28- Benden dileğin nedir, Agnareon?

2.3K 249 11
                                    

Yeşil buğday tarlasında oturuyorum. Sapları rüzgârla tembel bir şekilde kıvrılırken onları hayretle izliyorum. Her biri, birbirinden farklı olmasına rağmen kusursuz bir uyum içindeler.

Pürüzlü dokularını hissetmek için ellerimi uzatıyorum. Daha sonra yaz gününün sıcak ışığını hissetmek için yüzümü yukarı kaldırıyorum. Hafif bir esinti yüzümü yalayıp geçiyor ve kuşlar neredeyse bulutsuz bir gökyüzünde uçuyor.

Yürümeye başlıyorum. Bir süre sonra ayaklarım kökleşiyor ve toprağa tutunuyorlar. Ellerim yeşilleşiyor ve yakında buğday oluyorum. Rüzgârda mutlu bir şekilde sallanıyorum.

Tenimi kavuran sıcaklık beni ter içinde bırakırken açtım gözlerimi. Tortop olmuş bir şekilde, yer sıcağında pişiyordum. Telaşla doğruldum ve elimi alnıma dayadım. İnanılmaz bir baş ağrısı dikkatimi toplamamı engelliyordu. Onu bastırmaya çalışarak etrafıma bakındım. Dağın içindeydim. Üstelik nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim bile yoktu. Jinler peri tozu aracılığıyla beni bayıltmış olmalılardı.

Peri tozunun etkileri hakkında bilgiye sahip değildim. Lakin beni bayıltanın o olduğu kuşkusuzdu. Üstelik beraberinde garip bir rüya görmeme de sebep olmuştu. Bu rüya bir şekilde içimdeki aydınlığa da dokunmuş, içimde bir umut pırıltısı yaratmıştı.

Ortamın sıcaklığı beni esir alırken, nefes alışımı da zorlaştırıyordu. Kıyafetlerim ve saçlarım tenime yapışıyor, yüzümde oluşan ter damlacıkları çeneme doğru süzülüyordu.

Elimin tersiyle yüzümde oluşan tüm damlacıkları süpürdüm ve saçlarımı kulaklarımın arkasına attım. Beraberinde yeryüzü kısa bir sarsıntı geçirdiğinde, ayaklarımı açtım ve dengemi korumaya gayret gösterdim.

Dağın içerisinde bir süre yol kat ettikten sonra geniş bir çukurun olduğu noktaya geldim. Çukurun üzerinde dar bir taş oluşum, köprü misali karşı tarafa uzanıyordu. Zirveden şelale gibi akan lavlar ise bu geniş çukurun içerisini dolduruyor, fokurdayarak etrafa küçük damlacıklarını saçıyordu.

Yüzümdeki teri tekrar süpürerek bu dar taş oluşumun üzerine çıktım ve dengemi korumaya çalışarak üzerinde ilerledim. Bir noktada gözüm aşağıda fokurdayan mağmayı gördüğünde içim tedirgin oldu. Dikkatimi tekrar önüme topladım ve kaldığım yerden devam etmeye çalıştım.

Yeryüzü tekrar bir sarsıntı geçirdiğinde dengemi sağlamak için kollarımı iki yana açtım. İleride dağın zirvesinden kırılıp, ayrılan iri bir taş kütlesi mağma sıvısının içerisine düştü ve mağma geniş bir alana sıçradı. Yutkundum ve adımlarımı hızlandırmaya çalıştım.

Yüryüzü tekrar sarsıldı. Sanki bir şey gürlüyordu. Dengemi kaybetmek üzereykenağırlığımı sağ tarafa verdim. Sonra tekrar sol tarafa vererek dengemi muhafaza etmeye çalıştım ancak bulunduğum zemin öyle dardı ki ayağım kaydı.

Zihnim mağmaya düşüş anımı bu inanılmaz dar zaman dilinde canlandırırken, ellerim panik içinde zemini takaladı. Göğsümün üzerindeki yara izine giren sızıyla çığlığı bastım. Sesim tüm volkanın içinde yankılanarak kulağıma geri döndü. Yeni bir sarsıntı yaşandı. O sırada kendimi yukarı çekmeye çalışıyordum ki yeni bir taş kütlesi, köprüsünün ileri bir noktasına düşerek orayı paramparça etti.

"Lanet olsun," diye haykırdım kendimi yukarı çektiğimde ve yaramın acısıyla inlerken ayağa kalktım. Zirveden kırılan yeni bir taş hemen yanıma düştü ve parçalanarak çukurun içine döküldü.

Köprü tamamıyla yıkılmadan hızlıca ilerleyerek kırılan boşluğun ucuna kadar geldim. Karşısıyla arasında uzun bir mesafe vardı. Bu sıçrayışı gerçekleştirebileceğimden bile emin değildim. Kaşlarımı çattım ve birkaç adım uzaklaşıp derin bir nefes verdim. Kendimi hazır hissettiğimde koştum. En uç noktaya geldiğinde zıpladım ve mucizevi bir şekilde çukuru aşarak karşımdaki zemine çarptım.

Kadim Yürek #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin