Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18

8.5K 481 44
                                    

EFSA
Anlattıklarımın kolay hazmedilebilecek şeyler olmadığını biliyordum ama yardıma ihtiyacım vardı. Eflal'i kızdırmadan yardım alabileceğim tek kişi de O'ydu.
Eren yanımdan ayrılıp kafeden çıkana kadar arkasından baktım. Dışarı adım attığı an kaykayını yere bıraktı, montunun yakalarını kaldırdı. Hava daha da soğumuş olmalıydı. Ellerini birbirine sürterken başını hafifçe sol omzuna doğru çevirdi. Bir an bana bakacakmış gibi heyecanlandım.Saklambaç oynayan acemi çocuk heyecanı sardı dört bir yanımı. Neden olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Kalbim çılgın bir tempoyla gümbür gümbür atıyordu. Eren hareketini tamamlamadan önüne döndü ve kaykayını dans eder gibi kullanmaya başladı.Hevesim sanki hüsrana uğradı. Gözden kaybolduğu an telefonumdan yükselen 'Chopin – Spring Waltz' melodisi kulaklarıma doldu. Minicik bir an arayanın Eren olduğunu düşünmem dünyanın en saçma şeyiydi. Bu kadar kısa sürede düşünmüş, karar vermiş ve cevabı için beni arıyor olamazdı ya. Rüya'nın aramasını cevaplarken bir yandan da eşyalarımı toplamaya başladım.
"Alo Rüya."
"Neredesin sen kızım? Günlerdir ortada yoksun diye evine geliyorum. Burada da yoksun."
"Okuldayım."
"Okulda mı? Ne zaman geldin? Derste seni görmedim."
Sıkıntılı bir iç çekerken "Uzun hikaye," dedim. "Sonra konuşalım mı?" İtiraz eden bir carlamayla "Günler sonra sana ulaşmışım, sonra falan konuşamayız. Neredeysen konum at. Seni almaya geliyorum," dedi. Nefes almadan konuştuğu yetmiyormuş gibi cevabımı beklemeden de telefonu yüzüme kapatmıştı.Yanaklarımı şişirerek az önce kalktığım sandalyeye tekrar oturdum. İstemeye istemeye kafenin konumunu attım. En yakın arkadaşıma yaşananları anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım. Sırrımı saklayacağına dair gram kadar endişe duymuyordum. Yine de ailemin özelini bir kişiye daha detaylandırmaya gücüm olduğundan emin değildim. Hoş bir süre sonra ortaya çıkacak olan gerçeği ne kadar saklayabilirdim ki? Bir de benden duymadığı için atacağı tripleri, zedelenen dostluğumuzu düşününce bir an önce enerjimi toplasam iyi olurdu.
Üzerimdekiler çıkarırken beni kendime getirecek sert bir kahve sipariş ettim. Rüya'nın gelmesini beklemeye başladım. Oyalanmak için sosyal medyada gezinirken gözüm Atakan'ın attığı hikâyeye takıldı. Yabancı bir diziye başlamıştı. Evdeydi. Hem de final haftasında... İyi olup olmadığını merak eden kamçım, düşüncelerime isabet etti. Gözlerim fal taşı gibi büyürken "Bunu nasıl düşünemedim ben," diye söylendim. İnsanların hayatını ele veren en önemli mecralarda Eflal'i daha önce hiç aratmamıştım. Hesabı var mıydı acaba?
Hızla adını soyadını arama butonuna yazdım. 'Eflal Bozan' Kullanıcı adını, takma isim yerine adı soyadı yapmıştı. Gerçek hayattakinin aksine bu resmi bir ilk izlenimdi.Neredeyse hiç fotoğrafı yoktu. Hesabı yeni açmış olmalıydı. İlk attığı fotoğraf Mert'leydi.'µ∞J' Yakınlıkları gerçekten dikkat çekici bir detaydı. Aralarındaki çekim, sanki fotoğrafın dışına taşıyordu. Abi kardeş sevgisi olduğuna inanmak güçtü. Yine de aksi ispatlanana kadar abi diyorsa, öyleydi. İkinci fotoğraf evde çekilmiş olmalıydı. 'Finallere çalışmaya çalışmak...' Rastgele birkaç kitap, postitler, kahve ve el... Basit bir kolaj, sıradan bir telefonla ancak bu kadar güzel yansıtılabilirdi. Fotoğrafçı ışığı buna deniyordu sanırım. Üçüncü fotoğraftaki mutlu arkadaş grubunun açıklamasına'Keşke o günde kalsaydık.'yazmıştı. Gözüme takılan tek bir kişi vardı: Eren. Fotoğrafı yakınlaştırdım. Çok küçük gözüküyordu ama bundan daha dikkat çekici olan şeygülmesiydi.Hem de küçük dilini görebileceğim bir kahkahayla. Güldüğünde gözlerinin iki kat büyüdüğünü fark ettim. Ciddiyeti damarlarında kan gibi akıtan adamı ilk kez bu kadar mutlu görmüştüm. Gözlerini kapatmış olan Hayal ile kafa kafaya vermişti. Huzur dolu muydu, ışık mı rahatsız etmişti? Aralarındaki ilişkinin Eflal ve Mert gibi olmadığını bilsem de, garip bir rahatsızlık hissi duydum. Abi kardeşler bu kadar yakın olur muydu? Peki bu durum beni neden bu kadar ilgilendiriyordu ki?
"Dondum!"
Topuklu sesinin kesilmesiyle karşıma oturan Rüya, soluk soluğaydı."Bu havada otoparka en uzak kafeyi seçmek zorunda mıydın?" Yakalanmışlık hissiyle telefonu kapatma tuşuna hızla bastım. "Seni neden bulamadığımı şimdi anlıyorum." Boynuna doladığı kırmızı atkısını çıkaran kız, hareketimi yakalamış olacak ki şüpheyle yüzüme baktı.
"Ne karıştırıyorsun sen?"
Omzumu hiç dercesine silktim. Gözleri kuşkulu bir ifadeyle kısıldı. "Kime bakıyorsun?" Uzanıp telefonumu almaya çalıştı ama el çabukluğuyla çantamın içine atmamı engelleyemedi. "Hiç kimseye." Cevabımın onu tatmin etmediği o kadar belliydi ki. "Hiç kimse öyle mi?" Gözlerimi kaçırarak önümdeki soğumuş kahvemden bir yudum aldım. İmalı bir kaş hareketiyle "Bu hiç kimse seni neden bu kadar kızarttı peki?" diye sordu. O söyleyene kadar yanaklarımın ısındığını bile fark etmemiştim. Rüya 'Yakaladım' der gibi yarım bir gülüş atarken bir anda ciddileşti. "Sakın bana Atakan'a stalk yaptığını söyleme." Gözlerimi abartılı bir şekilde devirirken "Saçmalama. Ona bakmayı haftalar önce bıraktım ben," diye karşılık verdim. Rüyanın gözleri bir anda büyüdü. "Ciddi olamazsın?" Heyecanla sandalyesini yanıma doğru sürüklerken "O zaman yeni biri var," dedi heyecanını dizginleme gereği duymadan. "Allah aşkına kim? Bu okuldan mı? Tarzını onun için değiştirdin değil mi? Sakın bana bir süredir ortada olmamanın nedeni o deme? Yoksa kaçamak falan mı yaptınız? İnanmıyorum Efsa bunu benden nasıl saklarsın?!"
Konuşmama fırsat vermeden sorularıyla beni topa tutmuştu ve hepsini kendi göğüslemişti. Yargılamasını yapıp, tepkisini koydu. Şaşkın bir kayıtsızlıkla Rüya'yı izledim. Nihayet dudakları hareket etmeyi kesince "Bitti mi?" diye sordum. Derin bir nefes alıp başını evet anlamında salladı. Önümde duran kahveyi alıp kafasına dikti ve saniye geçmeden yüzünü buruşturarak geri koydu.
"Buz gibi olmuş bu. İğrenç."
"Seni beklerken sıcak kalacağını düşünmedin herhalde?"
Kaşlarını çatarak "Sende oturmak için daha ulaşılabilir bir kafe seçseydin. Sizin evden okula gelmem 20 dakika, kampüs içinde sana ulaşmam 1 saat," dedi sitemli bir tonla. "Sahi neden buradasın? Bizim fakülteye de uzak." İlgisinin başka bir konuya kayması bir nebzede olsa rahat hissettirse de hala asıl konulardan bahsedip bahsetmemek hakkında soru işaretleriyle doluydum.
"Daha içilesi bir şeyler alıp geliyorum. Sende bu sırada hangi konudan başlamak istediğine karar ver."
* *
ATAKAN
Yapış yapış bir yalnızlık içinde sessizce yaşıyordum. Arel ve Hayal gitti gideli oturduğum yerden kalkmamıştım. İte kaka başladığım 15 sezonluk dizinin, hastalık sayesinde yarısını bitirmiştim. Yeni sezona başlama fikri ve finallere çalışma baskısı beynimin içinde kıyasıya bir yarışa girmişken soluğu banyoda aldım. Suyun altına girdim. Yanmayı göze alacağım sıcağın iliklerime kadar işlemesini bekledim. Dakikalarca... Sanki üzerimdeki yapışkanlık hissinden bu şekilde kurtulacaktım ve banyodan çıktığım an eski kalabalık hayatıma geri dönecektim.
Derinlerden kulağıma çalınan zil sesiyle suyu kapattım. Doğru duyup duymadığıma emin olmak için bekledim. Tekrar çalmasıyla bornozuma sarılıp kapıya doğru ilerledim. Otomatta kimseyi göremeyince kapının deliğinden baktım. Ardından da duvarda asılı duran saate. 'Annemin burada olması için fazla erken bir saat değil mi?' diye düşünerek kapıyı açtım. Göz göze geldiğim kadın alıştığım karşılamasını göstermeden önce kaşlarını çattı ve sitem içeren bakışlarını üzerimde gezdirdi.
"Sana inanmıyorum Atakan!"
Önünden çekilmeme bile izin vermeden içeri girip kapıyı ardından kapattı. "Daha çok mu hasta olmak istiyorsun oğlum?" Çantasını ve birkaç poşeti vestiyere bıraktığı gibi bana döndü ve anne yüreğinin verdiği güçle kollarımı bornozun üzerinden sıvazlamaya başladı. "Üşüteceksin."
"İyiyim ben anne."
"O günde iyiydin hatırlarsan. Gecesinde soluğu yoğun bakımda aldık."
Yine aynı konulara girmemek için "Erkencisin," deyip rotamızı değiştirdim. Annem kollarımı sıvazlamaya ara verip göğsüme geçti. "Ne konuşacağımızı merak ettim ama önce üzerini giyinip saçlarını kurutuyorsun. Hemen!" İtiraz istemediğini vurgulayan ses tonunun ardından başımı kendine çekti. Alnıma minik bir öpücük kondurduktan sonra "Neyse ki ateşin yüksek değil," dedi. Dudaklarıyla bunu nasıl anladığını büyük bir sırdı. "Hadi oyalanma burada. Bende sana ıhlamur kaynatayım. Yemek yedin mi?"
Getirdiği poşetleri eline aldı. Bir şeyler atıştırdığımı söylediğimdeyse "Bilirim o atıştırmaları ben," deyip mutfağın yolunu tuttu. Üşengeç adımlarla odama doğru ilerledim. Annemin mutfaktaki söylenmelerini dinlerken bir yandan da rastgele elime geçirdiğim haki renk eşofmanıgiydim. Takır tukur sesler eşliğinde banyoya girdim. Saçlarımı kurutup uzun süredir ihmal ettiğim kişisel bakımımı yaparken yükselen enfes kokuları duyabiliyordum. Kaşla göz arasında bu kadın yine neler döktürmüştü acaba?
"Anne."
"Salondayım."
Ağır adımlarla salona girdiğim. İlaç kutularıyla dolu olan sehpamın üzeri çaylar, meyve tabakları ve kuruyemişlerle kaplıydı ve yaklaştıkça büyüyorlardı sanki. "Kim yiyecek bunları?" Annem bana doğru imalı bir bakış attıktan sonra "Toparlanmak için enerjiye ihtiyacın var. Bunu sadece içtiğin vitaminlerle karşılayamazsın," dedi tam bir doktor edasıyla ve kokusundan ıhlamur olduğunu anladığım çayı kupama doldurdu. "Önce çayını iç, sonra meyve ve kuruyemişlerden yersin. İlaçlarını almadan öncede hazırladığım çorba ve yemeklerden ye mutlaka."Dumanı tüten çayımı bana uzattı.Şaşkınlıktan gözlerim büyürken kupamı elimden aldım. "Bunları hangi ara hazırladın?" Ihlamurdan bir yudum aldığım an, söylediklerine hak verdim. Şimdiden iyi hissediyordum sanki.
"Bugün sana geleceğim için akşamdan hepsini hazırlamıştım zaten."
Annem kırmızımsı bir çayla karşımdaki koltukta yerini aldı. "Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğunda "Gerçekten iyiyim anne. Beni merak etme," diye cevap verdim. Annem yüzüne küfretmişim gibi bakarken "Sen benim canımdan bir parçasın. Nasıl merak etmem," dedi. Ne diyebilirdim ki. Canından bir parçaya sahip olduğum adam, beni sadece iş için ararken başka ne düşünebilirdim?
"İnan bana her gün seni soruyor."
Sesli düşündüğümü anlayınca gülümsedim. Burukluğum başrolü öyle üstlenmişti ki bu tam bir gülümseme sayılmazdı. Annem bunu fark ettiği gibi "Neyse buraya babandan konuşmaya gelmedim. Neymiş benimle konuşman gereken önemli konu?" deyip konuyu değiştirdi. Bu işime geldiği için çayımdan birkaç yudum daha aldım ve kupamı sehpaya dikkatlice yerleştirdim. Dolandırmadan konuya girmek, bir an önce gerçekleri öğrenmek istiyordum.
"Nagehan Hanım daha önce doğum yaptı mı anne?"
Annem duyduğu soruyla donakaldı. Saniyelik bir tepkiydi ama böyle bir şey soracağımı beklemediğini belli etmeye yetmişti. Elinde çayı bir yudum dahi almadan sehpaya bıraktı. "Bu soru nereden çıktı Atakan?" diye sorarken öyle temkinliydi ki. Anneme gerçeği söylemesini vurgulayan bakışlarımla "Hipokrat yeminin bu evde geçerli değil anne. Bu önemli bir konu," diye uyardım. "Hiç çocuğu olmuş mu?"
"Bu ne seni ne de bir başkasını ilgilendirir Atakan."
Annemin ses tonu verdiği cevapla öyle bütünleşmişti kihiçbir şüpheye mahal vermiyordu. Doğru iz üstünde olmanın verdiği cesaretle "Ama kızını ilgilendirir," dedim. Kaşları olabildiğine çatıldı. Söylediğim şeyi sorguladığı, zihninde ölçüp tarttığı belliydi. "Daha önce doğum yaptı değil mi?" Annem düşünceleriyle boğulurken "Şu konuyu bana en baştan anlat bakalım," dedi. Çayımdan birkaç yudum alıp boğazımı daha da yumuşattım. Ardından da Arel ve Hayal'in anlattığı her şeyi anneme aktardım. Yüz ifadesi şekilden şekle girerek beni dinledi. Söyleyeceklerim bittiğindeyse ne diyeceğini bilmez halde bakmaya başladı. Aklından geçenler, çözemeyeceği kadar karmaşık olmalıydı.
"Bana bebeklerini kaybettiklerini anlatmıştı.8 aylıkken kalbi durduğu için aldırmak zorunda kalmıştı. Ölümden dönmüştü."
Kandırılmanın verdiği titreklikle sesi olabildiğince güçsüz çıktı. "Nasıl inandım? Kimseye anlatmamam için bana söz verdirirken, altında gizli bir şey olduğunu nasıl fark edemedim? Hele Ertan'la ilgili söyledikleri..." Annem iç hesaplaşmasını yaşarken gözleri aniden bana kaydı. "DNA testini hangi hastanede yaptırmışlar?" Sanki ufak bir ipucu bulmuş gibi heyecanla ayaklandı. "Eğer hastaneyi öğrenirsek, tanıdık bir doktor mutlaka bulabiliriz." Annem sehpanın önünde volta atarken bir yandan da kafasında ince hesaplar yapma peşindeydi. "Mutlaka tanıdık biri olur."
"Bu ne işimize yarayacak ki?"
Aniden durup bana döndü. Çok basit bir detayı düşünememişim gibi bakıyordu. "Endişelerinde haklı Arel," diyerek kalktığı gibi hızla koltuğa oturdu. "Neden böyle bir test yaptırma gereği duyduğunu bilmiyorum ama o kızın annesi çıkarsa bunu saklamak isteyecektir. Eminim. Ben bu yalana daha fazla ortak olamam.Hastaneyi bilirsek, sonucu gizlemesini engelleyebiliriz."
Vicdanının bu saatten sonra yakasını bırakmayacağını biliyordum. Gerçekleri öğrenmek için bizden daha çok uğraşacağını da. Arel'e hastanenin adını sormak için mesaj atıp annemin yanına gittim. Tek kolumla sinirden mi, hayal kırıklığından mı olduğunu çözemediğim titremeye sahip bedenini sardım. "Senin bir suçun yok. Sen sadece görevini yaptın." Başını itiraz edercesine salladı. "Ertan'a haksızlık yaptım." Hafifçe kaşlarım çatılırken kolunu sıvazlamayı bıraktım. "Bana DNA testi ile ilgili bir şeyler sormuştu. Bizim hastanede yaptırıp yaptırılmayacağını. Ben kendi için olduğunu düşündüm. Başka bir kadından gayri meşru çocuğu olduğunu... Çok sinirlendim. Bunca zamandır Nagehan çocuklarını kaybettiği için onunla araları iyi olmadığını düşünüyordum. Bir daha çocuk istememelerinin nedeninin bu olduğunu sanıyordum. Başka bir kadından çocuğu olduğu düşüncesi-" Annem bir anda susup elleriyle yüzünü kapattı. "Meğer tüm soruları Nagehan yüzündenmiş." Annem elleriyle yüzüne hafifçe vurmaya başladı. O an Ertan Amcanın kendi sorunuyla ilgili hiçbir şey bilmediğini anladım. Babam, belli ki anneme hiçbir şey anlatmamıştı. Ali Soylu tam anlamıyla bir baba olmayabilirdi ama verilen bir sırrı en yakınından bile saklayacak kadar dosttu. Gerçek dost.
"Çok aptalım çok."
Üzerime vazife olmayan şeyleri dillendirmemeye karar verdim. Sadece annemin yanında olduğumu belli edercesine kolunu sıvazlamaya devam ettim. Bir süreliğine salona hakim olan sessizlik kollarımın arasındaki kadının ani hareketiyle son buldu. "Yarın akşam Ertanları yemeğe çağıralım." Annem aklına gelen fikirle aramıza ufak bir mesafe koyarak bana döndü. Gözleri delice parlıyordu. "Nagehan'ı bu konuyu bilmiyormuşum gibi sıkıştırırım ya da biliyormuşum gibi. Bilmiyorum ama belki baskıyla her şeyi itiraf eder. Teste falan gerek kalmaz." Gerçekten deliceydi. Bunu fark etmesi için annemin gözlerine sessizce baktım ama ona çok mantıklı gelmiş olacak ki hızla ayağa kalktı. "Yarın akşam 8'de evde ol," deyip masanın üzerinde duran telefonunu eline aldı. 'Rüzgar gibi geçti' denecek bir hızla kapıya doğru yürüdü. Peşinden ayaklansam bile ona ulaşana kadar o çoktan hazırlanmıştı.
"Hastanenin adını öğrenince de bana mesaj at," deyip çantasını koluna taktı. Başımı kendine çekip şakaklarımı öptü. Bu bir veda gibi dursa da gitmeden ateşimi ölçmeye çalıştığını biliyordum. "Getirdiğim yemekleri ye. İlaçlarını iç ve dinlen." Elini yanağıma kaydıran annem şefkatle okşadı. "Seni seviyorum oğlum. Yarın görüşürüz."

* *
EFSA
Bir kişiyi daha sırlarımıza ortak etmiştim.
Fakat Rüya'ya her şeyi en baştan anlatmak yerine, önemli olaylardan bir demek hazırlayıp sunmuştum. Şaşkınlıktan küçük dilini yutmak ve yutmamak arasında kalan kızın detaylara girmek isteyeceğini bildiğim içinde 'Babamla yemeğe gideceğiz' yalanına sığınmıştım. Neyse ki işimi zorlaştırmadan beni şirkete bırakmayı teklif etmişti. Sığındığım dağlara kar yağmaması için kendim gideceğimi söylesem de ısrar etmiş, soluğu otoparkta almamıza neden olmuştu. 'Umarım babama selam vermek istemez,' diye düşünürken yola koyulduk.
Arabanın içine hakim olan sessizliği bozmak için radyoyu açtı. Yarısını yakaladığımız Bboy parçasının ritimleri, sanki bana bir şeyler ima etmeye çalışıyordu. O an birkaç saattir düşünmediğim kişinin dans aklıma doldu. Kahretsin! Ona verdiğim sözü unutmadığımı söylemeyi unutmuştum.
"Ne oldu?"
Rüya bana doğru kaçamak bir bakış attı. Yeni unutturduğum Eren konusunu açmak istemediğim için "Hiç," dedim. "Bir arkadaşa finallerle ilgili söylemem gereken bir şey vardı. Unuttum, o aklıma geldi de."
"Ee arasana. Numarası yok mu?"
O an yaşadığım aydınlanmayı kelimelerle tarif edemezdim. "Harikasın Rüya!" deyip bir kurtarıcı edasıyla gülümsedikten sonra telefonuma sarıldım. Yeni kayıtladığım numarayı aramak için tuşlarken duraksadım. Konuşmanın nasıl ilerleyeceğini bilmiyordum. Öte yandan söyleyeceklerimin finallerle alakalı olmayışı yalanımı ele verirdi ve dans konusundan konuştuğum kişinin Eren olduğu bariz anlaşılırdı. Unutma ihtimalimden dolayı ertelemek de istemediğim için mesajlara girdim. Ne yazacağımı, nereden başlayacağımı düşünürken hoş beş etmeden konuya girmenin en doğru seçenek olduğunu düşündüm.

Gönderilen: Dansçı kaykay
Dans sözümü unutmadım.


Daha ne yazabilirim diye düşünürken ani bir fren sarsılmama neden oldu. Telefonu yere düşmekten son anda kurtardım ama bu bana pahalıya patladı. Dehşetle gözlerim büyürken ekrana bakakaldım. Yanlışlıkla mesajı gönderdiğime mi yanmalıydım, mesajın içeriğine mi bilmiyordum. Selamsız, sabahsız, tepki gösterir gibi noktalı bir mesaj atmıştım. Sanki sevgilime trip atıyordum. Allah'ım kim bilir benim hakkımda neler düşünecekti. Korunma içgüdüm bir an önce mesajı silmem gerektiğini haykırırken kader kıs kıs gülmeye başladı. Eren çoktan çevrimiçi olmuştu ve mesajımı okuduğunu belli eden mavi tiki an itibariyle gözüme sokmuştu. Kalbim çaresiz bir kuş misali olduğu yerde çırpınırken 'Yazıyor' kelimesi o kuşu gırtlaklıyordu.

Gönderen: Dansçı kaykay
Keşke sözünü unutmadığını anlatmak için bu kadar vakit harcamasaydın. Tek bir cümle yeterdi
J

Normal zamanda sinirimi zıplatacak olan latife, yüzüme şapşal bir tebessüm yerleştirdi. Bu saniyelik bir tepkiydi. Yanımdaki kızın dikkatini çekmemek için yanağımın içini dişledim ve daha temkinli olmaya çalışarak cevap yazdım.

Gönderilen: Dansçı kaykay
Lafı uzatmak en büyük zevklerimden. Ne yapacaksın işte, ben böyleyim
J

Anında mavi tik olması anlık bir mutluluk yaşattı. Çünkü mesajı okur okumaz çevrimdışı oldu. Saçmalayıp saçmalamadığımı düşünürken mesajı tekrar tekrar okudum. Latifemi anlamamış mıydı? Laf mı soktuğumu düşünmüştü? Ya da tek mesajdan fazlasını atmıyor muydu? Konu Eren'se sanırım her şey mümkündü. Görüldü yemediğime, meşgul olduğuna inanmak isterken tekrar çevrimiçi oldu.Kalbim pıtı pıtı çarparken adının altındaki ufacık yazının 'Yazıyor' a dönüşmesini bekledim. Lütfen bir şey yaz, ne olursa, bir şey yaz. Lütfen!

Gönderen: Dansçı kaykay
https://www.youtube.com/watch?v=xXJmbuppQxw


Bir anda gelen mesajdan daha hızlı bir şekilde uygulamadan çıktı.Şarkı olduğunu düşündüğüm linke tıkladığımda beni youtube sayfasına yönlendirdi. 'Athena – Ben böyleyim.' Şarkının başladığını gördüğüm an hızla radyoyu kapattım ve heyecanla telefonumun sesini açtım. Şarkının sözlerini daha rahat duyabilmek için telefonu kulağıma yakın bir yerde tuttum.

'Hayat bu kadar mı?
Bence değil
Bir kaç sözüm var
Biraz senin gibi
Yıkılmayan duvarları var
Bazen esintili
Bazen uzak yakınlarım var
Ben, ben böyleyim kendi yolumda.
Bırak tutma beni
Kaybetsem de üzülmem asla
Ne boş kaygıların
Korkma bana hiç bir şey olmaz
Yanlış doğru gibi
Eksik kalan bir kaç satırsa
Ve ben ben böyleyim
Kendi yolumda.'


Yavaş başlayan müzik kademe kademe hızlandı ve eğlenceli hale büründü. Bu şarkıyı daha önce hiç dinlememiştim. Sözleri çok anlamlıydı. Gülümsememe engel olamıyordum. Rüya yoldan fırsat buldukça şaşkınlığını gizleme gereği duymadan yüzüme bakıyordu. Mümkün olduğunca onunla göz teması kurmadan şarkıyı dinledim.

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now