Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🖤
Not : Bölümleri beğeni ve okunma sayısına göre güncelliyorum. :)
33.Bölüm
Günümüz
Eşikte duran yaşlı kadını görünce, "Büyükanne!" diye ciyakladım. Sarılmak için kollarına atıldığımda büyük bir mutluluk yaşıyordum. Kendisinden buram buram lavanta kokusu geliyor, bu ona daha sıkı sarılmama yol açıyordu. "Seni çok özledim."
"Deli kız!" dedi büyükannem kıkırdayarak. "Ayrılalı bir ay oldu. Bu kadar özlemen mümkün değil." Sırtımı sıvazlarken bir o yana bir bu yana sallanıyorduk.
"Sen özlemedin sanırım!" Suratımı huysuz bir ifadeyle buruştururken burnumu yukarı kaldırdım. Bu, büyükannemin daha fazla kıkırdamasına yol açtı.
"Özlemez olur muyum? Düğün için kalktım, geldim. Hepsi senin için!"
Geriye çekildiğimde büyükannemle beraber oturma odasına yöneldik. Düğün için herkes büyük bir telaş içerisindeydi. Evde kimse yoktu ve bu buna son zamanlarda en çok ihtiyacım olan şeyi yani kendimle baş başa kalma fırsatını sağlıyordu.
Bir yandan düğün hazırlığı yüzünden annemle vakit geçirmek beni geriyor, strese sokuyordu. Kendisiyle her konuşmam mide bulantısı ve tiksinmeyi aynı anda getiriyordu. Öbür yandan Stolas neşemi yerine getiren nadir şeylerdendi.
Bazen fırsat bulduğumda evden kaçıyor, kendimi onun dibinde buluyordum. Birbirimize ait olduğumuz küçük anlar olmasa kafayı yemem an meselesi olabilirdi.
Neyse ki sadece bir gün kalmıştı. İstediğim gibi Dylan'ı düğün günü terk edecek, ardıma bile bakmayacaktım. Stolas ile küçük bir Paris gezisinden sonra nihayet ait olduğum yere, eşime dönecektim.
Puf koltuklara çöktüğümüzde kucağıma desenli bir kırlent aldım. Köşeden sarkan püsküllerle oynarken büyük annem kızgındı.
"Neden düğün için bu kadar acele ettiniz anlamıyorum! Doğru dürüst bir hediye bulmak için günlerdir kafa patlatıyorum."
"Acele olduğunu biz de biliyoruz, büyük anne. Ancak kaybolduğumda Dylan beni özlemiş. Bu durumu telafi etmek istedim."
Daha cümleyi kurarken bile Dylan'a lanetler okuyordum. İhaneti elbette, annemin yaptığı şeyin yanında devede kulak kalabilirdi. Ancak nihayetinde beni aldatmıştı. Cehenneme düşmesem, beni aldattığını kendi gözlerimle görmesem Dylan benim geleceğim olacaktı.
Göz yaşından demir parmaklıkları olan bir evliliği kimse sürdürmek istemezdi. Bu yüzden Dylan'a unutamayacağı bir ders verecektim. Kendi dilinde!
"Elbette, Dylan'ı anlıyorum. Yaşadığınız şey kolay değildi. Ancak keşke birkaç ay sonra olsaydı. En azından güzel bir çay takımı alırdım."
Gülümsedim. Keşke böylesine basit şeyler yeniden tek derdim olsaydı. "Mühim değil, büyükanne. Senden pahalı hediyeler beklemiyorum. Düşünmen bile beni mutlu ediyor."
"Yine de sizi İrlanda'ya bekliyorum. Dylan ile beraber beni ziyaret et."
"Elbette, geliriz." Omuz silktim. "Belki bir başkasıyla seni ziyaret ederiz. Ne dersin?"
Büyük annem meraklıydı. "Bir başkası mı? Kız arkadaşlarını mı kastediyorsun?"
"Hayır, kız arkadaşlarımı kastetmiyorum. Belki Dylan'dan ayrılırım. O zaman bir başkasıyla evne gelemez miyiz?"
Büyükannem sesli bir şekilde cıkladı. "Yarın düğünün varken ne uğursuz düşünceler bunlar!"
