Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7

36K 2K 244
                                    


EFLAL
Yaşadığım şoku eve varana kadar üzerimden atamamıştım. Ertan Bey, neyse ki oto kontrol sahibi bir adamdı ve sanırım navigasyon bilgisi sağlamdı. Yarım yamalak tarif ettiğim adresten bile evimi rahatça bulabilmişti.
Yol boyunca ki sessizliğimi, kısa bir "İyi geceler," cümlesiyle bozmuştum. Daha fazla kelimeyi yan yana getirebileceğimi sanmıyordum. Kafamın içinde sürekli Hayal ve Nagehan Hanım arasında nasıl bir ilişki olabileceği dönüyordu ama hiçbir sonuca varamıyordum. Ertan Bey'e de soramazdım. Belli ki o da karısının bir şeyler karıştırdığından şüpheleniyordu. Akşamın o saatinde okulda olması, Hayal'i görmesi, daha iki gün önce birkaç saat gördüğü kızı arabaya alması... Rastlantı olmak için fazla iddialıydı.
İçimde farklı ama kötüye çekebileceğim bir his vardı ve bunun yaşadığım şoktan kalan parçalar olduğunu hiç sanmıyordum.
Arabadan inip eve doğru ilerledim. Benden çok önce yola çıkan Hayal'in gelmiş olmasını umuyordum ve diğerlerinin evde olmamasını... Onunla yalnız konuşmalıydım. Anahtarı, her ihtimale karşı,kapıda mümkün olduğunca sessiz bir şekilde çevirdim. Eğer eve gelen birileri varsa, kimseye görünmeden odama geçmeliydim. Kapıyı hafif araladıktan sonra içerisine kulak kesildim. Çıkan seslerin sadece ev eşyalarına ait olduğunu fark etmem biraz olsun rahatlamama neden oldu. Yine de içeri dikkatli bir şekilde girdim. Ayakkabılarımı çıkarırken hala içerisini dinliyordum. Kimsenin olmadığına emin olsam da, son sürat odama koştum. Hayal'in uyumuş olduğunu umut ederek kapıyı açtım. Görmek isteyip de göremediğim manzara yüzünden başımı hole doğru uzattım. Banyodan ses gelip gelmediğini bir kez daha dinledim. Bozuk musluktan damlayan gıcık edici suyun sesi haricinde hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Neden hala gelmemişti? Neredeydi?
Kapıda duyduğum anahtar sesiyle düşüncelerim darmaduman oldu. Dikkatim gelen kişiye kaydı.Holün ucuna doğru bakarken gördüğüm yüz, tüm gün yaptığım köşe kapmacayı hatırlattı. Artık kaçacak yerim yoktu.
"Eflal?"
Mert kuşkuyla yüzümü tarıyordu. "Neden evdesin? Derse girmeyince işe gittiğini düşündüm."Hay aksi! Aklımdan uçup giden şeyi Mert yakalayıp yerine koymuştu. Saate baktığımda işe gitmek için fazlasıyla geç kaldığımı anladım. Şimdi çıksam, büyük ihtimal kapanışına yetişirdim. Neden kimse beni aramamıştı?
"Hayırdır bir sorun mu var?"
Mert'in burnumun ucuna kadar gelişini bile fark edememiştim. Gözleri beni incelemeyi bırakıp etrafı taradı.
"Diğerleri gelmedi mi?"
Mert'e Hayal'den bahsedip bahsetmemeyi düşündüm. Onun yüzünden başıma bir sürü iş açıyordum. O iyi olsun diye Mert'le aram açılıyordu ve yine onu korumak için bugün tekrar gerilmiştik. Köşe kapmaca oynamamın nedeni hep O'ydu. Hep O... Yine de kıyamıyordum işte.
"Hala konuşmuyoruz belli ki."
Sessizliğimi sabahki küslüğüme yoran Mert "Peki sen bilirsin," diyerek yanımdan geçti. Ardından bakakaldım. Ben yaptığımda neyse de, onun benimle konuşmayacak olma ihtimali bile ruhumu daraltıyordu. Çünkü ben keçiysem o kesinlikle inadın ta kendisiydi. Zararı kara döndüreceğim noktanın şu an olduğunu düşünerek "Mert," diye seslendim. Odasının kapısını açarken kısa bir an duraksadı. İçeri girmediğine ya da bana doğru bakmadığına göre, diğer merak ettiği şeylerin cevabını da bekliyordu.
"Derse girmedim çünkü Ebru Hoca'nın yanındaydım."
Omzunun üzerinden başını bana doğru çevirdi. Yüzündeki sorgulayıcı ifadenin ne olduğunu bildiğim için "Asistanlık işini konuşmak için yanına çağırdı. Daha sonra ona yardım ettim. İşlerimiz bittiğinde de işe geç kaldığımı fark ettim. Bu yüzden eve gelmeyi tercih ettim," diye devam ettim. Artık Mert tamamen bana doğru dönmüştü.
"Bu kadar saat o kadının yanında mıydın yani?"
Bu asistanlık işinden hoşlanmadığını 'O kadın' derken öyle güzel vurgulamıştı ki... Başımı onaylarcasına salladım. "Kafeterya ya haber verdin mi?" diye sorduğundaysa bu sefer hayır anlamında salladım. Mert sitem eder gibi kaşlarını hafifçe çattı.
"Neyi bekliyorsun peki?"
Sesi net, itiraz istemeyen bir tonda çıktı. İş konusundaki titizliği dikkate alındığında fazla oyalanmasam iyi olurdu. "Sadece aklımdan çıktı. Tamam arıyorum. Kızma." Mert ters bir bakışla odasına girdi ve cevap niteliğinde kapıyı yüzüme çarptı.Saniyelik gözlerim kapanırken olduğum yerde irkildim. Neden her an bana kızma potansiyeli bu kadar yüksekti ki?!
Çantamı kurcalayarak odama doğru ilerledim. Telefonumu bulduğum gibi patronu aradım.Anlayışlı yapısı yine her zamanki gibi tam formundaydı. Sadece yarın fazla mesai yapmam gerekiyordu. Hayal'in hala mesajlarıma dönüş yapmadığını fark ettim.Aradım.Bilindik kadının sesi, içimdeki endişe kırıntılarını büyük bir şölene çevirdi.Şarj konusunda aramızda en özenli olan kişi o'ydu ve şu anda telefonu kapalıydı.
Neredesin kızım ya. Neredesin?!
"Aradın mı?"
Kapının önünde beliren Mert'in sesini duyar duymaz olduğum yerde sıçradım. Yakalanmanın verdiği panikle ona döndüm. Kıyafetlerini değiştirmiş ama ev moduna geçmemişti. İşe üzerindekilerle de gidebilirdi. "Üzerini değiştirmek için mi geldin?" Başıyla beni onaylarken "Üzerime kahve döküldü. İşe gitmeden önce değiştirmek istedim," dedi. Anladığımı belli edercesine başımı salladım. "Bir sorun var sanırım." Tabi ki beni kendimden bile iyi tanıyan adamın gözünden paniğim kaçmamıştı.Şu ana kadar gelse, sessiz kalabilirdim ama Hayal'in başına bir şey gelme ihtimalini es geçmek istemiyordum. Bunun azabıyla yaşayamazdım. Öte yandan bu seferde yalan söyleyerek aramızdaki incelen bağı koparacak noktaya getiremezdim. Madem sormuştu, madem hala Hayal yoktu. Gerçeği bilmeye hakkı vardı.
"Sanırım var."
Çantamı çıkarıp yatağın üzerine koydum. Konuya nereden gireceğimi düşünüyordum. Yatağıma kendimi un çuvalı gibi bıraktım. "Hayal," deyip içimi rahatlatmak istercesine derin bir nefes aldım. Mert 'Yine ne oldu?' der gibi bakıyordu. Odaya girip Hayal'in yatağına, tam karşıma oturdu. "Bugünkü kavgamızın da, öncekinin de nedeni O'ydu. Ona verdiğim sözleri çiğneyemedim. Onu korumak istedim ama olan bize oldu."Mert dikkatlice yüzümü inceliyordu. Ona tüm gerçekleri anlatacak olmama rağmen, hala yalan söyleyip söylemediğimi merak ediyor olmalıydı. Bu gururuma dokunsa da, onu buna iten benim. "Sonuçta bu sefer söz vermedim ve onun iyi olup olmadığını bilmiyorum."
Sanki iç hesaplaşmamı sesli bir şekilde dile getiriyordum. Mert sorgulayan bakışlarına çatık kaşlarını da eklenince lafı fazla uzatmamaya karar verdim. "Okuldan çıkışta onu bir arabaya binerken gördüm ama Arel'in arabasına değil."
"Kimin arabasıydı?"
Gerilmişti. Gerginliği benzersizdi. İnsanın mayın tarlasındaymış gibi hissetmesine neden olurdu. En ufak bir yanlışında patlama ve ölme ihtimalin çok yüksekti. Bu yüzden adımlarını çok sağlam atman gerekirdi. Ben iki kez sadece patlamıştım. Bu yanlışımda öleceğim Allah'ın bir emriydi. O yüzden doğruyu söylemek zorundaydım.
"Nagehan Hanım'ın arabasına."
"Nagehan Hanım kim?"
"Ertan Bey'in karısı," dediğimde beklediğim tepkiyi alamadım. Hatta hiçbir tepki alamadım. Mert sadece bana bakıyor, kılını bile kıpırdatmıyordu. "Yetişemedim ve şu anda da telefonu kapalı. Kapanmadan önce de attığım mesajların hiçbirine cevap vermedi. İyi olduğuna eminim ama o kadınla ne işi olduğuyla ilgili en ufak bir fikir üretemiyorum."
Konuşmam bitmesine rağmen ağzını bıçak açmayan Mert'in düşünceli hali pek hayra alamet değildi. Bir süre odanın içine yoğun bir sessizlik hakim oldu. En boğucusundan.
"O kadın,"diyerek duruşunu dikleştirdi. "O gün yemekte de Hayal'i göz hapsine almıştı."Öyle miydi gerçekten? Masada o kadar konuşma dönmüş, sorular genelde bana yöneltilmişti ki, diğer tüm ayrıntıları kaçırmış olmalıydım. "Ben hepimizden farklı olduğu için dikkatini çektiğini düşünmüştüm."Bu mantıklı bir düşünceydi. Sonuçta Hayal duyamıyor ve konuşamıyordu. Dudak okuyabilmek için birine karşı dikkat kesilirdi. Kadını rahatsız etmiş olabilirdi. Belki de durum bizim düşüncelerimiz kadar basit değildi.
"Kursu aradın mı?"
Başımı hayır anlamında sallarken "Bugün dersi yok ki," dedim. "Olsun yine de ara sen. Ben de Eren'e haber vereyim."Eren mi? Eren nereden çıkmıştı şimdi? Allah kahretsin Eren olmazdı.
Mert ayağa kalkmak için hamle yapınca kolunu tutup onu durdurdum. Hafifçe havalanan poposunu tekrar yatağa koyarken 'Daha bitmedi mi?' der gibi bakıyordu. Bitmişti. Sadece Eren'e söylersek, bunlar sadece bir başlangıç olurdu.
"Eren'i bu işe hiç karıştırmasak olmaz mı?"
Kaşları saniyeler içinde çatıldı.Konuşmasına gerek yoktu. Gözleri, aylar önceki olaylara yaşam vermiş beyninin bir yansımasıydı. Aramızda sırların dolanmasından hoşlanmıyordu. Zaten tüm sorunlarımız bu sırlar yüzünden oluşuyordu. Yalan, yalanı doğuruyordu.Buna en canlı şahit bendim. Kimseden, hele de Mert'ten yalan söylemesini bekleyemezdim ama hiçbir şey söylemese...
Ne yalan, ne doğru. Bu konuya nötr olsa...
"En azından Hayal'den olanları dinleyene kadar."
Mert itiraz edercesine başını salladı. Tekrar kalkmaya yeltendiğinde kolundaki elini daha da sıktım. Bu sefer bana değil koluna baktı. Bu ısrarımdan rahatsız oldu. Kaşları ciddi anlamda çatıldı. "Zaten araları açık Mert. Üstüne bu durum gelirse, daha kötü olmalarına neden olmaz mı?" Sanırım unuttuğu bir noktaya parmak basmıştım. Çünkü kaşları hızla gevşedi.Tekrar yatağa oturunca elimi çektim. "Belki düşündüğümüz gibi bir durum yok. Belki düşünemediğimiz kadar ciddi bir konuda yok. Belki hiçbir şey yok, sadece bir rastlantı."
"Ne olursa olsun. Ben sevdiklerimin arkasından iş çevirmem."
İması, iğneden farksızdı. Unutmak istediğim anılara her seferinde batıp çıkarıyor ve kanatıyordu. "Eren'in bilmeye hakkı var ve bilecek." Başımı ona katılırcasına sallarken "Sadece her şeyi ilk ağızdan öğrenene kadar beklesek," diye sordum ümit edercesine. Gözlerimin içine baktı. Biliyordum şu anda kendiyle çelişiyordu. Tükürdüğünü yalamaktan nefret eden birinden çok büyük bir iyilik istiyordum ama istemeliydim. Ne olduğunu anlamadan, dinlemeden Hayal'e yüklenilmesini istemiyordum. Yeterince kötü olan durumu, daha da kötüleştirmek istemiyordum.
Kapıda anahtar sesi duyuldu. İkimizde içeri dikkat kesildik. Kapı açıldığı gibi sessizce kapandı. Gelen Eren değildi, o olsa anahtarlarını sesli bir şekilde portmantoya atardı. Doğu olamazdı, onun eve gelişi mutlaka sesli efektlerle gerçekleşirdi. Bu Hayal olmalıydı.
"Hayal geldi."
Yataktan fırladığım gibi odadan çıktım. Koşar adım koridorda ilerlerken Hayal görüşüme girdi. Benim telaşlı halimi gördüğü an irkilen kız, elini kalbinin üzerine koydu. Ona açıklama yapmadan sıkıca sarıldım. İyi olması, benim için şu anda önemli olan tek şeydi.Sarılmayı kesip yüzümü görebileceği kadar kendimden uzaklaştırdım.
"Neredesin sen?"
"Okuldaydım. Anca geldim. Ne oluyor?"
Bakışları benden, arkamdaki noktaya kaydı. Sanırım konuşmamıza Mert'te dahil olmuştu.
Tam cevap vermek için dudaklarımı aralıyordum ki arkamdaki sesin sahibi ortaya bir zarf attı.
"Nasıl geldin?"
Ah! Bu soru bir tuzaktı ve Hayal yakalanırsa, Mert kesinlikle onun yanında durmazdı. Hayal böyle bir soruyu bekliyormuş gibi Mert'e baktı. Bu endişemi iki katına çıkardı. Demek ki yol boyunca bunun planını yapmıştı.
"Dolmuşla, ne oldu ki?"
Kahretsin.Hayal'e olan bakışlarımda 'Ne yaptın sen?' mesajı vardı. Belli ki bunu görmeyi beklemiyordu. Mesajımı alan kız hafifçe kaşlarını çattı. 'Ne yapmışım?' dediğini duyar gibiydim. Mert'in sessizliği hayra alamet değildi. Omzumun üzerinden başımı geriye doğru çevirdim. Yüzüne beton dökülmüş gibi mimiksizdi ama gözleri... İçinde kopan tufanı öyle vurguluyordu ki. Sadece kızgınlık değildi bu, bir yanı pişmanlıkla kavruluyordu ve ben nedenini çok iyi biliyordum.
Bu zamana kadar yaşadığımız olayların hepsine, söylediğim yalanların nedenine, kendi gözleriyle şahit olmuştu. Yalan söyleyen ben değildim. Yalan söylemeye mecbur bırakılan kişi, arkadaşını koruyan taraf bendim. Kafasında yarattığı 'Yalancı Eflal' karakterinin ortadan kalkmasından dolayı derin bir nefes aldım. Yine de Hayal'e olan vicdan yükümden dolayı tam anlamıyla sevinemiyordum.
"Ne zamandan beri, zengin kadınlar dolmuş kullanıyor Hayal Muthafçılar?"
Başımı tekrar Hayal'e çevirdim. Kaskatı kesilmişti. İşte bunu duymayı hiç beklemiyordu. Bedeni kıpırdamasa da, göz bebekleri delicesine titriyordu. Bu birazdan yağacak olan yağmurların, fırtınadan önceki etkisiydi. Hani sağanaklar başlamadan önce her yer sessizleşir, rüzgar daha güçlü eser ve yaprakları koptu kopacak bir şekilde sallandırırdı ya... İşte öyle bir manzara vardı karşımda.
Bakışlarını bana çevirdi. Vicdanımdaki azabın tokmağı daha da sert vurmaya başladı. Yardım diliyordu ama bu saatten sonra, onu gerçeklerden başka hiç kimse kurtaramazdı.
"Neden yalan söylediğinle ilgili açıklamanı sonra dinleriz. Önce bana o kadınla ne işin olduğunu söyle."
Mert, merhametsiz bir tonda konuşuyordu. Benim bile tüylerim diken dikendi. Ağlamamak için kendini sıktığı her halinden belli Hayal, titreyen ellerini havaya kaldırdı. O kadar kasılmıştı ki işaretleri doğru dürüst yapamıyordu.
"Be-beni o-okul-okuldan..."
Yanaklarından birkaç nazlı yaş düştü. İçim parça parçaydı. Yine de kendini anlatmaya çalışıyordu. İşaret dilini hiç bu kadar karışık kullanmamıştı. Söylemek istediklerini zar zor yakalarken okuduğum bir cümle bu gecenin gündemini belirledi.
"Annemi tanıyormuş."
* *
MERT
Bir yalan hayatınızdaki dört doğruyu götürür; iyilik, güven, sadakat, huzur. Ve bir kez yalanını yakaladığınız insanın, bin kez doğrusunu sorgularsınız. Çünkü artık bir yabancıya bakıyorsunuzdur.
Hayal'i tanıyamaz olmuştum. Ne söylediği yalanlar bitiyordu ne de yalanları ortaya çıkana kadar vicdanı onu rahatsız ediyordu. Gözümün içine baka baka nasılda kolay yalan söylemişti. Gözyaşlarının onu kurtarabileceğini hala düşünüyor olması, komikti.
Tirajı komik.
Hayal'i kollarının arasına alan Eflal, bana yalvarırcasına bakıyordu. Neler hissettiğini biliyordu. Üzerine gitmememi istiyordu ama zaten şu anda bu durumda olmasının nedeni, ona yüklenmediğimiz içindi. Eflal bu zamana kadar tüm suçu kendi üzerine alarak iyi bir şey yaptığını sanıyordu. Arkadaşlığı için iyiydi belki ama yanlıştı.
Eflal'in söyledikleri zihnimde kıpırdandı. Acaba yanlışı biz mi yapıyorduk? Bunca zamandır tek bir yalanlarını yakalamadığımız kızlara başka yol bırakmıyor muyduk? Onları korumak için fazla mı sıkıyorduk? Birey olduklarını unutuyor muyduk? Bu yüzden mi dengeyi tutturma konusunda zorlanıyorlardı? Yalan, belki de başvurdukları son noktaydı ve biz bu zamana kadar ki çabalarını görmemiştik.
Sıkıntıyla iç çektim. Düşüncelerin boğmasından, sessizliğin ağırlığından kaçmak istiyordum. Sigara içmeliydim. İşe gitmeliydim.
Sarılan iki kızın yanından geçip gittim. Ayakkabılarımı giydiğim gibi soluğu kapının önünde aldım. Düşüncelerimin uyuşmasına ihtiyacım vardı. Sigaramı cebimden çıkardım. Aldığım bir dalı dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Paketle çakmağı yer değiştirdim. Ardımdaki kapı açıldı. Kimin geldiğini çok iyi bildiğim için, dönüp bakmadım. Sigaramı yaktım ve nikotinin eşsiz tadının ağzımda dolanması için derin bir nefes çektim. Montuna ikinci bir derisiymiş gibi sarılan Eflal, karşımda dikildi. Bana da dik dik bakıyordu o koca gözleriyle. Dumanı dışarı vermeden önce ağzımda dolandırdım ve onun aksi yöne doğru üfledim. Gözlerimi bir saniye bile onunkilerden ayırmadım.
"Eren'e söyleyeceksin değil mi?"
Çektiğim diğer nefesinin dumanını yavaşça dışarı verirken başımı evet anlamında salladım. Eflal'in dudakları keyifsiz bir şekilde büküldü. "Yalan söylediğini değil," dediğimde gözlerindeki parıltı umut doluydu.
"Gerçekten annesini tanıyor olabilir mi?"
Sigaradan tekrar bir nefes alırken bilmiyorum dercesine omzumu silktim. "Araştıracağım." Başını tamam anlamında sallayan montuna daha sıkı sarıldı. Saati kontrol ettim. Fazlasıyla geç kaldığımı fark ettiğimde "Hadi daha fazla üşüme, içeri gir," dedim. 'Sen?' der gibi bakınca "İşe gitmem lazım," diye ekledim. Anladığını belli edercesine başını salladı. "Hadi," diyerek başımla evi işaret ettim. Eflal'in ayakları geri geri gidiyormuş gibi, ağır adımlar atıyordu. Anahtarı kapının deliğine soktuğunda duraksadı. Sanki bir şey hatırlamış gibi bana baktı.
"Özür dilerim."
Hafifçe kaşlarımı çattım. Neyin özrüydü bu? "Ne olursa olsun, bu zamana kadar sana gerçeği söylemeliydim. Gerçekten özür dilerim." Bu, son zamanlarda dilediği ilk samimi özürdü. Gerçekten hatasını anladığına ve kalbinden pişman olduğuna emin olduğum ilk an.
"İyi geceler Eflal."
Buruk ama minicik bir tebessümle bana baktı. "İyi geceler Mert," dedikten sonra eve girdi. Kapıyı kapatmasıyla derin bir nefes aldım. Aramızdaki gerginliğin noktalanması öyle rahatlatmıştı ki. Bakalım Eren tüm bunları duyduktan sonra nasıl rahatlayacaktı?

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now