Silüet II)) Başlangıç. (ya da son, her başlangıç sonunu beraberinde getirir.)

104 27 27
                                    

Selam. Silüet'i yazmayalı uzun zaman olmuştu. Ama son zamanlarda yaşadığım birkaç şey beni yeniden evime döndürdü. İşin açığı, mutluyum şu an. Yazlığa gelmiş gibi bir sevinç var içimde. Umarım benim kadar siz de mutlusunuzdur :') İz ve Berge tabiki bu kitapta da olacak. Bundan önce birkaç ön izleme tarzı bölümler atmıştım. Orada da varlardı. Burada da olacaklar. Bu bölüm diğerlerinden çok daha kısa çünkü ufak bir ısınma turu gibi düşünebiliriz. Umarım beğenirsiniz. 

Yeniden merhabaaaa.

SİLÜET II, BAŞLANGIÇ. 

CANOZAN- DENİZ KABUĞU. 

Siz hiç ruhunuzun zincire vurulduğunu hissettiniz mi?

Aslında en büyük düşmanın büyük bir ustalıkla yaratılmış beynimiz olduğunu bilmek nasıldır bilir misiniz? 

Ben biliyorum. Zihnimin koridorlarında sıkışıp kalmış olan benliğim de biliyor. Onun acı dolu çığlıkları sizin kulaklarınızı tırmalarken gülümsemek zorunda kalmayı, etinden et kopuyormuş gibi bir acıya göğüs germekten başka çarenin olmamasını, delirmekten çok korkmayı... Hepsini biliyorum. Hepsi içimde bir yerlerde saklı. 

Susuyorum. 

Susuyorum çünkü konuşursam kimlerin canını yakacağımı, kendime söylediğim yalanların birer birer yüzüme çarpacağını biliyorum. Çığlıklarım canımı çok yakıyor, zihnimin karanlık koridorlarının bir adım sonrasında çıkartacağı tuzaklara düşmemek için çabalıyorum. Gözlerim sevgi dileniyor ruhsuzluğun ayrı bir anlam kazandığı hayatımda. O sevgisini bulamadıkça beni kanatıyor. 

Kan ve kalbin aynı renk olması oldukça ironik değil mi?

"Sana seslendim, Sena."

Gözlerim içinde sakladığı vahşeti sonunda bir kenara itekleyip sakinlik maskesini takarak ona yöneldi, anneme. 

"Bu akşam geç kalma. Baban iş seyahatinden dönüyor." 

Cevap vermeden arkamı döndüm. Spor salonunun tozlu zemini yüzünden beyaz rengini kaybetmiş spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra en göz alıcı hapishanelerden biri olan evimden yavaş adımlarımla uzaklaşmaya başladım. Bütün hafta boyunca bu maç için hazırlık yapmıştık okuldaki hocalarımla. Her ne kadar ailem onay vermese de okulda yapılan bir anket sonucunda istediğim sporla uğraşma fırsatı bulmuştum. Boksla. 

Babam legal olarak güçlü bir adamdı. Adını duyan beni bir kez daha öğrenci olarak kabul etmiyordu. Ama Taner Hoca babamın tehditlerinden sonra daha da sık antrenman yaptırmaya başlamıştı bana. Benim de işime geldiği için sesimi çıkarmıyordum. Üstelik bu akşamki maça babamın da gelecek olması beni daha da şaşırtmıştı. 

Neredeyse tüm duvarı camla kaplı olan sınıfa girip duvar tarafındaki arka sıraya oturdum. Okulda yeni olmama rağmen arkadaşım sayabildiğim iki üç kişi vardı, arkadaşım demiyorum. Sayabildiğim. Öncelikler ne kadar farklı olursa aradaki mesafe de o kadar artar insanlar arasında. Onlar iyi bir kariyer, bolca para peşinde koşarken onlara göre ben parayla dayak yiyen bir kız konumunda oluyordum. Dolayısıyla pek konuşmuyorduk. 

"Boş mu?"

Yumuşak tınılı ses , elimde olmadan başımı kaldırmamı sağlarken sınıftakilerin de aynı şekilde ona baktığını fark ettim. Dediğim gibi, eğer önceliklerin farklıysa gruptan atılırsın. Gece karası saçları olan, ela gözlü çocuğu izlemeye dalmış olacağım ki boğazını temizleyip beni uyardı. 

"E-evet boş."

Neden kekelediğimi bir türlü anlayamazken derin bir nefes alıp başımı yeniden kollarımın güvenli sınırlarına yasladım. Üzerime ceketimi almadığım için üşüyordum ama bunu sıkıntı edemeyecek kadar da uykum vardı. Gözlerim kapanmak üzereyken omuzlarıma bırakılan kahve kokulu montu hissettim. Gözlerim zor da olsa açılırken gözleri benden oldukça uzakta, sınıfı inceliyordu.

Silüet /Tamamlandı./ #ilmelistanWhere stories live. Discover now