20.1- Gittiğim her yere ölümü getiriyor olmanın ağırlığı çok fazlaydı.

3.1K 239 11
                                    

Korku içinde gözlerimi açarak yataktan fırladım. Aldığım canlar kâbuslarımda bana musallat olmayı bir görev bilmiş gibiydi. Öyle ki arenada savaştırılmaya başladığımdan beri çeşit çeşit görüyordum.

Her zamankilerin aksine, bir süredir kâbuslarımda yalnızca Kathlan vardı ve ölüsü bile peşimi bırakmıyordu.

Bu hayattan göçüşü oldukça garipti ve unutamayacağım şekilde aklıma kazınmıştı. Onu bir zamanlar öldürmek istediğimi inkâr edemezdim. Ama bu şekilde bir sonu ona layık göremiyordum.

Pencereye yanaştım. Gökyüzünü mora boyayan parlak ışıltılar, havada süzülüyordu. Kırışık bulutlar, soluk pembeden mor rengine, her tondaydı. Şafak habersiz bir şekilde, usul usul ufukta dağılıyordu ve insanın içine garip bir hüzün yerleştiriyordu.

"Dragna, iyi misin?"

Kollarıma sarılarak Lonril'e döndüm ve başımı salladım. "Seni uyandırdım mı?"

Gülümsedi. "Hayır. Zaten uyanmam gerekiyordu," dedi kollarını açıp esneyerek. Şu an tam bir insana benziyordu işte. Kıkırdadım. "Ne oldu?" Meraklı gözleri yüzümde bir cevap aradı.

"Hiç. Seni böyle uykulu görmek komik geldi."

O da güldü. "Elfler de esner. Bundan doğal ne var."

"Gece için özür dilerim. Kâbuslarım uykunu defalarca böldü."

"Elinde olmayan şeyler için özür dileme. Hem ben rahatsız değilim." Yanağını kaşırken ekledi. "Sadece senin için endişeleniyorum."

"Eminim zaman unutturacaktır," dedim umarsız bir sesle.

"Aç mısın? Kahvaltı yapalım."

Lonril'i başımla onayladım. Tam anlamıyla ayılıp, hazır olduktan sonra ikimiz de hanın tavernasına indik. İçerisi oldukça kalabalıktı. Ahşap masaların her birinde grup şeklinde oturan insanlar vardı. Boş masa bulmak için aralarında ilerledik ve bir tanesine yerleştik.

Lonril elini genç çalışana doğru kaldırdığında; delikanlı yanımıza geldi ve siparişimizi aldı. Kısa süre sonra masamız donatılmıştı.

"Düzgün bir kahvaltı yapmayalı çok, çok uzun zaman oldu," dedim yumurta diliminin üzerine biber serpeleyip, iştahla ağzıma atarken.

Lonril tabağındaki yemeği dürtükleyip, tüm saflığıyla sordu.

"Bu da ne böyle?" Çok ciddi bir soru sorar gibi kaşları gerilmişti.

"Yemekle oynama," dedim gülerek. "O bir kiş."

"Kiş mi?"

"Yumurta, süt ve kremadan yapılır. İçinde de peynir gibi şeyler var."

Burun kıvırıp çatalıyla kenara ittiğinde dudakalarımı birbirine bastırıp kişe uzandım. Elime alıp ağzına uzattım.

"Tadına bak. Seveceğine eminim."

Öne doğru eğilip koca bir ısırık alırken gözlerimiz buluştu. Utanarak geri yaslandığımda lokması ağzında kaldı. Yavaş yavaş çiğnedi ve yuttu.

"Mmm," diye bir mırıltı çıkardı. Sanki yeni bir keşif yapmıştı. "Lezzetliymiş."

Uzanıp elimde kalan kişi tabağına iade ettim. Düşünmeden alıp, yemeye devam etti. Peçeteyle ağzımı silip masadan kalktım.

"Lavaboya gidiyorum," diye mırıldandığımda gözlerini kırparak anladığını belirtti.

Masaların arasından engelli bir koşudaymış gibi kurtulduktan sonra tuvalete girdim ve hemen ardımdan büyük gıcırtı çıkaran ahşap kapıyı kapadım. İçerideki yer tuvaletinin istilacı kokusu burnumun direğini kırmakla meşgulken lavabonun başındaki aynada kendimi izledim. Hafif dalgalı kızıl saçlarım yanaklarımın yanından süzülüyor; kara gözlerimin altında şekillenen halkalarla birlikte yorgun bir yüzü temsil ediyordu.

Kadim Yürek #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin