UÇURUM KATİLİ

By SKaplan0

97.9K 7.3K 2.5K

Başarılı bir cinayet büro komiseri olan Miray, yardımcısından gelen yeni bir cinayet ihbarı ile harekete geçe... More

AÇIKLAMA
1.HAZIR OL YENİ BİR CİNAYET VAR!
2. OLAY YERİ
3. ZAMANSIZ VEDALARA HAZIR OL!
4. TELEFON KAYDI
5. CENAZE
6. CİNAYET SİLAHI
7. EMRE TAŞKIN CİNAYETİNİN PEŞİNİ BIRAK!
8. SAHİPSİZ NOT
9. SİLAHIN SAHİBİ
10.KAYIP
11.KATİLLER
12.SALDIRI
14.ÇIKMAZ
15.MEZARLIK
16.KÖRDÜĞÜM
17.SONUÇ
18.VUSLAT
19.GÖREV
20.UMUTLAR TUTUKLU
21.ZEHR-İ ŞİFA
22. PLAN
23. KİLİTLİ SANDIK
24.OPERASYON
25.BEKLEYİŞ
26.AYDINLIĞA ÇIKACAĞIZ
27.SORGU
28.MAHKEME KARARI
29.ÇÖKÜŞ
30.KARMAŞA
31.İÇ SAVAŞ
32.ŞÜPHE
33.KAÇIŞ
34.ACI
35.TESADÜF
36.UKDE
37.FEDAKARLIK
38.DOSYA
39.ZARF
40.BOŞ ARAZİ
41.TERAPİ
42.TARTIŞMA
43.YÜZLEŞME
44.SOHBET
45.PATLAMA
46.SANAYİ
47.VEDA
48.İHANET
49.İŞ BİRLİĞİ
50.FİNAL

13.DİLEKÇE

1.5K 134 67
By SKaplan0

Sezen Aksu- İlk Gün Gibi

Keyifli Okumalar.

🔪🚨⚰️

UÇURUM KATİLİ

13. DİLEKÇE

Başkomiser, Semih ve ekipler karakola döndükten sonra ben de eşyalarımı almak için apartmana doğru yürümeye başladım. Biraz çat kapı olacak ama muhtemelen Eda'da kalacaktım. Anneme gitsem panikleyecekti çünkü. Küçük bir kurşun yarasına kolum kopmuş gibi tepki vereceğine eminim.

Düşünceli bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladım. Dairemin önüne gelince dalgınca eğilip ayakkabılarımın bağcıklarını çözdüm.

Kapıyı açmak için doğrulunca dalgınlığımdan göremediğim detayı fark etmiştim.

Kapının üstüne yapıştırılmış bir not.

Dikkatlice notu bandından söküp elime aldığımda üstündeki yazıya odaklandım.

"BU SANA SADECE KÜÇÜK BİR UYARIYDI. YERİNDE OLSAM DİKKATE ALIRDIM MİRAY ÜNSAL."

Elimde not, yaşadığım dairenin önünde öylece dikiliyordum.

Kolumdaki kurşun yarasına baktım. Beni yaralayan kişi Emre'nin katili olabilir miydi?

Az önce Emre'nin katili burada mıydı?

Bu ve benzeri sorular aklımda sıralandıkça onu durduramamanın, o lastiğe bir kurşun isabet ettirememenin pişmanlığı katlanarak kapladı içimi.

Kendime gelmem bir iki dakikamı almıştı. Hızlıca eve girdim. İşime yarayacak, gerekli birkaç eşyamı alıp alelacele tekrar evden çıktım.

Arabama bindim. Anahtarı kontağa takıp, çalıştırmadan önce Onur başkomiseri aradım.

"Alo."

"Başkomiserim rahatsız ediyorum kusura bakmayın, karakolda mısınız?"

"Aakin ol ve yavaş konuş, ne bu telaş? Evet karakoldayım."

"Güzel. Karakola geliyorum beni bekleyin lütfen"

"Odamda olacağım"

Arabayı çalıştırıp yola çıkardığımda kafamda dönen soru işaretleri ile birlikte gidebildiğim en hızlı şekilde karakola doğru sürmeye başladım.

🔪🚨⚰️

Arabayı karakolun bahçesinden içeri soktuğumda kenarda uygun bir yere çekip, rastgele park ettim. Karakol kapısından içeri girip koşar adım yürümeye başladığımda direkt olarak gideceğim yer Onur başkomiserin odasıydı.

Kapıyı çalıp içeri girdiğimde masasında oturuyordu. Beni görünce öne doğru eğilip kollarını masasına yasladı. "Gel bakalım Miray. Ne oldu, ne bu telaş?"

Cebimden çıkardığım notu masasına bırakıp iki parmağım ile önüne doğru sürükleyip parmaklarımı çektim.

Kaşlarını çatarak notu eline aldı. Okudukça kaşları daha da çatıldı. İfadesiz bir sesle konuştu. "nereden buldun bunu?"

"Siz evin önünden ayrıldıktan sonra direkt yukarı çıktım. Kapıma yapıştırılmıştı."

" Notu koyan kişi sana orada silahla saldıran kişi..."

"Kesinlikle"

Sağ elini çenesine götürüp hafifçe sakallarını okşamaya başladı. Bu esnada gözlerini karşıdaki duvara sabitlemişti. "Ama kim neden yapıyor bunu?"

"bu kişi çok çok yüksek ihtimalle Emre'nin katili. Hatta kesin bile diyebiliriz bence"

"Ama senden ne istiyor"

"Dosyayı bırakmamı. Bunu açıkça belirtti zaten. Onun peşine düşmememi istiyor."

"Bu saçmalık. Sen bir polissin. Senden bunu isteyemez. tamam o zaman bırakayım diyecek değilsin. Başka bir derdi daha var ama ne?"

"Ben hala Emre'nin çevresinden birinin, katili olduğunu düşünüyorum. Hatta belki de benim de iletişim halinde olduğum biri."

Ağır ağır kafasını sallayıp bakışlarını elinde tuttuğu kağıda çevirdi ve notu bir kez daha okudu. "geçen ki notu analize yollamıştın değil mi sen?"

"Evet başkomiserim."

"tamam" bakışlarını yüzüme çevirdi. "bunu da yolla. Parmak izi analizi yapılsın. Bir de daha önce bırakılan nottaki yazı ile bu nottaki yazı karşılaştırılsın."

Hızlıca önünden kağıdı aldım. "Yeliz'i arıyorum hemen"

Arkamı dönüp kapıya yöneldim. Tam kapıdan çıkacakken tekrar Onur başkomisere döndüm. "Eğer kağıdı kriminal inceleme birimine teslim ettikten sonra hala burada olursanız bugün saldırıdan önce maktülün çalıştığı şirketin sahibi ile konuştuklarımı aktarayım size?"

"Buradayım. Bekliyorum. Çabuk git, gel."

Yeliz'i arayıp kısaca durumu anlattım. Ardından kağıdı bir polis memuru ile Yeliz'e yolladım. Vakit kaybetmeden tekrar başkomiserin odasına çıktım.

Kapıyı çalıp içeri girdiğimde muhtemelen ben çıktıktan sonra söylediği çayını yudumluyordu. Ben içeri girince elindeki bardağı masasına bırakıp, boğazını temizledi.

"Anlat bakalım, çıktı mı bir şey?"

Masanın önündeki koltuklardan birine oturdum. "çıktı başkomiserim."

Dinliyorum der gibi kafasını hafif öne eğdi.

"Berat Yüksel. Şu Emre'nin defterinde bulunan kullanıma kapanmış numaranın sahibi. Tahmin ettiğimiz gibi Emre ile bağlantısı olan biri. Aynı şirkette çalışıyorlarmış. Araları bozuk. Adam hacker. Şirket sistemini hacklemiş bir iki kere. Bundan doğan sebeplerden dolayı tartışmışlar. İkinci defa hacklediğinde Emre fark edip patrona haber veriyor. Ondan sonra da adam işten atılıyor."

"hacker demek ha?"

"Evet. Sizin de aklınıza silinen telefon kayıtları geldi değil mi?"

Ağır ağır kafasını salladı. "şu silinen kayıtların baz istasyonu bilgileri bir gelsin bakalım. Ne alemde, haberin var mı?"

"Henüz ses çıkmadı komiserim. Sorgulanmaya başlayalı 1 hafta oldu, 1 haftaya kadar elimizde olmasını umuyorum."

"Evet 2 hafta baz istasyonu bilgilerinin çıkması için yeterli bir süre. Haftaya elimizde olur muhtemelen" duraksayıp bakışlarını kısa bir süre yüzümde gezdirdi. "Salih savcının o kadar üstüne gittin ama sanki oklar başka kişileri gösteriyor gibi?"

Bakışlarımdan kısa bir soğukluk dalgası geçti "hala güvenmiyorum."

Kafasını öne eğip hafifçe güldü. "bana kalırsa sevmediğin için fazlaca üstüne gidiyorsun. Deliller bizzat senin elinde, adamı suçlayabilecek neye sahipsin?"

Bakışlarım öylece başkomiserin yüzünde kaldı. Ne cevap verecektim şimdi? Bir cinayet büro komiseri olarak kalkıp da altıncı his demek hayli komik olurdu.

"Ben de öyle düşünmüştüm"

Boğazımı temizleyip ayağa kalktım. "gideyim ben saat geç oldu."

"Umarım dediğimi dikkate alıp evinde ve tek kalmıyorsundur?"

"Arkadaşıma gidiyorum"

"Tamam. İyi akşamlar."

"İyi akşamlar başkomiserim"

Odasından çıkıp kapıyı kapattığımda derin bir nefes verip birkaç saniye kapının önünde dikildim. Ardından adımlarımı merdivenlere yönelttim. Karakoldan dışarı çıkana kadar gördüğüm birkaç tane memur ile selamlaşıp, nöbeti olanlara iyi nöbetler diledim.

Kendimi bahçeye attığımda çok yumuşak bir hava vardı. Serindi ama üşütmüyordu. Bu ilkbahardan yaza geçiş zamanlarında hava genelde güzel oluyor ama devamında kavurucu sıcaklar getiriyor maalesef. 

Biraz dışarıda vakit geçirmek, hatta belki sahile gitmek istedim ama Eda'da kalacağım için hemen gitmem gerekiyordu. "Ben geldim" diyerek geç saatte kızın kapısını çalamazdım.

Arabaya bindiğimde Eda'yı arayıp telefonu arabaya bağladım. Geleceğim dediğim an kabul edeceğini biliyorum ama yine de nezaketen sormam gerekirdi.

Telefon çalmaya devam ederken ben de arabayı hareket ettirip karakol bahçesinden çıkarttım ve asfalt yolda ilerlemeye başladım.

Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı. Ve Eda'nın neşeli sesi doldurdu arabayı. "tatlım" son harfi uzatarak söylemişti. "merhaba"

"merhaba Eda, nasılsın?"

"iyiyim, evdeyim. Sen nasılsın?"

"iyi ben de. Müsaitsen sana gelecektim."

"gel tabi ama hayırdır gece gece?"

"gelince anlatsam?"

"tamam bekliyorum"

"tamamdır görüşürüz"

"dur kapatma. Aç mısın, gelmeden bir şeyler hazırlayayım? Ne zaman gelirsin?"

"biraz açım aslında. Şimdi çıktım karakoldan geliyorum."

"tamamdır. Bekliyorum bebeğim."

"bir şey lazım mı?

"sen." Dedi ve gülmeye başladı. Ben de gülerek konuştum "zevzeklik etme cidden soruyorum"

"yok yok gel hadi."

Telefonu kapattım ve bluetooth bağlantısını kestim.

🔪🚨⚰️

Yaklaşık 20 dakika sonra Eda'nın evinin önündeydim. Yan koltuktaki cinayet dosyasını elime alıp arabadan indim. Bagajı açıp evden çıkmadan önce hazırladığım, içinde eşyalarımın olduğu küçük çantayı omzuma taktım.

Şirketten bana verilen, Emre'nin eşyaları ile dolu kutunun içine cinayet dosyasını koyup kutuyu bagajdan aldım ve yere bıraktım. Bagajı kapatıp arabayı kilitledim. Eğilip kutuyu aldım ve apartman kapısına doğru yürümeye başladım.

Sağ dizimi kaldırıp kutuyu hafifçe dizime bıraktım ve hızlıca kapının dört haneli şifresini girdim. Açılınca arkamı dönüp kalçamla hafifçe kapıyı itip açtım ve içeri girdim.

Eda'nın dairesinin önüne geldiğimde güç bela zilini çalıp kapının açılmasını bekledim. Kapıyı güler yüzle açtı ama elimdeki kutuyu görünce donup kaldı. "bir dakika bana "sana taşınıyorum" dememiştim?"

Kafamı sağ tarafa doğru hafifçe çevirip gülüm ve tekrar yüzüne baktım. "sana taşınmak gibi bir hata yapmıyorum merak etme. İzninle içeri girebilirsem anlatacağım."

Elini göğsünün üstüne koyup gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. "oh... allahım çok şükür. Gel." Dedi ve içeri girmem için kenara çekildi.

İçeri doğru eğilip elimdeki kutuyu kapının kenarına bıraktım ve ayakkabılarımı çıkarmaya başladım.

Ayakkabılarımı çıkarıp tekrar doğrulduğumda Eda'nın bakışlarının kutuya sabitlendiğini gördüm. Bakışlarımı kutuya çevirdiğimde kutunun üstü açık olduğu için görünen, arabadan inerken en üste koyduğum Emre'nin cinayet dosyasına baktığını fark ettim. Dosya yarım kapak olduğu için Emre'nin fotoğrafı da görünüyordu.

Arkamı dönüp yavaşça kapıyı kapattım. Eda hala bakışları kutuya sabit, dikiliyordu. "o Emre'nin cinayet dosyası mı?"

"evet"

Eğilip yavaşça titreyen elini dosyaya uzattı. Mekanik bir hareketle ondan önce uzanıp dosyayı aldım. Şaşkın bakışlarını bana çevirdi. "bakamazsın Eda"

"Neden? Yabancı mıyım sanki ben?"

"Yabancı olmakla alakası yok. dosya gizliliği diye bir şey var. Kim olursa olsun, görevli ve sorumlu kişilerden başkası soruşturmaya dair detayları bilemez. Biz bir katil arıyoruz. Ve o katil herkes olabilir. Bu dosya da bütün deliller, benim kat ettiğim bütün yol ve şüphelendiğim her şey var. sence her canı isteyen bu dosyayı açıp bakabilir mi? Ya da bunun bana zararları ne olur?"

Göz devirdi ve salona doğru yürümeye başladı. "senin şu iş konusunda ki ketumluğun ve ciddiyetin de beni bitiriyor."

Peşinden salona doğru yürümeye başladım. "patates soğan satmıyorum ben, ya da ticaret yapmıyorum, market de işletmiyorum. Evet, tabi ki hakkıyla yapılan her meslek kutsaldır. Ama bir insan öldürüldü ve ben o katilin peşindeyim. Ketum veya ciddi oluşum şaşırılacak bir şey mi sence?"

Koltuğa oturup bana döndü ve teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı "tamam. Demedim bir şey. Hemen saldırıya geçme. Otur da anlat bakalım ne oldu gece gece?"

Sakin adımlarla yanına yaklaşıp çaprazındaki koltuğa oturdum. "anlatacak bir şey yok. bugün akşam saatlerinde apartmanımın önünde bir silahlı saldırıya uğradım. Başkomiserim de bana bir koruma atanana kadar yalnız kalmamamı istedi. Ben de sana geldim."

"ne?" duraksadı. Sorar gibi konuştu "silahlı saldırıya uğradın?" onaylar biçimde kafamı salladım. "hem de evinin önünde. Akıl alır gibi değil. Kim peki?"

"Bilmiyoruz" dosya hakkında detay vermek istemediğim için ona Emre'nin katili olabileceğini söylemedim.

"Şüphelendiğin biri var mı? Ya da birileri?"

"Yok"

"Araştırıyorsunuzdur herhalde?"

"hı hı. Gereken ne ise yapılıyor." Bu kadar çok sorgulaması beni rahatsız etmişti. Konuyu kapatsa olmaz mıydı?

"Kim neden yapar ya. Acaba tutukladığın birinin yakını falan mı?"

Bunun daha fazla konuşulmaması için konuyu değiştirmem gerektiğini fark etmiştim. "karnım biraz aç. Yiyecek bir şeyler var mı?"

oturduğu yere daha da yayıldı. "ben tokum. Sen de yabancı değilsin. Mutfakta yemek var ısıt ye canım" gülümsedi.

Ben de gülümsedim. "tamam, ben gidip bir şeyler alayım o zaman."

Mutfağa gidip buzdolabının kapağını açtım. Tencereleri ile dolaba konmuş yemeklerden yemeyi istediklerimi ısıtıp tabakladım, bir bardak da su aldım ve salona döndüm.

Az önce kalktığım koltuğa elimde tabakla tekrar oturdum. Yemeğimi yerken Eda ile gündelik şeyler hakkında sohbet ettik.

Yemeğimi yedikten sonra tabağı akıtıp bulaşık makinasına yerleştirdim ve ikimiz için birer fincan kahve yapıp tekrar salona döndüm.

Kahve fincanlarından birini Eda'ya uzattım. Kendim için hazırladığım kahveyi ise orta sehpanın üstüne bırakıp, eve girerken kapının yanına bıraktığım kutuya doğru adımladım.

Kutuyu alıp tekrar koltuğa oturdum. Bacaklarımın arasını açıp kutuyu ayaklarımın dibine, yere bıraktım.

"o kutu neyin nesi?" Eda merakla yerinde kıpırdandı.

"Emre'nin çalıştığı şirketten verdiler. Orada kalan eşyaları."

Üstten öylece baktığımda kutu ofis eşyaları ve Emre'nin dosyaları, evrakları, defterleri vesaire ile doluydu.

Teker teker eşyaları boşalttıkça birkaç şey hariç pek de yanılmadığımı gördüm.

Kutunun içinden hesap makinesi, delgeç, zımba, cetvel, içi kalem dolu kalemlik, bant, not kağıtları, dosyalar, A4 kağıtları, ajanda ve defterler, belgeler, evraklar, pirit, birkaç çizim çıktı.

Bunların haricinde bir proje çekti dikkatimi. Tamamlanmamıştı. Emre bu projeyi tamamlayamamıştı. Eminim ki çok emek vermiştir ve kafasında çok güzel ve etkili fikirler vardı ama yapamadı işte. 

Üstüne konuşmaya gerek yok yapamadı, kim olduğu belli olmayan biri izin vermedi bunu tamamlamasına. Hem de hiç hakkı yokken.

Bir tane de küçük bir saksının içinde kaktüs çıktı. Bu zamanında benim odama diktiği ve hala odamda duran kaktüsler ile aynı. Muhtemelen bana dikerken kendine de bir tane dikmiş.

Bir tane de bileklik çıktı. Ama tam takma halkasından kopmuştu. Çizim yaparken veya çalışırken kopmuş ve o da öyle rastgele masasında bir yere fırlatmış olmalı.

Ama asıl içimi acıtan; çıkan fotoğraf çerçevesi oldu. Bu fotoğraf yıllar öncesine aitti. Henüz ilişkimiz başlayalı 1 hafta olmuştu ve bu ilk fotoğrafımızdı...

Altıma siyah kot pantolonumu giymiştim, içime siyah crop, onun üstüne lacivert ve siyah oduncu gömlek, bir de deri ceketimi almıştım. Ayağımda da siyah postallarım vardı. Saçıma şekil vermemiştim. Makyajım; eyeliner, rimel ve çok hafif nude bir rujdan ibaretti. Özel bir gün değil sonuçta, abartmaya gerek yoktu.

Evden çıkmadan önce kaç defa aynaya baktığımın sayısını bilmiyorum. Birisi bana aşık olacaksın ve bu hale bürüneceksin dese inanmayı geç duymazdım bile.

Başlayalı bir hafta olmuştu ve ilişkimiz başladıktan sonraki ilk buluşmamızdı. Sahilde buluşup oradan karar verip bir yere geçecektik. Sahil bizim için önemliydi. Hem de çok önemli.

Sahile yürürken aklımdan devamlı Emre ile ilgili düşünceler geçiyordu. Kendimi geleceği düşünmekten, bu tatlı heyecanların nereye varacağını merak etmekten alıkoyamıyorum.

Emre'yi düşünürken ne kadar çabuk sahile geldiğimi fark etmemiştim. Kafamı kaldırıp etrafa göz gezdirdiğimde onu bir bankta otururken gördüm. Altına siyah kot giymişti, içinde beyaz basic oversıze bir tişört, üstünde de kot ceketi vardı. Ayağında da spor ayakkabı. Tarzını seviyordum.

Ona doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça adım seslerimi fark etti ve kafasını bana doğru çevirdi. Beni fark edince ayağa kalktı. Avuçlarının içlerini kotunu siliyordu. Heyecanlanınca avuçlarının terlediğini biliyordum. Onun hakkında ki bu bilgi, karşımdaki görüntü ile birleşince gülümsememi tutamadım.

O da benim kadar heyecanlıydı.

"selam" boğazını temizledi "selam". Gözlerimizin içine birkaç saniyeden fazla bakamıyorduk ve öylece sahilin ortasında dikiliyorduk. Sessizliği Emre bozdu. "sahilde oturalım mı yoksa geçelim mi bir kafeye falan?"

"güzel bir bahar havası var, aslında biraz sahilde otursak iyi olabilir"

"tamam o zaman gel şöyle oturalım. Zaten akşam olmak üzere biraz sahilde vakit geçirelim sonra yemek yemeye gideriz bir yere olur mu?"

"olur"

Banka oturduğumuzda gene aramızda derin bir sessizlik vardı. Bir süre sonra denizin dalga seslerine, tatlı esintisi ve tuzlu ferah kokusuna odaklanmıştım. Suyu seviyordum.

Kafamı çevirdiğimde Emre'nin bana baktığını fark ettim. "neden bakıyorsun?"

"Ne kadar daha susacağız Miray?"

"Sana sormak lazım. Arkadaşken geveze biri olduğunu düşünürdüm?"

"Arkadaşımken de susuyordun sevgilimken de susuyorsun." derken yüzünde alaycı bir ifade belirmişti.

"Konuşma boşluğunu sağlaman ve sessizliği senin gidermen gerekecek. Ben pek başarılı değilim."

"Onu o kadar iyi anladım ki" güldü. "neyse. E nasıl gidiyor, bir haftadır görüşmedik hiç?"

"Devamlı mesajlaştık. Her şeyi biliyorsun Emre."

"O yüzden konuşacak bir şey bulamıyoruz bence. Her şeyi tüketmiş gibiyiz."

"Bence de" derken  ben de gülümsedim.

"Komiserlik sınavlarının sonuçları ne zaman açıklanacaktı?"

"Daha bir aya yakın bir zaman var"

"Kazanacağına inanıyor musun, umutlu musun?"

Heyecanla konuştum. "evet, bence kesin kazanacağım. İnanıyorum. başarılıydım"

Gülümsedi. "mesleği seviyorsun."

"Evet. Polis olmasam ne olurdum bilmiyorum."

Mesleğimi zevklerime ve karakterime uygun bir şekilde mi seçtim yoksa bilinç altımda farklı nedenler mi vardı bilmiyorum aslında.

