24. Bölüm - Dağ Evi

10.2K 1.3K 511
                                    


Sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim.

-Deniz

(Şarkıyı açmayı unutmayın!)

Çakıllı bir yolda sallanarak yürüyordum. Çıplak ayaklarım acıyor,  vücudum artık gücünü kaybetmiş bir şekilde öne arkaya savrulup duruyordu. Uzaklardan bir kurt uluması duydum. Başımı çevirdiğimde artık bir ormandaydım ve ayaklarımı acıtan şeyler artık dallardı. Uluma sesi bir anda uzaktan değil de yakınlarımdan geliyormuş gibi hissettim. Paniğe kapıldım ve göğsüm hızla inip kalkmaya başladı. Yorgunluğumun son safhasında koşmaya çalışıyordum ama o kadar yavaş hareket ediyordum ki iki üç adım atmak bile işkenceye dönüyordu.

Buraya ne zaman geldiğimi, neden burada olduğumu bilmiyordum. Ama içimden bir ses kurdun beni takip ettiğini ve hızlı olmazsam kısa sürede yanımda olacağını söylüyordu. İkinci bir uluma sesi daha duyduğumda sadece dört adım atabilmiştim. Bu ses çok farklı bir yerden, bu sefer uzaktan ve ilerlersem gideceğim yönden geliyordu. Kulaklarımı dört açmaya çalıştım. Bunu yapabilirsin, diye kendimi defalarca cesaretlendirmeye çalışmama rağmen tek duyduğum kalp atışlarım ve dalların çıtırtısıydı. Ayaklarıma batan dalları umursamamaya çalıştım. Canımın acıması şuan için önem sırasına bile giremezdi.

Üçüncü bir ulumayı bu sefer sağ tarafımda, en fazla elli metre ötemde duydum. Ay ışığı bir anda sıklaşmış ağaçların arasından bir türlü zemine ulaşamıyordu ve ben zifiri karanlıkta kalmıştım. Gözlerimi olabildiğine açmama rağmen tek gördüğüm siyahtı. Sanki karanlık nefes almamı da engelliyormuş gibi ağzımı sonuna kadar açmış nefes almaya, ciğerlerimin havayla buluşmasını sağlamaya çalışıyordum. Sürekli ağaçlara, dallara sürtünüyordum ve ses çıkarıp duruyordum. Ben buradayım diye bağırsam daha az dikkat çekeceğimi düşündüm.

Yine de kurtların nerede olduğumu çok iyi bildiklerini hissedebiliyordum. Bu düşüncemin hemen arkasından arkamda bir ses duydum. Bu ses, ezilen dalların çıtırtısından başka bir şey değildi. Gelmişlerdi, benim için. Arkama döndüm ama bu çok fazla zamanımı aldı. Kaslarım katılaşmış gibiydi ve korkumdan hareket edemiyordum. Uzun zaman gibi gelen sürenin sonunda arkamda duran kurda, canavarıma bakmayı başardım.

Oradaydım. Ağaçlara dayanmış, kocaman açtığım gözlerimle etrafı görmeye ve daha büyük açamayacağım ağzımla nefes almaya çalıştığımı izledim. Sonra uludum. Midemin kazındığını hissettim, beni yakalamak için sabırsızlanıyordum.

"Uyan Melodi."

Omzumun sarsıldığını hissedip gözlerimi açtım hemen. Nerede olduğumu anlamam vakit almıştı, yanımda bana endişeli gözlerle bakan Toprak'a baktım bir süre. Hızla inip kalkan göğsüm emniyet kemeri yüzünden zorlanıyordu. Titreyen ellerimle zar zor kemeri açıp kendimi arabadan dışarı attım. Bu rüyayı daha önce de görmüştüm ben. Umursamamıştım, hiç umursamamıştım hem de.

Bir kez daha görmüş olmanın acısıyla titreyen ellerimi alnıma götürdüm, alnım ter içinde kalmıştı. Arabanın diğer kapısınında açıldığını ve Toprak'ın hızlı adımlarla yanıma geldiğini gördüm. Ben sadece nefes almak istiyordum, bu rüyanın ne anlama geldiğinden bihaber olsam da iyi şeylere yorulmayacağından emindim.

"Güzelim, iyi misin sen?" Toprak'ın eli hafifçe omzuma dokunduğunda titredim, gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamıyordum. Dönüp ona baktım, nefeslerim hala düzensizdi. Fakat Toprak buradaydı, yanımdaydı.

Bir anda kollarımı beline sarmam ile şaşırıp olduğu yerde kaldı. Sonra bir eli hafifçe beni sararken diğer eliyle saçlarımı okşamaya başladı. "Kabus gördün değil mi?" dedi yumuşacık bir sesle. "Sorun yok, ben buradayım."

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now