Tuhaf

Galing kay monnmiraculous

19.7K 1.4K 2.9K

'Neden tüm bu tuhaflıklar onun başına geliyordu? Tam hepsi bitti derken, en kötüsünü sona mı saklamıştı kader... Higit pa

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29 - Part 1
Bölüm 29 - Part 2
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 53
Bölüm 54

Bölüm 52

521 21 40
Galing kay monnmiraculous

Her zaman ertelediklerimiz, günün birinde bir şekilde çıkmaz mı karşımıza?.. Peki nasıl olur bu? Bir iş, bir mesele... ya da... ya da bir sır... Çok önceden anlatılması gereken bir sır...

**

~Ertesi Sabah~

Elindeki büyük dosyaları taşırken ve kafası dağınık topuz halindeyken nereye gittiğine dikkat etmiyordu Marinette. Düşündüğü tek şey eve gidip elindeki projelere odaklanmaktı. Ancak dikkatsizliği ve sakarlığı yine yakasını bırakmamıştı.

"Ağhh..."
(Adrien): Oh, b-ben çok özür dilerim, sen iyi misin?

Sesi tanımak elbette ki zor değildi. Sadece biraz... yıpranmıştı...

M: Adrien? Senin ne işin var burada?! ... Ah, yani demek istediğim, tabiki gelebilirsin, burası annemle babamın fırını sonuçta. Haha!

İkisi de birbirine baktığında yüzlerinde yorgunluk ve tükenmişlik görüyordu. Adrien'ın perspektifinden Marinette, sürekli işi olan ve moda ile ilgili bitmek bilmeyen projelerde çalışan, her şeye koşan biri gibi gözüküyordu. Ki öyleydi de.

Uğurböceği formunda her ne kadar Kedi'yle ilgilense de, Marinette olarak da yapması gereken sorumluluklar vardı. Elbette ki Kara Kedi'yi bir kenara atmıyordu, aklından hiç çıkmıyordu zaten. Ancak, yine de mezuniyetten sonra boş duramazdı. Kendi alanında çalışmaya başlamıştı, iş başvurularında bulunmuştu, birçok farklı yere...

Ayrıca; arkadaşları ve tanıdıklarına yapmayı söz verdiği şeyler de vardı. Gerçekten, Marinette ve Uğurböceği arasındaki dengeyi korumak zordu ama dayanma gücü vardı. Bu dayanma gücü çoğunlukla Kedi sayesindeydi. Ki Kara Kedi olmadan geçirdiği zamanlar da malumunuz.

Marinette'in perspektifinden Adrien ise, sefil bir durumdaydı. Ömründe onu böyle görmemişti. Gözlerinin altı şişmiş, yüzü çökmüş, saçları dağınık, kafası allak bullak bir haldeydi.

"Mezuniyetten sonra onunla hiç görüşmedim" diye düşündü kendi kendine. Bu durumdan dolayı suçlu hissetti. Eskiden yakın arkadaş olmalarına rağmen şimdi kimse kimseyi arayıp sormuyordu. Alya, Nino ve Alex de olmasa herkesle iletişimi berbat olurdu Marinette'in.

Adrien'a bakarken aklına Kara Kedi geldi. Tıpkı onun durgun haline benziyordu ama, ondan daha iyi görünüyordu. (Kk'nin maskesi yüzünden yüzü tam belli olmuyor; ne kadar bitkin, yorgun olduğu vs) Adrien'a seslenmeye başladı ama o, Marinette'in gözlerine dalıp gitmişti.

"Hey, Adrien??..." üçüncü kez sesleniyordu...

Mavi gözlerinde takılı kalmıştı onun. Marinette'in yüzünde olmayan maskeyi hayal ediyordu. Bir anlığına takılmıştı sadece ama, şimdi içinden çıkamıyordu. Uzun zamandır unuttuğunu sandığı gerçeği hatırlamıştı. O balo gecesinin fotoğrafı, Nino'nun söyledikleri...

Onunla günlük hayatta karşılaşmayı beklemiyordu. Bir an için sadece ona sarılmayı diledi ama karşısındaki, bunu tuhaf karşılayabilirdi. Yaklaşık 1 aydır görüşmüyorlardu nasıl olsa. "Hiiiç, sadece sana sarılmak istedim" diyemezdi pat diye.

O leydisi değildi; o olsa bile, her şey henüz çok gizliydi, her iki taraf için de...

Marinette sonunda Adrien'ın yüzünün önünde parmağını şıklatmaya başladı. Bir yandan da diğer eliyle dosyaları tutmaya çalışıyordu.

(Adrien) Oh, özür dilerim, bir an.. dalmışım. Sana yardım edeyim.
M: Çok teşekkürler. Benimle gel, hepsi odama çıkacak.
A: Hala burada mı yaşıyorsun?
M: Evet, bir süreliğine. Kendi işimi kurduğum zaman taşınacağım.
A: Buna sevindim...

**

~Marinette'in odasında~

M: Odanın dağınıklığının kusuruna bakma lütfen, boş bulabildiğin bir yere otur, ben bir şeyler getireyim..

Adrien "Aslında gerek yoktu-" diyene kadar Mari odadan ayrılmıştı bile.

Adrien kendine hakim olamadı. Hala onun Uğurböceği olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordu kafasında. Tam olarak emin değildi, bunu onun ağzından duymamıştı çünkü, ama yine de yanılmadığını hissediyordu.

Oda gerçekten dağınıktı. Yürüyebilmek için parmak ucunda gitmesi gerekiyordu. Çalışma sandalyesine oturdu, etrafı incelemeye başladı. En son Marinette'lere ne zaman uğradığını hatırlamıyordu. Boşluktan çıkıp gerçek dünyaya döndüğünden beri, belki de hiç gelmemişti, tam hatırlayamıyordu.

Zihni son günlerde babasıyla yaşadıkları olaylardaydı...

"Uğurböceği'nin odasındayım" diye düşündü. Bir an için heyecanlanmaktan kendini alamadı. Neden sonra, gözü bir şeye takıldı, daha doğrusu iki şeye.

Bunlardan birincisi, masanın altında bir sürü kağıt arasında kalmış olan güllerdi. Uzun saplı, dikensiz ama solmuş güllerdi bunlar. Tam 4 tane vardı onlardan. Diğer şey ise, hemen güllerin hizasında, masanın üstünde duran defterdi. Küçük bir not defteriydi bu.

Defterde yazan şey kalın bir şekilde yazılmasa ve bir sürü ünlem içermese belki bu kadar ilgisini çekmezdi ama, olan olmuştu bir kere.

"!!!KARA KEDİ!!!" yazıyordu başlıkta sadece. Altında da küçük harflerle bir paragraf vardı. Gözünü oraya daldıramadan arkasını döndü çünkü Marinette'in ayak seslerini ve annesine seslenişini duymuştu:

"Evet anne, o burada. Evet, bir şeyler yiyeceğiz, tamamdır"

İçeri girmişti.

"Eee, orada rahat mısın?"
"Evet, evet. Burası çok rahat"

...

(A) "Odanın nasıl bir yer olduğunu unutmuşum.
(M) "A- evet, olabilir, en son ne zaman gelmiştin ki zaten?"
"Bilmem... Ah! Belki de şey zamanıydı, hatırlıyor musun?... Lisede yıl sonu balosu vardı, ondan önce Alya'nın kostümünü dikmiştin, hepimiz bakmaya gelmiştik.."

Böyle söylemişti çünkü o andan sonra boşlukta geçen zamanda ne Marinette'lere gitmişti, ne de başka bir yere...

"Aaa, evet, şimdi hatırladım... (sessizlik) Sahi, sen o gün orada mıydın? Seni gördüğümü hatırlamıyorum, gelemediğini düşünmüştüm."

"Ben.... aslında.."

Ne diyeceğini bilmiyordu. O balo gecesinin yarısından sonrası yoktu ki orada! Ne diyebilirdi?!

Diğer insanların bildikleri "gerçeklik" te, Hawk Moth ve Mayura kaçıyordu ve Ub ile ayrıldıktan sonra, Adrien Kara Kedi olarak tekrar evine dönüyordu ki babası geç geldiğini görürse kızabilirdi.

(Hatırlatma: Bu balo zamanında 16 yaşlarındalardı)

Cümlenin devamında bahane bulmak kolaydı, her zamanki gibi babasını ileri sürdü:

"...aslında şey... bilirsin... babam. Korumam gelmişti, sonrasında da size ulaşamamıştım."
"Oh, anlıyorum..."

Anlıyordu anlamasına ama, konuşurlarken kaçırdığı bir şeyin farkında değildi.

"Marinette?"
"Evet?"
"Bileğindeki şey ne? Parıldıyor..."

Sonbahar aylarında oldukları için uzun kollu giymişti ama, buna rağmen parlaklığı belli oluyordu. Bilektikti bu. Çok güçlüydü.

(Tekrar hatırlatma: Bu bileklik, Adrien delikten çıktıktan sonra Mari ile her karşılaştıklarında Mari'nin baş ağrılarını ve kötü hissetmesini engelleyen, aynı zamanda Kara Kedi'nin Uğurböceği'ne verdiği bileklik. Serinin ilk başındaki bileklikle aynı. Kara Kedi sonradan tekrar Uğurböceği'ne vermişti onu.)

Hemen eliyle bileğini kapadı. Bunun ne demek olduğunu tahmin edebiliyordu. Tam emin olmak için bilekliği çıkardı.

Keşke çıkarmasaydı.

Çıkardığı anda bir çığlık koparıp yere yığılması bir oldu. Adrien'ı endişelendirmişti, başından ayrılmamıştı Marinette'in.

Ama neyse ki çok uzun sürmedi, 1 dakika sonra tekrar ayağa kalktı ve hiç vakit kaybetmeden bilekliği tekrar taktı. Parlaklık sönmüştü. Işık, parıltılar... hiçbir şey yoktu.

"Hadi ama, konuşmalara da mı duyarlı olmaya başladın" diye fısıldadı bilekliğe doğru.

"Bir şey mi dedin Marinette?"
"Oh, hayır, hayır. Ne diyebilirim ki, heheh"
"Sen iyi misin? Beni korkuttun, o bileklikle ilgili bir şey mi var?"
"Ne, bu mu? Pff, bu külüstür şey mi? O arada bazen tutukluk yapar. Büyükannemin bana verdiği 2 yıl önceki doğum günü hediyesiydi. Anısı olduğu için takıyorum, arada bir kendi kendine ışıldayıp ışık saçıyor işte. Hehe... hehe..."

Yalanının inandırıcı olmasını umuyordu. Aslında şu an ne dese, Adrien inanırdı. Aklının bir ucu hala babasında, diğer ucu da ub'deydi çünkü..

Ama asıl sorun, bileklik neden böyle davranmıştı... tekrar?...

Marinette söylediği şeyde yanılmıyordu. Konuşmalara karşı hassaslaşmıştı bileklik. Ama sadece o balo gecesi hakkındaki konuşmalar için geçerliydi bu.

Çünkü o balo gecesi, yaşanan gerçekliği bozuyordu. Diğer herkes hayatına devam ederken, Uğurböceği ve Kara Kedi, yani Marinette ve Adrien, başka bir hayat yaşıyordu, geride kalanları bilmeden...

Bileklik bu durumu belli etmek istercesine parıldıyordu, olanların çözülmeye başlanması çin bir işaret gönderiyordu. Ama Marinette'in bu ihtimali düşünmesi için bir nedeni yoktu şu an. Konu çoktan değişmişti bile. Adrien gördüğü şeyler hakkında soru soruyordu.

"Şu güller ne Marinette? Neden masanın altında duruyorlar?"
"A- o güller mi? Aslında bakarsan.. ee... (hızlıca bir bahane üretmeye çalıştı) şu an üzerinde çalıştığım proje hakkında bir şey. Jürinin isteklerinden biri"

"Solmuş güller mi?"

Mari'nin bu yanıtı ona mantıklı gelmemişti. Ayrıca kendisi boşluktan çıktığı zamandan beri leydisine verdiği bütün gülleri düşünüyordu, sayısını hatırlamaya çalışıyordu...

"Eeem, projeye başlarken tazelerdi, ancak sürekli ertelemek zorunda kaldığımdan gittikçe soldular."
"Oh, peki, anlıyorum..."

...

