28. Bölüm - Başlangıç

9.5K 919 403
                                    



2 GÜN SONRA

İçimdeki sıkıntıyla sürekli burnumu kırıştırıyorum. Bunu yaptığımın farkında bile değilim ama utanmasam bir de tırnaklarımı yiyeceğim. Diğer herkesin benim gibi gergin olduğunu görebiliyorum. Kimse doğru düzgün kahvaltı bile yapamadı, bir iki yudumda tıkanıyoruz. Murat bile düşünceli, o içeri girmeyip dışarıyı kontrol edecek ama benden bile gergin olabilir.

Semih ve Elif arasında büyük bir sessizlik var, bugün bile Mert'e üzülmeden edemiyorum. İkisinin arasındaki bu elle tutulabilir garip çekime şahit oluyor. Sanki düşüncelerimin farkında gibi başını kaldırıp bana sırıtıyor, ona üzgün bir gülümseme gönderiyorum.

Toprak kucağındaki kediyle mutfağın girişindeki duvara yaslanmış, sessizliğimize ortak oluyor. Parmak uçları yavaşça kedinin başının üzerinde geziyor, kedi hepimizden mutlu bir şekilde uykusuna devam ediyor. Savaşı şimdilik o kazandı, ben Toprak'ın elleri üzerimdeyken onun kadar rahat hissetmekten ziyade heyecanlanıyorum. Bu sefer gözlerimiz onunla buluşuyor. Dudağının kenarı kıvrılacak gibi olsa da yüzündeki sıkıntılı ifadeyi bir türlü bastıramıyor.

Sanki ölüm sessizliği var. Herkes durgun, önündeki kahvaltılıklara çatallarını batırıp öylece duruyorlar. Toprak bunu yapma gereği bile duymadı, en azından kendine karşı dürüst davranıyor.

"Ne zaman çıkacağız?" Sorum masada çatlamak üzere olan sessizliği ikiye yarıyor,  cevap veren ise yine Toprak oluyor. "Bir saat sonra."

Kucağındaki kedi yavaşça gözlerini aralayıp Toprak'a bakıyor, aşk yaşıyor gibiler. Sonra tekrar başını koluna yaslayıp uyumaya devam ediyor. Sinsi şeytan.

Sadece bir saatimiz var, son dakikaya kadar oyalanmak istiyorum. Çok gerginim, kimse olmasa etrafta volta atacağım ama yalnız olmadığım için bunu da yapamıyorum. Çatalıma batırdığım salatalık parçasını ağzıma atıyorum, çok tatsız geliyor. Gerginlikten olmalı. En sonunda ayağa kalkıp sırtımı tezgaha yaslıyorum. Bütün bu insanlar benim için burada ve böyle davranıyor olmak gözüme bencilce gözükmeye başlıyor.

Boğazımı temizliyorum ama ne söyleyeceğim hakkında zerre fikrim yok. Elif dönüp bana bakıyor, dudakları hafifçe kıvrılıyor. "Hepinize teşekkür ederim," diyorum. "Kendinizi benim için tehlikeye atacaksınız."

Murat da başını kaldırıp bana bakıyor, gülümsemekte Elif'ten daha başarılı. Benim gibi o da ayağa kalkıyor, havadaki gerginlik elle tutulacak noktaya gelmiş ve hiçbirimiz bu konuda birbirimize yardımcı olamıyoruz. "Kim olsa yapar."

Murat'a bakıyorum. Hayır yapmazlardı, diye düşünüyorum. Bütün bu insanlar yanımda olduğu için gerçekten çok mutluyum. Sonra herkes yavaş yavaş kalkıyor, oyalanmaya devam edebilmek için mutfağı toparlıyoruz.

Hava biraz serin ama Elif'in üzerinde çok güzel mavi bir elbise var. Etekleri o yürüdükçe salınıyor, üst kısmı vücuduna tam oturmuş. Sırtında dekolte sayılamayacak bir açıklık var. Çok güzel görünüyor, amaç da bu. Uzun zamandır saçlarını örmese de, bugün özellikle dalga dalga duruyor. Bir bakanın bir kez daha bakmak isteyeceği kadar güzel.

Toprak her zamanki gibi, üzerinde siyah bir kazak ve siyah bir pantolon var. Şu anda bile nefes kesici olduğunu düşünmeden edemiyorum.

"Çok güzel olmuşsun," diyorum Elif'e. Sanki bir randevuya çıkacakmış gibi gülümseyerek saçlarını savuruyor.

"Biliyorum tatlım." Keyfi yerindeymiş gibi gülüyor, sonra bana biraz daha yaklaşıyor. "Semih suratıma bakmıyor gördün mü?"

Bu sefer gülme sırası bende. Semih Toprak'ın aksine arsız tavırlar sergilemediği için Elif'in yanında sessiz kalmayı tercih ediyor. Yine Mert'e üzülüyorum ve gülüşüm soluyor. Hayat herkese karşı adil değil. Elif'in yanından ayrılıp salona gidiyorum, Murat pencereden dışarıyı izliyor. Adamlardan biri görüş açısı içinde etrafı kolluyor.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now