UÇURUM KATİLİ

By SKaplan0

86.5K 6.6K 2.4K

Başarılı bir cinayet büro komiseri olan Miray, yardımcısından gelen yeni bir cinayet ihbarı ile harekete geçe... More

AÇIKLAMA
1.HAZIR OL YENİ BİR CİNAYET VAR!
2. OLAY YERİ
3. ZAMANSIZ VEDALARA HAZIR OL!
4. TELEFON KAYDI
5. CENAZE
6. CİNAYET SİLAHI
7. EMRE TAŞKIN CİNAYETİNİN PEŞİNİ BIRAK!
8. SAHİPSİZ NOT
9. SİLAHIN SAHİBİ
10.KAYIP
11.KATİLLER
12.SALDIRI
13.DİLEKÇE
14.ÇIKMAZ
15.MEZARLIK
16.KÖRDÜĞÜM
17.SONUÇ
18.VUSLAT
20.UMUTLAR TUTUKLU
21.ZEHR-İ ŞİFA
22. PLAN
23. KİLİTLİ SANDIK
24.OPERASYON
25.BEKLEYİŞ
26.AYDINLIĞA ÇIKACAĞIZ
27.SORGU
28.MAHKEME KARARI
29.ÇÖKÜŞ
30.KARMAŞA
31.İÇ SAVAŞ
32.ŞÜPHE
33.KAÇIŞ
34.ACI
35.TESADÜF
36.UKDE
37.FEDAKARLIK
38.DOSYA
39.ZARF
40.BOŞ ARAZİ
41.TERAPİ
42.TARTIŞMA
43.YÜZLEŞME
44.SOHBET
45.PATLAMA
46.SANAYİ
47.VEDA
48.İHANET
49.İŞ BİRLİĞİ
50.FİNAL

19.GÖREV

1.3K 128 82
By SKaplan0

Jon Bryant-The

Keyifli okumalar.

🔪🚨⚰️

UÇURUM KATİLİ

19. GÖREV

                                              
Tam arabayı çalıştırdığım esnada telefonumun melodisi duyuldu. Arayan başkomiserdi. "efendim başkomiserim"

"Hemen karakola gelin"

"Tamamdır"

Telefonu kapatıp ceketimin cebine koydum. "Önemli bir şey yakaladılar sanırım hemen gelmemizi istiyorlar."

Karakola vardığımızda arabayı park edip doğruca başkomiserin odasına çıktık. "Buyurun başkomiserim?"

"Miray, Berat Yüksel'den gözünüzü bir an bile çekmeyin" Gergin görünüyordu.

"Tabi ki ama neden?"

"Baz istasyonu bilgilerini detaylıca inceledik." Duraksayıp alnını sıvazladı.

"Ne çıktı başkomiserim?" Salih savcı da sıkıntılı görünüyordu.

"Cinayet akşamı 20.38 de maktül ile konuşmuş. Yine cinayet akşamı saat 21.54 de Berat Yüksel olay yerindeymiş Miray."

Semih al işte der gibi elini dizine vurup arkasına yaslandı ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Belliydi zaten başkomiserim. O kadar soğuk kanlıydı ki. Sorduğumuz her şeye takır takır cevap verdi. Ama cinayet akşamı maktülle konuşmuşsun dediğimizde saçma sapan şeyler geveledi. Bence kesin o. Kesin!"

Başkomiser gözlerini kısarak Semih'e baktı. "Bana bak çömez, öyle bir nokta yakalayınca hemen katil damgası mı yapıştırıyoruz yoksa işin peşine mi düşüyoruz?"

"İşin peşine düşünce dilekçe yiyoruz."

Semih ne dediğinin farkında mıydı? Kinayeyle karışık beni savunmak için şu an doğru yer değildi. Salih savcı ve Onur başkomiser'in öfkeli bakışları da aynı şeyi söylüyordu.

Kapanmış bir konu üzerinden, hele ki sebebi benim olan bir konu üzerinden başına iş açılsın istemiyordum. Bu yüzden son cümlesini yok sayarak neden katile bu kadar erken karar vermememiz gerektiğini başkomiser gibi aşağılayarak değil de daha didaktik bir şekilde anlatmaya karar verdim.