"Her neyse, kruvasan getirmiştim, ister misin?"
"Tabiki! Yani, teşekkür ederim."
"Afiyet olsun, ben de yerdekileri kaldırayım. Şuradaki koltuğa geçebilirsin."
"Tamamdır"

Adrien koltuğa geçtğinde Marinette de büyük taslak çizimlerini kaldırmaya başlamıştı. İşi bittiğinde, Adrien son kruvasanını yiyordu. Mari elindeki deftere bakıp kalemini hızlı hızlı sallıyordu şimdi. Düşünceli ve kaşları çatıktı, bir anlığına odada Adrien'ın olduğunu unutmuştu. Adrien seslenmese, az kalsın sesli sesli düşünüp Kara Kedi'den söz edecekti...

"Orada ne yapıyorsun Marinette?"

Düşünce aleminden çıkıp gerçekliğe döndü.

"O-oh, ben? Defterimdeki yapılacaklar listeme bakıyordum sadece, bu aralar fazlasıyla dolu da.."
"Benim gitmem gerek. Geç oluyor.."

Geç mi? Daha saat öğlen 2... Ne için geç olabilir ki diye düşündü Mari... sonra aklına geldi. Adrien da en az kendisi kadar yoğundu. Hatta daha da fazla...

"Fotoğraf çekimi mi?"
"Aslında hayır. Babamın işi ile ilgili bir yere gitmemiz gerekiyor. Erkenden gitsem iyi olur."
"Oh, anlıyorum. O zaman.. sonra görüşürüz?"
"Görüşürüz.. kruvasanlar için tekrar teşekkürler.."
"İstediğin zaman gelebilirsin, her zaman taze kruvasanlarımız vardır"

Birbirlerine gülümsediler ve Adrien oradan ayrıldı. Yalan söylemişti elbette, babasıyla iş görüşmesine gitmiyordu. Ama babasına son bir şey söylemeye onun evine gidecekti. Onu son kez görmeye...

**

"Söz ver bana!!" diye hiddetle bağırdı Adrien. "Bir daha asla olmayacak. SÖZ VER!"

Gabriel ise sessizliğini koruyordu. Hayır, böyle bir şey için söz veremezdi. Aklındakiler henüz bitmemişken bu olamazdı.

Gabriel'ın sükutu ise Adrien'ı daha da çileden çıkarıyordu.

"Ne diye susuyorsun?! Cevap ver, konuş, yemin et bana! Annem için, onun varlığı için yemin et!" artık bağırıyordu.
"Tamam, bir daha olmayacak" diyebildi en sonunda. Bu zamana kadar oğluyla konuşmak istiyorken, şu an laf ağzından bıçakla alınıyordu...

"Yemin etmeni söyledim... onun üzerine..."
"Tamam..... annen üzerine yemin ediyorum..."
"İyi"

Bunu söyledikten sonra çekip gitti. Arkasına bakmadan demir kapıyı geçti ve uzaklaştı oradan...
Peki, şimdi nereye gidecekti?..

**

Sonbahar mevsimindeydiler. Havalar giderek soğuyordu. Asmalı Çatı'da kalmak gitgide daha zorlu bir hâl almıştı. Ayrıca, her geçen gün Uğurböceği'ne yalan üstüne yalan söylemekten de bıkmıştı. Babasıyla konuştuktan sonra henüz 1 hafta geçmişti ama, sanki ona 1 yıl gibi geliyordu.

Yalanları arttıkça, Uğurböceği'nden gittikçe uzaklaşıyordu.

Bir gün, bu durum son buldu...

"Yeter!" dedi Uğurböceği. "Dayanamıyorum artık, anlıyor musun? Ne kadar zaman oldu, 1 ay? 2 ay?.. Sayısını ben de hatırlamıyorum. Ama tahammül edebileceğimden fazla. Biliyorum senin için de öyle.. O yüzden kaçma benden artık..."

Asmalı Çatı'dalardı. Kara Kedi'nin sırtı Uğurböceği'ne dönüktü. Uğurböceği onu kolundan çekip kendine çevirdi. Bu sefer ne pahasına olursa olsun kaçmasına izin vermeyecekti. Ama Kara Kedi, konuyu aniden değiştirmişti:

"Hawk Moth bir daha saldırmayacak, daha fazla akuma yok"

Ne? Neler oluyordu? Durup dururken neden Hawk Moth'tan bahsetmişti şimdi? Aylardır böyle olmasındaki nedeni bu muydu yoksa Kara Kedi'nin?...

Endişelerini gidermek için üst üste sormaya başladı:

"Sen neden bahsediyorsun?! Nereden biliyorsun bunu? Bana anlatmadığın şey bu, öyle değil mi? Benim bilmediğim şeyleri biliyorsun. Ve zannımca, o kadar da az değil bunlar??..."

Kara Kedi tekrar sırtını döndü ona. Uğurböceği tekrar kolundan tutup kendine döndürmek istedi ama Kara Kedi çekiştirip ayrıldı ondan. Sopasını kullanarak Asmalı Çatı'dan uzaklaştı. Hemen arkasından Uğurböceği geliyordu. Çok uzun sürmedi, yoyosuyla yakalayıp sıkıştırdı onu. Bir sokak lambasının üstünde tepetaklak hale gelmişti şimdi Kara Kedi.

Uğurböceği yüzünü iyice ona yakınlaştırdı. Yoyosunu düzeltip yavaşça sordu:

"Benim bilmediğim neleri biliyorsun?"

Kara Kedi konuşmamakta inat ediyordu. Aslında konuşabilirdi, tehlike geçmişti, artık tehdit yoktu, yaşadıklarının üstünden de 1 haftayı geride bırakmıştı. Hatta şu an oturup kimliklerden bile söz edebilirdi. Ama yapmadı. Bakışları ister istemez leydisinin dudaklarına kaydı. Gözlerini ayıramıyordu.

"Aklından bile geçirme." dedi Uğurböceği. Kara Kedi'nin niyetini anlamıştı. Leydisi de en az Kara Kedi kadar inatçıydı. Kara Kedi'yi geriye doğru iterek sokak lambasına yapıştırdı. Yoyosunu etrafından geçirerek orada kalmasını sağladı. Tekrar yaklaştı ona.

"Aklındakini yapmak istiyorsan, önce bana ne olduğunu anlatmalısın. Zor kullanmam gerekse bile bu sefer anlattıracağım sana..."

Uzun süre bekledi Kara Kedi. Uğurböceği ciddiydi. Ve pes edeceğe benzemiyordu.

"Tamam" dedi en sonunda. "Anlatacağım. Ama onun öncesinde beni buradan indirsen.. olmaz mı?"
"Olur." dedi. Yüzünde hâlâ ciddiyet okunuyordu. Ona iyice yaklaştı ve arkadaki yoyoyu çözmeye başladı.

"Yüzünün çok yumuşak olduğunu söylemiş miydim? Sıcacık..." yanakları birbirine değiyordu.
"Konuyu değiştirme. İşe yaramayacak"

Kara Kedi pes edercesine yüzünü buruşturdu. Uğurböceği tam geri çekildiği sırada aralarındaki boşluktan bir şey geçti. Uzun, ince, koyu renkli bir sopa.

Bu da neydi?!

"Neler oluyor?!" diye bağırdı Uğurböceği, Kara Kedi'nin son düğümünü hızlıca çözmeye başladı.
Şimdi ikisi de yerdeydi. Yukarda, çatıya baktıklarında ikisi de şaşkınlıktan donakaldı. Ama özellikle Kara Kedi, paramparça olmuştu.

Hawk Moth'tu bu.

Burada ne işi vardı? Ne yapıyordu? Uzun süren sessizliğin ardından, neden bir anda pat diye karşılarına çıkmıştı?...

"Kaç" diye bağırdı Kedi. Savaşmak yerine neden kaçıyordu bilmiyordu, belki de uzun süre tepetaklak kalmış olmasındandı ama Hawk Moth'la yüzleşmek istemiyordu. O konu çoktan kapanmış olmalıydı...

**

Sözünü tutmamıştı Gabriel. Yapmak istediği son şey için, yeminleri çiğnemişti. Buna mecbur olduğunu düşünüyordu.

Peki, hangi taraf haklıydı?..

...

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

884K 70.8K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
30.5K 1.3K 44
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
165K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
2.5M 215K 33
okumayın for vanilla baby