruyorduk bilmiyorum. Zaman durmuş gibiydi, evren, gökyüzündeki yıldızlar, rüzgar bu kez ikimizin de vücutlarından süzülüyordu. Bu dinginliğe ne çok ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Ama Lisa'yı yanımda ister miydim? Bilmiyorum.

Biraz sonra bakışlarımı ona çevirdim. Yüzüne bakıyordum, bakışları bana değmeyen gözlerine bakıyordum. Ve onu böyle süzerken kalbimde neden bir ağırlık hissediyordum?

Ona üzüldüğüm için miydi bu? Olanlara mı acımıştım? Şu an karşımda hem genç bir kadın, hem de küçük bir kız çocuğu gibi masum duran bu kadına karşı ne hissediyordum? Canım neden yanıyordu bu gece? Neden dolmuştu gözlerim?

Neden göğsümü sıkıştıran ağırlık ona temas edersem geçecek gibi geliyordu? Bu, benim ona ihtiyacım olduğu anlamına mı geliyordu? Peki ya onun bana ihtiyacı var mıydı?

Neden bu kadar güçsüz duruyordu karşımda? Neden her an kırılacak gibi hassas bakıyordu?

Bir şeyler için acele mi etmiştim? Biraz daha mı yanında durmam gerekirdi? Onu anlayamamış mıydım? Bu kadar ileri gitmekle doğru mu yapmı-

"Git artık, Jennie."

Düşüncelerimi bıçak gibi kesen sesini duydum. Sesinden bir kelime duydum. "Git." "Git Jennie."

Git demesinden daha şaşırtıcı olan bunu yüzüme bakarak söylemesiydi. Birkaç saniye. Birkaç saniye daha baktı, sonra gözlerini yeniden kaçırdı.

Bir şey demedim. Omuzlarıma bıraktığı hırkayı yürürken çıkardım, terastaki bir sandalyenin üzerine bıraktım.

İçimden bir kez daha geri dönüp ona bakmak geliyordu. Yapmadım.

...

Evden çıkarak kapıyı arkamdan kapattım.

...

1 YIL ÖNCE - Jennie'den


Bir insanın en mutlu hissettiği yer kesinlikle evi ve sevdiklerinin yanıdır. Bir kenarda oturmuş en sevdiğin insanları izlerken zamanın akıp gitmesi bile önemsiz olur. Belki de ömrünü en verimli kullandığını hissettiğin anlardandır o.

Şimdi ise koltuğumda oturmuş, gülerek Lisa ve Dyanne'i izliyordum. Lisa yeni bir oyun konsolu almıştı ve onunla oynuyorlardı. İkisinin elinde birer çubuk, gelen renklere dokunarak şarkı çalmaya çalışıyorlardı.

"Anne, daha hızlı yapman gerekiyor." Dyanne oyunu durdurarak onuncu kez Lisa'ya mızmızlandı. Lisa derin bir nefes almak için yere oturdu.

"Güzel kızım yoruldum artık." Lisa'nın sitemiyle Dyanne hemen dudaklarını büzerek bana baktı. Ben de onun gibi dudaklarımı büzdüm.

"Anne, anneme bir şey de." Yerde oturan Lisa'yı gösterdi. Lisa artık pes etmiş gibi yere yattı.

"Tatlım annen yoruldu, hem işe de gitmişti. Yarın oynarsınız." Bunu dediğimde tekrar dudaklarını büzdü. Ama beni ikiletmeden elindeki çubukları Lisa'nın üzerine attı. Lisa hızla doğrulacakken koşarak yanıma geldi ve kucağıma oturdu.

"Seni küçük bücür." Lisa gözlerini kısarak ona baktığında Dyanne omuz silkip ona dil çıkardı.

"Tamam, bu kadar eğlence yeter, yemek vakti." Dyanne'i de alarak oturduğum yerden kalktım. Lisa da yerden kalkarak üzerini silkti.

"Ne yiyeceğiz?" diye sordu Dyanne hâlâ kucağımadayken. Onu Lisa'ya doğru uzattım. Lisa onu kucağına alarak omuzlarına oturttu. Dyanne hemen güvenlik amaçlı onun yüzünden tuttu.

"Assh, sana yüzümden tutunma demedim mi?" Lisa onun elinden yüzünü kurtarırken sitem etti. Dyanne küçük bir kıkırdama salarak Lisa'nın elinden tuttu bu sefer.

"Fırında tavuk yaptım." Dyanne ve Jisoo kesinlikle tavuğa bayılıyordu. Jisoo da kızımı kendine benzetmişti.

"Oleeeyy.~" Dyanne bacaklarını sallayarak ne kadar mutlu olduğunu gösterdi. Onlara gülerek muftağa doğru ilerledim.

Ben mutfağa girdiğim anda kapı çalmıştı. "Hayatım, sen bakabilir misin?" diye seslendim salona doğru.

"Bakarım." Mutfağın önünden geçip kapıya bakmaya giderken sorumu cevapladı. O kapıya bakarken ben de fırında olan tavuğu çıkardım. Tavuğu masaya bıraktıktan sonra fırının fişini çektim.

Mutfaktan ayrılmak üzereyken Bay Manobal'ın sesini duydum. Muhtemelen bizi ziyarete geldi diye düşündüm, Dyanne'e çok düşkündü.

Elimdekileri bırakıp karşılamak için salona geçtim. Dyanne Lisa'nın bacağına sarılmıştı ve hayretle Bay Manobal'ın yanındaki genç hanımefendiye bakıyordu. Bu kadını tanımıyordum ve Lisa'nın da tanımadığını düşünüyordum. Çünkü beni görür görmez şaşkın bir şekilde kadını işaret etti fark ettirmeden. Ben de dudaklarımı aşağı doğru büzerek "Bilmiyorum ki." demeye çalıştım.

Bay Manobal her zaman oturduğu tekli koltuğa oturdu, hanımefendiye de hemen yanında kalan koltuğu işaret etti. Kadın oturmadan önce elini Lisa'ya doğru uzatarak kendini tanıttı.

"Merhaba." dedi. Sesi çok heyecanlıydı. "Ben Alice."

Lisa da karşılık verdi. Sonra bana döndü, aynı şeyi tekrarladık. "Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Athin sizden çok bahsetti." dedi.

Bay Manobal'a ismiyle hitap etmesine şaşırsak da bir şey söylemedik. Lisa da oturdu, Dyan'i kucağına aldı. Ben de yanlarına oturdum.

Athin biraz Dyan'le ilgilendikten sonra söze girdi.

"Sizinle konuşmak istediğim bir şey var." dedi. Sonra Alice'e döndü. Genç kadının elini tuttu. O an Lisa'ya baktım, yüz hatlarının gerildiğini fark etmiştim.

"Alice ve ben evlenmeye karar verdik." Tek seferde, hiç çekinmeden, pat diye söyledi bunu. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilememiştim. Lisa'nın gözlerinde hayretle karışık bir öfke vardı.

Ortamda gerici bir sessizlik hakimken Lisa'nın kucağında, iki yanından topladığım saçlarıyla oynayan Dyanne konuştu.

"Dede ama sen çok yaşlısın."

"Dy." diye müdahale ettim. Lisa'nın kucağından aldım ve fısıldayarak "Dedenle böyle konuşmamalısın." dedim.

"Ee çocuklar, bir şey demiyor musunuz?" dedi Athin umarsızca.

Benim bir şey demeye hakkım var mıydı bilmiyorum. Ama Lisa'nın neler diyeceğini az çok tahmin ediyordum. Bu yüzden Dyanne'i odasına çıkartmak için yanlarından ayrıldım.

Çok geçmeden bağırış sesleri duydum. Lisa'ya aitti. Dyanne'i birkaç oyuncakla meşgul edip birazdan yanına geleceğimi ve ben gelene kadar bana bir resim çizmesini istedim. Tatlım her şeyden habersiz bir şekilde beni onaylarken gülümsedim.

Salona geri döndüğümde Lisa'nın ayakta, Athin'in karşısında öfkeyle konuştuğunu gördüm.

"Sen ne diyorsun?!" diyordu. "Ne evlenmesi? Bu kadın benle aynı yaşta neredeyse!"

Haklıydı. Alice oldukça genç görünüyordu ki kendisi de Lisa'nın bu dediğini inkar etmedi. Lisa'nın bu öfkeli tavrına karşın Athin'in de aksine bu kadın oldukça üzgün görünüyordu.

Yavaş adımlarla Lisa'ya doğru yürüdüm. Koluna girdim, biraz sakinleşmesini istiyordum.

"Terbiyesizlik etme." diye karşılık verdi Athin oturduğu yerden. Lisa'ya bakmıyordu bile.

"Sen nasıl bir adamsın? Annem- Annem öleli daha bir yıl olmadı!" dedi Lisa. Son kelimesinde sesi kırılmıştı. Gözleri doldu, ne kadar üzgün ve ne kadar sinirli olduğunu hissediyordum.

"Yani?" dedi Athin. Bu kez şaşkın bir şekilde Athin'e bakmaktan çekinmedim. Nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi? Onu tanıdığımda eşini ne kadar sevdiğini kendi gözlerimle görmüştüm.

"Hayat devam ediyor Lisa, yas tutmakla geçirmeyeceğim ömrümün geri kalanını. Devam etmek zorundayız. Senin de yapmanı tavsiye ederim." İşaret parmağıyla Lisa'yı göstererek konuştu.

"Bu kadar erken mi?" Bu sefer sesi daha çok yükselmişti. Onun kolundan tutarak hafif bir şekilde aşağı çektim.

"Lisa." desem de, gözlerini babasından çekmemişti.

"İkimiz de kırıldık, ama şimdi toparlanma vakti." Babasının dediğiyle Lisa'nın dudaklarına alay dolu bir gülümseme yerleşti. Bakışlarını yanda duran Alice'e çevirdi.

"Bakıyorum kırılan parçaları toplamak için oldukça genç bir yarabandına ihtiyaç duymuşsun."

Lisa'nın alay dolu sesiyle Bay Athin de yerinde kıpırdandı. "Haddini aşma Lisa." diye karşılık verdi.

"Evimden çık." Lisa bu sefer daha sakin bir sesle konuştu. Bay Athin'in gözleri genişlerken Lisa'ya baktı.

Alice ve ben ne yapacağımızı bilmez hâlde onları izliyorduk.

"İkiniz de hemen evimden çıkın." Lisa Bay Athin'in kolundan tutarak öne doğru ittirdi. Bunu beklemeyen Athin sendelemişti. Kolunu Lisa'nın elinden kurtardı.

Ben de Lisa'yı kendime doğru çekmeye çalışmıştım. Bu fiziksel temasın bir ileri boyuta geçmesini istemiyordum.

Athin öfkeli gözlerle Lisa'ya baktı. Bir şey söyleyecek gibi olmuştu ama vazgeçti. Alice'e döndü, elini tuttu ve Lisa'nın gözlerinin içine bakarak yürüdü önümüzden.

Kapının kapanma sesini duyduğumda Lisa'ya döndüm. Kolumdan çıkarak koltuğa oturmuştu. Ağlamakla, bir şeyleri kırıp dökmek arasındaydı sanki. Ellerini öfkeyle yumruk haline getirmiş, sıkıyordu. Elimi elinin üzerine koydum.

"Nasıl yapar Jennie, nasıl?!" dedi. Elimi sırtına koydum.

"Annemi nasıl bu kadar çabuk unutabilir? Ona aşık olduğunu sanıyordum."

Ne demek istediğini anlıyordum. Gerçekten, buna ben de sanıyordum çünkü. Birkaç yıl önce ailesiyle tanıştığımda Mrs. Manobal, rahatsızdı. Kanserle mücadele ediyordu. Ama hayatımda gördüğüm en güçlü insandı o. Beni çok etkileyen bir kadındı.

Lisa'yı o kadar çok severdi ki, Lisa da onu. Hatta ailecek, kuvvetli olduğunu "sandığımız" bir bağları vardı. Athin'in gözlerinin içi gülerdi Mrs. Manobal'a bakarken. Onunla ilgilenmekten, en iyi tedavileri aramaktan hiç yorulmamıştı.

Ve ikisi de başaracaklarına inanıyorlardı. Hatta ben de, gerçekten, tüm bu süreç mutlulukla sonlanacak diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı.

Mrs. Manobal bir gece aniden rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı ve birkaç saat içinde hayatını kaybettiğini öğrendik. Lisa'nın toparlanması elbette uzun sürdü. Ona en iyi gelen şeylerden biri Dy olmuştu bu dönemde. Sanki annesine ayırdığı sevginin büyük bir kısmını Dy'a veriyordu artık.

Bir dönem resim yapmayı bile bırakmıştı. Sadece Dy'la geçireceği vakti çaldığını düşünüyordu bunu yapmanın. Ama daha sonra Dy'in de yeteneği olduğunu fark ettiğinde gözlerinde gururla sevinç görmüştüm. Şimdi birlikte ilhamlanıyorlar, birlikte saatlerce çizim yapıyorlardı.

Evet, sanırım onu toparlayan en büyük şey bu olmuştu.

Şimdiyse annesinin kaybıyla yeniden yüzleşti. Babasının ani evlilik kararıyla- Etkisini azaltmak için çok çabaladığı kaybını hatırladı. Ne hissettiğini bir yere kadar anlayabilirdim ama ne kadar hissettiğini sanırım onun kadar bilemezdim.

Elimden gelen tek şey, ona destek olmaktı. Ben de bunu yaptım.

...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ^^

Uzun bölümleri okurken zorlanıyor musunuz? Sanırım biraz kısaltabiliriz, atıyorum son kısımdaki flashback bir sonraki bölüme kalır.

Continue Reading

You'll Also Like

112K 6K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
18.1K 2.2K 17
Bu kurgu Beyaz Skandalım kitabı ile bağlantılıdır. Ve spoi vardır. Spoi yemek istemiyorsanız ilk önce Beyaz Skandalım kurgusunu okumanız gerekmektedi...
94.6K 7.3K 45
Uyuşturucu bağımlısı bir kadın ve ona aşık olan Kerem Aktürkoğlu. • º • º • º • º • º • º • º • º • º • º • Başlangıç - 08.06.24 Bitiş - 1...
43.1K 4.1K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.