"Semih, elimizde sadece o gece orada olduğunun ve orada olmadan bir saat on altı dakika önce Emre ile irtibata geçtiği bilgisi var. bu onu kesin katil yapmaz. Görgü tanığı da olabilir. Ya da katil değil belki ama cinayetle ilgisi olan ve bir şeyler saklayan biri. Ya da başka bir ihtimal, hiçbiri. Belki Emre herhangi bir şey için o gece Berat'ı oraya çağırdı. Berat oradan ayrıldıktan sonra olan oldu. Gerçi araları bozuk ve bunun için geçerli bir sebep yok ama bilemiyorum. Her neye, cinayet saatini bilmiyoruz. Kesin hüküm veremeyiz."

Başkomiser lafa girdi "O yüzden kesin emin olmak için Berat'ı göz hapsinde tutacaksınız."

"Evin yakınlarına bir iki ekibi gizli göreve gönderelim. Çevre esnafın yanında takılsınlar. Sokağındaki kahve de sivil vatandaş gibi vakit geçirsinler. Gerekirse en yakınında, apartmanının önünde seyyar su satsınlar." Yapılabilecek daha fazla bir şey yok gibiydi, en azından bunlar şu anlık bizi idare ederdi.

Başkomiser onaylar bakışlarını bana çevirdi. "Ben sivil polis yollamayı düşünüyordum ama bu daha dikkat çekmeyecek bir yöntem gibi duruyor."

"Görevlendirilecek ekibi Semih ayarlar. Ben de işi denetlerim."

"Tamamdır, bir an önce harekete geçin ve başınıza buyruk hareket etmeyin." Şu son uyarı banaydı sanırım. "He bir de, aman diyeyim gözünüzden bir şey kaçmasın. Çok dikkatli olun çocuklar, oltaya gelen balık büyük. Elimizden kaçırmayalım."

"Merak etmeyin başkomiserim, Nefes aldırmayacağız."  

Odadan çıkmak için ayaklandığımızda Salih savcı, Semih'i durdurdu. "Aslanım, sen akıllı çocuksun, aynı yolu bir de seninle yürümeyelim." Dedi ve imalı bir şekilde göz kırptı.

Semih'in yaptığı kinayeli yaklaşımın ardından bu da aynı ölçüde kinayeli bir uyarıydı. Ya da gözdağı vermişti. Bilemiyorum, sadece bir dilekçe de Semih için verme ihtimali dışında her sonucu düşünebilirdim.

Semih yandan bir gülüş attı ama bu gülüş gözlerine ulaşmadı, yalnızca dudaklarında asılı kaldı. "Eyvallah savcım". Salih savcı iki kere hafifçe Semih'in kolunu vurdu ve önündeki sehpada duran kahve fincanını eline alıp bir yudum içti.

Odadan çıktığımızda Semih hızlı hızlı benim odama doğru yürümeye başladı. Sinirliydi ve beni arkada bıraktığının farkında bile değildi. Sol tarafına bakıp beni göremeyince durup arkasına baktı. Ağır adımlarla ona yaklaşmaya başladım. Olduğu yerde bedenini tamamen bana çevirip yanına yaklaşmamı izledi. "kusura bakmayın komiserim fark etmedim sizi arkada bıraktığımı". sorun değildi. Bir şey demedim, yalnızca gülümseyip odama doğru adımlamaya başladı. Semih de adımlarımı takip ediyordu.

Odaya girdiğimizde ben masanın üstüne otururken Semihte masanın önündeki tekli koltuklardan birine oturdu. "şuu dosya bir çözülse de şu adamdan da kurtulsak" dediğinde hiçbir yorum yapmadım. Bir açıklama yapmasını beklemediğim halde yine de yerinde dikleşip vücudunu bana doğru çevirdi. "Ya bakın komiserim ben hep üstlerime karşı saygılı olmaya gayret eden biriyim. Size karşı bir saygısızlığım oldu mu?"

Bir şey demedim. İki saniye sonra kaşlarını kaldırıp meraklı bir ifade ile tekrar sordu. "oldu mu komiserim, oldu mu?" tebessüm ettim. "Olmadı Semih."

Panik mimikleri ile konuşmaya devam etti. "başkomisere de olmadı. Kimseye olmadı. Ama şeytan diyor şuna bir yumruk patlat. Üslubu bile o kadar gıcık ki, yemin ederim verdiği işi yapasım gelmiyor ya. Başkomiserin de tavırları, tutumu falan hep değişti. Nerede o eski babacan adam? Yahu bu adam hata yapsak bile azarlamazdı bizi, şimdi gözünün üstünde kaşın var desek vay efendim nasıl dersin. Ben şimdi o odada ne dedim de hemen şak diye yüzüme vurdu, çömez dedi bana? Tamam, sizler kadar tecrübeli değilim ama ben zaten sizin yanınızda hem size yardım etmek hem de sizden işi öğrenmek için yok muyum? öyleyim. Kendimce bir fikir attım ortaya ne lüzum vardı azarlamaya?"

Yüzümdeki tebessüm kahkahaya dönüşmek üzereydi, onu durdurmaya çalışarak sakin bir ses tonu ile konuştum. "Benimle üstelerimizin dedikodusunu mu yapıyorsun Semih?"

Şaşkınca birkaç saniye yüzüme bakıp kaşlarını çattı ve bakışlarını yere çevirip fısıldadı. "Napıyorum lan ben?"

Bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Komiserim özür dilerim ben patladım sanırım artık, sizi de yakın görünce öyle sıraladım birden." cümlesi biter bitmez hararetli bir şekilde devam etti. "Hayır bir de herkes sinirini bir altındakinden çıkarıyor, ben hiyerarşide en alttayım anasını satayım!" 

"E, hepimiz geçtik bu yollardan. Az kaldı sabret, taş çatlasın bir yıla komisersin."

"Umarım." arkasına yaslandı. "Umarım bir an önce gelir o günler."

"Hey, benden bu kadar bıktığından haberim yoktu." Sahte bir alınganlık ile gözlerimi kıstım.

"Sizden değil de komiserim, artık yükselmek istiyorum. Olduğum mevkiden bıktım. Yeter bence artık."

Samimiyetle gülümsedim. "Anlıyorum, merak etme. Ben de senin zamanlarında aynılarını düşünüyordum. Ama bak, nihayetine azmettiğim başarıma ulaştım. Sen de ulaşacaksın. Ayrıca dedikodu sevdan da sorun değil ama illa benimle dedikodu yapacaksan vazife başında olduğumuz saatleri seçmemen yeterli."

"Teşekkür ederim." Duraksadı. "yani şey dedikodu yapacağımdan değil de öyle... işte..." omuzlarını düşürdü. "komiserim ben susayım mı?"

"Sus Semih, sus bugün bir tuhafsın zaten."

Masanın üstünden kalktım "İşimize dönelim. Yarım saat içinde beşer kişiden oluşan üç ekip istiyorum. Sen ekibi topla görevi ben veririm."

"Tamamdır komiserim."

Semih odadan çıktıktan sonra kendimi masanın tam karşısındaki ikili koltuğa bıraktım. O öyle panik, heyecanlı, tatlı bir şekilde karşımda konuştukça, hatta direkt olarak dedikodu yaptığında sanki karşımda Emre duruyordu...

İşe gitmediğim günü eve ve kendime ayırmıştım. Kendi ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra evi temizlemiştim ve şu an da mutfakta yemek yapıyordum. Kendimi oldukça neşeli hissediyordum. Ta ki evin kapısı gürültüyle açılıp, karşımda sinir küpü Emre'yi görene kadar.

Evin kapısı direkt salona açıldığı ve mutfakta amerikan mutfak olduğu için onu rahatça görebiliyordum. Yemeği karıştırırken meraklı bakışlarımı ona çevirdim.

Eve girdikten sonra kapıyı çarparak kapattı. Ayakkabılarını tabiri caizse ayakkabılığa fırlattı ve montunu fortmantonun içine tıktı. Elindeki anahtarı kapının yanındaki sehpanın üstüne sertçe bıraktı. Ve arkasını döndü. Beni gördüğü an afalladı. Aynı sert ifade ile konuştu "Neden evdesin sen?"

"Özür dilerim evde olduğum için." Yemeği karıştırmayı bırakıp salon ile mutfağı ayıran bar tezgahın üzerine kollarımı dayayıp hafifçe öne eğildim. "Sakin ol şampiyon. Ne bu şiddet bu celal?"

Kafasını kendine gelmek ister gibi iki yana salladı. "Özür dilerim hayatım. Sinirliyim biraz."

"Fark ettim. Yemek hazır olmak üzere. Git bir duş al, rahatla. Sonra da istersen konuşalım seni sinirlendiren durumu. bakalım neler yapabiliriz."

Salonu geçip bar tezgahı dolandı ve yanıma gelip beni öptü daha sonra arkasını dönüp banyoya doğru adımladı.

Ben sofrayı kurarken Emre'de banyodan çıkmıştı. Altında siyah bir eşofman vardı, üstüne tişört giymemişti. Dağınık saçlarını havluyla rastgele kuruttuğu için olsa gerek nemliydi. Gelip sofraya oturduğunda yemekleri doldurdum.

Bakışlarını önündeki yemekten kaldırmadan konuştu. "Neden evdesin bu saatte sen? Bu sıralar yoğun çalışıyordun." Ağzına bir lokma attı.

"başkomiser aradı, dosya yollayacağını ve onu incelememi söyledi, bir iki gün evdeyim."

"Anladım. Dinlenirsin iyi olmuş."

"E, sen neden öfkeli civciv modunu açtın? Gerçi civciv değil de daha çok Hulk'a dönüşecek gibisin." Başarısız esprilerime gülmemişti. 

Elindeki kaşığı tabağının yanına bırakıp arkasına yaslandı. "Ben galiba işi bırakıyorum."

İşte bunu beklemiyordum. "Ne! gayet iyiydin ne oldu?"

"Patron beni başarılı buluyor"

"Hayatım ne güzel işte, derdin ne?"

"Herkesin sorumluluğu ben de Miray. Enayi gibiyim şirkette. Millet hangi işi kıvıramazsa "Emre bir baksana" deniyor sonra ne hikmetse üstüme kalıyor. Ama var ya o Kemal'e iyi sabrettim ben, başkası olsa yerimde çoktan basmıştı istifayı. Bahane de hazır he, neymiş onun şirketinde herkesin eli birbirinin üstünde olacakmış. Ulan herkes benim yakama yapışmış! Yanlış anlama bak ben iyiyim onlar kötü demiyorum. Ben enayiyim. Çalışmak falan da hoşuma gidiyor, keyif alıyorum ya hiç fark etmiyorum bana kitlediklerini."

O konuşmaya devam ederken bardağına su doldurup ona uzattım ve lafını yarıda kestim. "Nefes al, soluklan. Dur bir su iç."

Bardağı elimden alıp sıkıntılı bir nefes verdi ve içmeye başladı. Yarısına geldiğinde bardağı ağzından çekip gözlerini kısarak bana baktı. "O sekreteri var diyorum ya Serap. Hiç görmedin ama ismen biliyorsun değil mi?"

"Evet, biliyorum."

"Kesin o kızla da bir şey var he arasında. Edepsiz adam."

Gözlerim kocaman açılmıştı. "Emre! Saçmalama, ne kadar ayıp"

"Ayıp diye onun yaptığına denir asıl!" Şaşkın bakışlarım karşısında bir saniye duraksadı "Kusura bakma, öyle. Hiçbir şekilde affı yok ama hadi gene körpecik kız, o yapıyor bir hata. Ulan a âlâ gavat sen elli yaşını geçmiş adamsın, sende hiç utanma yok mu?"

"Emre biraz sakin olur musun."

"Ya bırak ne sakin olacağım, kendisi kızı yaşında kızlarla odasında kırıştırsın ama bize gelince hem enayi yerine koysun hem de ufacık hata da bütün departmanın önünde fırça yiyelim. O proje benim bile değildi. Başkasının içine ettiği projeyi düzeltmeye çalışıyordum,  pek başarılı olamadım. Onun için azar yedim. Proje sahibi o esnada ortada bile yok."

Konuya birden ortasından girince haliyle beni afallatmıştı. İçini döktüğü için müdahale de etmek istemiyordum.

"Üstüne abim aradı. O da zırvaladı durdu bir şeyler. Yemin olsun bugün kabul günüydü benim için ya."

Onun aksine ben hayli sakindim. "İşten çıkmak yerine artık sadece kendi işlerine odaklan. Şirket için iyi bir çalışansın. Seni kaybetmek istemezler. Üstüne gelirlerse çıkmak istediğine dair gözdağı ver. Öyle işkoliklik yapıp her şeye atlama, azıcık törpüle kendini."

"Allahtan yarın izin günüm. Hiçbir şey düşünmeden kafamı boşaltmak istiyorum. Hazır sen de evdesin." yandan bana bakarken sırıttı.

Canını acıtmayacak şekilde koluna vurdum. "Sus yemeğini ye."

"Ne ya! Kaç gün oldu?"

"Bağırma şamarı yiyeceksin."

Tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Sadece şamarı mı?"

"Evet. Çünkü terbiyesiz bir adama dönüştün."

Kafasını öne eğip hafifçe iki yana salladı ve ardından bana baktı. "Sen hiç seninle sevgili olmadın ki ey güzel, nereden bileceksin?" hafifçe bana eğildi. "Göl kenarındayım ama sen beni susuz bırakıyorsun."

"Göl ben miyim?"

Göz devirdi. "Buna mı takıldın?"

"Evet."

"Ankara'lı sın. Ankara da deniz yok ya, ondan göl dedim."

"E, sen İzmir'lisin Emre?"

Sabırla nefes verdi. "Evet, sayende denizim kurudu benim. Göle yalvarıyorum işte."

"Pislik. Bunun için mi bekliyorsun beni evde. "

"Aşk olsun. Bilmiyorsun sanki sana ne kadar aşık olduğumu."

" Çok sağ ol, çok sağ ol. Hadi ye yemeğini. Hem az önce Kemal yüzünden ağlamıyor muydun sen? Ne çabuk odağın değişiyor."

Sıkıntıyla bir nefes verdi ve sesini biraz yükseltti "İştahımı kaçırdı ya! haysiyetsiz herif."

Güldüm "debelenip duruyorsun bir saattir. Dur şu yemeğini ye de istersen yine devam edersin sonra dedikoduna" duraksadım "Sen onları nasıl yakaladın be?"

"haha ne sandın kızım, ben var ya sizin büroda işe başlayacak çocuğum. Yemeği yiyelim, sofrayı kaldıralım da anlatırım detayları."

Odanın kapısı tıklatılıp ardından aralandığında Semih ve benden gelecek emri bekleyen memurlar teker teker içeri girdi. Ben de ayağa kalktım.

"Olayı Semih size anlatmıştır. Size verilecek adresin yakınlarında bir gizli göreviniz var. esnaf gibi davranın, çevre vatandaşlardan biri gibi davranın, seyyar satıcı gibi davranın. Ama ne olursa olsun sanığa dair hiçbir şeyi gözden kaçırmayın. Semihle ve benimle direkt iletişimde olacaksınız. Anlaşıldı mı?"

Hep bir ağızdan çok yüksek olmayan bir sesle "anlaşıldı" dediler.

"Çıkabilirsiniz." Semih'e döndüm. "Ben de çıkıyorum. Sen de eve git şu bir iki gün sakin geçecek gibi görünüyor dinlen biraz. İrtibatta olalım."

"Tamamdır komiserim. İyi akşamlar o halde."

"İyi akşamlar Semih." 

Semih odadan çıktığında ben de masanın üstündeki eşyalarımı alıp kapıya yöneldim. Cebimde çalan telefonum beni durdurdu. Çıkarıp ekrana baktığımda çağrı Emel teyzedendi.

Kriz geçirip bana geldiği günden sonra hiç görmemiştim onu. Merak da ediyordum aslında ne durumda olduğunu ama o kadar yoğun bir süreçten geçiyordum ki aramak aklıma bile gelmiyordu.

Sevecen bir sesle çağrıyı yanıtladım. "Emel teyze. Merhaba, nasılsın?"

Ama onun sesi benim gibi sevecen değildi. Aksine kısık ve ağlamaklıydı. "Miray"

Adımı söyledi ama devam etmedi. "Emel teyze ne oldu? İyi misin?"

"Bana yardım et"

"Sakin ol Emel teyze sen neredesin, iyi misin, kim var yanında?"

"Evdeyim. Emrah ve Orhan var."

Son zamanlarda geçirdiği krizleri düşününce tek olmaması ve evde olması beni rahatlatmıştı. "Tamam. Orada güvendesin. Şimdi sakin ol. Ne oldu söyle bana."

"Bana yardım et." Duraksadı. "Beni akıl hastanesine yatırıyorlar."

🔪🚨⚰️

~BÖLÜM SONU~

Continue Reading

You'll Also Like

3.6K 445 65
"Her şeyi biliyormuşsun Rüzgar!Her şeyi!Ama susmuşsun!Ya neden ya?!Neden söylemedin bana daha önce?!" Sesim hem kırgınlığı hem kızgınlığı barındırıy...
203K 9.1K 39
Arkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanm...
919 75 5
❝Tanya Piya, ailesinin boşanmasıyla annesiyle beraber İzmir'e taşınır. Varlığından habersiz olduğu, annesinin ilk çocuğu yani abisiyle aynı evi payla...
162 19 1
O bir katil. Kendi öz babasını öldüren bir katil. Anneciğinin ve ablasının gözleri önünde, hiç tereddüt etmeden babasını öldürdü ama bir sorun vardı...