Büyükannem elini kulağına götürüp havaya bir öpücük attıktan sonra uğursuzluğu kovmak için koltukların önünde uzanan sehpaya gürültüyle vurdu. "Böyle şeyler söylememelisin, Hazel. Şeytanlar, düğününe uğursuzluk getirir!"
Stolas tam yanımda peyda olduğunda kendimi sıçramaktan alıkoyamadım. Büyükannem kendi kendine konuşmaya devam ediyor, benden yana bakınca yanımdaki karanlık figürü göremiyordu. Anlaşılan Stolas'ı sadece ben görüyordum.
"Duydun mu beni?" Büyükannem bağırınca dikkatimi ona verdim. "Bir daha böyle ulu orta şeyler söyleme. Evlenmen onlar tarafından engellenebilir. Düğüne lanet çöker!"
"Anladım, büyükanne" diye iç çektiğimde Stolas kulağıma yavaşça fısıldadı.
"Sence gelinle evli olmaları da bir uğursuzluk mudur, dersin?"
Kendimi kahkaha atmaktan alıkoyamadım.
🖤🖤🖤
Akşam Dylan ile buluşmak için hazırlanırken ona uzun zamandır vakit ayırmadığımı fark ediyordum. Görüşmemek için türlü bahaneler buluyor, onunla muhatap olmak istemiyordum. Hafızam yerine geldiğinde bu yana onunla sadece iki kez buluşmuştum.
Birinde kafelerden birinde buluşmuş, yarım saatliğine birer kahve içmiştik. Sadece birkaç konu hakkında konuşmuş ardından işim olduğu gerekçesiyle yanından ayrılmıştım. Diğer buluşmamız ise sokakta olmuştu. Beni kapı önünde yakalayınca mecburen bir banka oturmuş, Dylan'a katlanmak zorunda kalmıştım.
Dylan bendeki olumsuz değişimin farkındaydı. Bunun hakkında endişeleniyor ancak üstünde durmuyordu. Ona göre nasılsa yarın evleniyorduk. Her bekar kadın gibi benim de strese girdiğimi düşünüyordu.
Yine de bu son buluşmayı yapmaktan kaçamamıştım. Düğünün detayları hakkında konuşma yapacak, konuk listesini gözden geçirecektik. Gerçekleşmeyecek bir düğünün angaryalarıyla uğraşmaktan daha sıkıcı ne olabilirdi ?
Gümüş rengi küpeleri takarken bu gece için üstüme uzun kollu bir elbise giymiştim. Dizlerimin alt kısmına kadar ulaşan kahverengi tonlarındaki elbisem kalın bir kumaştandı. Aralığın keskin soğuğu nedeniyle elbisenin altına kalın çoraplar bile giymiştim.
Uzayan saçlarımı fırçalarken "Nereye böyle?" diye sordu bir ses.
Aynadan yansıyan Stolas'ın görüntüsü tamamen karanlıktı. Aklımı kaçırmama neden olacak kadar korkutucu yüzü aynada dalgalanırken ensemdeki soğuk nefesi sonuna kadar hissediyordum.
İç çektim. "Dylan ile görüşeceğim."
"Bazen söylerlerdi de inanmazdım!"
"Neyi?"
"Kıskançlığın büyük bir karın ağrısı olduğunu!" Üflediği sert nefes ensemden sırtıma doğru küçük bir dokunuş yaptı. "Karımı başka bir erkek için hazırlanırken görmek beni çıldırtıyor."
Gözlerimi devirdim. "Yarın terk edeceğim biriyle buluşacağım. Kıskanacak bir durum yok."
"Hm." dedi. "Peki nerede görüşeceksiniz?"
Söylemesem de düşüncelerimin arasında bu cevabı çoktan bulduğuna emindim. "Dylan'ın evine..."
Stolas'ın görüntüsü titrediğine gittiğini sandım. Ancak arkamı döndüğümde yatağımın ucunda oturuyordu. Yeşil gözleri beni baştan aşağı süzüyor, bir şeyler arıyor gibiydi.
Sessizlik uzun bir müddet devam ederken dayanamayarak, "Ne?" diye sordum.
Ukalaca sırıttığında, "Hiç." dedi. "Sadece muhteşem bir güzelliğin olduğunu fark ettim."
"T-Teşekkür ederim." Afallamıştım. "Bir sorun olmadığına emin misin?" Stolas'ın yüzünde oluşan sırıtmadan rahatsız olmuştum.
"Eminim, Hazel."
"Tamam, öyleyse." Stolas'ın yanında duran uzun kollu çantayı yakaladığımda anahtarlarımın orada olup olmadığını kontrol ettim. "Ben çıkıyorum. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz, karıcığım!"
🖤🖤🖤
İki Ay Önce
Günler yavaş bir seyirde akarken annemin oluşturduğu derin tahribatı unutmaya çalışıyordum. Zamanımı kendi odamda bol bol okuyarak geçiriyor, bazen Stolas'ın sarayını gezerken buluyordum. Ona olan korkum her geçen gün hafiflediği için etrafta rahatça dolanır olmuştum.
Stolas'ın sarayı çok büyüktü. Keşfettiğim onlarca odası, hala aralamadığım yüzlerce kapısı vardı. Sadece kaldığım katta bile bir yerlere açılan elliden fazla kapı vardı.
Kaldığım kat geniş bir asma kattan oluşan, demir korkuluklarla çevrili bir yerdi. Gökyüzüne ulaşan büyük bir tavanı, sarayın içine renk cümbüşü yaşatan vitraylı bir kubbesi vardı. Ancak kararan taşlardan örülen duvarları bu yansımada bile renklendirmek mümkün değildi
Cehennemin korkunç çığlıklarını bazen pencerelerden duyabiliyor, dışarıda yaşayan canavarların hırıltılarını duvarlar ötesinden hissedebiliyordum.
Ancak Stolas'ın evinde yaşamak bana büyük bir güven veriyordu. Cehennemdeki en tehlikeli varlık olduğunu unutuyor, beni annemden bile koruduğu için ona müteşekkir hissediyordum.
Stolas olmadığında Jess ve Sis yardım için daima yanımda bulunuyordu. Sıcak suyu açamadığımda, açlıktan karnım guruldadığında onlar hep orada oluyordu.
Fakat bugün başka bir şey vardı. İkisine seslenmeme rağmen beni duymamış, Stolas'ın sarayının en aşağı katına inmek zorunda kalmıştım.
Sis, Jess ve Stolas'ın sarayında yaşayan bütün goblinler büyük bir koşturma içerisindeydi. Sis'i büyük bir mum grubunu yakarken havada yakaladım.
"Burada neler oluyor?" diye sordum. "Neden beni duymuyorsunuz?"
"Efendimiz saraya bir kadınla geliyor. Bizden hazırlık yapmamızı istedi."
Kaşlarımı çattım. Anlamsız, büyük bir karın ağrısının midemden içeriye süzüldüğüne anlam veremedim. "Kadın mı?"
"Evet. Lilith'i mutlaka duymuşsunuzdur. Beraber yemek yiyeceklermiş. Biz de hazırlanalım dedik." Mumları yaktıktan sonra kanatlarını bükerek aşağı indi. Şöminenin ağzına kadar taşan kül tabakasını bir demir yardımıyla temizlemeye koyuldu.
Diğer goblinler de tıpkı Sis gibi mermerleri paspaslıyor, salonda yer alan koltukların minderlerini kabartıyordu.
"Lilith, Stolas için özel biri mi?"
"Özeldir. Onunla yarım yüz yıl boyunca sevgili kaldı. Evleneceklerdi ancak efendimiz bir sebepten bu evliliği asla gerçekleştirmedi."
"Ya?" diye mırıldandım. "Sence sebep neydi?"
"Bilmiyoruz. Efendimizin özel hayatını kurcalamak bize düşmez." Sis arkasında koşturan diğer goblinlere baktıktan sonra yavaşça fısıldadı. "Ancak bu gece yine buluşuyorlar. Kim bilir belki bu kez evlenirler!"
"Ama Stolas'ın buraya başka iblis almadığını biliyordum." İçimde bir yerlerde küçük bir kız çığlık atıyordu.
"Çok doğru! Ama bu Lilith! Efendimiz onun kaçmasında bizzat yardımcı oldu. Lilith, efendimiz için hep istisna olacaktır!"