19- Ne kadar karanlık olursa olsun, her zaman aydınlık bir an vardır.

2.9K 245 12
                                    

Güverte bizim topraklarımızdı ve gökyüzü sürekli değişen sanatımızdı. Bulutlar tarafından güzelleştiriliyordu. Çoğu gün hayallerimin özgürce uçmasına, semada süzülen beyaz kıvrık şekillerin rengi olmasına izin veriyordum.

Yeni bir gemi yolculuğundaydım. Bu sefer her şey farklıydı. Özgürdüm. Dilediğim gibi yol alabilirdim. Ancak hepsinden öte artık eski ben değildim. Başka biriydim. Daha iktidarlı, ama daha pişmanlıklarla doluydum. Üstelik ardımda yığınla ceset bırakmıştım.

Hayat böyleydi işte. Bazen insanı, hayalini dahi kurmadığı niteliklerle donatıyordu. Bazen ise ona hayatının en karanlık anlarını çıkmaz sokaklarla süsleyerek izlettiriyordu.

Gökyüzünde usulca kayıp giden bulutlar kendini geceye teslim ederken gözlerim ufuktaydı. Deniz, adeta sonsuzluğa uzanıyor gibi kendini Ay'ın altına sermişti.

"Ufukta ne görüyorsun?"

Derin bakışlarım uçsuz bucaksız denizi usulca tararken, yanıma usulca sokulan Lonril olmuştu. Sorusu beni biraz düşündürdükten sonra yanıtladım:

"Özgürlüğü... Ama bir o kadar da karanlığı ve boşluğu."

"Ne kadar karanlık olursa olsun, her zaman aydınlık bir an vardır."

Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. "Var mıdır gerçekten?" Derin bir nefes verip kollarımı korkuluklardan indirdim ve Lonril'e döndüm. "Limana vardığımızda kendine nasıl bir yol çizeceksin?"

Gözlerini ufuk noktasına kilitleyip cevap verdi:

"Yüksek Orman'a gideceğim Elf âlemi, yaşanan olayların bilgisine malik olmak isteyecektir." Göz ucuyla beni incelerken sordu: "Sen? Hala dağlara gitmek istemediğini umuyorum."

"Gitmek istiyorum. Küçüklüğümden beri kendime çizdiğim yol buydu." Kuruyan boğazımı temizlemek için öksürürken, Lonril bir süre gözlerime kilitlenip, söylediklerimi tarttı.

"Çabalarının beyhude olduğunu düşünüyorum. Zira Ateş Püsküren Dağları'nda, ölümden özge bir şey yok."

"Nereye gitmemi öneriyorsun? Ne dönecek bir ailem ne de dönecek bir yurdum var." Sesim kendini öfkeye bıraktı. "Tergaron topraklarına adımımı atar atmaz tapınak şövalyeleri ya beni hapis eder ya da idam..."

Lonril gözlerini bana odakladı.

"Tula yassen amin." Gözlerine kilitlendim. Aslında dediğini anlamıştım ama çevirme ihtiyacı hissetmiş olmalıydı. "Benimle gel."

Kısa bir an sessizlik oldu.

"İsterdim. Ancak önce kendime çizmiş olduğum yolu tamamlamam gerekiyor."

"Anlıyorum," diyen Lonril tekrar bir sessizliğe büründü. Daha sonra kısık bir sesle devam etti. "Aelrindel'i biliyor musun?" Yüzümü açıklama beklercesine yüzüne diktim. "Gören Ayna olarak bilinir. Çağların başlangıcında elfler, büyüleriyle donattıkları bu ayna aracılığıyla Dünya'nın dört bir yanını gezdiler." Kısık sesinden söylediklerini anlaması zordu. Yine de başarılı olabilmiştim.

"Peki ya şimdi?"

"Yaşanan bazı olayların akıbetinde elf âlemi dilhun oldu. Kullanım yasağı duyurularak, ormanın derinliklerine gönderildi."

"Ayna, beni nereye ulaştırabilir?"

"Elf yazıtlarında Gören Ayna'nın birden fazla olduğundan bahsedilir. Ayrıca ruhu ve kalbi cesurane kişiler tarafından kullanılabilir olup, bahsi geçen bu Hülasa Yolculuğu'nun, yalnızca aynalar arasında gerçekleştirilebileceği söylenir."

Kadim Yürek #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin