Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28

8.8K 434 112
                                    

EFSA

"Zamanla her şey yoluna girer."

Eflallerin yanımızdan ayrılmasıyla Atakan'la baş başa kaldık. Beni avuturcasına sırtıma dokundu. Tebessüm ederek kayboldukları yere bakmayı sürdürdüm. Zaman her şeyin ilacıydı ama her ilaç, her yaraya iyi gelmezdi ve maalesef ki bunu da zaman gösterecekti.

Neyse dercesine bir nefes aldıktan sonra "İstersen sende gidebilirsin," diyerek Atakan'a döndüm. "Malum finaller, Ali Amca falan." Onu düşünüyor olmam yarım yamalak bir gülüşü dudaklarına yerleştirdi. "Sakıncası yoksa Ertan Amca gelene kadar kalayım. Belki bir şey lazım olur." Lazım olan her şeyi halledebilirdim ama o kadar kibar rica etmişti ki hayır diyemedim.

Beraber Nagehan'ın yattığı odasına doğru yürüdük. Kapı sonuna kadar açıktı. Savaştan çıkmış gibi duran kadının gözleri ise kapalı. Uyuyor olduğunu düşünerek mümkün olduğunca sessiz bir şekilde içeri girdik. Yavaşça kirpiklerini aralayan kadın, "Efsa," diye fısıldadı hırıltılı sesiyle. Boğazındaki borulardan kaynaklı hala net konuşamıyordu. Çantamı ve montumu koltuğa bırakıp yanına gittim. "Ba-baban," deyip yutkunmaya çabaladı.

"Bir işi varmış, birazdan gelir."

Yaşattıklarından dolayı ona karşı ne kadar mesafeli durmak istesem de, gözlerimin önündeki hali ona acımamam neden oluyordu. Nefes nefese yutkunurken gözlerini Atakan'a kaydırdı. Ardından tekrar bana baktı ve bir damla yaş, yanağından nazlı nazlı süzüldü.

"Ö-öz-özür dil-dilerim."

Bir damla yaş daha kayıp gitti. Konuşmasına gerek kalmayacak kadar duyguları okunuyordu gözlerinden. Elini tutup ona bağışlayabileceğim en büyük gülümsememle "Dinlen," dedim. "Bunları konuşacağımız uzun bir hayat var." Gözlerini kapatıp yutkunmaya çalıştı. Bu hareketiyle kirpikleri daha da ıslandı. Gözlerini açtığında bakışları bir yere sabitlendi. İster istemez arkamı dönüp, televizyonun altındaki dolaba baktım. Üzerinde birkaç kağıt duruyordu. Onu istediğini düşünerek hareketlendim. Fakat Nagehan elimi daha sıkı tuttu. Kâğıtlara ulaşamadan başımı ona doğru çevirdim. Yaralı bir ceylanı andıran bakışlarıyla "İm-imzaladım," dedi. Neyi diye soracağım anda, aklıma babamın günler önce söyledikleri ve hazırlıkları geldi.

"Her şey i-için çok teşe-teşekkür ede-erim."

Gözlerini yavaşça kapattı. Sanki bu kadar konuşmak bile onu yormuştu. Belki de yoran yaşadıkları, yaşattıkları, yaşayamadıkları hatta hiç yaşayamayacaklarıydı. Nefes alışverişi belli bir ritme dönüştü. Anında uykuya dalmıştı. Yavaşça elimi parmakları arasından kurtardım. İmzaladım dediği kağıtların başına geçtim. Doğruydu. Bunlar boşanma dilekçeleriydi. Protokoller, alacak verecekler...

Bir an babama derin bir kızgınlık duydum. Ne yaşarsa yaşasın, ne kadar geç kalırsa kalsın, bunları vermek için doğru zaman mıydı gerçekten? Düşene bir tekme de onun atması, ona hiç yakışmamıştı.

"Boşanıyorlar mı?"

Atakan'ın fısıltılı sorusuna başımı evet anlamında sallayarak karşılık verdim. "Üzüldüm," dedi. "Bende..."

İçeri giren iki hemşireyle kağıtları yerine bıraktım. "Hastanın ilaçlarını vereceğiz. Sizi biraz dışarı alabilir miyiz?" İkisi Nagehan'ın sağına ve soluna geçti. Biz de Atakan'la koridora çıktık. Yaşadıklarımızı gözden geçirirken Nagehan'ın bile bunu hak etmediğini düşünmeden edemiyordum.

"Sen iyi misin?"

Atakan yavaşça koluma dokundu. Sanki dikkatimi başka yöne kaydırmaya çalışıyordu. Kolumu elinden nazikçe kurtarmak için, kollarımı göğsümde bağladım. Bilmiyorum diyerek omuz silktim. "Haberin yok muydu?" diye sorduğunda itiraz edercesine başımı salladım. "Sadece sırası değildi diye düşünüyorum."

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now