Tüm travmalarımı bilen eski terapistim, bir gün gelecek hakkında konuşurken bana ileride seçeceğim mesleği sormuştu. Polis olmak istediğimi söylediğimde bana "aslında, bir bakımda seçtiğimiz mesleğin travmalarımız ile ilgisi olduğunu biliyor muydun? Çocukluğunda gerektiği kadar korunmamış, kurtarılmamış ve kendini güvensiz hissettiği bir ortamda büyümüş olan çocukların kurtarıcı rolünü içeren meslekler seçme ihtimali yüksektir. Yani doktor, polis, itfaiye vesaire gibi." demişti.

"En iyi yerlere geleceğine inanıyorum." dedi ve  saatine baktı Emre. "akşam olacak birazdan. Kalkalım mı? Gidecek mekan bulup gidene kadar yemek saati gelir zaten."

"Olur kalkalım."

Gideceğimiz mekana karar verdikten sonra sakin sohbetimiz eşliğinde gelip oturduk. Yemek siparişimizi verdik ve o esnada da, yemeğimizi yerken de sohbetimize devam ettik.

Konuştukça rahatlıyor, üstümüzdeki heyecan ve gerginliği atıyorduk.

Henüz yemeğimiz bitmeden Emre'nin telefonu çalmaya başladı. Cebinden çıkarıp ekrana baktığında iş ile ilgili olduğunu söyleyip özür diledi ve aramayı cevapladı. Kısa bir görüşmeden sonra aramayı sonlandırdı ve birkaç saniye bakışları yüzümde gezdi.

Bakışlarını tekrar telefonuna çevirip kararan ekranı açtı ve şifresini girdi. Bir iki yere daha dokunup bana baktı. "yanıma yaklaşıp gülümse"

"Ne?"

"Yanıma yaklaşıp gülümse. İlk buluşma. İlk fotoğraf"

Boğazımı temizleyip yanına yaklaştım. Kolunu omzuma atıp beni daha da kendine çekti ve fısıldadı "gülümse sevgilim."

İlk fotoğrafımızda bana ilk sevgilim deyişine gülümsemiştim...

Boğazımı temizleyip eşyaları tekrar hızlıca kutuya yerleştirdim ve kapının girişine bıraktım. Koltuğa oturmadan Eda'ya baktım "ben yine koridorun sonunda soldaki odada yatacağım değil mi?"

"Evet" o da durgundu.

"Yorgunum biraz. Yatayım ben."

"Tamam. İyi geceler canım."

Odaya geçtiğimde hızlıca üstümü değiştirip yatağa girdim. Son zamanlarda olduğu gibi bu gece de dolu gözler ile uykuya daldım.

🔪🚨⚰️

Ertesi sabah uyandığımda hava yağmurluydu ve yataktan hemen çıkmak istemediğim için bir süre yatakta oyalandım. Daha sonra kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve giyindim. Eda uyuyordu. Onu uyandırmadan evden çıktım.

Karakola geldiğimde süreci Salih savcı ile değerlendirmek için Onur başkomiser beni odasına çağırmıştı.

Son zamanlarda edinilen bilgiler hakkında ortada bir kritik dönüyordu.

Bayağı kapsamlı ve detaylı bir konuşma olmuştu. Salih savcı, başkomisere elinde tuttuğu telefondan bir şey sormak için oturduğu koltuktan kalkıp yanına gitmişti.

Tekrar koltuğa oturmak için geri gelirken masanın üstündeki A4 kağıtlarından birini yere düşürdü ve üstüne bastı. Dışarısı yağmurlu olduğu için ayakkabısının altı hafifçe ıslak ve çamurluydu. Ayağını kağıttan kaldırdığında ayak izi olduğu gibi kağıda çıkmıştı.

Semih ne demişti; "kriminoloji bilir kişiden yeni bir rapor çıktı. Olay yerinde bir ayak izi bulundu. Analizler sonucu 43 numara olduğu sonucuna varıldı"

Savcı bastığı kağıdı alıp çöpe atmak için yere eğildi. "siz zahmet etmeyin!" yerimden fırlayıp kağıdı aldım. Şaşkınca bana bakıyordu "oturun lütfen savcım ben alır atarım."

"İyi. Teşekkür ederim" o yerine oturduğunda ben de eğilip kağıdı aldım. "başkomiserim benlik bir şey kalmadı izninizle odama geçebilir miyim?"

"Gidebilirsin Miray?"

🔪🚨⚰️

Odama geçtiğimde bir memuru yanıma çağırdım. 

Yanıma gelen memur kapıyı hafifçe aralık bırakıp içeri girdi. "Bu kağıdı kriminoloji birimine ulaştır. Ayak izinin kaç numara olduğunu öğrensinler bana. Çabuk"

O esnada aralık olan kapım hışımla açıldı "Ne yapacaksın ayak izimin kaç numara olduğunu?" bakışlarımı odada ki memura çevirdim. "Sen çıkabilirsin"

Memur çıktıktan sonra Salih savcıya döndüm. "Ne işiniz var burada?"

"Dosya için önemli bir belge sendeymiş. Peşinden seslendim ama duymadın. Ben de onu almaya geldim."

"Hangi belge, vereyim hemen?"

"Ayak izimi neden kriminoloji birimine yolladın? Ne yapacaksın ayak numaramı? Daha önce de başkomiserin odasındayken bizzat bana sormuştun?" gergin görünüyordu

"Olay yerinde bir ayak izi bulunmuştu ve 43 numara" aksine ben rahattım.

"Bunun benimle ne ilgisi var Miray komiser?" ses tonu her cümlesinde daha da yükseliyordu

"Bilmem. Canım baktırmak istedi"

Gözlerini kısarak bana baktı "sen hala benden şüpheleniyorsun"

"Belki."

Alayla gülümsedi "aştın artık sınırı sen"

"görevimi yapıyorum ben"

"göstereceğim ben sana görevi" kapıyı çarpıp çıktı.

Günün geri kalanı oldukça monoton geçti. Akşam eve geldiğimde Eda ile beraber yemek yedik. Kahve içtik, sohbet ettik. Aslında film izlemeye başladık ama uykumu getirdiği için daha yarısına gelmeden uyuya kalmışım.

🔪🚨⚰️

Gece yarısı çalan telefonumun sesi ile uyandım uykudan. Arayan başkomiserdi. Belli ki önemli bir şey vardı. Uykum hemen dağılmıştı. Boğazımı temizleyip telefonu açtım.

"Buyurun başkomiserim."

"Miray ne yaptın sen?"

"Ne yapmışım başkomiserim?"

"Ne yaptığını sen daha iyi bilirsen ama hayatına mal olacak bir şey yaptın belli ki". dedikleri kafamı karıştırıyordu.

"Ben hala anlamıyorum sizi başkomiserim. Ne oluyor?" hemen sonra ağzından dökülen kelimeler ise dünyamı karartacak cinstendi.

"Salih savcı senin hakkında güçlü bir dilekçe vermiş. Açığa alınabilirsin."

🔪🚨⚰️

~BÖLÜM SONU~

Continue Reading

You'll Also Like

KANLI TAHT By ncigcapnn

Historical Fiction

566 64 12
Kralın, yeğeni olan Leydi Catherine' nın beklenmedik şekilde bir evlilik yapmak zorunda bırakılarak yaşadıklarını ve bunca şeyden sonra bir kedi bulm...
457 127 4
Güvenin tohumları dört duvar arasında, bir ailede ekilmezse ruha; saçılmazdı dışarıda. Bir ruh üşürdü onu saran kollarda şefkati aradığı her anda, en...
600 131 9
Geçmiş Ateş kıralığının yeni varisinin başına ne getirebilir ki? Annem ve babamın ani ölümü herşey altüst etmişti. Abim Lucas iki yaşında bir suikast...
5.7K 714 22
Araz ve Aylinin tutkulu aşk hikayesi Osmalı tarihinde başka bir evrende. SadGül karışık tüm GHBG ekibi karışık bir tarihi kurgu Bu hikaye Gelsin Haya...