Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6

34.1K 1.4K 142
                                    

EFSA

Mutluluktan hiç ağlamadım ama sinirden güldüğüm çok oldu. Büyük ihtimal taksicinin gözünde artık zenginliğin delirttiği biriydim. Çünkü okuldan eve gelene kadar olan sürede sadece gülmüştüm ve adamın eve girerken ki bakışını unutamıyordum.
Öfkenin esaret bedeli, kan oturmuş avuç içlerimdi. Sıcak suya değene kadar fark etmediğim tırnak izlerimden dakikalardır gözlerimi ayırmıyordum. Her birinde ayrı bir yüz beliriyordu kafamda, özellikle en belirgin olan, elimi kesip atmak istememe neden oluyordu. Önce sevdiğim adamı, şimdi de babamı...
Suya tokat atar gibi elimi savurdum. Jakuzinin içindeki köpüklü sular, bu darbeyle banyonun dört bir yanına saçıldı. Sıcak su bile beni rahatlatmıyorsa, durum vahimdi. Hızla oturduğum yerden kalktım ve duşumu aldım. Bornozuma sarılıp odaya döndüm. Aşağıdan gelen seslere kulak kabartınca, babamın eve geldiğini anladım.
Kısa bir an dikkat kesildim. Yalnız mı gelmişti? Yoksa o kızı da beraberinde getirmiş miydi? Babamın o kızla ne işi olabilirdi? Neden bulduğu her fırsatta o kızla ilgili bir konu açıyor, ağzımdan laf almaya çalışıyordu? Bu merakın kaynağı neydi?
Neden o kız?
Kafamdaki soru işaretlerinin hepsini noktaya çevirecek cevaplarla yüzleşmek için olabildiğince hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdim. Babamın yukarıya çıkıp çıkmadığını kontrol ettikten sonra aşağı indim. Salonda da göremeyince rotamı çalışma odasına çevirdim. Kapıya yaklaştıkça babamın içerde biriyle konuştuğunu fark ettim. İlk anda aklıma dolan düşünce, içimdeki ateşe benzin atar nitelikteydi ama neyse ki anlayamadığım mırıltılar tek bir ağızdan çıkıyor gibiydi. O ateş, saman alevi gibi sönse de, babamın hararetli konuşması merakımı gıdıklamaya başladı. Adımlarımı sessiz moda alır gibi parmak uçlarımda ilerledim. Yaklaştıkça ses biraz daha yükseliyordu. Kapının kolunu belli belirsiz tutup içeriye kulak kabarttım.
"Ali!"
Duyduğum kelime, kapıyı açmamı engelledi. Babam, Ali Amca'ya ilk kez bu tonda seslenmişti.Onu sinirlendirecek ne söylemiş olabilirdi ki? İçeri girmeli miydim? İçeri girersem büyük ihtimal konuşmalarını sonraya erteleyecekti. Etrafta birinin olup olmadığını kontrol ettikten sonra kulağımı tamamen kapıya dayadım. "Ben eminim!" Babamın kükreyişiyle kulağımı kapıdan çekmem bir oldu. Kalbim depara kalkmış atın ki kadar hızlı çarpıyordu. Emin olduğu şey neden bu kadar sinirlendirmişti? Tekrar kulağımı kapıya dayadım. Hiçbir şey duyamıyordum. Babam konuşmuyor muydu? Yoksa bu kapının bile gizleyebileceği fısıltılar mı vardı? Merakın cezp edici çağrısı yüzünden olabildiğince sessiz bir şekilde kapıyı aralamaya karar verdim. Belli belirsiz tutuşum, açılışa dönüştü. Milimetrik bir şekilde araladığım kapıyı daha fazla açmadan önce bekledim. Babamın fark etmediğini anlayınca biraz daha araladım.
"Benim kızım!"
Hafifçe kaşlarım çatıldı. Benden mi bahsediyorlardı? "Eflal benim kızım." Duyduğum cümleyi idrak etmem birkaç dakikamı aldı. Sanki etraftaki tüm sesler aynı ağızdan çıkıyordu. Karman çorman kelimeler benimle dalga geçermiş gibi, bir kulağımdan diğerine geçiyordu. Kaskatı kesildim. Ne ileri gidecek cesaretim, ne geri dönecek gücüm vardı. Doğru duymuş olamazdım değil mi? Mutlaka öfkem beynimle anlaşmış olmalıydı. Yanlış anlamam için el birliği yaptıkları belliydi. Değil mi?
Bir anda tuttuğum kapı kolu ellerimden kaydı. Önümdeki koyu kahve ahşap kapı sonuna kadar açıldı. Karşımda dikilen adamın gözlerindeki anlık şaşkınlık, orada olmamı beklemediğini gösteriyordu. "Efsa," Sanki adımı sayıklamıştı. "Ali, seni birazdan arayacağım." Telefonu kulağından çeken babam tekrar adımı söyleyerek boşlukta sallanan elimi tuttu.
"İyi misin kızım?"
Dilimde biriken kelimeler bile dökülmeye cüret edemiyordu. Başımı hayır anlamında salladım. Arkamdaki bir yerlere göz gezdiren babam "Gel," diyerek beni çalışma odasına çekiştirdi. Ayaklarımı yönlendirecek gücüm olmadığı için direnemedim. Beni koltuklardan birine oturtan babam, kapıyı kapattı ve karşımdaki koltuğun ucuna oturarak bana doğru eğildi.
"Duydun mu?"
Rastgele bir noktaya sabitlediğim gözlerimi babamınkilere kaydırdım. Alt dudağım belli belirsiz kıpırdadı ama hiçbir kelime dışarı firar etmedi. Sanki duyduğumu sesli dile getirirsem gerçek olacaktı ve bu benim en son istediğim şeydi.
"Haline bakılırsa, duydun."
Babamın ilk ana göre soğukkanlı duruşu, kanımın çekilmesine neden oluyordu. O kız babamın kızıydı. O zaman benim kardeşimdi ama nasıl? Babam ayağa kalkıp mini bardan bir bardak su getirdi. Elime tutuşturduğu bardağı tutmak bile güçtü. Bunu fark eden babam, ellerimin üzerine ellerini yerleştirdi ve eski konumunu aldı. "Efsa, güzelim. Bir şey söyler misin artık?"Yutkunmaya çalıştım. Boğazıma çöreklenen his, hafif bir sızıya dönüştü. Sudan bir yudum alarak bu hissin geçmesini diledim.
"Kızım her şeyi anlatacağım ama bana bir tepki ver, lütfen."
Zar zor "Dinliyorum," diyebildim. Babam rahatlamış bir şekilde nefes aldıktan sonra başını kucağındaki boşluğa doğru eğdi. Onun bu hareketi zaman kazanmaya çalıştığını hissettirmişti. İstediği zaman onun olabilirdi. Yeter ki ağzından çıkacak sözleri hazmetmem kolay olsundu.
"Annen benim ilk aşkım olmasa da, son olan oldu."
Kaşlarım hafifçe seyirdi. Babam başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. İlk kez benimle annem hakkında konuşuyordu. Nagehan demek istedim ama onların arasındaki ilişkinin hep formalite koktuğunu bildiğim için sustum. "Birbirimize olan sevgimiz, farklıydı. Hiçbir karşılık beklemeyen, sadece birbirini sahiplenen iki kalp.Üniversite de tanışmıştık. İlk görüşte vurulacak bir güzelliği vardı. Tanışmamam o güzelliğe haksızlık olurdu." Babam bana bakıyordu ama görmüyordu. Tüm benliği kafasında canlanan anlardaydı. Annemdeydi. İlk kez annemden konuşurken yüzünde minik bir tebessüm oluşmuştu. Belli ki özlemişti. Bu anın büyüsünü bozmamak için sessizliğimi korudum.
"Çok özel bir arkadaşlık oluştu aramızda, o kadar özeldi ki, aşka ne zaman dönüştü, sevdayla ne zaman kaynaştı bilmiyorduk. Tek bildiğimiz şey, ikimiz içinde çok özeldi."
Başını hafifçe iki yana sallayan babam, daldığı yerden çıkmaya çalışır gibiydi. Yüzündeki tebessüm silindi. Gözleri eski donuk halini aldı. Artık beni görüyordu. "Üniversiteden mezun olacağım sene, annenin sana hamile olduğunu öğrendik. Evli değildik ama evlenebilirdik. Bu yüzden seni aldırmaması için annene çok ısrar ettim." Kaşlarım hafifçe seğirirken "Annem beni istemedi mi?" diye sordum. Başını hayır anlamında sallarken "Öyle değil," dedi. "Annen daha ikinci sınıftaydı. Önünde upuzun bir gelecek vardı. İdealleri vardı ama bunların hepsini elinin tersiyle itmeye hazırdı. Tek sorun ailesiydi. Kültür farkımız vardı, sınıflarımız farklıydı. Ben bunu hiçbir zaman sorun yapmadım. Annende öyle ama garip bir şekilde babası, benimle olmasını istemiyordu. Gösterdiği tek nedense, ailemin varlıklı olmasıydı." Babam kinayeli bir şekilde güldü. "Beni diğer zengin çocuklarıyla karşılaştırıyordu. Kızını kullanıp bir kenara atacağımı düşünüyordu. İlişkimize hep karşı çıkan adamın, çocuk olayını duyduğu an yapacaklarını tahmin etmek güç değildi."
Biraz olsun içim rahatlamıştı. İstenmeyen bir bebek olmak, şu anda duymak istediğim en son şeydi. "Bu bizim için zor bir süreç olacaktı ama her şeyin güzel olacağına inandırdım anneni. Geleceğimizi ince ince planladım. Stajımı Amerika'daki şirkete aldırdım. Annen de okulu dondurdu ama ailesine yurt dışında eğitimine devam ediyor gibi gösterdi. Sen doğduktan sonra devam edecekti de zaten. O onlarla uğraşırken ben Amerika'daki tüm düzenimizi kurdum. Sevdiğim kadını evinde hissettirmek için her şeyi düşündüm." Demek ki babamın her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesi, o zamanlara dayanıyordu. Bende sadece Büyükelçi olduğu için bu kadar detay düşkünü olduğunu düşünmüştüm.
"Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Annen hamilelik süresi boyunca çok zorlandı. Nedenini de söylemezdi ama ben anlıyordum. Ailesine çok düşkündü, özellikle babasına ve özlüyordu. Onlarla olmak istiyordu. Varımı yoğumu yokluklarını hissettirmemek için harcasam da, onların yerini tutamıyordum." Babamın kırgınlığını öyle hissetmiştim ki, bir an için anneme karşı öfke doldum. Bir şeylere özlem kör etmemeliydi insanı. Babamda ailesinden uzaktı. O da ideallerinden vazgeçmişti aşkı için. Nasıl bir bencillikti bu? Beni bu kadar seven bir adam olsa, beni benden daha çok düşünse, daha ne isterdim ki? "Sen doğduktan sonra kendi ailesinin kurduğunun farkına vardı. Ona muhtaç olan bir bebek vardı ortada. Birde her şeyiyle onu düşünen bir adam... Sanki senin doğumunla hayatımız kusursuzlaşmıştı. Sıkı sıkı sarıldık çekirdek ailemize."
Nihayet der gibi derin bir nefes aldım. Bu hikayenin nereye bağlanacağını merak ediyordum. Zorlukları bertaraf eden böylesine büyük aşkın, sonunu ne getirmiş olabilirdi? "Annenin özlemi hiç azalmadı tabi ki. Ara ara babalarını görmek için Türkiye'ye gidip geliyordu ama git gide dönüş süreleri uzamaya başlamıştı ve annen her geldiğinde sanki biraz daha benden uzaklaşıyordu. Neden olduğunu sorduğumda tatmin eden bir cevap alamıyordum ama soğukluğu gözle görülecek kadar belirgindi. Yine de bazı geceler, arzularına yenik düşüyor gibiydi. Sadece o anlarda beni sevdiğine ve özlediğine emin oluyordum."
Sıkıntıyla iç çeken babam sustu. Bir süre yüzünü ovuşturdu. Sıkıntısı galip gelmiş olacak ki oturduğu yerden kalktı. Mini bara doğru ilerlerken, gözlerimle takip ettim. Gergin olduğu sırt kaslarından bile belliydi. Üzerine oturan gömleği zorlar bir halleri vardı. Bardağına doldurduğu içkiyi tek seferde kafasına dikti. Sanırım hikâyenin sonu düşündüğümden daha kötüydü. Belki de dile getirmek için cesarete ihtiyacı vardı. Alkolden medet umulan bir cesaret...
"Sonra," deyip arkasına döndü fakat bana bakmadı. Mini bara yaslandı. Elindeki bardağı döndürerek, içindeki sarımsı renk sıvının hareketinden gözlerini ayırmadı. Bardağı çok sıkı tutuyordu. Parmak uçları bembeyaz kesilmişti. "Kulağıma bazı dedikodular geldi. Annenin başka bir adamla birlikte olduğuyla ilgili... İnanmadım. Sonra belgeler elime ulaştı." Babamın dudaklarından hafif bir kahkaha kaçtı ama bu bile sinirlendiğini anlamama yetmişti. Annem, babamı aldatmış mıydı? Neden? Bir yudum daha cesaret sıvısı içen babam "Dinlemedim," dedi. "Açıklama yapmasına fırsat vermedim. Seni aldığım gibi ortalıktan kayboldum. Bizi aradığını öğrendiğim an, resmen köşe kapmaca oynamaya başladım. İzimizi bulamayacağının farkındaydım. Yine de onun yüzünü görme ihtimalini bile göze alamamıştım. Allah kahretsin!" Gözlerindeki nefret, pişmanlığın gölgesinde yok oldu. Babamın dengesiz tavırları kafamı karıştırıyordu. Lafa birkaç kez karışmayı düşündüm ama kendiyle öyle bir hesaplaşma içine girmişti ki, beni duyup duymayacağından emin değildim. Bakışlarındaki hüzün, beni bile etkisi altına almıştı. Az önceki kızgınlığımı unutmama neden olmuştu. Bardağındaki içkiyi kafasına diktiği gibi mini barın üzerine sert bir şekilde bıraktı. Kırılmadığına şükretmem gerekiyordu. Sıkıntılı bir iç çekerek yanıma geldi. Kucağımda duran elimi avuçlarının içine alarak yanıma oturdu.Yüzüme bakmıyor, sadece ellerime odaklanmış bir şekilde okşuyordu.
"Bu zamana kadar annenden bahsetmemin nedeni buydu. Konuşmazsam, yaşananları inkar edebilirdim. Senin hayalindeki anne figürünü, gerçeklerle yok etmek istemedim."
"Fikrini değiştiren ne oldu peki baba?"
Bakışlarını bana çevirdi. Orada beni selamlayan tek duygu artık pişmanlıktı. "Bunca zamandır bir yalanın içinde yaşadığımızı öğrenmem." Kaşlarım sorgular bir şekilde çatıldı. Ne yalanından bahsediyordu? "Babaannen. Ah o babaannen," dedi dişlerinin arasından. Bakışları çalışma masanın arkasındaki büyük aile portresine gitti. Babam daha toy bir delikanlıyken, yapılmıştı bu resim. Fakat yağlı boya, hala renklerini koruyordu. Babaannem belki de ilk kez gözüme bu kadar canlı gözükmüştü. "Kendimi bildim bileli, büyükelçi olmak için yetiştirildim. Hayalim değildi ama aile soyumuzun devamı için gerekliydi. Üniversiteye de bu amaç doğrultusunda gönderildim. Annen hayatıma girdiği andan itibaren, bu ideali geri plana attım. Sen olduktan sonra da tamamen vazgeçtim. Pişman da olmadım. Çünkü hayal gibi bir hayata sahiptim ve öyle resmi ilişkileri olan insanların bir hayatının olmadığını tecrübe edecek kadar ailemle yaşamıştım. Neler hissettiğimi bilmesine rağmen babaannen, bu hayatımın bir karabasana dönüşmesine neden oldu."
Babaannem mi? Tamam babamla aralarında hep bir resmiyet vardı. Bana karşı da, diğer torunlarına göre daha mesafeliydi ama bu olaya nasıl bir etkisi olabilirdi ki?
"O zamanlar, yani annen Türkiye'ye gidip gelirken, babaannen boş durmamış. Anneni her fırsatta tehdit etmiş. Annen bana bunu hiçbir zaman belli etmedi. Aileme karşı olan mesafemin o da farkındaydı. Sanırım daha fazla açılmasını istememişti. Keşke herkes annen kadar düşünceli olabilseydi." Babam ellerimi bırakıp koltukta arkasına yaslandı. Sol kolunu deri koltuğun kolçağına yaslarken parmaklarını dudaklarında gezdirmeye başladı. Gözleri yine aile portresine dalıp gitmişti. Bir süre sessiz kalınca araya girme ihtiyacında bulundum.
"Se-sen bunu nasıl öğrendin peki?"
İmalı bir tıslama sesinin ardından "Ölmeden önce günah çıkardı babaannen. Sağ olsun yaptıklarını, beni nasıl oyuna getirdiğini, annene nasıl gözü kapalı iftira atabildiğini tek tek anlattı," dedi. Sesi sakin olmasına rağmen her kelimesi nefretini kusarcasına hiddetliydi. Duyduklarım karşısında küçük dilimi yutmadığıma şaşırmam gerekiyordu. Algım, yaşanmışlıkların ağırlığından kapanmaya başladı.
"Türkiye'ye asıl dönme nedenimiz buydu kızım. Erken emekli olduğum için bana kızmıştın ama öğrendiklerimden sonra daha fazla orada kalamazdım. Sana bunları da anlatamazdım. En azından anneni bulana kadar..."
Bir anda kalbimin ortasına çöreklenen his, nefes alışverişimi hızlandırdı. "Annem... Annem yaşıyor mu yani?"diye sorduğumda babamın yüzündeki ifade, söyleyecekleriyle hüsrana uğrayacağımın ön bilgisini veriyordu. "Seneler önce bir lunapark faciası yaşanmıştı ve buraya geldiğimde öğrendim ki o kazada hayatını kaybeden kişi annenmiş.. Sanki bunu hissetmişim gibi senelerce seni o eğlence merkezlerinden uzak tuttum."Yaklaşık 6 yaşlarındayken, bir anda lunaparka gitmeyi bırakmamızın nedeni olan kaza, sadece eğlencemi değil annemi de mi benden almıştı yani? Birkaç saniyelik his, nasıl senelerdir hissettiğim şeyden daha çok canımı acıtabilirdi. Ölü birini, tekrar öldürmek bu kadar ağır olmamalıydı.
"Öğrendiğime göre, çok zor bir hayatı olmuş. Ailesi reddetmiş, okulunu bitirememiş, sokakta kaldığı bile olmuş ve bunların tek suçlusu var. O da benim."
Dondu kaldı sanki. Başını parmaklarının arasına alarak sıktı. Öylesine suçlu görünüyordu ki...Babamın yanına doğru kaydım ve bacağında serbest bir şekilde duran elinin üzerine elimi koydum. Kapadığı gözlerini yavaşça aralayarak bana baktı. Canı yanıyordu. İliklerime kadar hissettiğim duygusuyla nasıl başa çıkacağını bilmiyor gibiydi.
