26- "Küçük Kızım."

341 66 35
                                    

Selamlar, iki haftadır bölüm yüklemiyordum, daha doğrusu yükleyemiyordum. Kısaca açıklayacak olursam boksa başladım. Dolayısıyla fazlaca kas ağrısı çekiyor yerimden bile zor kalkıyordum. Kendimi iyi hissettiğim an yanınıza geldim!

Bölüm ithafı: iseballa-1992 (Bundan sonra herkesin ithaf alabilmesi için şöyle bir şey yapacağım. En çok yorum yapan ithafı alacak.)

Bölüm Şarkısı:

Tuğkan- Küçük Civcivim.

Teoman- Tuzak.

Bölüm uyarısı hep olduğu gibi yerinde. Sizi seviyorum! Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

27- "Küçük Kızım."

"Bunu yapacağını biliyordum..."

Titreyen ellerini yumruk haline getirdi. Bu halini iyi biliyordum, her halini bildiğim gibi. Dudakları aralandı, ama gerisin geri kapandı. Konuşmak istedi, ama dudaklarına vurulmuş olan prangalar buna engel oldu. Küçük kızımı içinde bir yerlere sakladı, Silüet kontrolü ele aldı.

Ayağa kalktı, dengesini sağlayamıyordu. Birkaç kez sendeledikten sonra küçük elleri Cihan hocanın yakalarını kavradı. Yaşadığı acı, onu ele geçirmişti. Aynı sarışın kızın ona saldırdığı gün olduğu gibi. Ama tek farkla, bu sefer bayılmayacaktı. Başı boş sıkılmış bir silahtan fırlayan mermi misali saplanacak bir yer arayacaktı, hatta aramaya başlamıştı! Saplandığı yere büyük zararlar verecekti, bundan kendine geldiğinde vicdan azabı duyacaktı ama şimdi değil vicdan azabı; bir şeyler hissetmesi bile söz konusu değildi.

"Benden uzak durun anladınız mı! Hayatıma hiçbir şey olmamış, ben sizin yüzünüzden berbat bir çocukluk geçirmemişim gibi giremezsiniz..."

Titreyen sol elinin işaret parmağı ile beni gösterdi.

"Önce ondan ayırmaya çalıştınız, şimdi hiçbir şey olmamış gibi beni terk edip gidiyorsunuz. Ne var biliyor musun Cihan Eroğlu, şimdi ben gidiyorum. Hangi cehennemde olursam olayım sizden uzakta olduğum için mutlu olacağım..."

İnsanın iki dudağının arası cehennemdir. Oranın zebanisi dil, kırbaçları sözcüklerdir. İşte İz, seneler boyunca açmadığı cehennemi onu yaratanlara azap çektirerek kullanıyordu. Küçük kızım, o cehennemin bir köşesine sıkışıp kalmıştı. Yardım çığlıkları, Silüet tarafından susturuluyordu.

Arabanın ön koltuğunun kapısını açıp binmesini bekledim. Bir süre öylece durdu. Aynı şekilde babasına bakıyordu. Onları izlemeye başladım, birbirlerine ihtiyaçları olduğu halde birbirlerinden bu kadar kaçmak için çaba sarf etmesi... Birbirini yok etmek istemekten başka bir şey değildi.

İlk kafasını çeviren Cihan Hoca oldu. Biliyordu, İz'in gözlerindeki yabancı his onun canını yaktığı kadar onun gözlerine bakanın da canını yakıyordu.

"Beni, annemle son zaman geçirdiğim yere götürür müsün? Hani doğum günümde gittiğimiz bar..."

Başımı sallayıp gülümsemeye çalıştım. Elimden gelmiyordu. Gülümsemek, o yaralı olmadığında mümkündü. Ağlamak, işte en çok onun yaralarına yakışıyordu. İz'e her şey yakışıyordu, ama ben ona hüznün yakıştığını görmek istemiyordum.

Arabaya binip bana izin vermeden kendisi kapıyı kapattı. Cihan hocaya başımla selam verdikten sonra arabanın diğer tarafına, sürücü koltuğunun olduğu kapının olduğu kısma koşar adım geçtim.

Beyaz arabanın beyazlığından eser kalmamış, tozlar yüzünden gri renge bürünmüş kapı kulpunu tutup kendime çektim. Açılan kapı ile burnuma dolan koku ile gözlerim Cihan Hoca'ya çıktı.

Silüet /Tamamlandı./ #ilmelistanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin