34. Bölüm - Bir Yalancı

7.8K 775 257
                                    


Şarkıyı açmayı unutmayın, iyi okumalar.

^^

Miray karşısında duran Toprak'ın sinirden kızarmış gözlerine gülümseyerek baktı. Yüzüne yansıyan gülümseme kalbine uğramayı da unutmamıştı. İnsanların zayıf noktalarını bulmak ve bunu onlara karşı kullanmak hoşuna gidiyordu.

Ne kadar büyük bir insan olursa olsun, ne kadar acımasız durursa dursun herkesin zayıf bir noktası vardı ve Miray onları bulmak konusunda başarılıydı.

"Çok iyi," dedi keyifle. "Gerçekleri gömmek için çok uğraşmışsın ama çıkarmak sandığın kadar zor olmadı."

"Geride kaldı," dedi Toprak. "Ne dersen de her şey geride kaldı." Bu sözleri karşısındaki kadına bakarak söylese de kendi kendine tekrar ediyor gibiydi. Sesi düşünceliydi, kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Geride kaldı. Her şey geride kaldı.

Sahi, gerçekler geride kalır mıydı?

Çok uğraşmıştı Toprak. Onunla ilgili hiçbir şeyin ortada kalmasını istememiş ve hepsini yok etmişti.

Bugüne kadar, öyle sanıyordu.

Miray ufak zaferinin keyfini çıkarırken, karşısındaki insanların ne kadar da aptal olduğunu düşünmeden edemedi. Buradan gerçekten çıkıp gidebileceklerini sanmış, kendi ayaklarıyla içeri girmişlerdi. Üstelik, bir de arkadaşlarını getirmiş ve yem olarak kullanmışlardı. Bir başkası olsa Toprak'a güvenebilirdi ama ona güvenmek Miray'ın zihnine hakaret sayılırdı. Aslında, onu bu şekilde kandırabileceklerini sanmaları da zihnine hakaretti. Yazık, çok yazık.

Toprak'a hiç kimsenin güvenmemesi gerekirdi.

Miray başparmağını dudağına götürüp zarifçe sildi. "Benimle gel," dedi bir uşağa emir verircesine.

Toprak bütün vücudu kasılırken ve daha da sinirlenirken karşısındaki insanı boğmamak için kendini zor tutuyordu. Zihni öyle bulanmış ve öyle tehlikeli bir hal almıştı ki bu kadının işini hemen bitirmek istiyordu.

Ne kadar da güçsüz duruyordu bedeni, tek bir hareketiyle onu yok edebilirdi. Melodi'yi ilk gördüğü anda da güzelliğiyle büyülenirken bir yandan zihnini bu düşünceler doldurmuştu.

Şimdi, karşısında yine bir gölge vardı. Ne yapacağını bilen, kararlı ve acımasız bir kadın. Onu yok etmek kendine yapabileceği en büyük iyilik olurdu ama bunu yapamazdı.

Yapmamalıydı.

"Hadi, gelmiyor musun? Sana bir şey göstereceğim."

Merak duygusu insanı mahvedebilirdi ve Toprak da o anda avuçlarının içinde ölmesini istediği bu kadının ona ne göstereceğini gerçekten merak ediyordu. İşine yaramayan, herhangi birine zarar verebilecek önemi olmayan bir şey göstereceğini düşünmüyordu. Bu da içindeki merak duygusunun dalgalanmasına sebep oluyordu.

Miray'ı sessizce takip ederken zihnindeki tilkiler ona sadece birkaç saniyede bu kadının işini bitirebileceğini fısıldıyordu. Fakat, en büyük hata düşmanı küçümsemekti. Bunu bir kere yapmıştı, tekrar yapmaması gerekiyordu.

Ona gereken önemi verecekti. Madem öyle, ellerinde ölmeden önce kendisine yalvarmasına izin verecekti.

"Miray," dedi soğuk bir sesle. "Bütün bunlardan senin kazancın ne olacak?"

Miray cevap vermemeyi tercih etti. Bütün bunlar, umuyordu ki kalbindeki yangınların sönmesine sebep olabilirdi. Fakat kesin olarak bildiği bir şey vardı, onu bu kadar canlı, acımasız ve inançsız yapan şey yaşadıklarıydı. Her geçen gün, onu ortaya çıkan acıların daha az esiri olduğunu ve yaptığı her hamlenin kendisini keyiflendirdiğini düşünmeye başlıyordu. Bütün bunlar, hoşuna gitmeye başlıyordu.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now