CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ)

By eceack

891K 81.4K 10.6K

Şeytan Kadehi Serisinin 1.Kitabıdır. Mutlu bir ailem, beni seven bir nişanlım, iyiliğimi isteyen geniş bir ar... More

Tanıtım 🖤 Kayboluş
1.Bölüm 🖤 1972
2.Bölüm 🖤 Esrar
3.Bölüm 🖤 Ziyaretçi
4.Bölüm 🖤 Akşam Yemeği
5.Bölüm 🖤 Kitap
7.Bölüm 🖤 Avukat
8.Bölüm 🖤 Stolas
9.Bölüm 🖤 Maske
10.Bölüm 🖤 Cehennem
11.Bölüm 🖤 Park
12.Bölüm 🖤 Açlık
13.Bölüm 🖤 Sinema
14.Bölüm 🖤 Tanışma
15.Bölüm 🖤 Teklif
16.Bölüm 🖤 Sızı
17.Bölüm 🖤 Işık
18.Bölüm 🖤 Sis ve Jess
19.Bölüm 🖤 Kar Fırtınası
20.Bölüm 🖤 Oyuncak Bebek
21.Bölüm 🖤 Beş Misafir
22.Bölüm 🖤 Çöl
23.Bölüm 🖤 Yoch
24.Bölüm 🖤 Sevmek
25.Bölüm 🖤 Sorun
26.Bölüm 🖤 Dehşetli Fısıltı
27.Bölüm 🖤 Kavrulmak
28.Bölüm 🖤 Kasırga
29.Bölüm 🖤 Orman
30.Bölüm 🖤 Melek
31.Bölüm 🖤 Çirkin
32.Bölüm 🖤 Isadora
33.Bölüm 🖤 Uğursuzluk
34.Bölüm 🖤 1 - 1
35. Bölüm 🖤 Zor Gece
36.Bölüm 🖤 Dedikodu
37.Bölüm 🖤 Şakayıklar
38.Bölüm 🖤 Kaos
39.Bölüm 🖤 İblis Tepesi
40.Bölüm 🖤 Kanıt
41.Bölüm 🖤 Huzur
42.Bölüm 🖤 Kayısı Ağaçları
43.Bölüm 🖤 Bulmaca
44.Bölüm 🖤 Kelly
45.Bölüm 🖤 Hayalet Avı
46.Bölüm 🖤 Elma
47.Bölüm 🖤 Mendil
48.Bölüm 🖤 Taş
49.Bölüm 🖤 Lucifer
50.Bölüm 🖤 Mağaza
51.Bölüm 🖤 İki Aşık
52.Bölüm 🖤 Melekler Soyu
Duyuru 🖤 1
53. Bölüm 🖤 Sadakat
54.Bölüm 🖤 Seçim
55.Bölüm 🖤 Göğün Cazibesi
Duyuru 🖤 2
Duyuru 🖤 3
56.Bölüm 🖤 8.Kat
57.Bölüm 🖤 Boşluk
58.Bölüm 🖤 Ağaç
59.Bölüm 🖤 Küre
60.Bölüm 🖤 Karışıklık
61.Bölüm 🖤 Siyah ve Beyaz
62.Bölüm 🖤 En Kötüsü
63.Bölüm 🖤 Harikalar Diyarı
64.Bölüm 🖤 Final
65.Bölüm 🖤 Epilog
Teşekkürler Notu 🖤
66.Bölüm 🖤 Epilog 2
Bilinmeyenler 🖤
🖤 LUCY 🖤

6.Bölün 🖤 Büyü

17.8K 1.3K 268
By eceack


Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🖤


6.Bölüm


3 Ay Öncesi

Kitabın kapağını araladığımda yazılardan önce dikkatimi çeken bir şey vardı. Kızıl harflerin, daha evvel görmediğim bir alfabe ile metinler oluşturduğu sayfalardan etrafa buram buram pis bir koku yayılıyordu. Midem akşama doğru yediğim şeyleri ağzıma getirirken, kızıl mürekkebin kan lekelerine benzediğini fark ediyordum.

Gırgır olsun diye incelemek istediğim şeyin bu tür bir vahşet içeriyor olabileceğini yeni keşfediyordum. Gloria'dan sabah ödünç aldığım bu eserde en fazla birkaç şiir ve cadılıkla igili aptalca bilgilerin olacağını tahmin ediyordum.

Mürekkebin kandan oluşması tamamen bambaşka bir şeydi!

Yutkundum. Kimin ya da hangi hayvanın kanıyla yazıldığı belli olmayan bu sapkın kitabı daha fazla incelememeliydim. Fakat merak denilen şey öldürücüydü. Birkaç sayfa göz gezdirmenin zarar gelmeyeceğini düşünerek ipeksi, beyaz sayfaları karıştırmaya başladım.

İlk birkaç sayfa alfabesini okuyamadığım bir yazı türüne aitti. Dil muhtemelen çingenelerin konuştuğu yerel ağızlardandı fakat yazı biçimi kitabın çalakalem yazılmadığını gösterecek kadar düzenliydi.

Ağzımın içi kururken dilimle dudağımı yaladım.

Kitap daha sonra bitki, hayvan çizimlerine yer veriyor; insan organlarının görsel tasviri başarılı bir biçimde yapılıyordu. Yazılardan bir şey anlamıyor olabilirdim fakat bir tıp kitabını kıskandıracak kadar orijinal çizimler göz kamaştırıcıydı.

Sayfalar ilerledikçe kendimi kitaba çekilirken buldum. Her bir sayfa beni daha da büyülüyor, ipeksi kağıdı çevirirken ileri gitmekten kendimi alıkoyamıyordum. Nihayet kendi dilimde yazılmış birkaç yazı bulduğumda duraksadım.

Satır aralarını süsleyen kelimeler büyü tariflerini içeriyordu. Farklı çeşniler ve otlarla hazırlanan karışımlar aşk, para, güç gibi çeşitli şeylere nasıl sahip olunabileceğini anlatıyordu. Beni ilgilendiren kısım bu olmamıştı.

Dikkatimi daha başka bir şeye verdiğimde soluk alıp verişim de aynı anda hızlandı. Kitabın ortalarına doğru olan kısımda Şeytan Kadehi isimli bir büyünün varlığından söz ediliyordu. Büyü için herhangi bir ot çeşidine, karışıma gerek yoktu. Diğerlerinin aksine altın yaldızlı yazıyla yazılmış olan bu büyüde başka bir boyuttan bahsediliyordu. Orta boyutlarda bir kutucuğun içine sığan kelimeleri söylemek bu boyuta geçmek için yeterliydi.

Kafamı bir kez yukarı doğru kaldırdım. Dakikalar sonra kitap okumak dışında yaptığım ilk eylemdi.

Bindiğim otobüste herkes kendi halindeydi. Yaşlı bir kadın köşe tarafında bir koltukta uyukluyor, onun önündeki iki genç adam fısıldayarak konuşuyordu. Ayakta giden bir yolcu manzarayı dikkatle izlerken, öbürü diğer koltukta çantasını kurcalıyordu. Şoförle konuşan, genç kadını da sayarsak otobüste yeterince kişi vardı.

Kendi başıma olsam kitapta yazan kelimeleri sesli söylemekten çekinebilirdim. Fakat yeterince insan bulunan bir yerde böyle bir büyüyü denemenin zararı olmayacağını düşünüyordum.

Derin bir nefes aldım ve kitaba yeniden döndüm. Kitapta bahsedilen büyüyü okurken alnımda boncuk boncuk terler süzülüyordu. Yavaşça mırıldanmaya başladım.

Que els llums s'ofeguin a la foscor.

Que la primavera es converteixi en hivern.

Que els camins s'obrin a les portes de l'infern.

Les portes s'obren al senyor fosc!

Kelimeler bittiğinde ürkekçe etrafıma bakındım. Ne bekliyordum bilmiyordum fakat herkesi olduğu gibi görünce derin bir nefes verdim. Az evvel olduğu gibi pencere kenarında yaşlı bir kadın uyukluyor, genç bir kadın şoförle muhabbet ediyordu.

Rahatlayarak bu aptal şeye inandığım için kendi kendime güldüm. Boş şeylere inanarak paralarını abuk sabuk şeylere harcayan onca insana acımaya başlamıştım. Vakitlerini böyle zırvalıkla geçirmeleri gerçekten zavallıca bir durumdu.

Kitabın kapağını kapattım. Yanımda tuttuğum çantamın içine sokarken otobüsün bizim evin olduğu sokağa saptığını gördüm. Çantayı koluma aldığımda ayağa zorlukla kalkabildim. Dakikalardır oturduğum için bacaklarım uyuşmuştu.

Sallanarak giden otobüsün içinde bir iki adım yürüdüm. Otobüs yine büyük bir tıslama sesiyle kapılarını araladığımda, tek basamağı demirlerden tutarak indim.

Ayaklarım yumuşak toprağa bastığında kafamı evimin olduğu tarafa çevirdim. Fakat büyük bir gariplik vardı. Evimin olduğu yerde karanlık büyük bir ormana bakıyor; cadde diye indiğim yerde yeller esiyordu.

Soluğum hızlanırken otobüsün gittiği tarafa doğru döndüm. Yol kaybolmuş, otobüs buharlaşarak adeta havaya karışmıştı. Yol yerine iri çam ağaçları etrafıma bir duvar örmüş, sıcak yaz mevsimi birden soğuk bir geceye dönüşmüştü. Önüm, arkam her yerim kalın ağaçların girdabına takılmış, gece zifiri bir karanlığa bürünmüştü.

Başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. Çantama sıkı sıkı asılırken otobüsün camından kesinlikle gördüğüme emin olduğum evimin nerede olduğunu düşünüyordum.

Ve en önemli soru ben neredeydim?


🖤🖤🖤


Ufak bir klik sesiyle uyandığımda Siena bana gülümseyerek bakıyordu. Karşımdaki diğer koltuğa oturmuş, elindeki ufak not defterine bir şeyler karalıyordu. Gözlerimi aralayınca tatlı bir ses tonu ile, "Nasıl hissediyorsun, Hazel?" diye sordu.

"İyiyim." diye mırıldandım. Henüz uyandığım için sesim alçak çıkıyordu.

"Herhangi bir şey hatırlıyor musun?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır. Her şey bulanık bir görüntüden ibaret."

Terapistim Siena koltukta ayaklanırken kaleminin ucunu oynatıyordu. "Çocukluğundan bahsediyorsun. Ailenle yaşadığın iyi anıları anlatıyorsun. Fakat o gün sana ne olduğundan söz etmiyorsun. Çok ilginç bir durum."

Dudaklarımı ısırdım. "Sizce bu durumun sebebi ne?"

Aklımı kaçıracak gibi oluyordum. Neden yaşadığım olaya dahi hiçbir şey hatırlamıyordum. Hipnozdan çıktıktan sonra hatırladığım tek şey buğulu bir görüntünün yüzeyi oluyordu.

"Bana kalırsa yaşadığın travma öyle ağır ki asla hatırlamak istemiyorsun. Seni incitmeden anılarının etrafından dolanıyorum. Çaktırmadan kaybolduğum zaman diliminde herhangi bir şey söylemeni istiyorum. Fakat her şey sonuçsuz kalıyor."

"Sanırım, seanslar bir işe yaramıyor."

"Umutsuz olmamalıyız, Hazel. İlla ki bir şeyler hatırlayacaksın."

"Umarım." diye fısıldadım. Koltuktan doğrulurken kırışmış olan ceketimi elimle düzelttim. "Ben artık gideyim."

"Tamam. İki gün sonra yeniden görüşürüz. Verdiğim vitaminlerini almayı unutma." Gülümsediğimde ofisten çoktan çıkmıştım. Kafam uğulduyor, hatırlayamadığım anılar altında eziliyordum.


🖤🖤🖤


Dylan'ların evinde yemekten döndüğümde neşesizdim. Şüpheli bakışlar altında gülümsemeye çalışmaktan yorulmuş, kayboluşumla ilgili tuhaf soruları ardımda bırakmıştım. Merdivenleri çıkarken başım inanılmaz derecede ağrıyordu.

Etraftan duymaya alışık olduğum garip soruları, bir de Dylan'ın ailesi Willsonlardan dinlemek beni inanılmaz strese sokmuştu. Sanki tek suçlu bendim ve bilerek bazı şeyleri saklıyordum. Bu durum beni düşüncelere sokuyordu.

Aslında Dylan anne ve babası da benim için üzülmüştü. Dylan'ın annesi Grace Willson, kaybolduğumdan beri anneme desteğini esirgememiş; Dylan'ın babası Mike Willson ise arama çalışmalarına bizzat katılmıştı.

Ülke çapında tanınan iki ünlü doktorun sırf benim için işlerini bırakması beni duygulandırmıştı. Fakat sanki artık Dylan ile olmamızı istemiyormuş gibi soğuk tavır sergilemişlerdi. Bu konuyla ilgili ne yapacağımı bilmiyordum.

Odama girdiğimde çantamı gelişi güzel olarak çalışma masamdaki sandalyenin üstüne fırlattım. Kıyafetlerimi çıkarmadan odamı buzdolabına çeviren açık camı kapattım. Odam çatı katında olduğu için zaten yeterince serin oluyordu. Bir de sonbaharın getirdiği ayazı yemek beni hasta edebilirdi.

Kıyafetlerimi değiştirirken aklımda tek düşünce uyumaktı. Uyumak ve normal hayatıma yeniden dönmek istiyordum. İnsanların beni eleştirmediği o tatlı yaz gününü özlüyor, kalbim inanılmaz bir hisle acıyordu.

Yaşadığım boşluk hissiyle yatağa girdiğimde çok geçmeden derin bir uykuya daldım.


🖤🖤🖤


3 Ay Öncesi


Saatlerdir yürüyordum. Otobüsün beni bıraktığı karanlık ormanda ağaçtan başka herhangi bir şeye rastlayabilmek için sürekli yön değiştiriyor, ağaçların arasında dolanıp duruyordum. Karanlık gökyüzünde süzülen dolunay bile kan kırmızısı rengiyle bana hiç yardımcı olmazken, kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.

Tekinsiz karanlık tüylerimi ürpertiyor, nefesim havaya karışarak beyaz dumanlara bürünüyordu. Korku bütün damarlarıma işlemişken nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Havada dolaşan uğursuz yarasalar ağaç yapraklarını hışırdatıyor, sandaletlerim orman zeminin ıslaklığı yüzünden çamurla savaşıyordu. Elbisemin kol kısmı ağaç dallarından birine takılarak yırtıldığında çaresizlikten oturup ağlayacak kıvama gelmiştim.

Sanki bir kabusun içine hapsolmuş, karanlık bir dünyada mahsur kalmıştım. Herhangi bir ışığa denk gelmek, herhangi bir asfalt yola ulaşabilmek için çırpınıp duruyordum.

Kulağıma dolan baykuş sesleri beni korkutmak ister gibi yüksek çıkarken, gerilerden kurtların uğuldadığını işitiyordum.

Otobüsten inip dipsiz kuyuyu andıran sık ağaçların arasına gireli belki dört saat, belki beş saat olmuştu. Emin olduğum tek konu gece yarısı çoktan geçmişti. Ailem benim için endişelenmiş, Dylan kim bilir kaç kez aramıştı.

Bunaltıcı yaz sıcağı yerini uğultulu bir rüzgara bırakmıştı. İnce giyindiğim için üşüyor, daha kötüsü yorgunluk git gide daha çok baş gösteriyordu.

Başımın döndüğünü hissettiğimde nihayet ağaçların arasından birkaç metre olan geniş bir açıklığa geldim. Kulağıma gelen çan sesi yakınlarda bir yerde bir insanın olabileceğini haykırırken her ihtimale karşı temkinliydim.

Ormanda kimle karşılaşacağımı bilemediğimden babamın haftalar önce çantama koyduğu bayıltıcı spreye sarıldım. Ne olur ne olmaz diye bir ağacın arkasına gizlendiğimde çan sesi git gide yaklaşmaktaydı.

Açıklığa önce karanlıkta renginden tam emin olamadığım üç köpek atladı. Hırıltıları, aslanların çıkardığı sesi andırırken köpeklerin cinsinin rottweiler olduğunu sanıyordum. Korkutucu duran üç iri köpek boyunlarına takılı tasmayı çekiştiriyor, tasmadan kurtulmak istediklerini belirten sesler çıkarıyordu.

Köpeklerden bana yakın olanı önce havayı kokladı. Ardından başını olduğum yöne çevirdi. Hırıltılı nefes alarak bulunduğum ağaçlığa havladığında en sonunda sahibi kendini gösterdi.

Işıksız bir ortamda çok seçilemeyen yüz bölgesi, siyah renkli koyu bir maske ile örtülmüştü. Yapılı vücudu ve uzun boyu geceyi taçlandırırken giydiği bütün kıyafetlerin kızıl renkli bir pelerin sayesinde örtüldüğünü gördüm. Görünümü ile ilgili başka hiçbir detay veremiyordum. Hem karanlık, hem taktığı maske onu seyretmemin önünde iki büyük engeldi.

Köpeğin ağaçlık kısma havladığını fark edince tıpkı yüzü gibi eline taktığı sivri metal bir parça ile köpeğini okşadı. Havladığı kısma bile bakmadan, "Sakin ol, oğlum." diye mırıldandı. Sesinin keskin tonu olduğum yerde ürpermeme yetecek kadar donuktu.

Ağacın olduğu yere iyice sinerken beni fark etmediği için mutluydum. Sanki onunla karşılaşmasam daha iyi olabilir gibi hissediyordum. Fakat yanıldığımı anlamam uzun sürmedi.

Sakin bir tonla, "Saklandığın yerden çık!" dedi. "Orada saklanmak sana bir fayda getirmeyecek."

Derin bir nefes alarak, yakalanmış olmanın getirdiği utanç ve korkuyla nefes aldım. Tırnaklarımı etime geçirirken çantamdaki spreye yapışmış bir haldeydi. Bir karanlık ormanın ortasında üç köpeği olan bir adamdan başka kimseden yardım isteyemez hale gelmiştim.

Dediği gibi saklandığım yerden çıktım. Açık alana doğru yürürken adamın üç köpeği de saldırgan tavırlarla havlıyordu. Karşımdaki maskeli adam köpekleri birkaç okşayışla sakinleştirirken, ben onun hangi sebepten ötürü bir maske takmış olabileceğini sorguluyordum.

Ben suskun kalırken "Kaybolmuşsun." dedi büyük bir farkındalıkla. "Nerede olduğunu biliyor musun?"

Başımı iki yana oynatabildim. Kaskatı kesilmiş bedenimle bunu yapabilmem bile mucizeydi. "Bilmiyorum. Bana yolu gösterirseniz ormandan çıkmak istiyorum." Artık evime gitmeliydim.

Maskenin arkasından nefes alıp verdiği duydum. Başını eğerek "Kim olduğumu bilmiyorsun değil mi?" diye sordu.

Kaşlarımı çattım. "Bilmeli miyim?"

Maskeden dolayı mimiklerinin farkında değildim. Fakat sırıttığını hisseder gibi oldum. "Bu dünyaya geldiysen evet. İyiliğin için bilmelisin!"

Yeniden tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Cevabı duymak istediğimden emin olamayarak, "Kimsiniz?" diye sordum.

Sesi sakindi. "Çok fazla ismim var. Kimisi bana Diablo diye seslenir. Kimisi için Mephisto'yumdur. Samael ya da Belial..." Sessizleşti. O ara gökyüzünde süzülen kan rengi dolunayı izlediğini fark ettim. Son diyeceği şeyin kan akışımı hızlandıracağını fark ettim.

"Ama insanlar beni Şeytan olarak tanır."










Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 273 19
Şu ana kadar bildiğiniz tüm aşk hikâyelerini unutun. Çünkü bu aşk tahmin edemeyeceğiniz kadar hayatın içinde ve GERÇEK BİR HİKÂYE. Savaşın ortasında...
8.2K 904 24
"Efsun." dedi. İsmim, dudaklarından sihirli bir melodi gibi dökülürken başımı kaldırdım ve ona baktım. "Sana bir kez soracağım. Bana doğru cevabı ver...
742K 17.2K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
199K 13K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...