EVET DE

50 15 6
                                    

🎗BÖLÜM 94🎗

🌎🌎🌎

Sultanbeyli’deki kafede gerginlik, iyice had safhaya ulaşmıştı; Merdan mı vuruldu yoksa Şeref mi sorusu, bütün herkesin beyninde çınlayıp dururken Merdan, yumruğunu Şeref’in suratına geçirip onun afallamasını fırsat bilerek elindeki silahı düşürdü ve ikinci yumrukla üstünden yana kaydırdı. Hızla ayağa kalkıp daha Şeref silaha ulaşamadan yakasından tutup ayağa kaldırırken Bay Gölge, gelip yerdeki silahı aldı ve bir kaza daha yaşanmaması için beline iliştirip bekledi. Merdan, Şeref’in yakasından tutup silkeledi.

“Söyle lan, söyle! Kimin itisin sen?”

“Bu Bülent, halkımıza ihanet etti. Karısı ve çocuğu kadar şerefi yok bunun! Hiç değilse onlar şehit oldu. Bülent cezasını çekmeli!”

Merdan, bu işe anlam verememişti. Şeref denilen bu adam, sözde ekolün Azerbaycan’daki okulunda bir öğreticiydi, örgütle ne alakası var diye düşünürken Bülent, birkaç adım atarak onlara doğru geldi ve bir gözü Şeref’te, gereken izahatı yaptı.

“Şeref Tunca! Aslında bir Türkçe öğretmeni kendisi! Ama öyle değil! Ekol denilen yapının öğretim görevlisi kanadında, Azerbaycan’da eğitim veriyor. Hiranur’la ne bağlantın var, onu çözemedim!”

Şeref, nispet eder gibi sırıttı.

“Onu da kardeşin anlatsın!”

Bülent, hışımla kardeşine dönünce Hiranur, mahcup bir tavırla bir adım geriye çekildi. Bülent, iyice kafası karışmıştı; kardeşine doğru yürürken, yüzünde sorgulayan bakışlar vardı ve onun karşısında durduğunda kardeşi, mahcubiyetten adeta yerin dibine girecek gibiydi. Bülent, onun çenesini tutup başını kaldırdı. Fısıldayarak sordu.

“Ne diyor bu it?”

“Şey… Abi! Şey…”

Kekelemesi, Bülent’in adeta kanını dondurmuştu; derin bir iç çekerken Şeref, gülümseyerek lafa girdi.

“Dayı oluyorsun Bülent, gözün aydın!”

Kanı beynine hücum etti, şekeri tansiyonu tavan yaptı, gözlerine perdeler indi ve yüzüne kızgın sular döküldü sanki; avuç içi terlerken nutku tutuldu, sesi çıkmazken boğazı kurudu ve çenesi seğirdi. Merdan, Şeref’in yakasını sımsıkı tutmuştu. Bülent, birden bire belindeki silahını sıyırdı ve Şeref’e doğrulttu. Bay Gölge, her ne kadar onu durdurmak için harekete geçse de başaramadı ve Bülent, düşünmeden tetiğe bastı. Ama Merdan, ondan evvel davranıp Şeref’i itekleyerek kurşunun önünden ayırdı. O sırada Bay Gölge, Bülent’in elini kavrayıp namluyu yukarı çevirdi. Bülent her ne kadar tetiğe bassa da nafileydi, tavana saplanan mermiler iz yapıyor, çalışanlar kendilerini saklamaya çalışıyor ve silah sesleri, mekânın içinde yankılanıp duruyordu. Zaten müşteriler, Şeref’in ilk ateş etmesiyle kaçışmış ve mekânı terk etmişti. Nihayet silahtaki mermiler bitti ve silah, tetiğe basılsa da patlamadı. Bülent, hıncını çıkaramıyordu. Şeref de sırıtıyor ve keyfini çıkarıyordu. Hiranur, kaçacak delik arıyordu resmen, Bülent’in gözüne görünmemek için bir masanın arkasına çekilmişti. Bülent, işaret parmağını Şeref’e doğrultup bağırdı.

“Defol git lan! Kaybol hemen! Gebertirim lan seni, defol!”

Şeref, kahkaha atarak seslendi.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin