•25•

2K 205 23
                                    


•25•

   Anlamıyordum. Gerçi çoğu şeyi anlamaktan korkuyordum. Sabah erken uyanıp Uraz'a Arda'nın yanına gideceğimi söyleyip evden çıktım. Gelmek istemişti fakat zorla da olsa onu ikna etmeyi başardım.

  Görüş alanıma benim evim ve yanında olan Arda'nın evi girince kendimi hazırlamak için derin bir  nefes aldım ve kendi evimi es geçerek Arda'nın evine ilerledim.  Zile basıp bir adım geri çekildim.  Birkaç saniye ardından kapı açıldı ve Cemre'nin sevecen bakışlarıyla karşılaştım. Eskiden bende onun gibi bakıyor olmalıydım. Hayat dolu...

"Ferda abla gel gir içeri. Hem abim pek iyi değil onu eski haline getirsen getirsen sen getirirsin. Ne olduğunu da söylemiyor." dedi tekerlekli sandalyesiyle geri geri giderek içeri geçmem için mesafe bırakırken.

"Abin nasıl ki? "Dedim nasıl olduğunu tahmin etmeme rağmen. Sıkıntıyla ofladı.

"Odasından çıkmıyor. Hatta yemek bile yemiyor. Zorla az birşey yedirdim." başımla onaylayıp Arda'nın odasına ilerledim. Kapıya tıklatıp seslensemde geri cevap alamayınca kapıyı yavaşca açtım.  Yatağında gözleri kapalı bir biçimde duruyordu. Uyuyup uyumadığını anlayamamıştım. Ses çıkarmamaya özen gösyererek kapının yanında ki masanın önünden sandalyeyi aldım ve Arda'nın yanına ilerledim. Yatağın kenarına sandalyeyi koyup kardeşim dediğim asla beni yalnız bırakmayan gerektiğin de abilik yapan güzel kalpli insana baktım. Onun başını bir daha belaya sokamayacaktım ya da artık ondan birşey saklayamayacaktım . Kaybedeceklerimden korkuyordum. Kendimden değil Urazdan... Annem , arkadaşlarım... Kaybedeceklerim arasında en değesiz olan şüphesiz ki bendim.

   Birden Arda ellerini kendi boğazına sarıp sanki nefes alamıyormuş gibi çırpınmaya başlayınca oturduğum yerden hızla kalkıp kollarını tuttum ve uyanması için sarstım.  Nefes nefese uyanınca kollarını hızla çekti. Arda'nın bu hali içimde birşeylerin hayata küsmesine neden oldu. İçim parçalanıyordu sanki. Ruhum kendi kendininin boğazını sıkıyor ölmemi diliyordu. Bakışları beni bulunca gördüğü şeyin rüya olduğunu anlayıp rahatca bir nefes verdi yanağından akan yaşı silerken.

"Neden geldin Ferda?" veda etmeye.
"Seni görmeye, nasıl olduğunu merak ettim."
"Şimdi mi aklına geldi?" son kez aklıma geldi.
"Haklısın. "
"Kuzey'in evine gittim..." zorla olduğu belli bir şekilde yutkundu. Canı yanıyordu gayet anlaşılıyordu ve ben hiçbirşey yapamıyordum.
"Geri gitmiş. Satılığa vermişler evide. İnanabiliyor musun? Ben o adamı insan yerine koyup derdimi anlattım. Ben o boktan herife Ezgi'yi anlattım. Ben ona canımı anlatırken o şerefsiz canımı koparıp aldı. O bok herif bana Ezgi'nin ölümünden sonra teselli verdi. O siktiğimin herifi karşıma bir daha çıksın yaşama şansı yok. Nefes alamıyorum ben Ferda, nefes alamıyorum. Ben kimseye bu denli bağlanmadım. O öldü ama hissediyorum bazen... Sanki yanımda. Bazen gerçekten kokusu geliyor burnuma, deliriyor gibiyim. Onu hissediyorum. Sanki beni izliyor. Belki bu bi kuruntu. Ya da uydurmaca bir his. Bilinçaltımın bana acımadan oynadığı bir oyun belki de... Ama onun yokluğu varlığını hissetmemle geçiyor. O yok artık, biliyorum ama sürekli hissediyorum kalbimde. Sanki yine bana sarılmış ve hızlanan kalp atışımla dalga geçercesine gülüyor. Kollarını sarmış boynuma , usulca öpüyor... Sonra bana bakıyor ve beni sevdiğini söylüyor. Onun yokluğunda bir filmi başa sarıp hiç bıkmadan izliyormuş gibi anıları hayal ediyorum. Canlanıyor gözümde.  Bazen rüyalarıma giriyor yardım diliyor. Buna dayanamıyorum. Suçluyum... Hatta bütün suç benim. İzin vermemeliydim ölmesine... Sarılmalıydı bedenime ve asla ayrılmamalıydı  benden. Ferda ben gitgide daha kötü oluyorum. Daha çok bitiyorum. Daha çok canım yanıyor bu oksijen denen bok bana zarar veriyor. o nefes almalıydı ben değil. O mutlu olmayı hakkediyordu o Kuzey piçi değil!" yutkunamadım. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kardeşim dediğim adam gitgide gözlerimin önünde ölüyor bense onu avutmak için boş tesellilere başvuruyordum.

Mezarlara Ekilen Çiçekler -lavinyaOù les histoires vivent. Découvrez maintenant