UÇURUM KATİLİ

By SKaplan0

86.5K 6.6K 2.4K

Başarılı bir cinayet büro komiseri olan Miray, yardımcısından gelen yeni bir cinayet ihbarı ile harekete geçe... More

AÇIKLAMA
1.HAZIR OL YENİ BİR CİNAYET VAR!
2. OLAY YERİ
3. ZAMANSIZ VEDALARA HAZIR OL!
4. TELEFON KAYDI
5. CENAZE
6. CİNAYET SİLAHI
7. EMRE TAŞKIN CİNAYETİNİN PEŞİNİ BIRAK!
8. SAHİPSİZ NOT
9. SİLAHIN SAHİBİ
10.KAYIP
11.KATİLLER
12.SALDIRI
13.DİLEKÇE
14.ÇIKMAZ
15.MEZARLIK
16.KÖRDÜĞÜM
17.SONUÇ
18.VUSLAT
19.GÖREV
20.UMUTLAR TUTUKLU
21.ZEHR-İ ŞİFA
22. PLAN
23. KİLİTLİ SANDIK
24.OPERASYON
26.AYDINLIĞA ÇIKACAĞIZ
27.SORGU
28.MAHKEME KARARI
29.ÇÖKÜŞ
30.KARMAŞA
31.İÇ SAVAŞ
32.ŞÜPHE
33.KAÇIŞ
34.ACI
35.TESADÜF
36.UKDE
37.FEDAKARLIK
38.DOSYA
39.ZARF
40.BOŞ ARAZİ
41.TERAPİ
42.TARTIŞMA
43.YÜZLEŞME
44.SOHBET
45.PATLAMA
46.SANAYİ
47.VEDA
48.İHANET
49.İŞ BİRLİĞİ
50.FİNAL

25.BEKLEYİŞ

1K 96 50
By SKaplan0

Ayça Özefe - Olmuyor Bak

Keyifli okumalar.

🔪🚨⚰️

UÇURUM KATİLİ

25. BEKLEYİŞ

Aşağıdaki kargaşanın sesleri hala duyulmaya devam ederken koridordan hızlı adım sesleri de duydum. Ayrıca odaların kapıları da tek tek açılıyordu. "Bizi arıyorlar herhalde." dedim.

"Herhalde. Ama ne olur ne olmaz tedbirli olup odada durmakta fayda var."

Hışımla açılan kapıya baktığımızda bu Rıchard'ın adamlarından biriydi. Aşağıdaki kargaşadan sıyrılıp buraya nasıl gelmişti? "Ne olursa olsun o belgeler bu evden çıkmayacak, hemen bana verin." diye bağırırken oldukça kararlı duruyordu.

Biz hareket etmeyince silahını bize doğrulttu. "Size bana verin dedim!"

Koridordan Olcay'ın bağırışını duydum. "Kaan! Miray! Yukarıda mısınız!"

"EVET!" Kaan var gücüyle bağırmıştı. Bağırışına eş zamanlı beni kolumdan tutup arkasını sakladı. Uzun boyu önümü tamamen kapatmıştı ve ne olduğunu göremiyordum. Lafımı dinlemeden bunu her defasında yapacak mıydı!

İki saniye geçmişti ki bir silah sesi duyuldu. Peşinden bir kere daha.

Ardından "AMBULANS ÇAĞIRIN KAAN VURULDU!" diye bağırdı Olcay.

Kaan mı vuruldu?

Nasıl olur, hala dimdik ayakta duruyor?

Önümde dikilen Kaan sendeleyerek bir iki adım attı ve kapı pervazına sol elini yasladı. Sağ elini ise gövdesine koydu ama arkasında olduğum için neresinden yaralandığını göremiyordum.

Kaan'ın arkasından çıktım. Az önce bize silah doğrultan adam kapının önünde, hole doğru uzanmış yatıyordu. Olcay, eğilip adamın nabzını kontrol etti. "Ölmüş."

"Neresinden vurdun adamı?" diye sordum. ,

"Ensesinden." Kısa cevabının ardından doğruca Kaan'ın yanına gelip kolunu omzuna alarak ayakta kalmasına yardım etmeye çalıştı. "İyi misin kardeşim? Dayan gelir şimdi ambulans."

Kaan bir elini yarasına tampon yapmak amacıyla bastırırken yüzünü buruşturdu ve nefes nefese konuştu. "iyi-iyiyim. Sorun yok."

"Olcay, Kaan'ı yatağa oturt, aşağı indirmeye çalışıp zorlamayalım. Sonra da sen git aşağı, ekibin başına. Kaan'la ben ilgilenirim. Ambulans görevlilerini direkt buraya yollarsın."

"Tamam ben aşağıyı toplayayım o zaman." Dedi Olcay ve Kaan'ı daha sıkı tuttu. "Kaan ağırlığını bana ver, tutuyorum seni."

Kaan sendeleyince hemen ben de diğer kolunun altına girmek için hamle yaptım ama bana izin vermedi. Kafasını bana doğru çevirdi, kısık çıkan sesiyle konuştu. "Dengemi sağlayamıyorum, taşıyamazsın, ayağım dolanır üstüne düşerim. Çekil sen kenara."

"Bir şey olmaz, gel şuraya, yardım edeyim." İstemeye istemeye de olsa da bana müsaade etti, kolunun altına girdim. Ama yine de ağırlığının neredeyse tamamını Olcay'a veriyordu.

Dikkatle Kaan'ı yatağa oturttuk. "İniyorum aşağı, bir şey olursa seslen. Dikkat edin. Benim bir gözüm kulağım burada zaten, yukarı kimse çıkamaz merak etmeyin." Dedi ve kapıyı kapatıp gitti Olcay.

"Yarana tampon yapmamız lazım Kaan, çok kan kaybediyorsun." Kaan'ın üstündeki gömleği bel kısmından tutup pantolonunun içinden çıkarttım. Hızla düğmelerini açtığım gömleği canını acıtmamaya özen göstererek üstünden çekip aldım. "Dikkat et, şimdi ben seni tutacağım yavaşça yat yatağa."

Yatağa uzanan Kaan'ın yarasına baktım. Esmer teni kana bulanmıştı. "Karaciğerine saplanmış gibi duruyor." Ayağımdaki rahatsız topuklu ayakkabıları çıkardım. Çantamı herhangi bir yerde unutmamak için çapraz bir şekilde taktım.

"Şimdi biraz dişini sık, yarana iyice tampon yapayım." Elimdeki gömleği dürüp büküp yavaşça yarasına bastırmaya başladım. Ben bastırdıkça Kaan dişlerini sıkıyordu ve damla damla ter akıtıyordu.

Birkaç dakika sonra gözlerinin kapanmaya başladığını fark ettim. Onu uyanık tutmam lazımdı. "Acıyor mu çok?" kafasını iki yana sallamaya çalıştı.

"Daha önce vuruldun mu Kaan?"

"hı hı." Konuşacak mecali yok gibiydi.

"Nerenden?"

"Omuzumdan." Zorlukla konuşuyordu.

"Ben de geçenlerde vuruldum biliyor musun?" Belki de ona neydi, umrunda değildi ama şu an benim anlattığım her şeyi dinlemesi gerekiyordu.

"Ciddi miydi durumun?"

"Hayır, sol kolumdan, ufak bir şeydi."

"Nasıl oldu?" Galiba ona ne değilmiş.

"Evimde silahlı saldırıya uğradım. Tektim. Anons geçtim ama ekip gelene kadar çatışmaya girdim. Orada vuruldum. Sonra bana koruma atadılar. Adı Ömer. Uzak koruma. Gerçi, bilmiyorum belki de geri çekmişlerdir. Epeydir görmüyorum." Ben bunları anlatırken Kaan gülümsüyordu. "Niye gülümsüyorsun?"

"Çocuk gibi bıcır bıcır konuşuyorsun. O kadar heyecanlı anlattın ki yaşamış kadar oldum."

Göz devirdim. "Bu arada kan grubun ne?"

"Arh+"

"İyi, sevindim, kolay bulunan bir kan grubu değil mi?"

"Evet."

"Çok kan kaybettin, kan lazım olabilirde o yüzden sordum."

Anladım der gibi kafasını salladı. E, ne soracaktım? Sorum bitti benim.

"Polis olmaya nasıl karar verdin Kaan?"

"Çocukluk hayalim." Klasik.

"Anlatsana bana, sürecin nasıl geçti."

"Sen polis değil misin, bilmiyor musun?"

"Biliyorum da hani belki memurluk sürecin falan daha uzun sürmüştür." Bahaneler Miray hanım bahaneler.

"On sekiz yaşımda akademiye girdim. Yirmi bir de mezun oldum. Üç yıl memurluk yaptım. Yirmi dört yaşımda komiserlik sınavını kazandım. bir yıl eğitim aldım. Yirmi beş yaşımda komiser yardımcısı oldum. Üç yıl komiser yardımcılığı yaptım. Yirmi sekiz yaşımda büro seçip komiser oldum. Dört yıldır da ahlak masası komiseriyim." Bu uzun cümleyi kurarken sık sık duraklamış ve oldukça zorlanmıştı.

"32 yaşında mısın yani?"

"hı hı."

"Sürecimiz komiser yardımcısı olduğumuz zamana kadar aynı. Sadece ben bir yıl komiser yardımcılığı yaptım. Yirmi altımda büro seçip komiser oldum. İki yıldır da komiserim."

"28 yaşında mısın?"

"Evet. 2 Şubat doğum günüm. 1994 yılı." Belli etmemeye çalıştığım paniğim içten içe beni öyle bir ele geçirmişti ki, gereksiz he türlü detayı veriyordum.

"Daha küçük duruyorsun." Kapalı gözleriyle yandan, alaycı bir gülüş attı. Esmer teninde ki kırmızı,  uğursuz renk git gide artmıştı ve gücünün kalmadığını artık ben bile fark ediyordum.

"Saçlarım kısa ya ondan olabilir." Ne alakaysa.

"Olabilir. Aslında çok sert duruyorsun ama ifadesiz durduğun anlarda yüzün çok masum. Bu da seni biraz daha küçük gösteriyor."

"Biliyor musun, Olcay benim korkutucu göründüğümü düşünüyor." hafifçe dudağımı dişledim.

Aralık gözleriyle bana baktı Kaan, "Öylesin ama görev başında ve sinirliyken. Sert ifadeyi kendine sen veriyorsun. Kendini rahat bıraktığın anlarda öyle değilsin. Gözlerin de iri ya, bu seni benim gözümde biraz daha masum yapıyor." 

"Kaan, güçlükle nefes alırken neden tercihin benim hakkımda çıkarımlar yapmak?"

Yüzünü acı ile buruşturarak yutkundu "Vakit geçiyor işte, boş ver." Sessizce gözlerine bakmaya devam ettim ama bir şey demedim. 

Birkaç dakika sonra o konuştu. "Niye sustun?"

"Konuşmamı mı istersin?" dedim şakacı bir tavırla.

"İyi geliyor sesini duymak." 

"Ne anlatmamı istersin?" şu an onu uyanık tutmak için ne gerekiyorsa yapacaktım. Şehit vermemizi asla istemezdim çünkü. Bir yandan da hala tampon hareketlerle yarasına bastırıyordum.

"Çocukluğunu anlatabilirsin." dediğinde ellerim öylece yarasının üzerinde kaldı. Gözlerim boşluğa takılırken, sustum.

"Miray?" dediğinde tekrar ona döndüm. "Başka bir şey anlatsam?"

"Peki. Sevdiğin şeylerden bahset o halde." 

"Kaan." dedim azarlayan bir tonlama ile "Randevuya çıkmadık. Neden benimle ilgili sorular soruyorsun?" Güldü ama bir şey demedi. 

"Masal anlatayım mı?"

"Anlat tabi, daha çabuk uyuyayım. Ninni de söyle istersen."

"Dalga geçme ya." dedim ve güldüm. Güldüğümü duyduktan sonra kapalı gözlerini tekrar araladı ve o da güldü.

Gözleri önce boş boş baktı, sonra biraz daha kısıldı. Ardından tamamen kapandı. "Kaan! beni duyabiliyor musun?"

Gözlerini aralamaya çalıştı ama her defasında ondan bağımsız olarak göz kapakları tekrar kapanıyordu.

Yarasını bıraktım ve Kanlı ellerimi üstüme silip Kaan'ın yüzünü ellerimin arasına aldım. "Kaan, dayan biraz lütfen. KAAN!"

