《13》'DARAĞACI'

Start from the beginning
                                    

Loş ışıklı gece lambasının düğmesine olan temasımla aydınlanır gibi oldu görüntüm. Yatağıma doğru sessizce ilerledim. Sıkıştırdığım yerinden serbest bıraktığım havluya hapsediyorum üzerimdeki acılanmış suyu. Uç kısmını elimde sabitlediğim havluyu usulca gezdirdim boynumda. Varlığının altını anılarla dolduran sızı, gözlerime yaş bıraktı. Söküp atamadığım lekenin acısı varlığıma hasar veriyor. Havlunun temasıyla irkilen bedenim hiçbir tepkiyi kabullenmiyor. Boynumdan uzaklaştırdığım havluyu yaklaştırdım gözlerime. Orada hiçbir leke yok. Boynumu hakimiyeti altına alan morluklar havluya bulaşmamış. Bulaşsın. Bulaşsın ki terk etsin bedenimi. Bulaşsın ki uzaklaşsın üzerimdeki hakimiyeti. İstemiyorum. Ondan gelen hiçbir şeyi istemiyorum. Yararına rastlamadığım bu adamın zararı işlememeli tenime. İşlemesin. Yararı yoksa zararı da olmasın. Olmasın ya, olmasın.

Nefeslerimin dizginleri sıkılaştırılırken elimdeki havluyu sert bir biçimde boynuma sürtmeye başladım. Silinsin istiyordum. Silinsin. Sertliği geçen zaman misali artarken havluda hiçbir lekeye rastlayamadım. Sıcaklığını dışarı vuran bir yangın başladı boynumda. Acısını hissediyordum. Bedenimde yer iddia eden yangınların sayısı artıyor. Ateşe alev ekleyen nedenler aynı. Varlığıma uzaktan fırlatılan kibritler düştüğü zemini ateşe verme gayesinde. Kül olmalıyım artık. Kül olayım. Soğusun yangınlarım. Alevler buz tutsun.

Temiz kıyafetleri kenara çekerek yatağın üzerine bıraktım kendimi. Bedenime dokunan eller karşıya geçerken gerçekliğimi sorguladım. Ben ne kadar benim?
Bedenime üflenen ruhum şah damarımda hapis mi hâlâ?
Tüm bunları yaşayan bir benlik yaşıyor sayılır mı?
Sahip olduğum beden bile bana bu denli yabancıyken kime ait uzuvlarım?

Sıcaklığını iliklerimde hissedemediğim yuvanın soğukluğunu ısıtırdım bu odada. Mira'yı tanırdım. Mira ile yalnız kalır, Mira'yı yaşardım. Huzuru saklardım bu odanın köşelerine. Huzursuzluğun zihnime yayıldığı vakitlerde bulur çıkarırdım yerinden. Etrafı çevreleyen loş ışıkta dinlerdim hatıraların sesini. Şimdi neden tabutun içindeymiş gibi hissediyorum? Kefenlenmiş bedenim toprağın ölüm soğuğunu sindirirken yedi sıra tahta arasına inşa ediliyor mezarım. Atılan toprağın sesini işitirken kokusunun verdiği huzura erişemiyorum. Yalnızca ölüyorum. Öldüğümün bilincindeyim. Algılarım açık. Boğazımdan aşağı yuvarlanıyor soluklar ama ben ölüyüm. Ölmüşüm.

Hırçın denizlerin dalgaları damarlarımda şahlanıyor. Katledilen duygularım titretiyor ellerimi. Sallantısı yüzümde serinlik oluştururken ıslak saçlarımı geriye doğru çekiştirdim. Ayak parmak uçlarımdan yukarı yükselen başka bir ruhun varlığını hissettiriyor zihnimde canlanan anılar. Nefes alamıyorum. Bir bedende fazlalık değil midir diğer ruh? Kimsesiz bedenime mıhladığım ruhum çıkmamak için yeminliyken geçmişin anılara bağışladığı ruhta benimle. O vakit sonlansın yaşantım ölümle.
Zihnimde raksediyor hüznün sesi. Dilinden dökülenler eyleme geçmesi gerekenler. Ölümle mezun etmeliyim on dokuz yıllık yolcuyu.

Başımda şiddetlenen ağrıyla işler çığrından iyice çıkmaya başladı. İsyana bahane ararken sürekli önüme engeller çıkıyor. Dayanamıyorum. Kendimi nefes almaya bile aciz hissediyorum. Bedenim yatağa devrilirken temiz kıyafetlerimi biraz daha kenara çektim. Bedenimi saran mini havluyla bacaklarımı kendime çekerek cenin pozisyonuna geçtim. Sahip olduğum yangınları etrafa saçmak, başkalarıyla paylaşmak isterken öylece durmak yalnızca susmak daha çok yakıyor canımı. Suskunlukla boğuşmak daha çaresiz kılıyor ruhumu. Sol gözümden kayarak burnumun üzerinden akan tek damla yaş tüm isyanımı haykırıyor. Tek damla içimdeki kire bulaşmadan akıp gidiyor. Gözlerimin önünde dalgalanan görüntüler hiç vazgeçmiyor tekrar etmekten. Oksijenime zehir olmak için çabalıyor. Koskoca evrene sığamıyorum. Ne yapacağımı öyle şaşırmış bir haldeyim ki her hareketim bir hata hissi yaratıyor. Çenem usuldan titremeye başladı. Göğüs kafesimi içeri çökerten acılar zamanı dar ediyor. Zaman benim tersimde ilerliyor. Sırtım yatakla bululurken acıyla yumdum gözlerimi. Bir elim şakaklarıma gitti usulca. Bir şeyleri değiştirmek için çırpınıyor umudum içerlerimden. Filizlenen çiçekler kötünün kehanetiyle solmaya mahkum. Dilimin altında öyle büyük bir çığlık var ki serbest kalsa depremi yaşatır duygulara.

MELÂLWhere stories live. Discover now