Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16

62.5K 2.4K 311
                                    


EFSA

''Efsa,'' Nagehan'ın uzaklardan gelen sesiyle bıkkınca nefes aldım. Kesin yine bir şey isteyecekti ve ben şu anda ellerime oje sanatı yapmakla meşguldüm. Kapıda beliren kadın ''Baban seni çağırıyor,'' dedi. Şaşırmamıştım. Ojemi sürmeye devam ederken ''Birazdan geleceğimi söyler misin?'' dedim. Ufak bir sessizlik oldu. Nagehan'ın odaya girdiğini hissedince yaptığım işten başımı kaldırdım. ''Önemliymiş.'' Babamın önemli olmayan bir işi olabilir miydi acaba?
''Benimde önemli bir işim var.''
Nagehan'ın gözleri yarım kalmış şekilli tırnaklarıma kaydıktan sonra ''Hadi ama Efsa,'' dedi. ''Sence de bunlar için fazla büyük değil misin?'' Tırnaklarıma baktım. Oldum olası, ojeyi sade sürmeyi sevmezdim. Mutlaka kendi sanatımı konuştururdum ve evet bunu ne kadar büyürsem büyüyeyim yapmaya devam edecektim. Özellikle de, tekrar kendim olmaya karar verdikten sonra... ''Hadi canım.'' Bu kadının ne kadar inatçı bir karakter olduğunu bildiğim için oflayarak ayağa kalktım.''Umarım ojelerimi yarım bıraktıracak kadar önemli bir konudur.'' İflah olmazsın der gibi başını iki yana salladı ve önümden çekildi. Hızla yanından geçip odadan çıktım. Merdivenlerden paldır küldür inerken çalışanların garip bir şekilde bana baktığını gördüm. Sanırım bu yüzümdeki bakım maskesinden dolayıydı. Salona bir hışımla girdim. Babamın gözlerini ipadten ayırmadan, elindeki kahveyi yudumlarken ''Nihayet,'' dedi.
''Ojelerimi bile bırakmama neden olan önemli konu ne açıkçası merak ediyorum.''
Azarlar gibi çıkan ses tonum babamın dikkatini çekmişti. Başını kaldırdı. Gözleri yüzümü taradı, tek kaşı hafifçe seğirdikten sonra derin bir nefes alıp okuduğu şeye döndü.
''Yılbaşı balosu.''
Bunu o kadar sakin söylemişti ki, o gecenin ruhunu taşımıyordu. ''Yılbaşı balosu mu?!'' diye bağırmamla yüzünü buruşturdu. ''İnanmıyorum baba ya! Ne kadar rahatsın. Konsept belirleme zamanı geldi mi? Allah'ım bu seferkinin teması ne olacak? Hemen alışverişe çıkmalıyım.''
Nefes bile almadan konuşurken babam elini kaldırdı. ''Ne zamandır adap kurallarına uymuyorsun?'' Babam her zaman kelimeleri tane tane konuşmam için uyarırdı ama insan heyecanlandığında dilinden çıkanlara nasıl engel koyabilirdi ki?
''Bu seneki bağışlar yetimhanedeki çocuklar için olacak. Yani bu seneki baloya yetimhanede büyümüş ve hala büyümekte olan insanlar davet edilecek. Kafamızda birkaç fikir var ama sanada sormak istedim.''
Yetimhane mi? Allah'ım bu sene yetimler senesi falan mı? Neden elimi attığım her yerde bir yetime çarpıyorum. ''Nasıl yani? Yeni yıla yetimlerle girip bir senemizi onlarla geçirme olasılığımızı mı arttıracağız? Şaka mı yapıyorsun?''
Babamın uyaran bakışları anında benim gözlerimle buluştu. Hayır şaka yapmıyordu. Bu konuda ciddiydi. Allah'ım bir sene daha yetimlerle haşır neşir olmak istemiyordum. Hele bizim okuldakiler... Hele o Eflal!
''Sana inanmıyorum baba ya. Adam akıllı eğlendiğimiz bir gece var zaten. Onları da yetimlerle heba mı edeceksin?''
''Onlarında eğlenmeye hakkı var. Biliyorsun değil mi kızım?''
''Tabi ki var ama bizden uzakta.'' Gözümün önünde beliren kız yüzünden bunları söylemiştim. Eflal. Atakan'ın ona olan ilgisini fark ettiğim ilk andan beri o kızdan hoşlanmıyordum ve şimdi o ve onun gibilerle eğlenmek zorunda bırakılacaktım. Zengin meraklısı...
''Saçmalamayı kes,'' dediğinde babamın sinirlenmeye başladığını anladım. İnsan ayrımı yapılmasından nefret ederdi. Bu şekilde diretmem sadece babamla aramın açılmasına neden olacaktı. Hemen geri vitese atıp yüzümdeki maske el verdiğince gülümsemeye çalıştım. ''Sen beni yanlış anladın babacığım.''
''Ben kızımı çok iyi tanıdığım için, ne söylemek istediğini iyi bilirim. Az önceki ima ne senin ağzından çıktı, ne de ben duydum. Tamam mı?'' Babamın sinirlendiğinde bile sakin konuşmasından bazen nefret ediyordum. Kendimi ekstradan suçlu hissetmeme neden oluyordu. Başımı tamam anlamında salladığımda ''Güzel,'' deyip ipadi ve kahve bardağını sehpaya koydu. ''Şimdi aklında güzel bir öneri varsa söyleyebilirsin. Yoksa da düşün. Akşam yemeği için Ali Amcanlara davetliyiz. Bu konuyu konuşacağız. Önerini orada yapabilirsin.''
Kafamda baloyla ilgili birçok tema belirirken işin içine yetimler – özellikle de bizim okuldakiler gibi olanlar- girince hepsi saçma geliyordu. Hiçbirini, hele o kızı göresi gözüm yoktu. Bir anda aklımda beliren fikirle gözlerim büyürken ''Buldum!'' dedim. ''Maskeli balo olsun.'' Böylece hiçbirinin yüzünü gece bitene kadar görmezdim. Eflal'i yok saymak daha kolay olabilirdi. Babamın hafifçe kaşları çatıldı. Sanki söylediğim fikri kafasının içinde ölçüp biçiyordu. ''Maskeli balo,'' diyerek beni tekrarladığında başımı evet anlamında salladım. Biraz daha düşündü. ''Fena fikir değil,'' demesi gülümsememe neden olurken ''Peki neden?'' diye sordu. Gerçek düşüncemi duyması başladığımız noktaya dönmemize neden olurdu. Bu nedenle başka bir şey uydurmam gerekiyordu. Maskeli baloyu neden istemiş olabilirsin Efsa düşün...
Babam beklentiyle gözlerimin içine bakarken ''Evet?'' diye konuşmaya başlamam için teşvik etti. ''Ee şey,'' diyerek zaman kazanmaya çalıştım. Sanırım aklıma bir şey gelmişti. Böyle ce hem temaya kılıf uyduracak, hem de babamın az önce bana kızmasını affettirecektim.
''Az önce yaptığım çok büyük terbiyesizlikti ve eminim ki benim gibi bir çok insan olacaktır baloda. Bu da yetimlerin huzursuz hissetmesine neden olacak. Mutsuz olmasına. Bende az önceki uyarını dikkate alarak maskeli balo yapmamız gerektiğini söyledim babacım.İnsanlar arasında farklılık yapmamak gerektiğini düşündüm. Yetimler ile sosyete arasındaki çizgiyi ortadan kaldıracak tek şey gizlenmek. Bir maske bunun için ideal. Böylece kim zengin, kim fakir, kim yetim, kim değil ayırt edilmez ve herkes dilediğince eğlenirler. Sınırlar olmadan...''
Az daha inandığım yalana ben inanacaktım. Babamın inanmış olmasını dileyerek ağzından çıkacak kelimeleri heyecanla beklemeye başladım. Düşünürken haddinden fazla ciddi olması aklından geçenlerin hiçbirini okuyamamama neden oluyordu.
Düşündü, düşündü, düşündü.
En sonunda ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. Yüzündeki ciddilik sıcak bir gülümsemenin gölgesinde yok oldu. Ellerini yanaklarıma koyup beni kendine doğru çekti ve saçlarıma yakın bir yerden öptü. Sanırım söylediklerim işe yaramıştı. Benden ayrılan babam gözlerimin içine bakarken şevkatli bir şekilde yanaklarımı okşadı. Sanırım yüzümdeki maske soyulmak üzereydi.
''İşte benim kızım.''
Zorda olsa gülümsedim. Bunun nedeni yüzümdeki katılaşmış maske değildi. Bu sözü hak etmediğimi düşünmemdi. Başka zaman olsa bu cümle beni havalara uçururdu ama şu anda bir yalandan dolayı bunu kurmuş olması rahatsız hissettirmişti. Ben onun kadar adil bir insan hiçbir zaman olamamıştım. Kendim ve isteklerim her zaman daha ağır basmıştı. Bencildim ve bu halimden mutluydum. Ben babam gibi değildim... Belki de seneler önce vefat eden anneme benziyordum ama kesinlikle ben babam değildim.
''Bu fikrini akşam yemekte de tüm holding ortaklarına öner. Eminim onlarda bayılacaklardır.''
Başımı tamam anlamında salladım. ''Hadi şimdi git ve hazırlanmaya devam et. Saat sekizde Alilerde olacağız.''
* *
ATAKAN

Alarmın çalmasıyla gözümü açmadan telefonu aradım. Bugün pazardı ve ben lanet olasıca alarmı kurarak uykumu en tatlı yerinde bölmüştüm. Ses giderek artıyor, kulaklarım bu işkenceden dolayı zonkluyordu. Bir anda kesilen sesle derin bir nefes aldım. Telefonu aramayı bırakıp uykuma kaldığım yerden devam ederken içimin daraldığını hissettim. Sanki üzerimde bir ağırlık vardı ve nefes alıp vermemi güçleştiriyordu. Tekrar başlayan alarm sesiyle sıkıntıyla inlerken ''Lanet olsun!'' diye bağırdım.
''Sana da günaydın abiciğim.''
Pera... Tabi ya, kardeşim bende kalmıştı. Saati ben değil, her zamanki gibi o kurmuştu ve şu anda üzerimde oturan kişi de ta kendisiydi. Bir anda üzerimdeki ağırlık başıma doğru yaklaştı. ''Günaydın, günaydın benim güzel abim, günaydın sana.'' Kulağımdaki melodik sesle gözlerimi yavaşça araladım. Pera tepetaklak bana bakarken sırıtmayı ihmal etmiyordu.
''Kalk artık sabah oldu. Her taraf sesle doldu. Karanlıklar uzaklaştı. Kahvaltı vakti yaklaştı.''
Oflayarak başımı diğer tarafa çevirdim. Bu sefer de diğer kulağıma öğrendiği çocuk şarkısını söyleyen Pera'nın beni ayakta görmeden vazgeçmeyeceğini anladım. Bıkkınca nefesimi dışarı üfledim ve beklemediği bir anda onu sırtımdan yatağa çektim. Kıkırtısı tüm odada yankılandı.
''Madem kahvaltı vakti yaklaştı. Güne tatlıyla başlayayım.''
Kardeşimi bir yandan gıdıklamaya diğer yandan yanaklarını ısırmaya başladım. Kıkırtısı kahkahalara dönüştü. ''Abi,'' diyerek kucağımda debelenirken ''Sakalların batıyor ya,'' dedi. Umursamadan gıdıklamaya ve ısırmaya devam ettim. Ta ki nefes nefese tekrar yatağa uzanana kadar...
Belki uykumu tam olarak alamamıştım ama uzun zamandır bu kadar mutlu uyandığımı hatırlamıyordum.Pera doğru dönüp başımı kolumun altına aldım. Kardeşim de aynı şekilde bana döndü. Konuşmadan birbirimize baktık. Yüzümüzde hala az önceki olayın tebessümü vardı. Uzanıp alnından öptüm. O ise uzaklaşmama izin vermedi. Koynuma sokuldu. Başını göğsüme bastırdı. Rahatlamış gibi derin bir nefes aldı.
''Seni çok seviyorum abi.''
Tek kolumla onun ufacık bedenini sardım. Bal gibi kokan saçlarına ufak bir öpücük kondurdum. ''Bende seni çok seviyorum küçüğüm.'' Ufak kollarıyla sarabildiği kadar sıkıca sardı bedenimi. ''O eve dönmek istemiyorum,'' dediğinde sanki göğsümden bir şeyler koptu gitti. Ne hissettiğini çok iyi biliyordum. Bildiğim için reşit olur olmaz oradan ayrılmıştım. Pera'nın ise önünde yaşamak zorunda olduğu çok uzun bir hayat vardı. ''Çünkü mutsuzum,'' dediğinde yavaşça sırtını sıvazladım. Ne babam ne annem tam olarak ebeveyn olmanın anlamını biliyordu. Belli ki ben ayrıldığımdan beri hiçbir şey değişmemişti. ''İkisini de çok seviyorum ama...'' Cümlesini boğuklaşmış sesi kesince ''Şşş'' deyip saçlarını okşadım. İçime girmek ister gibi daha da sıkı sarıldı.
''Lütfen beni bırakma abi.''
Ağlamaya başlamıştı. Akıttığı gözyaşları canımı o kadar yakıyordu ki benimde gözlerim sulandı. Ardı ardına başını öptüm. Çok seviyordum. Kendimden bile çok. Sırf o mutlu olsun diye, o eve tekrar dönebilecek kadar çok seviyorum kardeşimi..
Bir anda telefonun çalmaya başlaması hüzünlü havayı dağıttı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim. Burnumu çekerek arkaya doğru döndüm ve baş ucumdaki telefonu elime aldım. Arayan kişiyi gördüğüm an kalbim başka türlü çarpmaya başladı. En son konuşmamızdan sonra tek bir kelime dahi etmemiştik birbirimize ve o hiçbir şey olmamış gibi beni arıyordu. Kalbi olduğuna inansam, şu andaki halimizi hissettiğini söylerdim ama onda kalp ne gezerdi. Pera'nın bana baktığını hissedince gerilmiş yüz kaslarımı elimden geldiğince gevşetip gülümsemeye çalıştım.
''Babam değil mi?''
Alnını öptüm. ''Hemen geliyorum,'' deyip yanından kalktım. Koşar adım salona doğru giderken telefonu açtım. ''Evet?''
''Sana da günaydın oğlum.''
Pera'nın odadan çıkıp çıkmadığına bakmak için arkamı kontrol ederken ''Günaydın baba,'' dedim. ''Kardeşimi soracaksan her şey yolunda.''
''Pera'yı sormak için aramadım. Akşam sekizde evde olmanız gerektiğini söylemek için aradım.''
Kaşlarım çatılırken önüme döndüm. ''Akşam zaten kardeşimi eve bırakacağım da neden sekiz?''
''Yılbaşı balosunu konuşmak için bir yemek düzenledim. Senin de katılmak isteyeceğini düşünüyorum.''
Geçen sefer ki olaydan sonra beni bir yemeğe daha çağıracağını düşünmemiştim. Belki de sadece beni denemek istiyordu. Pişman olup, ders alıp almadığımı görmek. Gülümsedim. Ona istediğini vermemek için her şeyi yapardım ama aklım Pera'nın birkaç dakika önceki halinde takılı kalmıştı. Onu o eve, mutsuz olduğunu bile bile tek başına gönderemezdim. Bu nedenle derin bir nefes aldım ve kararlı bir ifadeyle ''Akşam tam sekizde oradayız,'' dedim. Telefonun ucunda duyduğum nefes birkaç saniye sonra kesildi. Her zamanki gibi telefonu yüzüme kapatmıştı. Tıslar gibi gülümserken telefonu kulağımdan çektim.
''Akşam sekizde ne varmış?''
Pera'nın geldiğini duymamıştım. Aniden arkama döndüğümde kızarmış bir burun ve sulu gözlerle karşılaştım. Telefonu koltuğa fırlatıp kardeşimin yanına gittim. Önünde diz çökerken ''Akşam yılbaşı balosunu planlayacağız. Harika değil mi?'' diye sordum. Buruk bir şekilde gülümsedi. ''Daha harika olan şey ise, bundan sonra hiç ayrılmayacak olmamız.'' Daha cümleyi bitirmeden gözlerinin içi parlayan kardeşim ''Gerçekten mi?'' diye sordu. Güven verir bir gülümsemeyle başımı evet anlamında salladım. Heyecanla boynuma atlayıp sıkı sıkı sarılırken ''Seni çok seviyorum,'' kelimesini tekrar tekrar söylemeye başladı. O kadar sıkı sarılıyordu ki dengemi kaybedip geriye doğru düştüm. Ufak bir çığlık ardından kahkahaya boğulan kardeşime sıkıca sarıldım. Onun bu mutluluğu için mutsuz olsam da olur... Yeter ki o şu andaki gibi neşeli olsun.
* * * * *

EFSA

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now