Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5

45K 1.7K 192
                                    

EFLAL
Bazı insanların yanında zamanın nasıl geçtiğini anlamazdınız. Bazılarının yanı ise işkence gibi gelirdi. İkinci ihtimalle çıktığım yoldan birincisiyle dönmek harika bir histi. Ebru Hoca, kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Nasıl başarmıştı bilmiyordum ama ilk kez vakit geçiriyor olmamıza rağmen sanki senelerce birlikteymişiz gibi yakındık. Aramızda görünmez bir bağ varmış da, bizi birbirimize çekerek en sonunda kavuşturmuş gibiydik. Yanından ayrılasım gelmemişti. Bu nedenle, öğleden sonraki dersimi bile ekip ona yardım etmiştim. Buna biraz kızsa bile, içten içe onunda beni göndermek istemediğini biliyordum.
Hissetmiştim.
"Bugünlük bu kadar yeter."
Başımı kaldırıp buğulanmış pencerelerin ardına baktım. Hava kararmıştı ve sanırım bu soğukluğuna tuz ve biber gibi eklenmişti. "Biraz beklersen Serkan'la seni evine bırakabiliriz." Saatimi kontrol ettim. Şimdiden yeterince geç kalmıştım. Biraz daha oyalanmanın yeterince gergin olan evde hoş karşılanacağını sanmıyordum.
"Yok hocam. Uğrayacağım birkaç yer daha var. Teşekkür ederim."
Bilgisayarı kapatıp ayaklandım. Dağınık çalıştığım notları düzene koymaya çalışırken "Ben hallederim," dedi. Yine de elimden geldiğince toparlayıp hocanın masasına koydum. "Bugün için teşekkür ederim," diyerek çantamı koluma astım. Bunu söylememi beklemiyormuş gibi şaşkın bir tebessümle bana baktı.
"Asıl ben teşekkür ederim. İnan bana çok yardımcı oldun."
Rica ederim dercesine gülümsedikten sonra "İyi akşamlar hocam," deyip kapıya yöneldim. "İyi akşamlar Eflalciğim." Odadan çıktığım an, derin bir sessizlik beni içine aldı. Bu saatlerde inin cinin top oynadığı bina da, kasvet değil, gerilim hâkimdi. Kendimi bir an korku filminin ortasına konmuş, ölmeyecek ama tüm acıları çekecek olan sarışın kız gibi hissettim. Bir an önce bu binadan ayrılma telaşıyla adımlarımı hızlandırdım. Neredeyse sağa sola bakmadan, çıkışa odaklanmış bir şekilde yürüyordum.
Hukuk Fakültesinden çıkmamla soğuk hava sert bir şekilde yüzüme çarptı. Bu sefer de donmamak için koşar adım yürümeye devam ettim. Durağa yaklaşırken görür gibi olduğum kişiyle duraksadım. Sanki görüntüyü yakınlaştırabilecekmişim gibi gözlerimi kıstım. Hayal miydi o? El hareketleri yaptığını fark ettiğimde O olduğuna emin oldum ama ne konuştuğunu anlayamıyordum. Konuştuğu kişinin arabasına göz gezdirdim. Arel'inkine benzemiyordu. Hoş, Arel olduğunu düşünmem bile saçmaydı. O bu soğukta sevdiği kızı dışarıda bırakıp, arabanın içinde sıcağın tadını çıkaracak biri değildi. O zaman bu kız kiminle konuşuyordu?
Hayal arabanın kapısını açınca, zoomlamaya çalıştığım gözlerim fal taşına döndü. Arabaya bindiğini fark ettiğimde ise koşmaya başladım. Bu kız başını yine ne dertlere sokuyordu?
"Hayal! Hayal! Hayaaaal!"
İlk kez koşarken düşmek harici başka bir endişeye sahiptim ve bunun stresiyle beni duymayacağını bildiğim kıza deliler gibi sesleniyordum. Kalbim göğüs kafesimi delmek istercesine çarparken oksijen almamı engelliyordu. Nefes nefeseydim. Ben yanlarına varana kadar araba hareket etti. Peşinlerinden biraz daha koştum. Yakalayamayacağımı anladığım an adımlarımı yavaşlattım. Durup soluklanmayı düşündüm. O an, kulağımda patlayan acı bir fren sesi panikle arkama dönmeme neden oldu. Gözüne far tutulmuş tavşan gibi bana yaklaşan jipe bakakaldım. Olduğum yere mıhlanmış gibiydim. Zaten zar zor aldığım nefesimi tuttum. Sanki son nefesimi bu ana harcamak istemiyordum.
Allah'ım Mert'le küs ölmek istemiyorum. Yardım et!
Durakta bekleyen birkaç öğrencinin çığlığı, fren sesi ve balata kokusu birbirine karıştı. Son anda, değdi değecek bir mesafede jip durdu. Kaskatı kesildim. Ayaklarımın beni hala taşımasına şaşırıyordum. Tuttuğum nefesi, tekrar ciğerlerime bahşettim.Etrafım etten bir duvarla çevrildi. Sesler birbirine karışıp kulaklarıma doluyordu. Aralarından seçtiğim birkaç kelime, herkesin iyi olup olmadığımı merak ettiğini gösteriyordu. Bedenim az önceki olayın şokundan çıkamadığı için cevap veremiyordum. Sanki tüm kanım, damarlarımdan birkaç saniye içinde çekilmişti.
"Eflal."
Etrafımdaki insan kalabalığını, tek darbesiyle yıkan adam yanıma geldi. "Eflal, iyi misin?" Ertan Bey'e boş gözlerle baktım. Bu saatte neden burada olduğunu sorguluyordum. Kızını mı almaya gelmişti? Telaşlı gözleri beni tararken beti benzi atmış gibiydi. Ya da benim gözümdeki fer gitmişti.
"Çok özür dilerim. Birden önüme atlayınca, ben-"
Titreyen ellerini omuzlarımda, kollarımda, bileklerimde gezdirdi. Hiçbir şey hissetmediğimi o an fark ettim. Ben de titriyordum. "Donmuşsun," derken bir anda ellerini üzerimden çekti. Ceketini çıkarıp omuzlarımın üzerine yerleştirdi. Önümü kapatmaya çalışarak beni bir baba edasıyla sardı. Etraftaki kalabalığı dağıtmak için bir şeyler söylediğini duydum. Beni sıkı sıkı tutan adama, bu mesafeden bakarken ne diyeceğimi bilemiyordum. Suçlu olan benken, o özür dilemişti. Az kalsın katil olamayacak kadar iyi kalpli bir adamı, kötü bir sona sürükleyecektim.
"Hadi gel, seni evine götüreyim."
İtiraz etmedim. Bacaklarımın beni eve götürebileceğini sanmıyordum. Şu ana kadar taşıması bile bir mucizeydi. Ertan Bey'in yardımıyla ön koltuğa oturdum. Titreyen elleriyle zar zor kemerimi taktı ve telaşından bir gram kaybetmeden şoför koltuğundaki yerini aldı. Yanındaki bir yerden su şişesi uzattı.
"İç biraz."
Sanki dilim mühürlenmişti. Teşekkür etmek istedim ama sadece dudaklarımı açıp kapatabilmiştim. Sudan birkaç yudum aldım.
"Eflal gerçekten çok özür dilerim. Nagehan'ı kaçırmamak için harekete geçmiştim ki, seni fark ettim." Kızı için burada değildi. Nagehan kim olduğu ilk anda aklıma gelmedi. Daha sonra karısı olduğunu hatırladım. Kaçırmamaktan kastı neydi? Karısını mı takip ediyordu?
"Neden bir anda yola atladın?"
Aslında hep yolda değil miydim? Cevap vermeden önce birkaç yudum daha su içtim. "Hayal," dedikten sonra boğazımı temizledim ve daha güçlü bir şekilde konuştum.
"Hayal, bir arabaya bindi. Onu yakalamak için-"
"Nagehan'ın arabasına."
Cümlemi kesmesi değil, söylediği kişi kaşlarımın çatılmasına neden oldu. O kadının arabasında benim arkadaşımın ne işi vardı? "Nagehan Hanım'ın mı? Neden ki?" Sıkıntıyla iç çeken adam direksiyonu o kadar sıkı tutuyordu ki. Ağzında gevelediği cümleden anladığım kadarıyla o da bu sorunun cevabını merak ediyordu ve sanırım soru işaretlerini noktaya dönüştürmek için artık çok geçti. En azından onun için...
"Hadi seni evine bırakalım. Bugün için bu kadar aksiyon yeterli ikimize de..."
* *

ANA DİLİM AŞKWhere stories live. Discover now