Bölüm 11 - Hesaplaşma

13.3K 1K 320
                                    

Onun kaybedecek hiçbir şeyi yoktu,
kalbinden başka.

Okula döndüklerinde Çınar Hoca hepsine güzel bir dille uyumalarını emrettikten sonra kendisi de odasına çekilmişti. Diğerlerinin aksine o uyumayacak, yaşanılanları tartacaktı. Karşılarındaki kişi onları bir oyuncak misali evirip çeviriyor, onlarla istediği gibi oynuyordu.

Çınar Hoca batı kanadına, kendi odasına çekilirken doğu kanadında da Toprak Melodi'yi elinden tutmuş, üst kata çıkarıyordu. "Seninle gelmemi mi istiyorsun?"

"Evet, çok yorgunum Melodi." demekle yetindi.

"Uyumayacak mıyız? Çınar Hoca'nın dediği gibi dinlenmen gerekiyor. Üstelik sen de yorgunum diyorsun."

"Melodi."

"Efendim Toprak?"

"Lütfen sakin olur musun?" Arkasını dönüp kaşlarını hafifçe kaldırdı.

Melodi de onu taklit ederek kaşlarını hafifçe kaldırıp çıktıkları merdivenin ortasında durdu ve elini hafifçe tutarak onu üst kata çıkaran Toprak'ı süzdü.

"Tek başıma... Uyumak istemiyorum." Toprak'ın sesi bir fısıltıdan ibaret çıksa da yüzündeki ifade ve sesinin tonu Melodi'ye gerçekten ihtiyacı olduğunu hissettiriyordu.

"Benimle mi uyumak istiyorsun?" Melodi yanakları kızarırken gülümsemesini engellemeye çalışıp istemsizce dudağını ısırdı.

"Öyle yapma Melodi. Hiç tavsiye etmem." Parmağını Melodi'nin dudağına doğrulttuğunda başını hafifçe salladı. Bu ifadenin ardından Melodi'nin yanakları biraz daha kızarmaya devam ederken yaptığı hareketi fark edip silkelenmesi gerekmişti.

Toprak bir önceki kadar nazik bir hareketle Melodi'nin elini tekrardan tutup onu kendi odasına çıkardı. Melodi aşina olduğu bu odaya girdiğinde içerisinin Toprak gibi koktuğunu düşündü. Ortalık biraz dağılmıştı, son günlerde ikisinin de dağıldığı gibi.

Bunu umursamayarak Toprak'ın yatağının ayak ucuna oturdu. Toprak karşı duvardaki çift kapaklı dolabından siyah bir tişört çıkarıp Melodi'ye uzattı. "Tişörtün kan içinde."

"Öyle mi?" Melodi'nin kendine bakacak fırsatı ancak o an olmuştu. Başından aldığı darbenin etkisiyle tişörtüne bulanmış kan damlacıklarını gördü. Toprak'ın ona uzattığı temiz, yumuşatıcı kokan tişörtü alıp banyoya yöneldi. Kendini biraz daha iyi hissediyordu, ilk uyandığı andaki baş ağrısı biraz azalmıştı. Bunun sebebi o yaşlı kadının kendilerine hazırladığı ilaçlar da olabilirdi, o an bunu düşünmedi. Üzerindeki kirli tişörtü ve pantolonunu çıkarıp klozetin kapağının üstüne oturdu.

Elinde evirip çevirdiği o tişörtün sırt kısmında, yaka kısmında, göğüs kısmında o kadar çok kan izi vardı ki, hepsinin kendi vücudundan çıktığına inanmak istemedi. Yaptıkları salaklığın pişmanlığını bütün kalbinde hissediyordu, kendisi fevri davranan biri olsa da Toprak'ı da oraya, tehlikenin içine götürmüştü.

Ya ona da bir şey olsaydı, o zaman ne yapacaktı? Toprak'ın annesinin mezarına gidip ona bunu nasıl açıklayacaktı? Derin bir nefes verirken avucunun içindeki tişörtü sıktı. Kendine olan güvenini kaybetmek üzereydi. Kapının birkaç kez tıklamasıyla başını yerden kaldırdı. "Melodi, iyi misin?"

"İyiyim, çıkıyorum şimdi." Ayağa kalkıp kirli sepetine atmadan önce elindeki kanlı tişörte son bir kez baktı. Sonrasında suyu açıp yüzünü yıkadı, iyi gelmişti. Toprak'ın verdiği tişörtü giydiğinde neredeyse dizlerine kadar geldiğini gördü. Kısacık, saniyelik bir gülümseme geçti yüzünden. Tam bir gülümseme de sayılmazdı bu, sanki sadece nefesini sesli bir şekilde dışarı vermiş gibiydi. Acınasıydı.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now