Bölüm 19 - Yağmur

8.8K 939 226
                                    

Medyada şarkımız var.
***

Seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum.

***

Sevgilim, sen hayatımın karardığı her saniye bana ışık oldun. Varlığınla değil, sen hiç yanımda olmadın. Avucumun içini öptün zarifçe koklayarak, saçlarımı okşadın. Beni kendi karanlığımda boğulmaktan kurtardın, ama sen hiç aydınlanmadın sevgilim. Beni çekip çıkardığın aydınlık da karanlık geldi gözlerime. Sen hep güzelim dedin bana, ben senin yanında kendimi güzel hissettim. Ama sen hiç orada olmadın sevgilim.

Beni kurtardın, tekrar boğmak için. Bana sarıldın, itmek için. Dudaklarımı öptün sen, onları nefesten yoksun bırakmak bırakmak için. Ve sen bana geldin sevgilim, şimdi gidiyorsun, beni öldürmek için.

Sen yokken ölüyorum sevgilim, olmadığın her saniye kaybediyorum kendimi. Sana gitme demeyeceğim, narin bir kız değilim ben. Masum değilim, kendimi bir tek senin kollarında sarıp sarmalanmışken öyle hissediyorum. Masum değiliz ikimiz de. Ölüyorum sevgilim, sen yokken kötü bir insana dönüşmekten korkuyorum.

Sen gidiyorsun, ben kötü bir insana dönüşüyorum.

Vazgeçtim, gitme sevgilim. Nefes alamamak beni korkutuyor.

***

Kapattığım gözkapaklarımın, hafifçe araladığım dudaklarımın ardından onu hissediyordum. Sıcacık nefesi yüzüme vururken ve dudakları ulaşabileceğim kadar yakındayken, gittikçe kaybolduğumu hissettim. Aralamaya korktuğum göz kapaklarımı sıkıca yapıştırdım birbirine, sıcacık nefesi yüzümü okşarken kıpırdamadım.

Bekledim, ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekledim. Sadece tek bir kelime, ayakta durmama yetecek gücü verecek, ona koşulsuz güvenmemi sağlayacak tek bir kelime dökülsün istedim dudaklarından. Sustu, sustum. Sustuk.

Nefes alışlarımız düzensiz, elim hala avucunun içinde alnını alnıma yaslamış halde durduk. Sahi, ne kadar durduk öyle? Kalp atışlarım düzelmedi, aksine öyle güçlü atmaya başladı ki, onun da hissedeceğinden korktum. Onun da kalbi böyle hızlı atıyor olabilir miydi?

Gitmem gerekiyordu, ben gitmek istemiyordum.

"Konuş." diye fısıldadım. "Gerçekten gitmemi mi istiyorsun Toprak?"

Hala avucunun içinde duran elimi belli belirsiz okşadığını hissettim, belki de yanılmıştım. Gözlerimi aralamaktan korktum. "Cevap ver bana." Dedim mırıldanarak. Kendi kendime konuşur gibi çıkmıştı sesim. Kalbim acıyor, diye düşündüm. Kalbim acıyordu, o kadar çok acıyordu ki dayanamıyordum.

En sonunda araladım gözlerimi, ona baktım. Olduğum yerde hareket etmeden, biraz geriye doğru eğdim kafamı. O da yavaşça araladı gözlerini, bana baktı. Gözlerinin mavisinde adını koyamadığım duygular yüzüyordu. Dudaklarına ulaşamayan her kelime orada hapsoluyor, bana görünmek için bağırıyordu. Belki de ben yanılmıştım.

"Beni istemiyorsun." diye mırıldandım.  Hala yüzünde duran, aşık olduğum o yüze değen parmaklarımı istemeyerek çektim. Parmak uçlarım soğurken, kalbim buzla kaplanırken gözlerimi onun gözlerinden çekmedim, o da çekmedi.

"Toprak," diye fısıldadım bir kere daha. İsmini söylemek ne kadar acı vericiydi, ne kadar büyüleyici ve can yakıcıydı. Oysa onun ismi her zaman güzeldi benim için. Dudaklarımdan çıktığı an, acıtıyordu artık kalbimi. Hançer saplanmış gibi, kıvranıp duruyordum içten içe.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEWhere stories live. Discover now