Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9

35.9K 1.8K 157
                                    


EFLAL

Doğu'yu neredeyse pizzalardan kazıyarak ayırmıştım. Dışarı çıkar çıkmaz nedeni anlatsam da aklının hala son kutuda olması, bu çocuğun doyma tuşunun olmadığını gösteriyordu. Eren ve Hayal'i yalnız bırakmak akıllıca bir çözüm müydü görecektik ama iletişim kurabilmeleri için elçilerin olmaması en azından zaman konusunda avantaj sağlardı.
Her durakta bir süre beklemek zorunda kaldığımız üç vesait değiştirdik. Hem de bu soğukta... Sırf bunun için bile döndüğümüzde barışsalar iyi olurdu. Müziklerle dolup taşan sokağa girdiğimizde ineceğimiz durağa yaklaştığımızı anladım. Gözümün önünde uçuşan tatsız anılar vicdanımı bir girdaba sürüklüyordu. Kafamdan o geceyi atmaya çalıştım. Artık hepimiz için kendimizi hatırlamamız gerekiyordu. Büyüsek bile özümüzü kaybetmediğimiz günleri...
"İniyoruz."
Otobüsün kapısının açılmasıyla gecenin ayazı tenime kırbaç etkisiyle çarptı. Dokunduğu yerler yanıyordu sanki. Montumun önünü tamamen kapattım. İRON'un hiçbir zaman boş görmediğim girişinin önünden geçip arka kapıya doğru ilerledik. Otoparklara açılan yol ne kadar ıssız olursa olsun, birazdan Mert'i görecek olmam korkumu bastırıyor, cesaretimi kamçılıyordu. Tam köşeyi döndüğümüz an, Mert'le burun buruna geldim. Elindeki şangırdayan çöp poşetleri, çarpmamın etkisiyle daha büyük bir ses çıkardı. En az dört büyük poşet taşıyordu. Barmenlik yapmıyor muydu? Neden çöpleri o atıyordu? Ve neden hepsini yalnız yüklenmişti ki? Yarım yamalak çatık olan kaşları, beni gördüğünde şaşkınlıktan gevşedi.

"Eflal senin burada ne işin-"

Nefesindeki nikotin kokusundan anladığıma göre, sigara içmek için mola vermiş olmalıydı. Belli ki her zamanki yardımseverliği, yine iş başındaydı. Sorusunu bile bitirmesine izin vermeden poşetlerden birini elime aldım. Doğu da iki tanesini. Bu bize şaşkınlığının sağladığı bir avantajdı."Doğu," dedi sorgular bir şekilde. "Ne işiniz var burada?"

"Bu deli anlatsın."
Doğu, benim elimdeki poşeti de alarak çöpe doğru ilerledi. Mert elinde kalan son iki çöp poşetini atmak için arkadaşının peşinden ilerlerken "İçeri gir," dedi. "Donacaksın." Benim yarım kadar giyinikti. "Hadi!" diyerek son uyarısını yaptı. Normalde inatlaşacağım hareketine, bu sefer hayır diyemedim. Koşar adım kapıya ilerledim. Kapının ağırlığı en az iki ton falan olmalıydı. İtsem de çeksem de bir türlü yerinden kıpırdatamıyordum. Neyse ki bir adam beni bu durumdan kurtardı. "Teşekkür ederim." Birkaç meraklı göz üzerime çevrildi. Kim olduğumu, burada ne işim olduğunuz düşündüklerine adım kadar emindim. Fakat sıcak öyle bir sarmalamıştı ki beni, bu rahatsız edici meraktan bile kaçasım gelmiyordu. Müzik sesi bu kısımda daha katlanılır bir seviyedeydi. Hatta dışarıdan buraya sızdığını bile söylemek mümkündü. İç kısımlar için ses izolasyonu falan mı vardı acaba?
"Eflal."
Ardımdaki sesle Mert'e doğru döndüm. Kollarındaki sarı tüylerin, tepeden vuran ışık sayesinde dikildiğini fark ettim. Donmuş olmalıydı. Ona doğru birkaç adım attım. Henüz tam ısınmamış olsa da, ellerimin onun teninden daha sıcak olduğuna emindim. Sert kaslarını avuç içlerimde hissederek kollarını sıvazladım. Gerçekten üşümüştü. Ellerimi omuzlarına kaydırıp daha sonra bileklerine kadar hızlıca indiriyordum. Sanki her hareketimle, sırtıma birkaç meraklı göz daha ekleniyordu. Mert bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki, kollarımı kavrayıp beni durdurdu. Gözlerini arkamda kısa bir an dolaştırdıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. Sesi az önce kıyasla daha kısıktı.
"Ne işiniz var burada?"
Ellerimi onun üzerinden çekip yarım adım geriledim. "Eren ve Hayal'in yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Saat geç olunca, bende buraya gelmenin iyi olacağını düşündüm." Mert kısa bir an gerilmiş fay hattı gibi duran ifadesinden uzaklaştı ama bu duruma sevinemeden tekrar kaşlarını çattı.

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now