132. Bölüm: "Sen Hatem Değilsin"

31 6 18
                                    

Bölüm şarkısı: "Muazzez Ersoy - Yeşil Ördek"

LÜTFEN KİTABIMIZI KENDİ SAYFALARINIZDA VE ARKADAŞLARINIZA TAVSİYE EDİN Kİ BÜYÜYELİM, YAZILANLAR BOŞA GİTMESİN. EMEKLER KUTSALDIR, UNUTMAYIN!!

***

Diğerleri araçlara binerken Adem'le Hatem, hâlâ yerlerinde dikili bir şekilde kalıp birbirlerine bakmaktaydı; gözleri gözlerine kenetlenmiş, bakışları bakışlarına bağlanmış ve irisleri irislerine asılı kalmış bir haldeydi. Adem suskun, Hatem sessiz ve gece, onları çepeçevre kuşatmıştı. Diller susmuş ama gözler feryat figan; kelimeler yok ama hâl, lisana sığmaz bir arzuhal içerisindeydi. Birden bakışları değişti Hatem'in, bir kaşı kalktı yukarı ve gözleri büyüdü. Aniden Adem'in yanağına bir tokat indi; arkadaki arabaya binmiş Delal'in irkilmesi, aracın da sallanmasına neden oldu. Kağan sıçrarken Rojda, iri gözlerle manzaraya bakıyor; Çınar ve Çetin'in 'hik' diye sayıklamaları, Eraser'in de yutkunmasına refakat etti. Hatem'in eli inerken Adem, hem tokadın hem de onca insanın gözü önünde kırılan gururunun etkisiyle yeşeren gözlerle Hatem'in yüzüne bakarken Hatem, sol elini istemsiz bir şekilde ağzına götürüp, ne yaptım ben dercesine hayıflı bir şekilde gözlerini yumdu. Bir şey demedi Adem, sormadan etmeden yanından geçti kadının; olduğu yerde kalakalan, hiçbir tepki vermeyen Hatem'in gözlerinden yaşlar damlarken arabadan inen Çınar, hızlı bir şekilde Hatem'e doğru yürüdü.

"Abla?" diye sayıklayarak Hatem'in kolundan tutsa da Hatem, bir taş gibi kaskatı kesilmişti, kıpırdayamıyor ve tepki de veremiyordu.

Attı adımlarını bir bilinmeze, karıştı karanlık gecenin sırlı bağrına, yok olmak istedi o an; suratına inen tokadın niyesini, sebebini bilmeden, sormadan etmeden saldı kendini karanlığa, niyesiz bir tokat yemişti, sebepsiz bir sille inmişti yanağına ve aslında gururuna, kabul edemiyordu işte, edemezdi. Yürüdü gitti Adem, adımlarını hızlı attı ve uzaklaştı onlardan; kaybolup gitti karanlıkta, ardında bıraktı onları, Hatem'i, diğerlerini ve gitti öylece, ardında tokat yemiş gururunu bırakarak.

Araba yola revan olmuştu; başını yaslamıştı cama Hatem, gözlerinden damlalar düşüyordu, Adem'in suratına inen tokadın yankısı, yüreğinin bağrına iniyor, yutkunuyor ama geçmek bilmiyordu. Ah vah etse de geçip gitmişti, vurmuştu Adem'e, nedensiz sebepsiz, niyesiz, niçinsiz; sahi neden vurmuştu, soramadı kendine, sormak istemedi, bilemedi ki, vurdu işte, elini korkak alıştırmadan hem de...

Delal'in yanında oturan Kağan'ın eli değdi radyoya, açıldı bir müzik ve ritimleri inledi aracın içinde; kapatmaya meyletti Delal, kalsın diye duyulan cılız ses durdurdu onu ve Muazzez Ersoy'un berrak nidasından, bir Anadolu türküsü olan 'Yeşil Ördek Gibi' türküsünün ahengi doldu araca, taştı araçtan ve koşup peşinden Adem'e yetişmek istedi.

Önce müziğin notaları oldu arabaya, taştı camdan ve yayıldı dört bir yana; Adem'in attığı her adıma refakat etti notalar, noktalı dalgalar halinde peşi sıra yürüdü, onunla yoldaş oldu. Yoldan gelip geçen araçların farlarından korundu notalar, tekerlek seslerine inat çınladı durdu ve sanatçının söze gireceği yere kadar mesrur bir şekilde inledi.

'Yeşil ördek gibi daldım göllere,
Sen düşürdün beni, dilden dillere,
Başım alıp gidem gurbet ellere,
Ne sen beni unut ne de ben seni!'

Sözlerine mıhlandı kaldı Hatem, gözleri yaşlı ve ufku bulanık baktı camdaki aksine; hayır diye haykırmak istedi, o tokadı kendi yesin, yesin bitirsin istedi ama mümkün değildi. Tekrar kendini notalara teslim etti. Asfalt çizgilerine eşlik edercesine akıp durdu notalar, yol kenarındaki bariyerlere tutundu, gelip geçen araçlara selam çaktı ve uzaklaşıp uzaklarda kalan Adem'in arkasından baktı, baktı durdu.

KONSEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin