UÇURUM KATİLİ

SKaplan0 tarafından

86.5K 6.6K 2.4K

Başarılı bir cinayet büro komiseri olan Miray, yardımcısından gelen yeni bir cinayet ihbarı ile harekete geçe... Daha Fazla

AÇIKLAMA
1.HAZIR OL YENİ BİR CİNAYET VAR!
2. OLAY YERİ
3. ZAMANSIZ VEDALARA HAZIR OL!
4. TELEFON KAYDI
5. CENAZE
6. CİNAYET SİLAHI
7. EMRE TAŞKIN CİNAYETİNİN PEŞİNİ BIRAK!
8. SAHİPSİZ NOT
9. SİLAHIN SAHİBİ
10.KAYIP
11.KATİLLER
12.SALDIRI
13.DİLEKÇE
14.ÇIKMAZ
15.MEZARLIK
16.KÖRDÜĞÜM
17.SONUÇ
18.VUSLAT
19.GÖREV
20.UMUTLAR TUTUKLU
21.ZEHR-İ ŞİFA
22. PLAN
23. KİLİTLİ SANDIK
24.OPERASYON
25.BEKLEYİŞ
26.AYDINLIĞA ÇIKACAĞIZ
27.SORGU
28.MAHKEME KARARI
29.ÇÖKÜŞ
30.KARMAŞA
31.İÇ SAVAŞ
32.ŞÜPHE
33.KAÇIŞ
34.ACI
35.TESADÜF
36.UKDE
37.FEDAKARLIK
38.DOSYA
39.ZARF
40.BOŞ ARAZİ
41.TERAPİ
42.TARTIŞMA
43.YÜZLEŞME
44.SOHBET
45.PATLAMA
47.VEDA
48.İHANET
49.İŞ BİRLİĞİ
50.FİNAL

46.SANAYİ

807 89 9
SKaplan0 tarafından

Keyifli okumalar.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Kurgunun instagram hesabı; @ucurumkatiliofficial

🔪🚨⚰️

UÇURUM KATİLİ
46.SANAYİ

Beni eve başkomiserim bırakmıştı. Arabamdan hala ses seda yoktu. Yarın Kaan'la konuşsam iyi olacak.

Dairemin önüne geldiğimde içeriden tıkartılar geliyordu. Selen evinde olacağını söylemişti..

Silahımı elime aldım ve yavaşında yavaşı bir şekilde kapıyı açtım.

Açtığım kapıyı geri doğru fırlattıktan sonra silahımı karşıya doğrulttum.

"Hİİ!" diye bir nida koparan kişi dengesini kaybedip koltuğa düştü.

Selen di.

Ama daha garip bir şey vardı...

"Bu evin hali ne Selen?" diye sordum hayretle.

"ne olmuş evin haline?" dedi. Kan ter içinde kalmıştı.

"ne demek ne olmuş Selen." dedim ve ayakkabılarımı çıkarıp girdim. Ardından kapıyı kapattım ve salonun ortasına geldim. "şu hale bak ev kalkmış gidiyor. Her yer her yerde."

"təmizlik yapıyorum. Hiç mi büyük, genel temizlik yapmadın. Niye şaşırıyorsun?"

"selen ben sana normalde evi bile zorla süpürttürüyorum. Biz seninle zar zor oturttuk iş bölümünü. Bu büyük temizlik ne alaka şimdi?"

"iki gündür evde değilim ya birden girince bir pis geldi gözüme. Sen de yoğun çalışıyorsun zaten. O yüzden hiç seni dürtmeden ben yapayım dedim."

Gözlerimi kısarak etrafa baktım. "temizlik yapıyorsun yani, öyle mi?"

"evet."

"temizlik malzemelerin nerede o zaman? Yalayarak temizlemiyorsun herhalde sağı solu."

Selen de etrafta gözlerini gezdirdi. "önce bir etrafı toplayayım, ayıklanacakları ayıklayayım sonra silip süpürmeyi yapacağım."

Şüphe ile onu süzdüm ve bir şey demeden odaya geçtim. Beni kandırabileceğini düşünmesi bayağı ağır bir komediydi.

Salağa yatarsam, şüphelendiğimi çaktırmazsam o da şülhdaha rahat hareket ederdi ve benim işimi kolaylaştırmış olurdu.

Üstümü değiştirip savaş alanı olan salona geçtim. "bırak şu temizliği az gel, bir şey soracağım."

"ne oldu?"

"otur" dedim ve bakışlarımla koltuğu işaret ettim. Tekrar ettirmeden oturttu.

"Emrah abiye neden yalan söyledin?"

"ne yalanı?"

"evinde olduğun halde buluşalım dediğinde Miray'la işim var demişsin. Sevmiyor musun kızım sen bu çocuğu?" sevgisi umurumda değildi. Derdim bir an önce ötmesiydi.

"seviyorum." dedi ve gözleri doldu. "çok seviyorum." diye fısıldadı.

"neden yalan söyledin o zaman, sakladığın bir şey flan yok sonuçta."

"ben, iyi günler geçirmiyorum. Biraz yalnız kalmak istedim. Şimdi kötüyüm dersem rahat bırakmaz, yalnız kalamam diye yalan söyledim." diye açıkladı.

"olması gereken bu zaten. Aşk böyle bir şey. Emre de mesela asla yalnız bırakmazdı beni. Yalnız kalmak istiyorum dediğimde gerekirse yanımda durur hiç çıt bile çıkarmadan otururdu ama bırakmazdı beni. Derdine çare olamazsan bile ortak olayım tek yüklenme derdi."

Çalan telefon ile yerimden sıçradım. Emre ile ilk buluşmamızın üstünden beş gün geçmişti.

"efendim?"

Emre neşeli bir sesle "balım, nasılsın?"  diyerek keyfimi yerine getirnişti.

Beceriksizce gülümsedim. "iyi, sen nasılsın?"

"iyi. Sahile doğru gidiyorum. Gel hadi."

"Emre." diyerek mırın kırın ettim. "biraz halsiz hissediyorum, sen tek git istersen."

"ne oldu, hasta mısın?" diye sordu ciddi bir tonlama ile.

"hayır, değilim. Sadece... Bilmiyorum."

"Senin bir şeye canın falan mı sıkkın?" diye sordu.

"yoo." dedim umursamaz bir tavırla.

"benimle ilgili bir sorun var mı peki?"

"hayır hayır! Bitanem her şey yolunda senlik bir durum yok." diye panikle açıklama yaptım. Beni yanlış anlamasını istemiyordum.

"ama gene de bir şey var değil mi?"

"evet." dedim daha fazla kaçamayacağımı anlayarak.

"iyi misin peki?"

"karışığım, durgun hissediyorum." dedim yalan söylemeyerek.

"tamam kapat telefonu."

Afallamıştım. "n-ne?"

"görüşürüz." dedi və telefonu yüzüme kapattı.

Öküz ya! Ben onun için ailemi karşıma alayım, o üzgün olduğum bir durum olduğunu bile bile şak diye yüzüme telefon kapatsın.

Ben Emre'ye böyle söylenirken yarım saat geçmiş bile.

Bu sefer de yerimden çalan kapı yüzünden kalktım.

Oflaya puflaya kapıyı açtığımda karşımda eli kolu poşetlerle dolu bir Emre duruyordu. "Benim canımın en içi üzgün olacakda ben öyle telefondan doğru mu teselli edeceğim?" dedi gülen yüzü ile.

Az önce söylediklerimden utanmama sebep olmuştu...

"buyur, geç." dedim ve kenara çekildim.

Aldıklarını mutfağa götürdüğünde ben de peşinden gittim.

"çilekli ve çikolata parçacıklı pasta aldım. Sevdiğin aburcuburlar, ayrıca meyve de aldım. Kahve alacaktım ama sonra kesin sen de bir market stoğu kadar kahve vardır diye almadım"

Gülümsedim. "ondan bolca var merak etme."

Ellerini belime yerleştirip beni kendine yaklaştırdım. Şefkat dolu bir ifade ile yüzümü incelerken hafifçe belimi okşadı. Boynuma bir öpücük bıraktı ve "hadi sen geç içeri, ben bunları hazırlayıp getireyim." dedi.

Gülümsedim ve omuzlarından destek alarak parmak ucuna kalkıp ben de ona bir öpücük verdim. Ardından salona geçtim.

Çok geçmeden emre elinde tabaklarla geri geldi. Peş peşe mutfağa gelip giderek pastaları, meyve tabağını, aburcubur tabakalarını salona taşıdı. Ve en sonunda yanıma gelip oturdu.

Meyve tabağını kucağıma alıp arkaya yaslandığımda o da cips kasesine gömülmüştü.

"ee anlat bakalım kim üzdü seni?"

Sıkıntılı bir nefes verdim. "büyük bir şey değil."

"sorunun büyüklüğünü sormadım ki zaten kendisini sordum."

Meyve tabağını sehpaya bırakıp ona döndüm. "biz geçen gün buluştuk ya, hani ilk buluşmamızda. Babam görmüş bizi."

"abov!" dedi ve elindeki kaseyi sehpaya bırakıp dikleştirdiği vücudu ile bana döndü. "ee?"

"eve çağırdı beni işte gittim. Direkt söyledi işte. Ben de seni, bizi savundum. Annem de destek oldu Bana"kaç yaşına geldi Osman senden izin mi alacak" falan dedi ama bir yandan bana da kal göz yaptı arkadan çok yükselne diye. Ben de babama diklendim. Öyle bayağı atıştık. "git o zaman o zibidinin yanına bir daha da bu eve adım atma" dedi."

"ben zibidi değilim yalnız, gayet işinde gücünde, kötü alışkanlığı olmayan, beyefendi, tam bir damat adayıyım." diyerek kendini savundu.

"konumuz bu mu şimdi?"

"kusura bakma balım. Kendime yediremem. Bu çağ da böyle erkek vallahi zor bulunur." dedi ve cips kasesine tekrar eline aldı.

"onu kast etmiyorum ama. Babamın bu tavrı canımı sıktı. Yıllardır hiç bir şeyimde yanımda olmadı. Ben hep hər şey için kendim savaştım. Bir kere desteği olmadı, bir kere elini omzumda hissetmedim. Ben hiç babam var diyemedim. Beni bu kadar eksik bırakmışken şimdi erkek arkadaşım olmasına karışmayı babalık sanması beni delirtiyor."

Emre derin derin bana baktı." bir kız çocuğu sahibi olmayı çok istiyorum. Hatta adını da Doğa koymak istiyorum." dedi ve duraksadı. "eğer bir gün hiç istemediğim birine dönüşürsem, böyle bir baba olursam, kızımıza böyle hissettirecek bir şey yaparsam annesi olarak beni uyar tamam mı?"

Bir yanım ne kadar iyi bir baba olacağını hayal ederken bir yanım babamın aşağılanan babalığı ile burkuldu...

Emre de bunu fark etti ve "yani benim babamın da babalığı ortada ama hani sen kız çocuğusun ben de kız çocuk istiyorum ondan senin babanı örnek verdim." diyerek toparlamya çalıştı.

Gülümsedim. "sorun yok."

"evet prensesim. Tüm gün emrinize amedeyim. Morelimi ne düzeltir derseniz onu yapalım. Szi yeter ki emredin, bir de Emre deyin." dedi.

Yüzümü buruşturdum. "iğrenç bir kelime şakasıydı."

Kahkaha attı. "he dersen ki susup oturmak istiyorum, ben seninle sessizliğe de varım. Ben içinde senin olduğun her şeye kabulüm." dedi ve beni öptü.

O gün Emre ile güle oynaya geçti. Neşeli tavırları, yüreğimi dolduran sıkıntıyı uçurup götürmüştü.

"sen beni dinlemiyor musun?" diye soran Selen'in sesi irkilip ona döndüm.

"y-yo. dinliyorum." dinlemiyordum.

"neyse öyle işte. Senin bir işin var mı ben temizliğe devam edeyim ona göre?"

"uyumak istiyorum biraz. Yorgun hissediyorum."

"anladım. Ses olur o zaman. Sen uyu, evden çıktığın zaman devam ederim ben, böyle kalsın burası."

Ayağa kalktım ve umursamaz bir tavırla. "ne yaparsan yap." deyip odaya geçtim.

🔪🚨⚰️

Ertesi sabah uyandığımda ilk işim Kaan'ı aramak oldu. Uzun bir çalıştan sonra telefon açıldı. "Alo." diyen Kaan'ın sesi uykuluydu.

"günaydın, uyandırdım mı?"

"sorun yok da hayırdır sabah sabah kötü bir şey mi oldu?" diye sordu.

"yoo, hayır. Arabayı sormak için aramıştım ama uyuyor olma ihtimalini düşünemedim. Kusura bakma."

"problem değil. Sen bekle ben bir ustayı arayayım sana dönerim tamam mı?"

"tamam bekliyorum." dedim ve telefonu kapattım.
İçeri geçtiğimde Selen sağı solu kurcalıyordu.

"Ne yapıyorsun sabah sabah?" diye sorduğumda korku ile sıçradı ve bana baş parmağını damağına bastırdı.

"öyle gelinir mi allah canını almasın nasıl korktum."

"çarpıtma konuyu napıyosun orada?"

Kaşlarnı kaldırdı. "konu neydi?"

"selen." diye uyarıcı bir tonlama ile konuştum.

"yüzüğümü arıyordum. Dün buraları ayarlarken düştü herhalde. Hani vardı ya gümüş, ortasından pembe kalp vardı."

"görmedim." diye kısa bir cevap verdim.

Telefonum çalınca konu da kapanmış oldu. "efendim Kaan."

"araban hazır. İstersen hazırlan gelip alayım seni gidleim beraber sanayiye?"

"tamam, çok iyi olur."

"tamamdır. Yirmi dakikaya oradayım."

"tamam. Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım.

Ayağa kalktım. "ben hazırlanıp çıkıyorum. Umarım geldiğimde ev normale dönmüş olur." dedim ve odaya gittim.

Hazırlanıp aşağı, apartmanın önüne indim. Çok geçmeden Kaan geldi. "günaydın." dedi ve gülümsedi.

"günaydın. Kusura bakma eve çıkalım derdim ama arkadaşımın temizlik aşkı tutmuş evin halini görmek bile istemezsin." dedim.

Bir kez daha gülümsedi ve az önce kafasından çıkardığı kaskı bana uzattı. "sorun yok, atla."

Elindeki kaskı aldım. "yine sen kask takmıyorsun?" diye sorar bir ses tonu ile konuştum.

"çünkü yine tek olan kaskı sana veriyorum."

"benim için hayatını riske atmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" diye alayla sordum. Burukça gülümsedi ama bir şey demedi.

Kaskı takıp arkasına atladım ve benim için nefes kesici olan yolculuğa başladık.

🔪🚨⚰️

Sanayiye geldiğimizde Kaan beni küçük bir dükkana sokmuştu. Ortalıkta kimse yoktu ama arabam buradaydı. "hayırlı işler Hayri usta" diye seslendi Kaan.

Birkaç saniye sonra içəridən ellili yaşlarında bir adam çıktım. "ooo Kaan. Hoş geldin oğlum." dedi. Tokalaştılar ve adam bana baktı. "hoş geldin kızım." dedi.

"hoş buldum."

"geçen gün buraya aküsünde sıkıntı olan bir araba yollamıştım. Hanımefendi o arabanın sahibi. Benim de iş arkadaşım." diye açıklama yaptı Kaan.

Adam biraz gerisindeki dolaptan arabamın anahtarı çıkarıp bana uzattı. "Bak bakalım olmuş mu. Aküyü komple değiştirdim"

Elindeki anahtarı alıp arabama yöneldim. Hiçbir sıkıntı yoktu. Arabadan aşağı inip adama gülümsedim. "sağ olun canavar gibi olmuş vallahi hiçbir sıkıntı yok."

"kazasız belasız kullan bakalım. Hayırlı olsun." dedi adam.

"borcum ne kadar?" diye sordum.

Adam gülümsədi ama bir şey demedi. "senden para alacağını hiç sanmıyorum." diye açıkladı gülen bir yüzle Kaan.

Boş gözlerle Kaan'a baktım. "neden, benim param para değil mi, oyuncak mı? Monopoly parası mı bu?" diye sordum.

Kaan hafif bir kahkaha attı. "öyle değil. Hayri usta benim çok eski tanıdığım. Babamın en yakın arkadaşı. Daha ortaokul yıllarımda bile yazları yanında çalışırdım. Senin de arkadaşım olduğunu öğrendi. Bir şey almaz senden yani."

Adama döndüm. "Ama komple Akü değişti. Az para değil." duraksadım. "gerçi benim arabamın aküsü çok pahalı değil ama gene de uygun olmaz."

"birdaha bir sıkıntın olursa Kaan'a söyle gene bana getirsin seni o zaman hesaplaşırız. Şimdilik benden olsun."

Ne kadar ısrar ettiysem de para veremedim.

Kaan bana baktı. "kahvaltı yaptın mı?"

"hayır."

"tamam, sen beni burada bekle geliyorum."

"tamam" dedim ve dükkanın içinde, kenarda duran eski koltuğa oturdum.

Tam bir oğlan çocuğu gibi büyüdüğüm için sanayilere oldum olası çok meraklıydım. Hatta bence erkek olsam kesin sanayide bir dükkanım olurdu.

Yaklaşık on beş dakika sonra Kaan gelmişti. Elinde tuttuğu sıcacık tostları bana uzattı. "bu nereden çıktı?" diye sordum.

"Bu sanayi tostu hanımefendi, tanıştırayım. Buralarda bunu en iyi Tahsin usta yapar. Tost dükkanı da az ileride sağ da."

"buradaki herkesi tanıyor musun?" diye sordum.

"evet. Ben oldum olası buralardayım. Polis akademisine girene kadar da her yaz burada çalıştım." diye uzun uzun açıkladı bana.

"anladım."

"şimdi bunları tut ben hem çay yapayım hem Hayri ustayı çağırayım." dedi.

Elindeki tostları aldım. Kaan içeri gitti və yaklaşık on dakika sonra elinde bir tepsi ve üç çay ile geri geldi. "çay sevmediğini biliyorum ama tostla da kahve içemezsin." dedi.

"çay sevmediğimi nereden biliyorsun?" diye sordum.

"seni karakolda hep görürdüm ama hiç sohbetimiz yoktu. İlk kez toplantı odasında operasyon planı için toplanınca sohbet etmiştik. O zamandan beri nr zaman denk gelsek içtiğin şey en sert kahvelerden biri oluyor. Ayrıca seni bir kere de Olcay'a ben çay sevmem diye bağıırken duymuştum." dedi.

Kaşlarımı kaldırıp ona baktım ama bir şey demedim. Hayri usta da gelince sohbetimiz eşliğinde sanayi tostu ve çay ile kahvaltı yaptık.

"elimi yıkamam için bir yer var mı?" diye sordum.

Hayri usta arkasını döndü "şu sağdaki kapı kızım, orada yıkayabilirsin." dedi.

Gidip elimi yıkadım. İşimi bitirip geri çıktığımda beni fark etmediler aralarınds konuşuyorlardı.

"Bu yaşına kadar ben seni hiç bir kızla görmedim Kaan, şimdi hayır mı bu kız?" diye sordu Hayri usta.

"arkadaşım Usta, gerçekten." dedi Kaan.

"emin misin." diye üstələdi Hayri usta.

Kaan derin bir iç çekti ve ağır ağır kafasını salladı. "arkadaşım." diye fısıldadı.

"sen öyle diyorsan." dedi və konuyu kapattı usta.

Biraz durduktan sonra. "sevdiği biri var zaten. Aksi bir şey düşünülemez." dedi Kaan. Ve gözleri boşluğa daldı.

"nereden biliyorsun?" diye sordu usta.

Kaan donuk bir şekilde burukça gülümsedi. "anlattı." dedi ve bakışlarını ustanın yüzüne çevirdi. "anlattı bir gün, bayağı böyle gözleri dolu dolu. Kalbinde ki aşkı, gözlerinde ki hüznü de aşkı da  gördüm." dedi ve kafasını yere eğdi.

Hayri usta bir şey demeden Kaan'ın sırtını sıvazladı.

Geldiğimi fark etsinler diye yavaşça kapıyı açtım ve sanki yeni çıkmışım gbi gürültüyle geri kapatıp yanlarına geldim. "karakola geçmem lazım. Kalkalım mı artık?" diye sordum.

"tabii." dedi Kaan ve ayağa kalktı. İkimizde Hayri usta ile vedalaştıktan sonra ona bir kez daha teşekkür ettim ve sanayiden ayrıldık.

🔪🚨⚰️

Başkomiserin odasına girdiğimde selam verip hemen konuya girdim. "dün ki patlama neydi öyle?"

Başkomiser bir iç çekti. "işi bitti arabayla işte."

"ya da köşeye sıkıştığını anladı. Arabadan bir eşy çıkacağına o da emindi. Yakalatıp açık vereceğime yok edeyim dedi."

Başkomiser ağır ağır kafasını salladı. "ilk başta takır takır giden şu dosyanın haline bak. Bir halt kalmadı elimizde."

Üzüntü ile bir nefes verdim. Ama diyecek bir şey bulamadım.

"hiç mi bir hareket yok Miray?" diye sordu başkomiser.

Utançla kafamı önüme eğdim. "yok başkomiserim."

"kapatmamakta kararlıysan başka dosyalar da üstlen o zaman bundsn bir eşy çıkmıyor nasılsa. Bir yıl oldu neredeyse başka bir olayla ilgilenmiyorsun sen."

Ağır ağır kafamı salladım. "peki. Bir dahaki herhangi bir bağımsız cinayet dosyasını bana verin."

Başkomiser tam bana bir şey dmeek için ağzını açmıştı ki telefon çaldı. "cinayet masası, Onur başkomiser buyurun."

Kısa bir süre karşıyı dinledi ve "anladım." diyerek telefonu kapattı ve ayağa kalktı.

"ne oldu başkomiserim?"

"kalk yeni ihbar var."

🔪🚨⚰️

~BÖLÜM SONU ~

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

919 75 5
❝Tanya Piya, ailesinin boşanmasıyla annesiyle beraber İzmir'e taşınır. Varlığından habersiz olduğu, annesinin ilk çocuğu yani abisiyle aynı evi payla...
169K 10.2K 55
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
3.6K 445 65
"Her şeyi biliyormuşsun Rüzgar!Her şeyi!Ama susmuşsun!Ya neden ya?!Neden söylemedin bana daha önce?!" Sesim hem kırgınlığı hem kızgınlığı barındırıy...