《17》'EHVENİŞER'

Začít od začátku
                                    

Zaman geçmişti. Saatler... Arkamda batan güneşe nispeten yükselmişti dolunay, çam ağaçlarının gölgesini üzerinde hissederek. Sessizlik benliğimi olduğum yerden alıp götürmüştü. Kaybolmuştum zamanın himayesinde. Kendime gelmeme sebep olan masaya bırakılan bardağın çıkardığı tıkırtı olmuştu. Burnumdan içeri sızan ve duyu almaçlarımda can bulan kahvenin huzur verici kokusunu hissettim. Nefes kendi için de bir tane hazırlamış, kalktığı yere oturmuştu. Hareketsizdik, sessizdik, kimsesizliğin içinde birbirimizdeydik.

Geçen süre boyunca benim için uğraşmıştı Nefes. Bana iyi gelebilmek için çabalamıştı. Şu an ise yudumladığımız kahvelerimizle aynı sessizlikte zaman öldürüyorduk. Yanımda kalmayı deli gibi istediğini bildiğim gibi gideceğini de biliyordum. Bunu kahve kupasını avuçları arasından sıyırıp yere bırakmasından anlamıştım. Normalde yüksek sıcaklıkta parmak uçları acıdan uyuşsa dahi bırakmazdı o bardağı. O acının kendisine güç verdiğine inanırdı. Gitmek istemiyordu. Birbirine sürttüğü parmaklarının hafif sesinin kulaklarıma çalınması bunun en büyük kanıtıydı. Ne zaman istemediği, kendisini bolca düşündürecek bir eylem yapsa, yapmak için hazırlansa bunu yapıyordu.

Yerleştiği minderden kalktığında eğilerek yere bıraktığı kupayı avuçları arasına aldı. Bana doğru gelmeye başladığında boş kupama uzanacakken ondan önce davranarak gözlerine baktım. "Gitmen gerekiyor galiba Nefes. Bunaltma kendini. Aklın bende kalmasın. Benim tercihimdi burada kalmak." Dudakları aralanıp aslında gitmek istemediğini kanıtlar nitelikte cümleler kuracaktı ki konuşmasına müsaade etmeden oturduğum yerden kalktım. "Biliyorum. Gitmek istemediğini, yanımda olmak istediğini biliyorum. Yalnız kalsam çok daha iyi olur." Cümlemi bitirdiğimde boynuma dolanan kollarıyla bana sarılırken sızlanıyordu. Tüm bu olanlar için fazla sessiz kaldığını, fazla dayandığını biliyordum. Ağlamak istiyordu. Hissediyordum. Bir iç çekiş kulağıma ulaştığında sırtımdaki ellerinden biri çekildi. Dolan gözlerini siliyor olmalıydı. Benden ayrıldığında kocaman gülümseyerek ışıl ışıl gözlerle baktı bana. Dağılamıyordu.

"Bir şey olursa hemen ara beni. Bebeğimi özlerim. Bilirsin."
Gözlerimi kapatıp, kafamı sallayarak onayladım onu. "Tamam o zaman ben şu bardakları götüreyim mutfağa. Sonra da çıkayım." Bardaklara uzanmak için hamle yaptığında onu engelledim. İçtiğim kahvenin bardağını da götüreyim artık. Benim için oldukça uğraş verdi. "Uğraşma artık Nefes. Ben hallederim. Geç kalma. Abin yine iş başında anlaşılan." Bu durumdan oldukça rahatsız olduğunu belli eden bir yüz ifadesine bürünmüştü anında. "Ya hiç sorma. Başlamayayım şimdi yoksa susamam saatlerce." Sitem dolu cümleleri sıralarken bir yandan da yan taraftaki sandalyenin üzerine bıraktığı kabanına ve çantasına uzandı. Giymek yerine koluna bırakarak kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ben ise peşinden ilerliyordum. Adımını atıp dışarı çıktığında ayakkabılarını ayağına geçirmişti bile.

"Her zaman bir telefon uzağındayım. Sen önemli bir şey olduğunda çığlık at ben yine duyarım senin sesini. Üzülme. Geçecek. İnan buna. Hisset. Tamam mı?" Yalan vaatler vermek istemediğimden yine gözlerimi yumarak onayladım Nefes'i. Yanağımdan büyük bir öpücük alıp çekildiğinde çantasını omzuna yerleştirdi." Her şey için çok teşekkür ederim Nefes. İyi ki hayatımdasın." Ona minnetle baktığımda yüzüne yerleştirdiği yalancı dehşetle karşılık verdi. "Teşekkür neymiş kız? Kamu spotu gibi konuşma benimle. Ay dondu kıçım Mira ya! Hadi gir içeri. Dinlen. Şömineye de bir iki odun at. Üşüme koca bebeğim. Gidiyorum ben." Arkasını dönerek parça parça biriken yağmur sularının üstünden atlayarak arabasına doğru ilerledi. Arkasından " Dikkatli ol. " diye bağırdım. O sırada ayağı kayıp çamura yapışacakken son anda dış kapıya tutunmuştu. Keskin çığlığı kulağıma ulaştığında kopacak olan kıyamete hazırlıyordum kendimi. "Ya of. Şu yola bir araba çakıl döktüremediniz. Hadi, tamam anladım. Zengin insansınız. Çakıl istemiyorsunuz. Ulan bari beton falan atın. Yemin ederim ben alacağım çimentosunu. Ya tamam ya. Ben yapacağım harcını, her şeyini. Gitti ya botlarım. Sen de gülmeden kapının önünde dikilme Mira. Geç içeri yoksa geliyor çamurlu botlarım kafana."

MELÂLKde žijí příběhy. Začni objevovat