26- Ben artık buydum ve bununla yaşamayıbir şekilde öğrenmem gerekiyordu.

1.9K 225 9
                                    

Akşam vakti çökerken Lonril'le ortak bir noktada buluşmuştuk. Üzerime tekrar Kızıl Gölge ile özdeşleşmiş olan zırhı kuşanmıştım. Bu bende garip duygudalar barındırıyordu ve kestiğim her boğazı unutmamam için bana tekrar tekrar hatırlatıyordu. Yine de bunu görmezden gelecektim. Çünkü ben artık buydum ve bununla yaşamayı bir şekilde öğrenmem gerekiyordu.

Lonril, parmağının tersiyle burnunu kaşıdı. "Hazır mısın?"

Başımı usulca salladım. "Nereye gidiyoruz?"

"Y'heneas'ın doğusundaki dağlara gideceğiz." Atları dizginlerinden tutup sakinleştirmeye çalıştı.

Lonril'in atı beyazdı ve gri yelelere sahipti. Boncuk şeklindeki bir çift gözü ve uzun bacakları ile muazzam güzellikteydi. Benim atım ise sütlü kahverengindeydi ve aynı alt tonu barındıran koyu yeleleri tüm boynunu çevreliyordu.

Ayağımı atın üzengisine geçirip, üzerine tırmandım. Benden hemen sonra Lonril de atına yerleşti. Dizginleri silkmek üzereydik ki, başka bir atın toynaklarının gürültüsü; sessizliği, kasfetli peyzajın içinden geçen bir aygır gibi ikiye böldü. Rüzgâr yelesini alevler gibi havaya fırlatıyordu. Yanımıza yaklaştığında yavaşladı ve aheste aheste durdu.

"Eldarion?" Lonril şaşkındı. "Niçin buradasın?"

"Seni yalnız göndereceğimi düşünmedin, öyle değil mi?"

"Hanon le, Eldarion."

Eldarion'un burada oluşu ister istemez beni huzursuz etmişti. Çünkü daha öncesinde aramızda geçen negatif diyaloğun etkisi hala peşimi bırakmamıştı.

"Özür dilerim. İkiniz de benim yüzümden buradasınız."

"Sadece Lonril'in başını beladan korumaya çalışıyorum." Atı kendi etrafında döndürdükten sonra ekledi. "Onun için buradayım."

"Anlıyorum," diye mırıldandım. "Dolaylı yoldan da olsa teşekkür ederim."

Aramızdaki gerginliğe anlam veremeyen Lonril'in tek kaşı havaya kalktı. "Gitmemiz gerekiyor," dedi Lonril ve atın karnını sıkıştırarak komut verdi. Hemen arkasına ben ve Eldarion da katıldık.

Gökyüzü, gündüz güzelliğinin aksine karanlıktı. Gece yarısının mavisini kaplayan bulutlar suya dökülen siyah mürekkep gibi süzülüyorlardı. Yaşları ise doğa anayı kendine getirmek istercesine tokatlıyordu.

Atlarımızı bu yağmurda ve ormanlık alanda hızlı sürmesi tehlikeli olacağından yavaşlamıştık. Yine de gideceğimiz yere varmamız çok da uzun sürmemişti.

Dağın eteklerine yaklaştığımızda Lonril atından indi ve etrafa göz gezdirdi. "Atları burada bırakalım." Yağmurun gürültüsünü bastırmaya çalışıyordu. Kıyafetlerinin ıslanmasını önlemek için pelerinini öne doğru çekiştirdi.

Eldarion huzursuz bir şekilde etrafa bakındı. "Burada olduğumuzu biliyorlar."

"Öyleyse hiçbirini rahatsız etmeden sessizce ilerleyelim." Atını okşadı.

Kukuletamı düzelterek yağmurun sesini bastırdım. "Kimlerden bahsediyorsunuz?"

"Grunnlardan." Sorumu yanıtlayan Eldarion'du.

Grunn mı? Bu isim her nasılsa daha önce kulağıma çalınmış olmalıydı. Hafızamı yoklamak için çabaladım.

Eldarion, beni aydınlatmaya devam etti. "İki klana sahipler. Dorgrun madenci klanı Girgrun ise doğa klanı."

Hafızamı yoklarken Kathlan ile Kemik Adası'nda gördüklerimi hatırladım.

"Tehlikeli bir ırk mı? Daha önce isimlerini duymamış olmama şaşırıyorum."

Kadim Yürek #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin