Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8

87.7K 3.4K 135
                                    

MERT

Yalan söylemişti.
Biliyordum. En baştan beri bunun farkındaydım. Sadece beklemiştim. Gerçeği itiraf edeceği anı beklemiştim. Benden af dileyeceği, güvenimin daha da sarsılmasına izin vermeyeceği anı...
Çok geç olmadan, ne kadar şüphe duysam da gelip her şeyi anlatmıştı. İnanmış mıydım? Hayır. İnanmak istemiş miydim? Evet. Belki de o yüzden bu kadar sinirliydim. Nasıl? Gözümün içine bakarak nasıl yalan söylemişti?
''Abi dursana ya.''
Eren'i umursamadan otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Biraz daha burada durursam elimden bir kaza çıkacaktı. Oto kontrolümü elime alana kadar evden de, Eflal ve Hayal'den de uzak durmalıydım. ''Ulan bana neden trip atıyorsun.'' Nefes nefese bana yetişmiş olan Eren'e cevap vermeden sadece yürüdüm. Hızlanan nefesim kulaklarımda uğulduyordu. Gözüm sadece ulaşmak istediğim duraktaydı.
''Mert!''
Derinlerden gelen adımla bir anlık duraksadım. Tekrar duyduğum adımla daha hızlı yürümeye başladım. Eren arkasına bakmak duraksarken benim hızlanmamla peşimden ilerlemeye devam etti. Sanki Eflal'den kaçabilecekmişim gibi, sesini duymayacakmışım gibi hızlandım. Çiseleyen yağmur, sanki içimde yanan ateşi söndürmek ister gibi hızını arttırmıştı.
''Mert ne oluyor Allah aşkına?''
Durağa yaklaşan otobüsle koşmaya başladım. Eren'in de peşimden koştuğunu attığı adımların yerdeki sularda çıkardığı seslerden anlıyordum. Otobüse son anda yetiştim. Nefes nefeseydim. Cebimden cüzdanımı çıkartırken ensemdeki nefesin Eren'e ait olduğunu biliyordum. Akbili basıp boş bir yer aramak için ilerledim. Gözüm bir anlık Eflal'in olabileceği tarafa kaydı ve o an onu gördüm. Yalın ayak, pijamalarıyla kendini sokağa atmış, bana yetişmeye çalışan Eflal'i...
Yüzündeki ifadeyi tam seçemesem de çaresiz hali canımı acıtmıştı. Düşme ihtimali olduğunu bile bile koşuyordu. Otobüs hareket etti. Eflal'i duyamıyordum ama bana bağırdığını hissediyordum. Beklemediğim bir anda yere kapaklanan kızla şom ağzımı açmış gibi hissettim.
Donakaldım. Bir saniye, yalnızca bir saniye ne yapacağımı düşündüm. Otobüsün hızlanmasıyla Eflal'den gittikçe uzaklaşmaya başladım.
''Dur, dur, dur, dur, dur!''
Orta kapıya elimle sertçe vurmaya başladım. Eren'de benimle beraber şoföre durmasını söylerken birkaç yolcu da bize eşlik etti. Bizi umursamayan şoföre doğru ilerlerdim. Adam çatık kaşlarıyla dikiz aynasından beni takip ederken ''Ne oluyor evlat?'' diye sordu.
''İnmem lazım.''
''İlerideki durakta inersin.''
''Oraya kadar gidemem. Arkadaşıma yardım etmem lazım. Dur!''
''Burada durmak yasak evladım''
Ben şoförle tartışırken Eren yanımıza geldi. Tüm yolcuların gözü üzerimizdeydi. Arkaya bakıp Eflal'i görmeye çalıştım. Hala yerdeydi ve birkaç kişi ona doğru koşuyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Bir şey olmuş olmalıydı. Yoksa çoktan ayağa kalkardı o.
''O zaman aç şu lanet kapıyı.''
Adam aklımı kaçırmışım gibi bana bakarken ''Sana kapıyı açmanı söyledim!'' diye bağırdım. ''Yoksa kırarım.'' Blöf yapıp yapmadığımı anlamaya çalışan adama ciddi olduğumu göstermek için cam kapıya tekmemi savurdum. Birkaç çığlık yükseldi. Şoför ciddi olduğumu anlayınca ''Sakin ol!'' dedi. Telaşı sesinden belliydi. Yavaşlamıştık. Öfkeyle arkama dönüp, tedirgin bir şekilde bana bakan adama ''Ya dur ya da kapıyı aç, yoksa kırarım,'' dedim. ''Tamam, tamam'' diyerek duraksayan adam kapıyı açtı. Otobüsün durmasını beklemeden kendimi dışarı attım. Dengemi sağlayamayıp yuvarlansam da hızla ayağa kalktım ve Eflal'e doğru nefes bile almadan koşmaya başladım. Etrafı kalabalık olduğu için ne halde olduğunu göremiyordum. Eren'in arkamdan seslendiğini yarım yamalak duyuyordum. İnsanları yararak Eflal'in yanına gidip diz çöktüm. Müdahale etmeye çalışan birini itekleyerek baygın kızın çamur içindeki yüzünü ellerimin arasına aldım.
''Eflal''
Yanağına vurarak onu kendine getirmeye çalıştım. ''Eflal kendine gel güzelim.'' Arkamdaki insanların Eflal'in düşüşüyle ilgili yorumları kulaklarımda uğulduyordu. Gözlerimi üzerinde gezdirdim. Allah kahretsin. Her yeri ıslanmış, çamurlanmış, dizi yırtılmıştı. Kolu ve yüzündeki bazı yerler sıyrılmış ve kanıyordu. Eren de tıpkı benim gibi kalabalığı yararak yanımıza gelmişti. Donakalan arkadaşımın sadece gözleri Eflal'in üzerinde hareket ediyordu. Yüzündeki panikle bir an yere çökünce başımı eşek gözlerini aralamaya çalışan kıza çevirdim. ''Eflal'' Sanki gözlerini aralaması bir ömür sürmüştü. Titreyen bir sesle ''Mert,'' dediğinde ''Şş...'' dedim. Gözyaşları göz pınarlarında birikti. Yavaşça çamurlanmış saçlarını okşadım. ''Ağrın var mı?'' diye sorduğumda başını evet anlamında salladı. Üzerinde göz gezdirip ''Neresi?'' diye sordum. Titreyen dudaklarını birbirine bastırırken yavaşça hareket ettirdiği elini kalbine koydu. ''Burası,'' dedikten sonra ağlamaya başladı. Derin bir nefes aldım. Eren ayağa kalkıp kalabalığı uzaklaştırmaya çalıştı. İnsanların bakışları rahatsız ediyordu. Sanki Eflal hem vicdanı hem de utanmanın verdiği hisle her geçen saniye daha da güçlü ağlıyordu.
Ayağa kalktım ve Eflal'i kucakladığım gibi eve doğru yürümeye başladım. Eren koşarak bizim önümüze geçti ve biz gelene kadar apartmanın kapısını açtı. Dikkatli bir şekilde içeri girdik. Merdivenleri tırmanırken Doğu ve Hayal'in kapının dışında beklediğini gördüm. Doğu endişeyle Hayal ise gözyaşlarıyla kucağımdaki arkadaşına bakıyordu. Bakışlarını bana çevirdiğinde korkusu gözümden kaçmadı. ''Düş önüme,'' diyerek içeri girdim. Hayal başı önünde yürürken banyoya girip Eflal'i klozetin üzerine oturttum. Hayal'e yıkanmasına yardım etmesini söyledim.
''Gitme,'' diyerek elimi tutan Eflal gözyaşları içinde ''Lütfen gitme,'' diye devam etti. Sözcüklerinin çoğunu gözyaşlarına heba etmişti. Kapının önünde olduğumu söyleyerek gülümsemeye çalıştım. Bakışlarımı yaşlı gözlerle bana bakan Hayal'e kaydırdım ve hiçbir şey söylemeden dışarı çıktım.
''Düştü mü?''
''Durumu nasıl?''
''Ne konuştunuz bu kadar?''
''Ne oldu da celallendin bu kadar Mert?''
Eren ve Doğu'nun sorgusundan kaçmak için üzerimdeki çamurlu kıyafetleri bahane edip odama döndüm. Derin bir nefes alıp kapıya yaslandım. Şu sıralar hayatımızda, duygularımızda anlam veremediğim bir hızla değişiyordu. Birkaç dakika önce Eflal'e canını yakmak isteyecek kadar kızgındım. Şu anda ise, canını acıttığım için kendime kızıyordum. Ne yapacaktım? Bana yalan söylediğini bile bile nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım?
Ayaklarımı sürüye sürüye yatağıma doğru ilerledim. Üzerimdekileri çıkartıp eşofmanlarımı giydim. Yatağa oturup başımı ellerimin arasına aldım. Başımın zonkladığını şu anda fark ediyordum. Parmak uçlarımla şakaklarıma bastırdım ve sertçe ovalamaya başladım. Ne kadar süre o şekilde oturduğumu bilmiyorum ama banyo kapısının açıldığını duyduğumda duraksadım.
''Mert''
Eflal'in güçsüz sesiyle ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. ''Gitti değil mi?'' Kapıyı açmamla dört kişinin bakışları bana döndü. Eflal rahatlamış bir şekilde bakarken ''Mert'' dedi ve bornozuna sıkıca sarılıp topallayarak bana doğru gelmeye başladı. Kaşlarımı çatmamla duraksadı. Söyleyeceği şeyler dilinin ucunda gibi duruyordu ama sanki yüz ifademle hepsini yutmuştu. ''Üşüteceksin. Üzerini giyin,'' diyerek yanından geçip salona doğru ilerledim. Eren ve Doğu'nun peşimden geldiğini duyuyordum. Koltuklardan birine oturdum ve içimi rahatlatmak istercesine derin bir nefes aldım. Meraklı iki çift göz, karşımdaki yerini aldı. Bana olan bakışlarından kaçmak için gözlerimi kapatıp başımı ovmaya başladım.
''Mert''
''Eren sonra,'' desem de yanıma oturduğunu koltuğun kıpırdanmasından anladım. Tekrar seslendiğinde sıkıntıyla iç çekip ''Efendim Eren,'' diyerek gözlerimi açarak ona doğru döndüm. Karşımda Hayal'i bulmamla kaşlarımı çattım. Kız ürkek bakışlarla ''Konuşabilir miyiz?'' diye sordu. Gözlerimi Eren ve Doğu'ya kaydırdım. Konuşsun der gibi başını sallayan Eren'le tekrar Hayal'e döndüm.
''Konuşalım bakalım.''
Derin bir nefes alan kız, titreyen elleriyle geçen gece yaşadıklarını anlatmaya başladı. Anlattığı şeyler içimdeki öfkeyi tekrar harekete geçirmişti. Az kalsın tecavüze uğruyordu ve o, bize, ailesine gelmektense o çocuklarla mı kalmayı tercih etti. Kısa bir an Eren'e baktım. Patlayacak barut gibi ayağını sallıyor, gözlerini dikmiş Hayal'e bakıyordu. Doğu ise olanları anlamaya çalışırmış gibi bakıyordu. Böyle bir olay yaşadığını düşünmediği her halinden belliydi. Bir süre sonra ağlamaya başlayan Hayal, Eflal'in bir suçu olmadığını, yalan söylemek konusunda baskı yaptığını söyledi. Bize neden söylemek istemediğini açıkladı. Kendince haklıydı ama bu durum, ne olursa olsun bizden saklanmayacak bir şeydi.
Ve beklediğim oldu. Eren ayağa kalktı. Ufak bir voltadan sonra ortadaki sehpayı tekmeleyip yeri göğü inletecek şekilde bağırmaya başladı.
''Sen böyle bir şeyi bize nasıl söyletmezsin lan!''
Hayal'in dudaklarının arasından ufak bir hıçkırık kaçtı. Eren kızın üzerine doğru yürürken araya girdim. ''Başını kaldır! Kaldır o lanet başını!'' Doğu'yla Eren'i tutmaya çalışırken Hayal daha sesli bir şekilde ağlamaya başladı. ''Kim o şerefsizler? En ince ayrıntısına kadar tarih edeceksin lan bana!''
''Abi kız seni duymuyor. Sakin olup adam gibi konuşsan.''
Omzumun üzerinden arkama baktım. Hayal bacaklarına sarılmış, başını önüne eğmiş, titreye titreye ağlıyordu.
''Tamam sakinim.''
Eren'e döndüğümde teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı. ''Tamam, bırakın abi sakinim.'' Doğu'yla birbirimize baktık. İkimizde bırakıp bırakmamak arasında kararsız kalmıştık. ''Bırakın ya,'' diyerek ellerimizi iten Eren üzerini düzelttim. Bağırmaktan kıpkırmızı olan teni normal rengini alana kadar tetikte bekledik. Yanımdan geçmeye kalkınca yolunu kestim. Kaşlarını çatarak bana bakan Eren ''Çekilsene,'' dedi. Tek kaşımı kaldırarak ''Nereye?'' diye sordum.
''Odama gideceğim. Çekil!''
Gözlerimi kısarak doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalışırken ''Mert! Çekil!'' deyip beni kenara itti ve Hayal'e bakmadan salondan çıktı. Kan çanağına dönmüş gözleriyle ardından bakan kız, tekrar başını kucağındaki boşluğa soktu. Hıçkıra hıçkıra ağlarken yanına gitmeyi düşündüm ama bir anda aklıma yanında olmam gereken asıl kişi geldi.
Yalan söylemişti. Hem de iki kez. Fakat bunu isteyerek yapmamış, sadece arkadaşına verdiği sözü tutmaya çalışmıştı. Öte yandan o çocukların evine de gitmek istememiş, yine arkadaşını yalnız bırakmamak için gitmişti. Suçlu değildi. Sadece kurbandı. Bu olayda suçlu olan kişi Hayal'di ama onunda yaşadıkları ve korkmuş olması, bu suçu affedilebilir yapıyordu.
Doğu'ya Hayal'in yanında kalmasını tembihleyerek salondan çıktım. Eflallerin odasının önüne geldiğimde hala giyinmemiş olma ihtimaline karşı kapıyı tıklattım. İçeriden ses gelmeyince yavaşça kapıyı açtım. Eflal çoktan giyinmiş, hatta yatağına girip, cenin pozisyonu alarak uykuya dalmıştı. Yavaşça kapıyı ardımdan kapattım ve ağır adımlarla yanına gittim. Gerçekten yaşadıkları onu yormuş gibi görünüyordu.
Hayal'in yatağına oturdum. Öne eğilip dirseklerimi dizlerime bastırdım ve çenemi kenetlenmiş ellerime dayadım. Eflal'in biraz hızlı gelse de belli bir düzenle inip kalkan bedenini izledim. Ara ara vücudunun değişik yerleri kasılıyordu. Huzursuz bir görüntüsü vardı.
''Mert''
Sayıklar gibi adımı söyleyince doğruldum. Kaşlarını çatmış, acı çekiyor gibi gözüküyordu. Tekrar adımı fısıldamasıyla ayağa kalkıp yanına oturdum. Yüzüne düşen saçları çekmek için elimi uzattım. Parmaklarımın tenine değmesiyle kaşlarımın çatılması bir oldu.
Çok sıcaktı. Olması gerekenden çok sıcak...
Elimi yüzünde dolaştırdım. Bu kadar sıcak olması normal değildi. Hafifçe dürterek uyandırmaya çalıştım.
''Mert.''
''Eflal gözünü aç.''
''Gitme.''
''Gitmiyorum eşek göz. Aç gözünü hadi.''
''Mert gitme.''
Eflal'in benimle konuşmadığını, sadece kabusunda sayıkladığını anlayınca ayağa kalktım. Koşar adım odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Derin bir kabın içine su doldururken buzdolabında sirke olup olmadığını araştırıyordum. Benim telaşımı hisseden Doğu ''Hayırdır abi,'' diyerek yanıma geldi. ''Doğu, bizde sirke var mıydı?''
''Var,'' diyerek dolapların birinden sirkeyi çıkardı. ''-da. Ne oldu?'' Sirkeyi elinden kaptığım gibi kabın içine boca ettim. ''Eflal'in ateşi mi var?'' diye sorduğunda başımı evet anlamında sallarken kabı elime aldım ve koşar adım odaya döndüm. Peşimden koşturan Doğu, beni sollayıp Eflal'e doğru eğildi. Kabı, başucundaki dolabın üstüne koydum.
''Çok ateşi var.''
''İyi ki söyledin,'' Eflal'in az önce saçını kurulamak için kullandığı havluyu alıp silkeledim ve kabın içine soktum. ''Evde ateş düşürücü var mıydı?'' Doğu koşarak yanımızdan ayrıldı. Onun çıkardığı gürültüye Eren odasından çıktı. Kapının pervazına tutunup içeri bakarken ''Ne oldu?'' diye sordu. ''Hastalandı mı?''
Havluyu sıktım ve Eflal'in yanına oturup eklem yerlerini silmeye başladım. Dişlerini takırdatarak ''Çok soğuk,'' dedi. Eren, karşımdaki yatağa otururken ''Hastaneye gidelim mi?'' diye sordu. Başımı hayır anlamında sallarken ''Düşmezse, gideriz.''
''Üşüyorum.''
Alev alev yanan havluyu tekrar suya daldırdım. O sırada Hayal'in odanın girişinde bizi izlediğini gördüm. Kızarmış gözleri Eflal'in üzerindeydi ama büyük ihtimal Eren odada olduğu için içeri giremiyordu. ''Mert, ben nöbetçi eczaneye gidiyorum.''
''Paran var mı?''
''Var.''
Dış kapının sesi duyuldu. Sirkeli suyla Eflal'i silmeye devam ettim. Eren bir havlu daha getirmek için ayağa kalktı. Kapının önündeki Hayal'i görünce duraksadı. Yüzünü göremiyordum ama bedeninin gerildiğinin farkındaydım. Hayal ise ürkekçe geçebilmesi için kenara çekildi.
''Çok soğuk.''
Eflal'e döndüm. ''Yapma ne olur,'' dediğinde ısınmış havluyu tekrar suyun içine bıraktım. Pikesiyle üzerini örtmeye çalıştı. Ben açtım, o mızmızlanarak örtmeye çalıştı. Ben açtım. En sonunda dayanamayıp pikeyi kenara koydum. Havluyu sıkıp alnına yerleştirdim. Eren'in getirdiklerinle eklem yerlerini silmeye devam ettim. Sanırım bu gece uzun olacaktı.

* *

ATAKAN

''İyi ki eğlenmeye çıktık.''
Efsa, müziğin ritmine kendini bırakmış oturduğu yerde dans ederken ''Birinin gözü mekandaki kızlarda, diğerin gözü elindeki telefonda, ötekisi ise kendini iyice soyutlamış bu ortamdan,'' diye devam etti. Soyutlayan kişinin ben olduğunu tahmin etmek güç değildi. Çünkü oldum olası gece hayatını sevmezdim ve bu gecede buraya sırf iki yakın dostumu kırmamak ve sürekli sorun çıkaran imajı vermemek için gelmiştim. Mekanda ki kızları inceleyen kişiyi de tahmin etmek zor değildi. Peki, Arel neden sürekli telefonuna bakıyordu?
''Benim eğlence anlayışım bu kızım.''
Asrın, Efsa'yla laf dalaşına girerken bakışlarımı Arel'e çevirdim. Kaşlarını çatmış, gözlerini telefonuna kilitlemişti. Masadaki fıstıklardan birini alıp ona doğru fırlattım. Tam isabet dedirtecek şekilde kafasına çarpan fıstıkla başını kaldırıp etrafa bakındı ve ona bakan tek kişiyle göz göze geldi. Ne olduğunu sorar gibi başımı salladım. O da cevaben yok bir şey der gibi omzunu silkip tekrar telefonuna döndü. Bas baya vardı bir şey işte ama belli ki bu ortamda söylemek istemiyordu.
Telefonumu elime aldım ve Arel'e mesaj yazmaya başladım.

Gönderilen: Arel
Beklediğin mesaj olmadığı için üzgünüm ama sormak zorundaydım. Neyin var?

Mesajı gönderip Arel'e baktım. Tam da düşündüğüm gibi mesajın ona iletilmesiyle kısa bir an heyecanla gözleri parladı ama ekranda benim ismimi görmesiyle o ışık yine aynı karamsarlığa döndü. Başını kaldırıp bana baktı. Gözlerimi mesaj yazmasını işaret etmek için telefona kaydırdım. Tekrar Arel'e çevirdiğimde çoktan mesajla ilgilenmeye başladığını gördüm. Parmakları görünmeyecek kadar hızlı tuşların üzerinde hareket etti. Bitirdiğini başını kaldırmasıyla anladım. O an telefonum titredi. Mesajı okumak için gözlerimi telefona kaydırdım.

Gönderen: Arel
İki saat önce Eflal'e mesaj attım ama hala cevap yok.

Okuduğumu anlamaya çalışırken kaşlarım çatılmıştı. Eflal'e mesaj mı atmaktan bahsetmişti o? Numarasını nereden bulmuştu ki? Bir anda aklıma o gece, bana ulaşmadan önce Eflal'i aradıklarını söylediği geldi. Çakalkarlos numarasını kaydetmişti belli ki.
Arel'e baktım. Sıkıntıyla dudağını yamulttu. Tüm gün okulda benim kabalığım yüzünden özür dilemek için kızlara bakındığını görmüştüm ama bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemiştim. Tekrar mesaja dönüp cevap yazmaya başladım.

Gönderilen: Arel
Sana cevap vermek gibi bir zorunluluğu olduğunu sanmıyorum. Beklemeyi bırak ve beni zorla getirdiğin gecede eğlenmene bak.

En yakın arkadaşıma bakışlarımı çevirmemle onun telefona bakması bir oldu. Mesajı okurken kaşları çatıldı. Daha sonra hızlı bir şekilde mesaj yazdı ve telefonum avucumun içinde titredi.

Gönderen: Arel
Ama ben Hayal'i sormuştum. En azından iyi olup olmadığını söyleyebilirdi. Aklım ondayken eğlenemiyorum. Gamsız biri olarak sen benim içinde eğlen...

Ufak bir kahkaha dudaklarımın arasından kaçtı. O an Efsa'nın bakışlarının bana çevrildiğini hissettim. Telefonun tuş kilidini kapatıp masaya koydum ve uzanıp tekila shotlardan birini elime aldım. Onun kadar olmasa da bende bütün gün kızlara bakınmıştım ve okula neden gelmediklerini düşünmüştüm. Arel'in çoğu zaman beni yakaladığını hissetmiş, bu yüzden gerilmiştim. Çünkü daha önce hiçbir kız kafamı bu kadar kurcalamamıştı ve ben Eflal'e duyduğum şeyin gelir geçer bir şey olduğunu düşünüyordum. Kendimin kabul etmek istemediği şeyi, başkalarının gözlerinde görmek can sıkıcıydı ama belli ki Arel o anlar bana bakarken başka şeyler düşünüyordu. Ben yanlış anlamıştım. Benim o kızları, daha doğrusu Eflal'i aradığımı fark etmemişti ve ben üzerimde tonlarca yük kalkmış gibi rahatlamıştım.
Limon dilimini elime alıp shot bardağını Arel'e doğru gösterdim. Gözlerini kıstı. Ukala bir şekilde sırıttım. Gamsız olduğumu vurgulamak istercesine dilimi bardağın ucundaki tuzda gezdirdikten sonra sertçe kafama diktim. O yakıcı tat boğazımdan inerken limon dilimini emmeye başlamıştım. Arel'in gözleri daha da kısıldı. Benim ise gülümsemem biraz daha genişlemişti. Bardağı masaya koyup, yenisini elime aldım.
''Bu gece çok uzun olacak.''
* *

MERT

Sabaha kadar nöbet tutmuş, sürekli Eflal'in ateşinin yükselip yükselmediğini kontrol etmiştim. Neyse ki, gün ağrırken ateşi normale dönmüştü. Onun huzurlu bir şekilde uyumasını izlerken göz kapaklarım ağır ağır kapandı. Bir anda kapının açılmasıyla irkilerek gözlerimi açtım. İçimin geçtiğini o an fark ediyordum. Aniden arkamı döndüm. Gece rahat geçirebilmesi için benim odamda uyumasını söylediğim Hayal, beni görünce duraksadı. Gözleri kısa bir an Eflal'e kaydı. Kaşlarını çatarken bir sorun olup olmadığını sordu. Şu anda ona kızgın olmam gerekiyordu ama Eren benim yerime de yaptıklarının bedelini ödettiği için üzerine fazla gitmemeye karar verdim. Başımı bir sorun olmadığı anlamında salladım ve sesimle Eflal'i uyandırmamak için Hayal gibi işaret dilini kullandım.
''Dalmışım.''
Hayal dudaklarını birbirine bastırırken ''Yorgun görünüyorsun,'' dedi. ''Görevi ben devralabilirim. Sen dinlen.'' Bir an yatsam en az bir gün uyuyacak kadar yorgun olduğumu hissettim ama uyumak gibi bir şansım yoktu. Hafta sonları Erdal Abi'nin kafesi çok kalabalık olurdu. Yaşadıkları yüzünden dün için Erdal Abi'ye açıklamayı yapmış ve izin almıştım. Fakat bugün için mutlaka erkenden iş başı yapması gerektiğini söylemişti. Eflal'i bu halde işe gidebileceğini sanmıyordum. Gitse bile o yoğun tempoya ayak uyduramazdı. Bu yüzden bir günlüğüne onun yerine ben çalışacaktım.
Saati kontrol ettim. Sanırım bir an önce hazırlanıp geç olmadan yola koyulmalıydım. Eflal'in yanına gittim. Ateşini kontrol ettikten sonra Hayal'e döndüm.
''Ben gidiyorum. Gözünü üzerinden ayırma. Bir sorun olursa da hemen telefon et.''
Hayal sorgular bir ifadeyle kaşlarını çatarken ''Nereye?'' diye sordu. ''Uyandığında seni görmek isteyecektir.''
''Erdal Abi'de onu işinin başında görmek isteyecektir.'' Hayal'in anladığını kaşlarının gevşemesiyle anlarken ''Çok geç kalmamaya çalışırım,'' dedim. Başını tamam anlamında sallayan kıza dikkatli olmalarını tembih ettikten sonra odadan çıktım. Kendime gelmek için soğuk bir duş aldım ve 'Uykun yok, uykun yok,' diye kendi kendimi telkin ederek üzerimi giyindim. Mutfağa gidip kendime sert bir kahve yaptım. Bugün pazar olduğu için belli ki Eren ve Doğu kendine izin vermişti. Kahvemi içerken Eflal'i izlemeye devam ettim. Onu bir an bile gözümün önünden ayırmak istemesem de, şu anda gitmek zorundaydım.
Ben daha iyi bir iş bulana kadar, bu işe ihtiyacımız vardı.
* *
Uzun bir yoldan sonra nihayet kafeye varabilmiştim. Tertemiz boğaz havasını içime çeke çeke kafeye girdim. Çalışanlar masaları düzenliyordu. Bir tanesinin dikkatini çektim. Eflal'in tarifine göre bu Serkan olmalıydı.
''Daha açmadık,'' derken dikkatli bir şekilde bana baktı. ''Sen, Eflal'in arkadaşı olan çocuk değil misin?'' Başımı evet anlamında sallarken tokalaşmak için elimi uzattım.
''Mert,'' dediğimde elimi sıkan çocuk ''Serkan,'' dedi. ''Hayırdır. Eflal'den çok seni görmeye başladım. Bunalıp işi mi bıraktı?''
''Hasta biraz,'' dediğimde sanki böyle bir şey dememi beklemiyormuş gibi ''Aa,'' dedi. ''Geçmiş olsun.'' Başımı sağ ol anlamında bir kez salladım. ''Erdal Abi odasında mı?''
''Henüz gelme-''
''Mert''
Serkan cümlesini tamamlamadan arkamda bir ses duyuldu. Omuzumun üzerinden Erdal Abi'ye baktım. Şaşkın bir ifadeyle bize doğru gelen adam ''Günaydın,'' dediğinde arkamı döndüm. ''Günaydın abi.''
''Yorgun görünüyorsun.''
''Biraz uykusuzum abi.''
''Hangi rüzgar attı seni?'' Bakışlarını çevremde dolaştıran adam ''Eflal nerede?'' diye sordu. Sanırım bugünde ortada gözükmemesinden dolayı rahatsız olmuştu. ''Bende seninle bu konuyu konuşacaktım abi,'' dediğimde başını tamam anlamında sallayan adam ''Odama geçelim,'' deyip yürümeye başladı. Peşinden ilerledim. Odasına girdiğimizde masasının önündeki koltukları işaret ederek oturmamı söyledi. O yerine oturana kadar ayakta bekledim. Onun oturmasıyla yerime oturdum. Bu hareketimin hoşuna gittiğini bıyık altından gülümsemesiyle anladım. ''Ee anlat bakalım. Nerede benim koca gözlü kızım?'' diye sorduğunda dün yaşananları ayrıntısına kadar anlattım. Önce o da benim gibi Eflal'in yalanından dolayı sinirlenir gibi oldu ama konu ciddi olduğu ve arkadaşına söz verdiği için affedilebileceğini söyledi. Hayal'in de üzerine gitmememiz gerektiğini tembihledi. Hastalandığını ve tüm gece ateşini düşürmek için uğraştığımızı anlattım.
''Şimdi nasıl?''
''Ateşini düşürdük ama halsizdi. O yüzden hiç işten bahsetmedim. İzin verirsen onun yerine bugün ben bakayım.''
Erdal Abi düşünceli bir ifadeyle yüzüme bakarken ''Daha iş bulamadın mı?'' diye sordu. Başımı hayır anlamında salladığımda dudakları ince bir çizgi halini aldı. Başvurduğum yerlerin ismini verdim. Daha görüşmeden beni reddettiklerini söylediğimde derin bir nefes aldı. O da bunun kimin başının altından çıktığını biliyordu. Bir süre ikimizde konuşmadık. Odanın içine sessizlik hakim olunca gerildiğimi hissettim.
''Tamam bugünlük bizim çalışanımız ol bakalım.''
Rahatlamış bir şekilde teşekkür ettim. Çocuklardan birini çağırdı ve bana yedek üniformamsı kıyafetlerden vermesini söyledi. Çok odadan çıkarken ayağa kalktım ve tekrar teşekkür ederek bende odadan çıktım. Çalışmayı çok özlemiştim. Alt tarafı birkaç gündür çalışmıyordum ama yıllar geçmiş gibi hissediyordum ve uzun zaman sonra çalışmak eminim ki bana iyi gelecekti.
* *


ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now