32. Bölüm - Tozlu Hatıralar

8.2K 854 310
                                    

Yine keşfedilmemiş güzel bir şarkıyla geldim. Bölüme başlarken şarkıyı açmayı, yıldıza basmayı unutmayın! İyi okumalar!

20 Yıl Önce

Miray'dan

Bahçenin bir köşesinde oturmuş, oyun oynayan diğer çocukları izlerken yüzüme yansıyan hüzne engel olamıyordum. Kucağıma koyduğum ellerim titreyip duruyordu. Tek başıma olsam hıçkıra hıçkıra ağlardım ama onların benimle biraz daha dalga geçmelerini istemiyordum. Tekrar ağlamaya başlarsam parmaklarını bana uzatıp dalga geçmeye başlayacaklardı.

Ne farkımız vardı ki? Sanki onlar benden çok üstündü! Hayır, aslında beni çekemiyorlardı. Çünkü benim bir annem vardı, beni buraya bırakmış olsa da onlarda olmayan bir anneye sahiptim ben. Beni kıskanıyorlardı ve bu yüzden üzmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Ama... Ama annem gelmemişti bugün. Beni görmeye gelmemişti, nerede kalmıştı? Güneş batmak üzereydi. Bugünü tek başıma geçirmek istememiştim. Onları kıskandırmak ve anneme sıkıca sarılmak istemiştim.

"Burada tek başına ne yapıyorsun?" Yanıma gelen kişiyi fark etmediğim için oturduğum yerde şaşkınca ona baktım. Benimle aynı yaşta olan erkek çocuk aramıza biraz boşluk bırakarak yere oturduğunda ona kaşlarımı çatarak baktım.

"Git buradan," dedim sinir bozucu bir sesle. "Tek başıma oturma zamanımı mahvediyorsun!"

"Tek başına oturma zamanına ben de ortak olabilir miyim?" Gülümseyen yüzünü bana çevirdiğinde onun güneş gibi olduğunu düşündüm. Çevresine ışık saçıyordu ve burada hiç kimse bana böyle gülümsememişti.

"Hayır, olamazsın." dedim. Bu defa sesim önceki gibi çıkmamıştı. Bir anda yanımda birini bulmak bana çok garip gelmişti, ben sadece insanların parmak uçlarının uzandığı noktada kalmaya mahkumdum. Kimse benim yanıma oturmazdı, kimse benimle yemek yemek istemezdi.

Çünkü ben bir anneye sahiptim.

"Tamam o zaman, görüşürüz." Oturduğu yerden doğrulduğunda gözlerim şaşkınca açıldı. Bana bakıp duraksadığında yüzünde tekrar o gülümseme belirdi ve az önce kalktığı yere bir şey söylemeden yine oturdu. "Hep yalnız başınasın."

"Kimse benimle oyun oynamıyor." dedim ona bakmadan. Utanç verici gerçekleri bahçenin uzak köşesinde oyun oynayan diğer çocuklara bakarak söylemeyi seçmiştim.

"O zaman bundan sonra sen de benimle oyun oyna." dedi neşeli bir sesle.

"Hayır," dedim başımı iki yana sallayarak. "Benimle alay edeceksin. İstemiyorum."

Düşünmek ister gibi elini çenesine götürdü ve gözlerini yere dikti. Aslında, birinin benimle oynamak istemesi bile heyecanlanmama sebep olmuştu. Sanki uzun süredir dinmeyen yağmur bir anda durmuş ve ardından gökkuşağı ortaya çıkmıştı.

"Hadi anlaşma yapalım," dedi oturduğu yerde tamamen bana dönerek. İşaret parmağını kendine doğrultup ciddi bir ifadeyle bana baktı. "Her gün seninle oyun oynayacağım."

"Peki ya benim ne yapmam gerekiyor?" dedim ona bakarak. Oturduğum yerden kıpırdamamıştım ama tutup kaldırsa koşarak oyun oynamaya gidebilirdim.

"Sen de... Bilmiyorum ki. Sen de benimle oyna." Güldüğünde sonunda benim de yüzümde bir tebessüm belirmişti.

"Sen de çok şapşalmışsın." dedim bir anda. Kızacağını sansam da yüzündeki gülümseme daha çok genişledi.

"Buldum, sen de tek başına oturma zamanlarını benimle geçireceksin."

Bu sefer düşünme sırası bana geçtiği için onu taklit ederek elimi çeneme götürdüm. Oturma zamanlarım kimse benimle oynamadığı için uydurduğum bir şeydi. Onunla oynamak için bundan vazgeçebilirdim ama o benimle oturmayı seçmişti.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now