Tepki yoktu.

"KAAN!" hafifçe yüzünü tokatladım. "Beni duyuyorsan bir tepki ver Kaan!" 

Tepki yoktu. Ne kadar seslensem de Kaan bana tepki vermiyordu. 

Kapıyı hışımla açan her kimse tam zamanında yetişmişti. Olcay ve sağlık çalışanlarıydı. Kaan'ın yanından kalkıp ambulans hemşiresine müsaade ettim. Yanındaki diğer görevlilere emirler yağdırmaya başladı. "Çok kan kaybetmiş, kurşun da derinde gibi duruyor. Hastaneyi arayın ameliyathaneyi hazırlasınlar, siz de acele edin." 

Kaan baygın olduğu için sağlık çalışanı bize döndü, "Kan grubunu biliyor musunuz?"

"Arh+!" diye bir çırpıda söyleyiverdim. Sağlık görevlisi direkt önüne dönerken Olcay ise kaşlarını kaldırmış şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

Yanıma yaklaştı ve kulağıma fısıldadı, "Bu bilgiye neden ve hangi ara sahip oldun?"

"Uyanık kalsın diye sorular sordum." Ben de onun gibi fısıldıyordum. 

"iyi, öyle diyorsan." 

Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "başka ne olacak Olcay!" sert çıkışım onu ikinci defa şaşırtmıştı. "Tamam canım. demedim bir şey."

"Diyemezsin zaten! Saçma imalar yapma adam canıyla uğraşıyor."

🔪🚨⚰️

Ambulans hastaneye doğru hareket ederken biz de olay yeri olan villanın salonundaydık. Onur başkomiser de gelmişti.

"Başka bir yaralı var mı bizden çocuklar."

"Yok başkomiserim, herkes iyi. Kaan da şimdi gitti hastaneye." kısaca durumu bildirdi Olcay.

"Nasıl oldu olay Olcay, nasıl öldürdün adamı?"

"Kaan ve Miray'ın köşeye sıkıştıklarını Ayça haber verdi bize. Ben o esnada rakip şirket adamlarının villasındaydım. Telefonuma gelen mesajla "lavaboya gidiyorum" diyerek tüydüm evden. Hemen ekibi topladım, bastık villayı. Kaan ve Miray teçhizatsız oldukları için saklandılar. Biz çatışmadayken gözüme merdivenlerden yukarı çıkan Rıchard'ın adamı takıldı. Hemen peşinden gitmeye çalıştım. Ben yukarı çıktığımda bizimkilere silah çekmişti. Ben onu vurana kadar, o Kaan'ı vurdu. Peş peşe oldu zaten, iki saniye ara ile patladı silahlar." İç çekti. "Yani iki saniye erken davransam şu an Kaan iyi olacaktı."

Ayça, Olcay'ın omzuna elini koydu. "Elinden geleni yaptın sen Olcay, daha geç gitsen belki Miray'ı da vuracaktı. Ya da Kaan'ı daha ağır yaralayacaktı. Sen bunu önledin bak. Kaan da iyi olacak, sıkma canını." Olcay bilmiyorum der gibi kafasını ağır ağır iki yana salladı ve iki parmağıyla alnını sıvazladı.

Çantamı başkomisere uzattım. "Belgeler başkomiserim. İhale belgeleri hariç karıştıkları yasa dışı işlerin belgeleri ve oradan kaldırdıkları paraların senetleri de burada. Bizim büroyu ilgilendiren bir şey yok içlerinde."

Başkomiser uzanıp elimdeki çantayı alırken gözleri, kanlı ellerime takıldı. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve boğazını temizledi. "Aferin. Haklısın belgeler büroyu ilgilendirmez ama operasyon sırasında komiserimiz cinayet işledi. Olayın nasıl olduğuna dair ifadesini versin, zaten Kaan'ın durumu da olayın kanıtı."

"Ama komiserim görev esnasında ve görev silahıyla vurdu Olcay adamı, üstelik ekip arkadaşlarının can güvenliği için yaptı bunu. Gene de bunu cinayet sayıp, ifade mi isteyecekler?" diye şaşkınca sordu Ayça.

"Evet polisler adam vurma yetkisine sahiptir. Birincisi; Olcay karşısındaki adamı girdiği çatışmada öldürmedi. İkinci olarak ise; Polis, direnişi kırmak ya da zanlıyı yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir. Yani gerekince adam öldürebilir ama Olcay'ın öldürdüğü adamın hedefi Olcay değildi. O silah Kaan'a doğrultulmuştu. Endişelenecek bir durum yok, şimdi Olcay gidip olayın ehemmiyetini anlatacak, ekip arkadaşının teçhizatsız olduğunu ve onun can güvenliğini gözettiğini anlatacak ve sorun çözülecek. "

Cümlelerini tamamladıktan sonra başkomiser bana iyice yaklaştı. "Ellerini temizle istersen." 

Bir şey demeden yukarıya yöneldim. Banyonun yerini, Kaan'la odaları ararken öğrenmiştim. Girdim ve doğruca Lavaboya eğildim. Önce ellerimdeki kanı temizledim. Bu meslekte en alıştığım şey kan görmekti.

Daha sonra saf suyun işe yaradığı kadar yüzümdeki ağır makyajı çıkardım. Kafamdaki peruğu da çıkartıp, ensemde tel tokalar ile küçücük bir topuz haindeki saçlarımı serbest bıraktım ve aynada son bir yorgun bakışlarım ile kendimi süzdüm. Ardından tekrar aşağı indim.

🔪🚨⚰️

Olcay karakola gitmişti. Ayça, Semih, Onur başkomiser, ben ve ahlak masası başkomiseri Bülent başkomiser hastanede Kaan'ın ameliyatının bitmesini bekliyorduk.

Üç saat olmuştu ama henüz ses seda yoktu. Hiçbir doktor ameliyathaneden çıkmamıştı, Kaan'ın durumunu bilmiyorduk.

Üç saatin sonunda eli kolu kan revan içinde bir hemşire çıktı ameliyathaneden. "Ağır yaralı getirilen polisin yakınları sizlersiniz değil mi?" Bülent başkomiser hemşireye yaklaştı. "Evet."

"Geldiğinde çok kan kaybetmişti zaten, Ameliyat sürecinde de kanamaları devam etti. Hastanemizin kan bankasından kan temin edip verdik ama yeterli gelmedi. Arh+ kana ihtiyaç var, kolay bulunan bir kan grubu zaten. Kan verecek kişiyi bulduğunuzda laboratuvara gidip kanın ne için lazım olduğunu söylerseniz alındıktan sonra onlar direkt bize ulaştıracaklardır. Dört ünite Arh+ kan. Acele edin lütfen." Dedi ve tekrar ameliyathaneye girdi.

"Benimki 0rh+" dedi Onur başkomiser.

"Ben Brh-'m" dedi Ayça.

"Benimki Arh+ ama kansızlık sıkıntısı var bende. Alırlar mı benden?" Ayça kafasını iki yana salladı "Almazlar, sonrasında sıkıntı yaşayabilirsin."

"Maalesef 0rh- ben de. Ne yapalım birimlere anons mu geçsek Onur başkomiserim?" dedi Bülent başkomiser.

Allah aşkına şu kadar insan içinde kan vermek ciddi anlamda bana mı kaldı? "Benim grubum Arh+"

"Süper, hemen hallet gel o zaman."

Ayça ile beraber asansöre yöneldik. Tabelalardan anladığımız kadarıyla laboratuvarlar -1 kattaydı. Asansörden indiğimizde yerde renkli oklarla laboratuvar yazıları vardı. Yazıları takip edip laboratuvara girdik.

Hemşirelerden birine Kaan'ın durumunu ve kaç numaralı ameliyathanede olduğunu anlattık.

İğneden korkan biri değildim ama bu kadar kanı birden kaybetmek sanırım beni halsizleştirmişti.

Kan verip yukarı çıktığımızdan beri iki saat geçmişti. Yanıma oturan Ayça irkilmeme sebep oldu. "Ne oldu Miray, iyi misin?" değilim.

"İyiyim. Yorgun hissediyorum sadece."

"geceden beri çok yoğun şeyler yaşadın. Keşke eve gitseydin sen. Üstüne bir de kan verdin."

"Sorun yok. Kaan çıksın ameliyattan, durumunu öğreneyim giderim."

Biz Ayça'yla sakin sohbetimize devam ederken ameliyathanenin kapısı açıldı, çıkan Kaan'ın doktoruydu. "Ağır yaralanan polisin yakınları sizlersiniz değil mi?" başkomiserler doktora doğru yaklaşırken biz olduğumuz yerde onları dinliyorduk.

"Kurşun karaciğerine saplanmış. Karaciğer toplamda beş lobdan oluşan bir organdır. Maalesef saplanan kurşun karaciğerin %60, yani yarısından biraz daha fazlasına zarar vermiş. Bu hasarlı tarafı kesip almak zorunda kaldık. Şu an da karaciğerinin yarısı yok. çok kan kaybetmişti ama nakil ile kan kaybı riskini de önledik. Hayati bir tehlikesi yok. gözetim altında tutmak için önlem amaçlı bilinci açılana kadar yoğun bakımda tutacağız."

"Karaciğerinin %60'ı yok. nakil gerekmez mi?" diye sordu Semih.

"Hayır. Karaciğerinin kalan kısmı sağlıklı, nakile gerek yok. Karaciğerin beş lobundan üçünün yani %60 civarının alınması veya zedelenmesi durumunda bile karaciğer kendisini %100'e tamamlayabilir. insanlarda bu yenilenme, yıkımdan sadece 5 dakika sonra başlar ve yalnızca beş ila yedi gün alır. Muazzam bir yaratılış biçimi değil mi?"

"Bilmiyordum. evet, gerçekten öyle." Doktor gülümsedi. "geçmiş olsun" dedi ve uzaklaştı.

Onur başkomiser bize döndü. "Çocuklar siz evlere gidin. Hastanede biz bekleriz. İyi iş çıkardınız, tebrik ederim. Kaan da yakın zamanda daha iyi olacak." 

🔪🚨⚰️

Eve geldiğimde saat öğlen 15.00 sularıydı. Zile bastığımda Selen kapıyı açtı. "hoşgeld- oha! Ne bu halin? Ben seni böyle bir elbiseyle hiç göndermemiştim?"

"operasyon var dedim ya onun için işte bu kılığa bürünmem gerekti. ayrıca neden herkes şaşırıyor? ben bir polisim ve yoğun bir iş programım var. sürekli bu şekilde giyinip, bütün gün oradan oraya koşacak müsaitliğim mi var?"

"Aman iyi. Neyse hoş geldin aç mısın?"

"Evet. Duş alayım bir iki lokma bir şey yer yatarım. sen de iyice annem gibi oldun." dedim ve banyoya ilerledim.

Duştan çıkıp üstümü giyindim. Kafama sardığım havlu ile içeri geçtim. Selen salonda otururken ben de bar tezgahı dolanıp mutfak tarafına geçtim. "Ne yapıyorsun?"

"Yemek yiyeceğim dedim ya, yemek alıyorum."

"Gel gel ben doldurdum sana, sehpada duruyor ya." Görmemiştim. "Ah, öyle mi teşekkür ederim."

Koltuklardan birine oturup sessizce yemeğimi yemeye başladım "Çok yorgun görünüyorsun."

"Evet hareketli bir geceydi. Üstelik ekip arkadaşım beni korumak isterken vuruldu. Beş saat kadar ameliyattaydı. Hastaneden geliyorum."

"Durumu nasıl şimdi?"

"İyi, bir şeyi yok. önlem amaçlı yoğun bakımda tutuyorlar."

"Yakın mıydınız?" Selen ve bitmek bilmeyen soruları.

"Hayır, değildik. İsmen bilirdik birbirimizi, çok defa da karşılaştık falan ama hiç öyle sohbetimiz yoktu. İlk defa ortak çalıştık. Ahlak masasında Kaan."

"Ne bileyim sen, beni korumak için falan deyince."

"Operasyonu o yürütüyordu. Hepimizden o sorumluydu. Ters bir şeyde canımın hesabı ondan sorulacaktı. Sadece ben değil, orada hepimizin canından sorumluydu esasında." Duraksadım. "Ayrıca ona olan can borcumu da ödedim."

"Nasıl?"

"Hastanede kan gerekti. Çok kan kaybetmişti. Ben verdim. Can borcu olarak düşünüp vermedim tabii. Meslektaşım, ekip arkadaşım, en önemlisi insanlık göreviydi."

"Kan vermekte yormuştur seni. Bol bol su iç ve arada tatlı ye."

"Vücudumu değil ruhumu yordu." gözlerim karşımdaki boş duvarda dondu kaldı.

"Seni bugün gerçekten anlamıyorum. O yüzden bir kere daha soruyorum. Nasıl?"

Elimdeki tabağı sehpaya bırakıp suyumu içtim ve arkama yaslandım. "Kaan'ın hayatı için çok önemli bir şey yaptım. Kaan yaşasın diye uğraştım. Kaan'ı yaşatmak için uğraş verdim. Kan verme dışında olay yerinde de Kaan'la ben ilgilendim..."

"Sorun ne o zaman?"

"Ama Emre o uçurumda can çekişirken haberim bile yoktu..."

Selen beklemediği cümle karşısında afalladı ve zor konuştu. "Miray... elinde değildi."

"Tabii ki değildi. Ama aşamıyorum. Emre ıssız bir yerde, yalnız başına can çekişerek öldü." Gözlerim dolmuştu. "belki biri onun kurşun yaralarına da tampon yapsa iyi olurdu, çok kan kaybetmiş olsa bile yaşarken biri fark etse kan nakli yapılabilirdi. Onunda ameliyat şansı olurdu. Cesedini analiz etmek yerine Kaan'a yaptığım gibi yaralarına müdahale etmek isterdim. Kanı bulaşabilirdi üstüme, başıma, elime, yüzüme. Sorun olmazdı. Ameliyathane önünde saatlerce bekleyebilirdim. Yoğun bakım önünde günlerce bekleyebilirdim. İyileşse bebekle ilgilenir gibi ilgilenirdim. Sorun değildi. Hiç biri sorun değildi. Sonunda yineölecek bile olsa keşke onun için bir şeyler yapabilseydim."

"Seni teselli edecek hiçbir cümlem yok ama istersen sarılabilirim?" Selen'in de gözleri dolmuştu. "Sarılırsak ağlarım." gözyaşlarıma direnen sesim sadece fısıltıdan ibaretti.

"Ağla, ne olacak." dedi sakince.

"Yorgunum yatacağım ben. iyi geceler sana." dedim ve odaya geçtim.

Yatağa girdiğim gibi beni mayıştırsın diye kulaklığımı taktım ve müzik açtım. 

Dünyalarına sığamam
Gelip geçer zaman
İçimde tutamam seni
Sen de biliyorsun beni
Artık geç kalamam

Hayale dalamam
Gider gider zaman
Yerimde duramam, olsun
Sen de biliyorsun beni
Artık geç kalamam

Duy beni, gör beni, sar beni, bak bana
Dünya yanıyor, bak
Sen de benim gibi ele avuca sığamazsın ya

Duy beni, gör beni, sar beni, bak bana
Dünya yanıyor, bak
Sen de benim gibi ele avuca sığamazsın ya

Dünyalarına sığamam
Gelip geçer zaman
İçimde tutamam seni
Sen de biliyorsun beni
Artık geç kalamam

Hayale dalamam
Gider gider zaman
Yerimde duramam, olsun
Sen de biliyorsun beni
Artık geç kalamam

Duy beni, gör beni, sar beni, bak bana
Dünya yanıyor, bak
Sen de benim gibi ele avuca sığamazsın ya

Duy beni, gör beni, sar beni, bak bana
Dünya yanıyor, bak
Sen de benim gibi ele avuca sığamazsın ya


o gece gözyaşlarımla verdiğim savaşın galibi ben oldum ve kulağımda, sözleri yüreğime oturan şarkı ile boğazımı yakan yumruyu bastırıp uykuya daldım.

🔪🚨⚰️

~BÖLÜM SONU~

Continue Reading

You'll Also Like

919 75 5
❝Tanya Piya, ailesinin boşanmasıyla annesiyle beraber İzmir'e taşınır. Varlığından habersiz olduğu, annesinin ilk çocuğu yani abisiyle aynı evi payla...
186K 3.1K 42
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
4.7M 393K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...