"Bilmiyordun baba."
Başını itiraz eder gibi iki yana salladı. "Bilmeliydim." Ne diyeceğimi, nasıl destek olacağımı bilmiyordum. Tuttuğum eliyle parmaklarımı sıkıca kavradı. Gözlerini tekrar kapattı. Sanırım hiç dinmeyecekmiş gibi hissettiği suçluluk duygunun sakinleşmesi için bir süre sessizliğe ihtiyacı vardı. Konuşmadım. Bakışlarımın üzerinde baskı yaratmasını istemediğim için, ona bakmadım bile. Gözlerimi aile portresine odakladım. Babaanneme, dedeme, halalarıma ve babama...
Bu ev onlardan bize yadigâr kalmıştı. Peki bunca olaydan sonra babam çocukluğunu, gençliğini, hatta annemden sonraki zamanlarını geçirdiği bu eve nasıl temelli dönebilmişti? Bu evin her yanında babaannemle bir anısı vardı. Kızgın olması gerekmez miydi?
"Eflal."
Duyduğum isim, neden burada olduğumuzu hatırlattı.Fakat ilk andaki kadar kızgın olmadığımı hissediyordum. Kızacak, küsecek, üzülecek başka konularım vardı artık. Bakışlarımı babama çevirdim.Gözleri hala kapalıydı ama göz bebekleri sanki kapaklarının ardında sürekli hareket halindeydi. "Öylesine annene benziyor ki... Yılbaşı balosunda, onu ilk gördüğüm an, annen sandım. Ölmediğini, yıllara meydan okuduğunu düşündüm.Sevdiğim tek kadın, karşımda, onu en son hatırladığım güzelliğiyle süzülüyordu. Büyülenmiştim."
Babam, anneme ait her şeyi ortadan kaldırmıştı ve ismi dışında hiçbir şey bilmiyordum. Kendimi bildim bileli annemin nasıl biri olduğunu merak etmiştim. Fiziksel olarak babama benzediğim için, annemin nasıl göründüğünü hayal edemiyordum. Yıllardır kafamda canlandırmaya çalıştığım silüyet, beni andırıyordu. O kızı değil...
"Nasıl olur dedim. Melekler dünyada gözükür müydü? Yoksa insanlar gerçekten çift mi yaratılmıştı?Aklım almamıştı. Sonra Ali, baloya davet edilen yetimlerden biri olduğunu söyledi.Merak, öyle doldu taştı ki damarlarımda, kendimi ertesi günün sabahında Eflal'in hayatını araştırırken buldum."
Babamın son günlerdeki yoğunluğunun nedenini şimdi anlıyordum. "Annesini lunapark kazasında kaybettiğini ve hiçbir akrabasının onu istemediğini öğrendim. Annen geldi aklıma. Bu kadar rastlantı benim için bile fazlaydı. İşin içinden çıkamıyordum. Eflal'in kızım olması için, ayrıldığımız zamanlar annenin hamile olması gerekiyordu. Bu o kadar imkânsız geliyordu ki ama yine de işin peşini bırakmadım. Bize davet ettiğimde üzerinden aldığım birkaç saç telini DNA testine gönderdim ve sonuç az önce elime geçti."
Babam güç bela ayağa kalktı. Çalışma masasının üzerinde duran, yırtılmış sarı dosyanın içinden çıkardığı bir kağıdı eline altı. Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. Kâğıda sanki ilk kez okuyormuş gibi göz gezdirdi. "Nasıl bilmiyorum ama," dediğinde canım boğazımda atıyormuşçasına sustum. Kağıdı bana doğru uzattı. Ellerim titriyordu. O kağıt artık hayatımızın eskisi gibi olmayacağının kanıtıydı.
"Eflal senin kardeşin kızım."

ANA DİLİM AŞKDonde viven las historias. Descúbrelo ahora