8- Zihnine kazı, kazı ki intikam alacağın adamın adını bilesin.

4.2K 313 7
                                    

Tüccar sütlü kahve tonlarındaki atını ağırdan çıkardı. Kolları beni belimden yakalayıp atın üzerine doğru kaldırdığında karşı koymadan üzerine yerleştim. Hemen ardımdan o da yerleşti. Kolları belimin etrafından uzanarak dizginleri kavradı. Nefesi ensemdeydi ve beni huzursuz ediyordu.

"Adını bana bahşedecek misin?" diye homurdandım. "Bunca yol seni çekeceksem, en azından adını bileyim."

"Öğreneceksin, ama önce sana eserini göstermem gerekiyor."

"Eserim mi? Ne eseri?"

"Sabret. Görünce anlayacaksın."

Ruhumu saran tedirgin dalga bundan hiç hoşlanmayacağımı söylüyordu. Hayır. Bundan kesinlikle hoşlanmayacaktım ve ucunda canımı yakacak bir şey vardı.

Lanet olsun.

Topukları ata ilerlemesi için gerekli komutu verdiğinde at yavaşça yürümeye ve sonrasında koşmaya başladı. Tam olarak nereye gittiğimizi bilmiyordum ama Pençe Dağları'na doğru sürüyordu. Niyeti hala beni satmaktı orası kesindi, ancak liman aksi istikamette kalıyordu ve yolu uzatıyordu. Ayrıca atını inanılmaz bir hızda sürüyordu. Öyle ki iki günlük yolu neredeyse bir günden az sürede kat etmiştik.

Gün ağarır, karanlık zaferini ilan ederken, bana tanıdık gelen bir yere varmıştık. Göz bebeklerim endişeyle büyüdü.

"Neden buradayız?" Sesim güçten yoksundu ve ancak bir mırıltı gibi çıkabilmişti.

Tüccar atından çevik bir hareketle indi ve kollarını bana uzatarak, inmeme yardımcı oldu. Karşımızdaki bu geniş arsanın üzerindeki şirin çiftlik evi bana yardım eden o insanlara aitti. Eddard ve ailesine.

Burnum kesif bir koku ile dolduğunda yüzümü buruşturdum. Burada tanımlaması zor, garip bir koku vardı. Gözlerim bu garip durumu çözmek için araziyi taradı. Karanlıkta seçmesi zordu ve ancak ineklerin toprak üzerine uzandıkları anlaşılabiliyordu. Her şey normal gibiydi. Ta ki yaklaşıncaya kadar.

İneklerin kanları araziyi çamurla karışık kan kırmızısına boyamıştı. Dışarı vahşice çıkarılmış bağırsakları altüst edici bir görüntü oluşturuyordu. Midem zayıf bir hırıltıyla boğazımda son noktaya kadar yükseldi ve kusmamak için ekstra bir efor sarf etmeme neden oldu. Gözlerim yanımdaki tüccara döndü. Meydan okuyan gözleri gözlerimi uzun süre kesti. Önüme döndüm ve telaşla çiftlik evine doğru hızlı adımlar atmaya başladım. Tasmamın uzunluğu yetişmeyince gayrı ihtiyari sendeledim ve -lanet olası- sahibime baktım. Dudaklarının kenarı kıvrıldı. Sonra bana yaklaştı ve hareket alanımı genişletti. Bunu kasıtlı yapıyordu. İplerin onun elinde olduğunu anlamamı istiyordu.

Şimdilik.

Bacası hala tüten çiftlik evinin kapısı aralıktı. Ölesiye korktuğum manzarayla karşılaşmamak için gözlerimi örttüm. Yine de çare değildi. Çünkü yoğun kan kokusu görmek istemediğim dehşeti önüme seriyor, yetmediği gibi zihnimde canlanmasına sebebiyet veriyordu.

Kaygıyla araladım gözlerimi.

Lanet olsun. Burası, dehşetin saf tablosuydu. Islanan gözlerim yaşlarını bırakmaya hazırlandı.

"Sakın ağlama," diye uyardı. Kızaran isyancı gözlerimi başka yöne kaçırdım.

Nerisa'nın küçük bedeninden akan kanlar üzerinde oturduğu kanepenin kumaşını borda rengine boyamıştı. Minik parmaklarının arasına hapsolmuş bebeği acı çekerek can verdiğinin simgesiydi. Annesi hemen yanı başındaydı. Başı, kızının oturduğu kanepenin üzerine yaslanmıştı ve boğazındaki derin kesik izi dikkat çekiyordu.

Kadim Yürek #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin